Toggle thick letters. Most people make the mistake of thickening thin letters in the words that have other (highlighted) thick letter Toggle to highlight thick letters خصضغطقظ رَ
Q āf Wa ۚ A l-Q ur'ā ni A l-Majī di
050-001. Kaf. 'Şerefli üstün' Kur'an'a andolsun.
قَ اف ۚ وَا لْقُ رْآنِ ا لْمَجِيدِ
Bal `Ajibū 'An Jā 'ahum Mun dh ir un Minhum Faq ā la A l-Kāfirū na Hādh ā Sh ay 'un `Ajī b un
050-002. Hayır, onlara kendilerinden bir uyarıcı gelmesine şaştılar da, o kafirler: "Bu şaşılacak bir şey" dediler.
بَلْ عَجِبُو ا أَن ْ جَا ءَهُمْ مُنْ ذِرٌ مِنْ هُمْ فَقَ ا لَ ا لْكَافِرُو نَ هَذَا شَيْ ءٌ عَجِيبٌ
'A'idh ā Mitnā Wa Kunn ā Turā bāan ۖ Dh ālika Ra j `un Ba`ī d un
050-003. "Biz ِldüğümüz ve toprak olduğumuz zaman mı (yeniden diriltilecek mişiz)? Bu uzak bir dِnüş (iddiasıdır)."
أَئِذَا مِتْنَا وَكُنَّ ا تُرَ ابا ً ۖ ذَلِكَ رَ جْ عٌ بَعِيدٌ
Q ad `Alim nā Mā Tan q uş u A l-'Arđu Minhum ۖ Wa `In danā Kitā bun Ĥafīžun
050-004. Doğrusu Biz, yerin onlardan ne eksilttiğini bilmişizdir. Katımız'da (bütün bunları) saklayıp-koruyan bir kitap vardır.
قَ د ْ عَلِمْنَا مَا تَنْ قُ صُ ا لأَرْضُ مِنْ هُمْ ۖ وَعِنْ دَنَا كِتَا بٌ حَفِيظٌ
Bal Kadh dh abū Bil-Ĥaq q i Lamm ā Jā 'ahum Fahum Fī 'Am r in Mar ī j in
050-005. Hayır, hak kendilerine gelince yalanladılar. Şimdi onlar, derin bir sarsıntı içinde bulunuyorlar.
بَلْ كَذَّبُوا بِا لْحَقِّ لَمَّ ا جَا ءَهُمْ فَهُمْ فِي أَمْرٍ مَر ِيجٍ
'Afalam Yan žurū 'Ilá A s-Samā 'i Fawq ahum Kay fa Banaynāhā Wa Zayyann āhā Wa Mā Lahā Min Furū j in
050-006. ـzerlerindeki gِğe bakmıyorlar mı? Biz, onu nasıl bina ettik ve onu nasıl süsledik? Onun hiçbir çatlağı yok.
أَفَلَمْ يَنْ ظُ رُو ا إِلَى ا ل سَّمَا ءِ فَوْقَ هُمْ كَيْ فَ بَنَيْنَاهَا وَزَيَّنَّ اهَا وَمَا لَهَا مِن ْ فُرُوجٍ
Wa A l-'Arđa Madad nāhā Wa 'Alq aynā Fīhā Ra wāsiya Wa 'An batnā Fīhā Min Kulli Zaw jin Bahī j in
050-007. Yeri de (nasıl) dِşeyip-yaydık? Onda sarsılmaz dağlar bıraktık ve onda 'gِz alıcı ve iç açıcı' her çiftten (nice bitkiler) bitirdik.
وَالأَرْضَ مَدَد ْنَاهَا وَأَلْقَ يْنَا فِيهَا رَ وَاسِيَ وَأَنْ بَتْنَا فِيهَا مِن ْ كُلِّ زَوْ ج ٍ بَهِيجٍ
Tab ş ira tan Wa Dh ikrá Likulli `Ab din Munī b in
050-008. (Bunlar,) 'İçten Allah'a yِnelen' her kul için 'hikmetle bakan bir iç gِz' ve bir zikirdir.
تَبْ صِ رَ ة ً وَذِكْرَ ى لِكُلِّ عَبْ دٍ مُنِيبٍ
Wa Nazzalnā Mina A s-Samā 'i Mā 'an Mubāra kāan Fa'an batnā Bihi Jann ā tin Wa Ĥabba A l-Ĥaş ī di
050-009. Ve gِkten mübarek (bereket ve rahmet yüklü) su indirdik; bِylece onunla bahçeler ve biçilecek taneler bitirdik.
وَنَزَّلْنَا مِنَ ا ل سَّمَا ءِ مَا ء ً مُبَارَ كا ً فَأَنْ بَتْنَا بِهِ جَنّ َا تٍ وَحَبَّ ا لْحَصِ يدِ
Wa A n -Nakh la Bāsiq ā tin Lahā Ţ al`un Nađī d un
050-010. Ve birbiri üstüne dizilmiş tomurcuk yüklü yüksek hurma ağaçları da.
وَالنَّ خْ لَ بَاسِقَ ا تٍ لَهَا طَ لْعٌ نَضِ يدٌ
R izq āan Lil`ibā di ۖ Wa 'Aĥyaynā Bihi Baldatan Maytāan ۚ Kadh ālika A l-Kh urū ju
050-011. Kullara rızık olmak üzere. Ve onunla (o suyla) ِlü bir şehri dirilttik. İşte (ِlümden sonra) diriliş de bِyledir.
ر ِزْق ا ً لِلْعِبَا دِ ۖ وَأَحْيَيْنَا بِهِ بَلْدَة ً مَيْتا ً ۚ كَذَلِكَ ا لْخُ رُوجُ
Kadh dh abat Q ab lahum Q aw mu Nūĥin Wa 'Aş ĥā bu A r-Ra ssi Wa Th amū du
050-012. Onlardan ِnce Nuh kavmi, Ress halkı ve Semud (kavmi) de yalanladı.
كَذَّبَتْ قَ بْ لَهُمْ قَ وْ مُ نُو حٍ وَأَصْ حَا بُ ا ل رَّ سِّ وَثَمُودُ
Wa `Ā dun Wa Fir `aw nu Wa 'Ikh wā nu Lūţ in
050-013. Ad, Firavun ve Lut'un kardeşleri,
وَعَا دٌ وَفِر ْعَوْ نُ وَإِخْ وَا نُ لُوطٍ
Wa 'Aş ĥā bu A l-'Aykati Wa Q aw mu Tubba`in ۚ Kullun Kadh dh aba A r-Ru sula Faĥaq q a Wa`ī di
050-014. Eyke halkı ve Tubba' kavmi de. Hepsi elçileri yalanladı; bِylece Benim tehdidim (onların üzerine) hak oldu.
وَأَصْ حَا بُ ا لأَيْكَةِ وَقَ وْ مُ تُبَّعٍ ۚ كُلٌّ كَذَّبَ ا ل رُّسُلَ فَحَقَّ وَعِيدِ
'Afa`ayīnā Bil-Kh alq i A l-'Awwali ۚ Bal Hum Fī Lab sin Min Kh alq in Jadī d in
050-015. Ya, Biz ilk yaratılışta güçsüz mü düştük? Hayır, onlar 'karmaşık bir kuşku' içindedirler.
أَفَعَيِينَا بِا لْخَ لْقِ ا لأَوَّلِ ۚ بَلْ هُمْ فِي لَبْ سٍ مِن ْ خَ لْق ٍ جَدِيدٍ
Wa Laq ad Kh alaq nā A l-'In sā na Wa Na`lamu Mā Tuwaswisu Bihi Nafsuhu ۖ Wa Naĥnu 'Aq ra bu 'Ilay hi Min Ĥab li A l-War ī di
050-016. Andolsun, insanı Biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona şahdamarından daha yakınız.
وَلَقَ د ْ خَ لَقْ نَا ا لإِن سَا نَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ ۖ وَنَحْنُ أَقْ رَ بُ إِلَيْ هِ مِن ْ حَبْ لِ ا لْوَر ِيدِ
'Idh Yatalaq q á A l-Mutalaq q iyā ni `Ani A l-Yamī ni Wa `Ani A sh -Sh imā li Q a`ī d un
050-017. Onun sağında ve solunda oturan iki yazıcı kaydederlerken
إِذْ يَتَلَقَّ ى ا لْمُتَلَقِّ يَا نِ عَنِ ا لْيَمِي نِ وَعَنِ ا ل شِّمَا لِ قَ عِيدٌ
Mā Yalfižu Min Q aw lin 'Illā Laday hi Ra q ī bun `Atī d un
050-018. O, sِz olarak (herhangi bir şey) sِylemeyiversin, mutlaka yanında hazır bir gِzetleyici vardır.
مَا يَلْفِظُ مِن ْ قَ وْ لٍ إِلاَّ لَدَيْ هِ رَ قِ ي بٌ عَتِيدٌ
Wa Jā 'at Sakra tu A l-Maw ti Bil-Ĥaq q i ۖ Dh ālika Mā Kun ta Minhu Taĥī du
050-019. O, ِlüm sarhoşluğu, bir gerçek olarak gelip de, (insana) "İşte bu, senin yan çizip-kaçmakta olduğun şeydir" (denildiği zaman da).
وَجَا ءَتْ سَكْرَ ةُ ا لْمَوْ تِ بِا لْحَقِّ ۖ ذَلِكَ مَا كُنْ تَ مِنْ هُ تَحِيدُ
Wa Nufikh a Fī A ş -Ş ū r i ۚ Dh ālika Yaw mu A l-Wa`ī di
050-020. Sur'a da üfürülmüştür. İşte bu, tehdidin (gerçekleştiği) gündür.
وَنُفِخَ فِي ا ل صُّ و ر ِ ۚ ذَلِكَ يَوْ مُ ا لْوَعِيدِ
Wa Jā 'at Kullu Nafsin Ma`ahā Sā 'iq un Wa Sh ahī d un
050-021. (Artık) Her bir nefis, yanında bir sürücü ve bir şahid ile gelmiştir.
وَجَا ءَتْ كُلُّ نَفْسٍ مَعَهَا سَا ئِق ٌ وَشَهِيدٌ
Laq ad Kun ta Fī Gh aflatin Min Hādh ā Fakash afnā `An ka Gh iţ ā 'aka Fabaş aru ka A l-Yaw ma Ĥadī d un
050-022. "Andolsun, sen bundan gaflet içindeydin; işte Biz de senin üzerindeki ِrtüyü açıp-kaldırdık. Artık bugün gِrüş-gücün keskindir."
لَقَ د ْ كُنْ تَ فِي غَ فْلَةٍ مِن ْ هَذَا فَكَشَفْنَا عَنْ كَ غِ طَ ا ءَكَ فَبَصَ رُكَ ا لْيَوْ مَ حَدِيدٌ
Wa Q ā la Q ar īnuhu Hādh ā Mā Laday ya `Atī d un
050-023. Onun yakını olan (ve yanından ayrılmayan melek) dedi ki: "İşte bu, yanımda hazır durumda olan şey."
وَقَ ا لَ قَ ر ِينُهُ هَذَا مَا لَدَيَّ عَتِيدٌ
'Alq iyā Fī Jahann ama Kulla Kaffā r in `Anī d in
050-024. Siz ikiniz (ey melekler), her inatçı nankِrü atın cehennemin içine,
أَلْقِ يَا فِي جَهَنَّ مَ كُلَّ كَفَّا رٍ عَنِيدٍ
Mann ā `in Lilkh ay r i Mu`tadin Mur ī b in
050-025. Hayra engel olan, saldırgan şüpheciyi,
مَنّ َا عٍ لِلْخَ يْ ر ِ مُعْتَدٍ مُر ِيبٍ
Al-Ladh ī Ja`ala Ma`a A ll āhi 'Ilahāan 'Ākh ara Fa'alq iyā hu Fī A l-`Adh ā bi A sh -Sh adī di
050-026. Ki o, Allah'la beraber başka bir İlah edinmişti. Artık ikiniz, onu en şiddetli olan azabın içine atın.
ا لَّذِي جَعَلَ مَعَ ا للَّ هِ إِلَها ً آخَ رَ فَأَلْقِ يَا هُ فِي ا لْعَذَا بِ ا ل شَّدِيدِ
Q ā la Q ar īnuhu Ra bbanā Mā 'Aţ gh aytuhu Wa Lakin Kā na Fī Đ alā lin Ba`ī d in
050-027. Onun yakın-dostu (saptırıcı) dedi ki: "Rabbimiz, ben onu kışkırtıp-azdırdım. Ancak kendisi (haktan) uzak bir sapıklık içindeydi."
قَ ا لَ قَ ر ِينُهُ رَ بَّنَا مَا أَطْ غَ يْتُهُ وَلَكِن ْ كَا نَ فِي ضَ لاَل ٍ بَعِيدٍ
Q ā la Lā Takh taş imū Laday ya Wa Q ad Q addam tu 'Ilaykum Bil-Wa`ī di
050-028. (Allah buyurur:) "Benim Huzurumda çekişip-durmayın. Ben size daha ِnce 'kesin bir uyarı' gِndermiştim."
قَ ا لَ لاَ تَخْ تَصِ مُوا لَدَيَّ وَقَ د ْ قَ دَّمْتُ إِلَيْكُمْ بِا لْوَعِيدِ
Mā Yubaddalu A l-Q aw lu Laday ya Wa Mā 'Anā Bižallā min Lil`abī di
050-029. "Huzurumda sِz değişikliğe uğratılmaz ve Ben kullara zulmedici değilim."
مَا يُبَدَّلُ ا لْقَ وْ لُ لَدَيَّ وَمَا أَنَا بِظَ لاَّمٍ لِلْعَبِيدِ
Yaw ma Naq ū lu Lijahann ama Hal A m tala'ti Wa Taq ū lu Hal Min Mazī d in
050-030. O gün cehenneme diyeceğiz: "Doldun mu?" O da: "Daha fazlası var mı?" diyecek.
يَوْ مَ نَقُ و لُ لِجَهَنَّ مَ هَلْ ا مْتَلَأْتِ وَتَقُ و لُ هَلْ مِن ْ مَزِيدٍ
Wa 'Uzlifati A l-Jann atu Lilmuttaq ī na Gh ay ra Ba`ī d in
050-031. Cennet de, muttakiler için, uzakta değildir, (o gün) yakınlaştırılmıştır.
وَأُزْلِفَتِ ا لْجَنَّ ةُ لِلْمُتَّقِ ي نَ غَ يْ رَ بَعِيدٍ
Hādh ā Mā Tū`adū na Likulli 'Awwā bin Ĥafīžin
050-032. Bu, size vadolunandır; (gِnülden Allah'a) yِnelip-dِnen (İslam'ın hükümlerini) koruyan,
هَذَا مَا تُوعَدُو نَ لِكُلِّ أَوَّا بٍ حَفِيظٍ
Man Kh ash iya A r-Ra ĥmana Bil-Gh ay bi Wa Jā 'a Biq albin Munī b in
050-033. Gِrmediği halde Rahman'a karşı 'içi titreyerek korku duyan' ve 'içten Allah'a yِnelmiş' bir kalp ile gelen içindir.
مَن ْ خَ شِيَ ا ل رَّ حْمَنَ بِا لْغَ يْ بِ وَجَا ءَ بِقَ لْبٍ مُنِيبٍ
A d kh ulūhā Bisalā min ۖ Dh ālika Yaw mu A l-Kh ulū di
050-034. "Ona 'esenlik ve barış (selam)la' girin. Bu, ebedilik günüdür."
ا د ْخُ لُوهَا بِسَلاَمٍ ۖ ذَلِكَ يَوْ مُ ا لْخُ لُودِ
Lahum Mā Yash ā 'ū na Fīhā Wa Ladaynā Mazī d un
050-035. Orda diledikleri herşey onlarındır; Katımız'da daha fazlası da var.
لَهُمْ مَا يَشَا ءُو نَ فِيهَا وَلَدَيْنَا مَزِيدٌ
Wa Kam 'Ahlaknā Q ab lahum Min Q arnin Hum 'Ash addu Minhum Baţ sh āan Fanaq q abū Fī A l-Bilā di Hal Min Maĥīş in
050-036. Biz bunlardan ِnce nice nesiller yıkıma uğrattık ki onlar, zorbaca yakalamak (yakıp-yıkmak, baskı ve şiddetle yِnetmek, sindirmek) bakımından kendilerinden daha üstündüler; şehirlerde (yerin üstünü altına getirip, sayısız kazı, inşaat ve araştırmalarla her yanı) delik-deşik etmişlerdi. (Ama) kaçacak bir yer var mı?
وَكَمْ أَهْلَكْنَا قَ بْ لَهُمْ مِن ْ قَ رْنٍ هُمْ أَشَدُّ مِنْ هُمْ بَطْ شا ً فَنَقَّ بُوا فِي ا لْبِلاَدِ هَلْ مِن ْ مَحِيصٍ
'Inn a Fī Dh ālika Ladh ikrá Liman Kā na Lahu Q albun 'Aw 'Alq á A s-Sam `a Wa Huwa Sh ahī d un
050-037. Hiç şüphesiz, bunda, kalbi olan ya da bir şahid olarak kulak veren kimse için elbette bir ِğüt (zikir) vardır.
إِنّ َ فِي ذَلِكَ لَذِكْرَ ى لِمَن ْ كَا نَ لَهُ قَ لْبٌ أَوْ أَلْقَ ى ا ل سَّمْعَ وَهُوَ شَهِيدٌ
Wa Laq ad Kh alaq nā A s-Samāwā ti Wa A l-'Arđa Wa Mā Baynahumā Fī Sittati 'Ayyā min Wa Mā Massanā Min Lugh ū b in
050-038. Andolsun, Biz gِkleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları altı günde yarattık; Bize hiçbir yorgunluk dokunmadı.
وَلَقَ د ْ خَ لَقْ نَا ا ل سَّمَاوَا تِ وَا لأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا فِي سِتَّةِ أَيَّا مٍ وَمَا مَسَّنَا مِن ْ لُغُ وبٍ
Fāş bir `Alá Mā Yaq ūlū na Wa Sabbiĥ Biĥam di Ra bbika Q ab la Ţ ulū `i A sh -Sh am si Wa Q ab la A l-Gh urū bi
050-039. ضyleyse sen, onların dediklerine karşılık sabret ve Rabbini güneşin doğuşundan ِnce ve batışından ِnce hamd ile tesbih et.
فَاصْ بِر ْ عَلَى مَا يَقُ ولُو نَ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَ بِّكَ قَ بْ لَ طُ لُو عِ ا ل شَّمْسِ وَقَ بْ لَ ا لْغُ رُوبِ
Wa Mina A l-Lay li Fasabbiĥhu Wa 'Ad bā ra A s-Sujū di
050-040. Gecenin bir bِlümünde ve secdelerin arkasından da O'nu tesbih et.
وَمِنَ ا ل لَّيْ لِ فَسَبِّحْهُ وَأَد ْبَا رَ ا ل سُّجُودِ
Wa A stami` Yaw ma Yunā di A l-Munā di Min Makā nin Q ar ī b in
050-041. اağırıcının, yakın bir yerden çağrıda bulunacağı güne kulak ver;
وَاسْتَمِعْ يَوْ مَ يُنَا دِ ا لْمُنَا دِ مِن ْ مَكَا نٍ قَ ر ِيبٍ
Yaw ma Yasma`ū na A ş -Ş ayĥata Bil-Ĥaq q i ۚ Dh ālika Yaw mu A l-Kh urū ji
050-042. O gün, o çığlığı bir gerçek (hak) olarak işitirler. İşte bu, (dirilip kabirlerden) çıkış günüdür.
يَوْ مَ يَسْمَعُو نَ ا ل صَّ يْحَةَ بِا لْحَقِّ ۚ ذَلِكَ يَوْ مُ ا لْخُ رُوجِ
'Inn ā Naĥnu Nuĥyī Wa Numī tu Wa 'Ilaynā A l-Maş ī r u
050-043. Gerçek şu ki, dirilten ve ِldüren Biziz, Biz. Ve dِnüş de Bizedir.
إِنَّ ا نَحْنُ نُحْيِي وَنُمِي تُ وَإِلَيْنَا ا لْمَصِ يرُ
Yaw ma Tash aq q aq u A l-'Arđu `Anhum Sir ā`āan ۚ Dh ālika Ĥash ru n `Alaynā Yasī r un
050-044. O gün yer, onlardan çatlayıp-ayrılır da (onlar,) hızla koşarlar. İşte bu, Bize gِre oldukça-kolay olan bir haşir (sizi birarada toplama)dır.
يَوْ مَ تَشَقَّ قُ ا لأَرْضُ عَنْ هُمْ سِرَ اعا ً ۚ ذَلِكَ حَشْرٌ عَلَيْنَا يَسِيرٌ
Naĥnu 'A`lamu Bimā Yaq ūlū na ۖ Wa Mā 'An ta `Alayhim Bijabbā r in ۖ Fadh akkir Bil-Q ur'ā ni Man Yakh ā fu Wa`ī di
050-045. Biz onların neler sِylediklerini daha iyi biliriz. Sen onların üzerinde bir zorba değilsin; şu halde, Benim kesin tehdidimden korkanlara Kur'an ile ِğüt ver.
نَحْنُ أَعْلَمُ بِمَا يَقُ ولُو نَ ۖ وَمَا أَنْ تَ عَلَيْهِمْ بِجَبَّا رٍ ۖ فَذَكِّر ْ بِا لْقُ رْآنِ مَن ْ يَخَ ا فُ وَعِيدِ
Toggle thick letters. Most people make the mistake of thickening thin letters in the words that have other (highlighted) thick letter Toggle to highlight thick letters خصضغطقظ رَ