Toggle thick letters.  Most people make the mistake of thickening thin letters in the words that have other (highlighted) thick letter Toggle to highlight thick letters خصضغطقظ رَ      
 
   Ş ād  Wa ۚ  A l-Q ur'ā ni Dh ī A dh -Dh ikr i  
   
     
   038-001. Sad, Zikir dolu Kur'an'a andolsun; 
 
   صَ اد  ۚ  وَا لْقُ رْآنِ ذِي ا ل ذِّكْر ِ  
  
 
   Bali A l-Ladh ī na Kafarū Fī `Izzatin  Wa Sh iq ā q  in  
   
     
    038-002. Hayır; o inkar edenler (boş) bir gurur ve bir parçalanma içindedirler. 
 
   بَلِ ا لَّذِي نَ كَفَرُوا  فِي عِزَّةٍ  وَشِقَ اقٍ   
  
 
   Kam  'Ahlaknā Min  Q ab lihim  Min  Q arnin  Fanādaw Walā ta Ĥī na Manāş in  
   
     
    038-003. Biz kendilerinden ِnce, nice kuşakları yıkıma uğrattık da onlar feryad ettiler; ancak (artık) kurtulma zamanı değildi. 
 
   كَمْ أَهْلَكْنَا مِن ْ قَ بْ لِهِمْ مِن ْ قَ رْنٍ  فَنَادَوْا وَلاَتَ حِي نَ مَنَاصٍ   
  
 
   Wa `Ajibū  'An  Jā 'ahum  Mun dh ir un  Minhum  ۖ  Wa Q ā la A l-Kāfirū na Hādh ā Sāĥir un  Kadh dh ā b un   
   
     
    038-004. İçlerinden kendilerine bir uyarıcının gelmesine şaştılar. Kafirler dedi ki: "Bu, yalan sِyleyen bir büyücüdür." 
 
   وَعَجِبُو ا  أَن ْ جَا ءَهُمْ مُنْ ذِرٌ  مِنْ هُمْ ۖ  وَقَ ا لَ ا لْكَافِرُو نَ هَذَا سَاحِرٌ  كَذَّابٌ   
  
 
   'Aja`ala A l-'Ālihata 'Ilahāan  Wāĥidāan ۖ  'Inn a Hādh ā Lash ay 'un `Ujā b un   
   
     
    038-005. "İlahları bir tek ilah mı yaptı? Doğrusu bu, şaşırtıcı bir şey." 
 
   أَجَعَلَ ا لآلِهَةَ إِلَها ً  وَاحِدا ً  ۖ  إِنّ َ هَذَا لَشَيْ ءٌ عُجَابٌ   
  
 
   Wa A n ţ alaq a A l-Mala'u Minhum  'Ani A m sh ū Wa A ş birū `Alá  'Ālihatikum  ۖ  'Inn a Hādh ā Lash ay 'un  Yur ā du  
   
     
    038-006. Onlardan ِnde gelen bir grup: "Yürüyün, ilahlarınıza karşı (bağlılıkta) kararlı olun; çünkü asıl istenen budur" diye çekip gitti. 
 
   وَان طَ لَقَ  ا لْمَلَأُ مِنْ هُمْ أَنِ ا مْشُوا  وَا صْ بِرُوا  عَلَى  آلِهَتِكُمْ ۖ  إِنّ َ هَذَا لَشَيْ ءٌ  يُرَ ادُ   
  
 
   Mā Sami`nā Bihadh ā Fī A l-Millati A l-'Ākh  ira ti 'In Hādh ā  'Illā A kh  tilā q  un  
   
     
    038-007. "Biz bunu, diğer dinde işitmedik, bu, içi boş bir uydurmadan başkası değildir." 
 
   مَا سَمِعْنَا بِهَذَا فِي ا لْمِلَّةِ ا لآخِ رَ ةِ إِن ْ هَذَا  إِلاَّ ا خْ تِلاَقٌ   
  
 
   'A'uun zila `Alay hi A dh -Dh ikru  Min  Bayninā ۚ  Bal Hum  Fī Sh akkin  Min  Dh ikr ī ۖ  Bal  Lamm ā Yadh ūq ū `Adh ā bi   
   
     
    038-008. "Zikir (Kur'an), içimizden ona mı indirildi?" Hayır, onlar Benim zikrimden bir kuşku içindedirler. Hayır, onlar henüz Benim azabımı tatmamışlardır. 
 
   أَؤُن زِلَ عَلَيْ هِ ا ل ذِّكْرُ مِن ْ بَيْنِنَا ۚ  بَلْ هُمْ فِي شَكٍّ  مِن ْ ذِكْر ِي ۖ  بَلْ لَمَّ ا يَذُوقُ وا  عَذَابِ    
  
 
   'Am  `In dahum  Kh  azā 'inu Ra ĥmati Ra bbika A l-`Azī zi A l-Wahhā bi 
   
     
    038-009. Yoksa, güçlü ve üstün olan, karşılıksız bağışlayan Rabbinin hazineleri onların yanında mıdır? 
 
   أَمْ عِنْ دَهُمْ خَ زَا ئِنُ رَ حْمَةِ رَ بِّكَ ا لْعَزِي زِ ا لْوَهَّابِ  
  
 
   'Am  Lahum  Mulku A s-Samāwā ti Wa A l-'Arđi Wa Mā Baynahumā ۖ  Falyartaq ū Fī A l-'Asbā bi  
   
     
    038-010. Yoksa gِklerin, yerin ve bu ikisi arasında bulunanların mülkü onların mı? ضyleyse, sebepler içinde (bir imkan ve güç bularak gِğe) yükselsinler. 
 
   أَمْ لَهُمْ مُلْكُ ا ل سَّمَاوَا تِ وَا لأَرْضِ  وَمَا بَيْنَهُمَا ۖ  فَلْيَرْتَقُ وا  فِي ا لأَسْبَابِ   
  
 
   Jun dun  Mā Hunālika Mahzū mun  Mina A l-'Aĥzā bi 
   
     
    038-011. Onlar, burada (çeşitli) fırkalardan olma bozguna uğratılmış bir ordu(durlar). 
 
   جُن دٌ  مَا هُنَالِكَ مَهْزُو مٌ  مِنَ ا لأَحْزَابِ  
  
 
   Kadh dh abat Q ab lahum  Q aw mu Nūĥin  Wa `Ā dun  Wa Fir `aw nu Dh ū A l-'Awtā di 
   
     
    038-012. Onlardan ِnce Nuh kavmi, Ad ve kazıklar sahibi Firavun da yalanlamıştı. 
 
   كَذَّبَتْ قَ بْ لَهُمْ قَ وْ مُ نُو حٍ  وَعَا دٌ  وَفِر ْعَوْ نُ ذُو ا لأَوْتَادِ  
  
 
   Wa Th amū du Wa Q aw mu Lūţ in  Wa 'Aş ĥā bu A l-'Aykati ۚ  'Ūlā 'ika A l-'Aĥzā bu  
   
     
    038-013. Semud, Lut kavmi ile Eyke halkı da. İşte onlar (Allah'a karşı isyanda birleşen ve güç toplayan) fırkalar(dı). 
 
   وَثَمُو دُ وَقَ وْ مُ لُو ط ٍ  وَأَصْ حَا بُ ا لأَيْكَةِ ۚ  أُ وْلَا ئِكَ ا لأَحْزَابُ   
  
 
   'In  Kullun 'Illā Kadh dh aba A r-Ru sula Faĥaq q a `Iq ā bi 
   
     
    038-014. Hepsi de elçileri yalanladılar, bِylece azapla-sonuçlandırmam (onlara) hak oldu. 
 
   إِن ْ كُلٌّ  إِلاَّ كَذَّبَ ا ل رُّسُلَ فَحَقَّ  عِقَ ابِ  
  
 
    Wa Mā Yan žuru  Hā 'uulā '  'Illā Ş ayĥatan  Wāĥidatan  Mā Lahā Min  Fawā q  in  
   
     
    038-015. Bunlar da, (geldiğinde) bir anlık gecikmesi bile olmayan bir tek çığlıktan başkasını gِzetlemiyorlar. 
 
   وَمَا يَن ظُ رُ هَا ؤُلاَء إِلاَّ صَ يْحَة ً  وَاحِدَة ً  مَا لَهَا مِن ْ فَوَاقٍ   
  
 
    Wa Q ālū Ra bbanā `Ajjil  Lanā Q iţ ţ anā Q ab la Yaw mi A l-Ĥisā bi 
   
     
    038-016. (Alaylı alaylı) Dediler ki: "Rabbimiz, hesap gününden ِnce (azaptan bize vadettiğin) payımızı çabuklaştırıver." 
 
   وَقَ الُوا  رَ بَّنَا عَجِّلْ لَنَا قِ طَّ نَا قَ بْ لَ يَوْ مِ ا لْحِسَابِ  
  
 
   A ş bir  `Alá Mā Yaq ūlū na Wa A dh kur `Ab danā Dāwū da Dh ā A l-'Ay di ۖ  'Inn ahu~  'Awwā b un   
   
     
   038-017. Sen onların sِylediklerine karşı sabret ve Bizim güç sahibi kulumuz Davud'u hatırla; çünkü o, (her tutum ve davranışında Allah'a) yِnelen biriydi. 
 
   ا صْ بِر ْ عَلَى مَا يَقُ ولُو نَ وَا ذْكُرْ عَبْ دَنَا دَاوُو دَ ذَا ا لأَيْ دِ ۖ  إِنَّ هُ~ُ  أَوَّابٌ  
  
 
   'Inn ā Sakh kh  arnā A l-Jibā la Ma`ahu  Yusabbiĥna Bil-`Ash ī yi Wa A l-'Ish r ā q i 
   
     
    038-018. Doğrusu Biz dağlara boyun eğdirdik, akşam ve sabah kendisiyle birlikte (Allah'ı) tesbih ederlerdi. 
 
   إِنَّ ا سَخَّ رْنَا ا لْجِبَا لَ مَعَهُ  يُسَبِّحْنَ بِا لْعَشِيِّ وَا لإِشْرَ اقِ   
  
 
   Wa A ţ -Ţ ay ra  Maĥsh ūra tan  ۖ  Kullun  Lahu~  'Awwā b un   
   
     
    038-019. Ve toplanıp gelen kuşları da. Hepsi onunla (Allah'ı tesbih etmede uyum içinde) yِnelip-dِnmekte olanlar idi. 
 
   وَالطَّ يْ رَ  مَحْشُورَ ة ً  ۖ  كُلّ ٌ  لَهُ~ُ  أَوَّابٌ   
  
 
    Wa Sh adad nā Mulkahu  Wa 'Ātaynā hu A l-Ĥikmata Wa Faş la A l-Kh  iţ ā bi 
   
     
    038-020. Onun mülkünü güçlendirmiştik. Ona hikmet ve anlatım çarpıcılığını vermiştik. 
 
   وَشَدَد ْنَا مُلْكَهُ  وَآتَيْنَا هُ ا لْحِكْمَةَ وَفَصْ لَ ا لْخِ طَ ابِ  
  
 
    Wa Hal 'Atā ka Naba'u A l-Kh  aş mi 'Idh  Tasawwarū A l-Miĥr ā ba 
   
     
    038-021. Sana o davacıların haberi geldi mi? Hani mihraba (Davud'un bulunduğu yere girmek için) yüksek duvardan tırmanmışlardı. 
 
   وَهَلْ أَتَا كَ نَبَأُ ا لْخَ صْ مِ إِذْ تَسَوَّرُوا  ا لْمِحْرَ ابَ  
  
 
   'Idh  Dakh  alū `Alá Dāwū da Fafazi`a Minhum  ۖ  Q ālū Lā Takh  af ۖ  Kh  aş mā ni Bagh  á Ba`đunā `Alá Ba`đin  Fāĥkum  Baynanā Bil-Ĥaq q i Wa Lā Tush ţ iţ   Wa A  hdinā  'Ilá Sawā 'i A ş -Ş ir ā ţ i   
   
     
    038-022. Davud'a girdiklerinde, o, onlardan ürkmüştü; dediler ki: "Korkma, iki davacıyız, birimiz diğerimize haksızlıkta bulundu. Şimdi sen aramızda hak ile hükmet, kararında zulme sapma ve bizi doğru yolun ortasına yِneltip-ilet." 
 
   إِذْ دَخَ لُوا  عَلَى دَاوُو دَ فَفَزِعَ مِنْ هُمْ ۖ  قَ الُوا  لاَ تَخَ فْ ۖ  خَ صْ مَا نِ بَغَ ى بَعْضُ نَا عَلَى بَعْض ٍ  فَاحْكُمْ بَيْنَنَا بِا لْحَقِّ  وَلاَ تُشْطِ ط  ْ وَا  هْدِنَا  إِلَى سَوَا ءِ ا ل صِّ رَ اطِ     
  
 
   'Inn a Hādh ā  'Akh  ī Lahu  Tis`un  Wa Tis`ū na Na`jatan  Wa Liya Na`jatun  Wāĥidatun  Faq ā la 'Akfilnīhā Wa `Azzanī Fī A l-Kh  iţ ā bi 
   
     
    038-023. "Bu benim kardeşimdir, doksan dokuz koyunu vardır, benimse bir tek koyunum var. Buna rağmen "Onu da benim payıma (koyunlarıma) kat" dedi ve bana, konuşmada üstün geldi." 
 
   إِنّ َ هَذَا  أَخِ ي لَهُ  تِسْعٌ  وَتِسْعُو نَ نَعْجَة ً  وَلِيَ نَعْجَةٌ  وَاحِدَةٌ  فَقَ ا لَ أَكْفِلْنِيهَا وَعَزَّنِي فِي ا لْخِ طَ ابِ  
  
 
   Q ā la Laq ad  Ž alamaka Bisu'uā li Na`jatika 'Ilá Ni`ājihi  ۖ  Wa 'Inn a Kath īr āan  Mina A l-Kh  ulaţ ā 'i Layab gh  ī Ba`đuhum  `Alá Ba`đin 'Illā A l-Ladh ī na 'Āmanū Wa `Amilū A ş -Ş āliĥā ti Wa Q alī lun  Mā Hum  ۗ  Wa Ž ann a Dāwū du 'Ann amā Fatann ā hu Fāstagh  fara  Ra bbahu  Wa Kh  arra  Rā ki`āan  Wa 'Anā ba   
   
     
   038-024. (Davud) Dedi ki: "Andolsun senin koyununu, kendi koyunlarına (katmak) istemekle sana zulmetmiştir. Doğrusu, (emek ve mali güçlerini) birleştirip katan (ortak)lardan çoğu, birbirlerine karşı tecavüz ederler; ancak iman edip salih amellerde bulunanlar başka. Onlar da ne kadar azdır." Davud, gerçekten Bizim onu imtihan ettiğimizi sandı, bِylece Rabbinden bağışlanma diledi ve rüku ederek yere kapandı ve (Bize gِnülden) yِnelip-dِndü. 
 
   قَ ا لَ لَقَ د ْ ظَ لَمَكَ بِسُؤَا لِ نَعْجَتِكَ إِلَى نِعَاجِهِ  ۖ  وَإِنّ َ كَثِير ا ً  مِنَ ا لْخُ لَطَ ا ءِ لَيَبْ غِ ي بَعْضُ هُمْ عَلَى بَعْض ٍ  إِلاَّ ا لَّذِي نَ آمَنُوا  وَعَمِلُوا  ا ل صَّ الِحَا تِ وَقَ لِي لٌ  مَا هُمْ ۗ  وَظَ نّ َ دَاوُو دُ أَنَّ مَا فَتَنّ َا هُ فَاسْتَغْ فَرَ  رَ بَّهُ  وَخَ رَّ  رَ اكِعا ً  وَأَنَابَ   
  
 
   Fagh  afarnā Lahu Dh ālika ۖ  Wa 'Inn a Lahu  `In danā Lazulfá Wa Ĥusna Ma'ā b in   
   
     
    038-025. Bِylece onu bağışladık. Şüphesiz onun Bizim Katımız'da gerçekten bir yakınlığı ve varılacak güzel bir yeri vardır. 
 
   فَغَ فَرْنَا لَهُ  ذَلِكَ ۖ  وَإِنّ َ لَهُ  عِنْ دَنَا لَزُلْفَى وَحُسْنَ مَآبٍ   
  
 
   Yā Dāwū du 'Inn ā Ja`alnā ka Kh  alīfatan  Fī A l-'Arđi Fāĥkum  Bay na A n -Nā si Bil-Ĥaq q i Wa Lā Tattabi`i A l-Hawá Fayuđillaka `An  Sabī li A ll ā hi ۚ  'Inn a A l-Ladh ī na Yađillū na `An  Sabī li A ll ā hi Lahum  `Adh ā bun  Sh adī dun  Bimā Nasū Yaw ma A l-Ĥisā bi  
   
     
    038-026. "Ey Davud, gerçek şu ki, Biz seni yeryüzünde bir halife kıldık. ضyleyse insanlar arasında hak ile hükmet, istek ve tutkulara (hevaya) uyma; sonra seni Allah'ın yolundan saptırır. Şüphesiz Allah’ın yolundan sapanlara, hesap gününü unutmalarından dolayı şiddetli bir azap vardır." 
 
   يَادَاوُو دُ إِنَّ ا جَعَلْنَا كَ خَ لِيفَة ً  فِي ا لأَرْضِ  فَاحْكُمْ بَيْ نَ ا ل نّ َا سِ بِا لْحَقِّ  وَلاَ تَتَّبِعِ ا لْهَوَى فَيُضِ لَّكَ عَن ْ سَبِي لِ ا للَّ هِ إِنّ َ ۚ  ا لَّذِي نَ يَضِ لُّو نَ عَن ْ سَبِي لِ ا للَّ هِ لَهُمْ عَذَا بٌ  شَدِي دٌ  بِمَا نَسُوا  يَوْ مَ ا لْحِسَابِ   
  
 
   Wa Mā Kh  alaq  nā A s-Samā 'a Wa A l-'Arđa Wa Mā Baynahumā Bāţ ilāan  ۚ  Dh ālika Ž ann u A l-Ladh ī na Kafarū ۚ  Faway lun  Lilladh ī na Kafarū Mina A n -Nā r i   
   
     
    038-027. Biz gِkyüzünü, yeryüzünü ve ikisi arasında bulunan şeyleri batıl olarak yaratmadık. Bu, inkar edenlerin zannıdır. Ateşten (gِrecekleri azaptan) dolayı vay o inkar edenlere. 
 
   وَمَا خَ لَقْ  نَا ا ل سَّمَا ءَ وَا لأَرْضَ  وَمَا بَيْنَهُمَا بَاطِ لا ً  ۚ  ذَلِكَ ظَ نّ ُ ا لَّذِي نَ كَفَرُوا  ۚ  فَوَيْ ل ٌ  لِلَّذِي نَ كَفَرُوا  مِنَ ا ل نَّ ار ِ    
  
 
   'Am  Naj `alu A l-Ladh ī na 'Āmanū Wa `Amilū A ş -Ş āliĥā ti Kālmufsidī na Fī A l-'Arđi 'Am  Naj `alu A l-Muttaq ī na Kālfujjā r i 
   
     
    038-028. Yoksa Biz, iman edip salih amellerde bulunanları yeryüzünde bozgunculuk çıkaranlar gibi (bir) mi tutacağız? Ya da muttakileri facirler gibi (bir) mi tutacağız? 
 
   أَمْ نَجْ عَلُ ا لَّذِي نَ آمَنُوا  وَعَمِلُوا  ا ل صَّ الِحَا تِ كَالْمُفْسِدِي نَ فِي ا لأَرْضِ  أَمْ نَجْ عَلُ ا لْمُتَّقِ ي نَ كَالْفُجَّار ِ  
  
 
   Kitā bun 'An zalnā hu 'Ilay ka Mubāra kun  Liyaddabbarū  'Āyātihi  Wa Liyatadh akkara  'Ūlū A l-'Albā bi 
   
     
    038-029. (Bu Kur'an,) Ayetlerini, iyiden iyiye düşünsünler ve temiz akıl sahipleri ِğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz mübarek bir Kitap'tır. 
 
   كِتَا بٌ أَن زَلْنَا هُ إِلَيْ كَ مُبَارَ ك ٌ  لِيَدَّبَّرُو ا  آيَاتِهِ  وَلِيَتَذَكَّرَ  أُ وْلُوا  ا لأَلْبَابِ  
  
 
   Wa Wahab nā Lidāwū da Sulaymā na ۚ  Ni`ma A l-`Ab du ۖ  'Inn ahu~  'Awwā b un    
   
     
    038-030. Biz Davud'a Süleyman'ı armağan ettik. O, ne güzel kuldu. اünkü o, (daima Allah'a) yِnelip-dِnen biriydi. 
 
   وَوَهَبْ نَا لِدَاوُو دَ سُلَيْمَا نَ ۚ  نِعْمَ ا لْعَبْ دُ ۖ  إِنَّ هُ~ُ  أَوَّابٌ    
  
 
   'Idh  `Ur iđa `Alay hi Bil-`Ash ī yi A ş -Ş āfinā tu A l-Jiyā du 
   
     
    038-031. Hani ona akşama yakın, bir ayağını tırnağı üstüne diken, ِbür üç ayağıyla toprağı kazıyan, yağız atlar sunulmuştu. 
 
   إِذْ عُر ِضَ  عَلَيْ هِ بِا لْعَشِيِّ ا ل صَّ افِنَا تُ ا لْجِيَادُ  
  
 
   Faq ā la 'Inn ī  'Aĥbab tu Ĥubba A l-Kh  ay r i `An  Dh ikr i Ra bbī Ĥattá Tawāra t Bil-Ĥijā bi 
   
     
    038-032. O da demişti ki: "Gerçekten ben, mal (veya at) sevgisini Rabbimi zikretmekten dolayı tercih ettim." Sonunda bu atlar (koştular ve toz) perdesinin arkasına saklandılar. 
 
   فَقَ ا لَ إِنِّ ي  أَحْبَبْ تُ حُبَّ ا لْخَ يْ ر ِ عَن ْ ذِكْر ِ رَ بِّي حَتَّى تَوَارَ تْ بِا لْحِجَابِ  
  
 
   Ru ddūhā `Alay ya ۖ  Faţ afiq a Masĥāan  Bis-Sū q i Wa A l-'A`nā q i  
   
     
   038-033. "Onları bana geri getirin" (dedi). Sonra (onların) bacaklarını ve boyunlarını okşamaya başladı. 
 
   رُدُّوهَا عَلَيَّ ۖ  فَطَ فِقَ  مَسْحا ً  بِا ل سُّو قِ  وَا لأَعْنَاقِ    
  
 
    Wa Laq ad  Fatann ā Sulaymā na Wa 'Alq aynā `Alá Kursīyihi  Jasadāan  Th umm a 'Anā ba 
   
     
    038-034. Andolsun, Biz Süleyman'ı imtihan ettik, tahtının üstünde bir ceset bıraktık. Sonra (eski durumuna) dِndü. 
 
   وَلَقَ د ْ فَتَنَّ ا سُلَيْمَا نَ وَأَلْقَ يْنَا عَلَى كُرْسِيِّهِ  جَسَدا ً  ثُمّ َ أَنَابَ  
  
 
   Q ā la Ra bbi A gh  fir  Lī Wa Hab  Lī Mulkāan  Lā Yan bagh  ī Li'ĥadin  Min  Ba`dī  ۖ  'Inn aka 'An ta A l-Wahhā bu  
   
     
   038-035. "Rabbim, beni bağışla ve benden sonra hiç kimseye nasib olmayan bir mülkü bana armağan et. Şüphesiz Sen, karşılıksız armağan edensin." 
 
   قَ ا لَ رَ بِّ ا غْ فِر ْ لِي وَهَب ْ لِي مُلْكا ً  لاَ يَنْ بَغِ ي لِأحَدٍ  مِن ْ بَعْدِي  ۖ  إِنَّ كَ أَنْ تَ ا لْوَهَّابُ  
  
 
   Fasakh kh  arnā Lahu A r-R ī ĥa Taj r ī Bi'am r ihi  Ru kh ā 'an Ĥay th u 'Aş ā ba 
   
     
    038-036. Bِylece rüzgarı onun buyruğu altına verdik. Onun emriyle dilediği yِne yumuşakça eserdi. 
 
   فَسَخَّ رْنَا لَهُ ا ل رِّي حَ تَجْ ر ِي بِأَمْر ِهِ  رُخَ ا ءً حَيْ ثُ أَصَ ابَ  
  
 
   Wa A sh -Sh ayāţ ī na Kulla Bann ā 'in  Wa Gh  awwāş in  
   
     
    038-037. Şeytanları da; her bina ustasını ve dalgıç olanı. 
 
   وَالشَّيَاطِ ي نَ كُلَّ بَنّ َا ءٍ  وَغَ وَّاصٍ   
  
 
    Wa 'Ākh  ar ī na Muq arra nī na Fī A l-'Aş fā di 
   
     
    038-038. Ve (kِtülük yapmamaları için) sağlam kementlerle birbirine bağlanmış diğerlerini. 
 
   وَآخَ ر ِي نَ مُقَ رَّ نِي نَ فِي ا لأَصْ فَادِ  
  
 
   Hādh ā `Aţ ā 'uunā Fām nun 'Aw 'Am sik Bigh  ay r i Ĥisā b in  
   
     
    038-039. "İşte bu, bizim vergimizdir. (Ey Süleyman) Artık sen de hesaba vurmaksızın, ver ya da tut." 
 
   هَذَا عَطَ ا ؤُنَا فَامْنُن ْ أَوْ أَمْسِكْ بِغَ يْ ر ِ حِسَابٍ  
  
 
    Wa 'Inn a Lahu  `In danā Lazulfá Wa Ĥusna Ma'ā b in  
   
     
    038-040. Şüphesiz, onun Bizim Katımız'da gerçekten bir yakınlığı ve varılacak güzel bir yeri vardır. 
 
   وَإِنّ َ لَهُ  عِنْ دَنَا لَزُلْفَى وَحُسْنَ مَآبٍ  
  
 
    Wa A dh kur `Ab danā  'Ayyū ba 'Idh  Nādá Ra bbahu~  'Ann ī Massanī A sh -Sh ayţ ā nu Binuş bin  Wa `Adh ā b in  
   
     
    038-041. Kulumuz Eyyub'u da hatırla. Hani o: "Herhalde şeytan, bana kahredici bir acı ve azap dokundurdu" diye Rabbine seslenmişti. 
 
   وَاذْكُرْ عَبْ دَنَا  أَيُّو بَ إِذْ نَادَى رَ بَّهُ~ ُ أَنِّ ي مَسَّنِي ا ل شَّيْطَ ا نُ بِنُصْ بٍ  وَعَذَابٍ  
  
 
   A rkuđ Bir ij lika ۖ  Hādh ā Mugh  tasalun  Bār idun  Wa Sh ar ā b un   
   
     
   038-042. "Ayağını depret. İşte yıkanacak ve içecek soğuk (su, diye vahyettik.). 
 
   ا رْكُضْ  بِر ِجْ لِكَ ۖ  هَذَا مُغْ تَسَلٌ  بَار ِدٌ  وَشَرَ ابٌ   
  
 
    Wa Wahab nā Lahu~  'Ahlahu  Wa Mith lahum  Ma`ahum  Ra ĥmatan  Minn ā Wa Dh ikrá Li'wlī A l-'Albā bi 
   
     
    038-043. Katımız'dan ona bir rahmet ve temiz akıl sahiplerine bir ِğüt olmak üzere ailesini ve onlarla birlikte bir benzerini de bağışladık. 
 
   وَوَهَبْ نَا لَهُ~ ُ أَهْلَهُ  وَمِثْلَهُمْ مَعَهُمْ رَ حْمَة ً  مِنَّ ا وَذِكْرَ ى لِأو ْلِي ا لأَلْبَابِ  
  
 
   Wa Kh  udh  Biyadika Đ igh th āan  Fāđr ib  Bihi  Wa Lā Taĥnath  ۗ  'Inn ā Wa Jad nā hu Ş ābir āan  ۚ  Ni`ma A l-`Ab du ۖ  'Inn ahu~  'Awwā b un     
   
     
    038-044. "Ve eline bir deste (sap) al, bِylece onunla vur ve andını bozma." Gerçekten, Biz onu sabredici bulduk. O, ne güzel kuldu. اünkü o, (daima Allah'a) yِnelip-dِnen biriydi. 
 
   وَخُ ذْ بِيَدِكَ ضِ غْ ثا ً  فَاضْ ر ِب ْ بِهِ  وَلاَ تَحْنَثْ ۗ  إِنَّ ا وَجَد ْنَا هُ صَ ابِر ا ً  ۚ  نِعْمَ ا لْعَبْ دُ ۖ  إِنَّ هُ~ُ  أَوَّابٌ     
  
 
    Wa A dh kur `Ibādanā  'Ib rā hī ma Wa 'Isĥā q a Wa Ya`q ū ba 'Ūlī A l-'Aydī Wa A l-'Ab ş ā r i 
   
     
    038-045. Güç ve basiret sahibi olan kullarımız İbrahim'i, İshak'ı ve Yakub'u da hatırla. 
 
   وَاذْكُرْ عِبَادَنَا  إبْ رَ اهِي مَ وَإِسْحَا قَ  وَيَعْقُ و بَ أُ وْلِي ا لأَيْدِي وَا لأَبْ صَ ار ِ  
  
 
   'Inn ā  'Akh  laş nāhum  Bikh  āliş atin  Dh ikrá A d-Dā r i 
   
     
    038-046. Gerçekten Biz onları, katıksızca (ahiretteki asıl) yurdu düşünüp-anan ihlas sahipleri kıldık. 
 
   إِنَّ ا  أَخْ لَصْ نَاهُمْ بِخَ الِصَ ةٍ  ذِكْرَ ى ا ل دَّار ِ  
  
 
    Wa 'Inn ahum  `In danā Lamina A l-Muş ţ afay na A l-'Akh  yā r i 
   
     
    038-047. Ve gerçekten onlar, Bizim Katımız'da seçkinlerden ve hayırlı olanlardandır. 
 
   وَإِنَّ هُمْ عِنْ دَنَا لَمِنَ ا لْمُصْ طَ فَيْ نَ ا لأَخْ يَار ِ  
  
 
   Wa A dh kur 'Ismā`ī la Wa A l-Yasa`a Wa Dh ā A l-Kifli ۖ  Wa Kullun  Mina A l-'Akh  yā r i  
   
     
    038-048. İsmail'i, Elyesa'ı ve Zülkifl'i de hatırla. Hepsi de hayırlı olanlardandır. 
 
   وَاذْكُرْ إِسْمَاعِي لَ وَا لْيَسَعَ وَذَا ا لْكِفْلِ ۖ  وَكُلٌّ  مِنَ ا لأَخْ يَار ِ   
  
 
   Hādh ā Dh ikru n  ۚ  Wa 'Inn a Lilmuttaq ī na Laĥusna Ma'ā b in   
   
     
    038-049. Bu, bir zikirdir. Şüphesiz muttakiler için, elbette varılacak güzel bir yer vardır. 
 
   هَذَا ذِكْرٌ  ۚ  وَإِنّ َ لِلْمُتَّقِ ي نَ لَحُسْنَ مَآبٍ   
  
 
   Jann ā ti `Ad nin  Mufattaĥatan  Lahumu A l-'Ab wā bu 
   
     
    038-050. Adn cennetleri; kapılar onlara açılmıştır. 
 
   جَنّ َا تِ عَد ْنٍ  مُفَتَّحَة ً  لَهُمُ ا لأَبْ وَابُ  
  
 
   Muttaki'ī na Fīhā Yad `ū na Fīhā Bifākihatin  Kath īra tin  Wa Sh ar ā b in  
   
     
    038-051. İçinde yaslanıp-dayanmışlardır; orda birçok meyve ve şarap istemektedirler. 
 
   مُتَّكِئِي نَ فِيهَا يَد ْعُو نَ فِيهَا بِفَاكِهَةٍ  كَثِيرَ ةٍ  وَشَرَ ابٍ  
  
 
    Wa `In dahum  Q āş ir ā tu A ţ -Ţ arfi 'Atr ā b un  
   
     
    038-052. Ve yanlarında bakışlarını yalnızca eşlerine çevirmiş yaşıt kadınlar vardır. 
 
   وَعِنْ دَهُمْ قَ اصِ رَ ا تُ ا ل طَّ رْفِ أَتْرَ ابٌ  
  
 
   Hādh ā Mā Tū`adū na Liyaw mi A l-Ĥisā bi 
   
     
    038-053. İşte hesap günü size va'dedilen budur. 
 
   هَذَا مَا تُوعَدُو نَ لِيَوْ مِ ا لْحِسَابِ  
  
 
   'Inn a Hādh ā Lar izq unā Mā Lahu  Min  Nafā d in  
   
     
    038-054. Şüphesiz bu, Bizim rızkımızdır, bitip tükenmesi de yok. 
 
   إِنّ َ هَذَا لَر ِزْقُ نَا مَا لَهُ  مِن ْ نَفَادٍ  
  
 
   Hādh ā ۚ  Wa 'Inn a Lilţ ţ āgh ī na Lash arra  Ma'ā b in   
   
     
    038-055. Bu (bِyle işte); gerçekten azgınlar için de muhakkak varılacak kِtü bir yer vardır. 
 
   هَذَا ۚ  وَإِنّ َ لِلطَّ اغِ ي نَ لَشَرَّ  مَآبٍ   
  
 
   Jahann ama Yaş lawnahā Fabi'sa A l-Mihā du 
   
     
    038-056. Cehennem; onlar oraya girerler; ne kِtü bir yataktır o. 
 
   جَهَنَّ مَ يَصْ لَوْنَهَا فَبِئْسَ ا لْمِهَادُ  
  
 
   Hādh ā Falyadh ūq ū hu Ĥamī mun  Wa Gh  assā q  un  
   
     
    038-057. İşte bu; tatsınlar onu: Kaynar su ve irin. 
 
   هَذَا فَلْيَذُوقُ و هُ حَمِي مٌ  وَغَ سَّاقٌ   
  
 
    Wa 'Ākh  aru  Min  Sh aklihi~  'Azwā j un  
   
     
    038-058. Ve onun şeklinden başka, çift çift (olan daha beter azaplar) vardır. 
 
   وَآخَ رُ مِن ْ شَكْلِهِ~ ِ أَزْوَاجٌ  
  
 
   Hādh ā Faw jun  Muq  taĥimun  Ma`akum  ۖ  Lā Marĥabāan  Bihim  ۚ  'Inn ahum  Ş ālū A n -Nā r i   
   
     
    038-059. (Müşrik olan hakim güçlere:) "İşte bu(nlar) da sizinle birlikte (küfür ve zulümde) gِğüs gerenlerdir. Onlara bir merhaba (bile) yok. اünkü onlar ateşe gireceklerdir." (denilir). 
 
   هَذَا فَوْ جٌ  مُقْ  تَحِمٌ  مَعَكُمْ ۖ  لاَ مَرْحَبا ً  بِهِمْ ۚ  إِنَّ هُمْ صَ الُوا  ا ل نَّ ار ِ    
  
 
   Q ālū Bal 'An tum  Lā Marĥabāan  Bikum  ۖ  'An tum  Q addam tumū hu Lanā ۖ  Fabi'sa A l-Q ar ā ru    
   
     
   038-060. (Onlara uyanlar) Derler ki: "Hayır, sizler; asıl size bir merhaba yok. Bunu (azabı) siz bizim ِnümüze sürdünüz. Ne kِtü bir durak." 
 
   قَ الُوا  بَلْ أَنْ تُمْ لاَ مَرْحَبا ً  بِكُمْ ۖ  أَنْ تُمْ قَ دَّمْتُمُو هُ لَنَا ۖ  فَبِئْسَ ا لْقَ رَ ارُ   
  
 
   Q ālū Ra bbanā Man  Q addama Lanā Hādh ā Fazid /hu `Adh ābāan  Đ i`fāan  Fī A n -Nā r i 
   
     
   038-061. Derler ki: "Rabbimiz, kim bunu bizim ِnümüze sürdüyse, ateşteki azabını kat kat arttır." 
 
   قَ الُوا  رَ بَّنَا مَن ْ قَ دَّمَ لَنَا هَذَا فَزِد ْهُ عَذَابا ً  ضِ عْفا ً  فِي ا ل نَّ ار ِ 
  
 
    Wa Q ālū Mā Lanā Lā Nará R ijālāan  Kunn ā Na`udduhum  Mina A l-'Ash rā r 
   
     
    038-062. Ve derler ki: "Bize ne oluyor ki, kendilerini şerir (kِtü)lerden saydığımız adamları gِremiyoruz." 
 
   وَقَ الُوا  مَا لَنَا لاَ نَرَ ى ر ِجَالا ً  كُنَّ ا نَعُدُّهُمْ مِنَ ا لأَشْرَ ار  
  
 
   'Ā ttakh  adh nāhum  Sikh r īyāan 'Am  Zāgh  at `Anhumu A l-'Ab ş ā ru  
   
     
    038-063. Biz onları bir alay konusu edinmiştik; yoksa gِzler mi onlardan kaydı?" 
 
   أَا تَّخَ ذْنَاهُمْ سِخْ ر ِيّاً أَمْ زَاغَ تْ عَنْ هُمُ ا لأَبْ صَ ارُ  
  
 
   'Inn a Dh ālika Laĥaq q un  Takh  āş umu 'Ahli A n -Nā r i 
   
     
    038-064. Bu, cehennem halkının birbiriyle çekişmesi kesin bir gerçektir. 
 
   إِنّ َ ذَلِكَ لَحَقّ ٌ  تَخَ اصُ مُ أَهْلِ ا ل نَّ ار ِ  
  
 
   Q ul 'Inn amā  'Anā Mun dh ir un  ۖ  Wa Mā Min 'Ilahin 'Illā A l-Lahu A l-Wāĥidu A l-Q ahhā ru   
   
     
   038-065. De ki: "Ben, yalnızca bir uyarıcıyım. Bir olan, kahreden Allah'tan başka bir İlah yoktur." 
 
   قُ لْ إِنَّ مَا  أَنَا مُن ذِرٌ  ۖ  وَمَا مِن ْ إِلَهٍ  إِلاَّ ا للَّ هُ ا لْوَاحِدُ ا لْقَ هَّارُ  
  
 
   Ra bbu A s-Samāwā ti Wa A l-'Arđi Wa Mā Baynahumā A l-`Azī zu A l-Gh  affā ru  
   
     
   038-066. "Gِklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbidir, üstün ve güçlü olan, bağışlayandır." 
 
   رَ بُّ ا ل سَّمَاوَا تِ وَا لأَرْضِ  وَمَا بَيْنَهُمَا ا لْعَزِي زُ ا لْغَ فَّارُ  
  
 
   Q ul Huwa Naba'un `Ažī mun  
   
     
   038-067. De ki: "Bu (Kur'an), büyük bir haberdir." 
 
   قُ لْ هُوَ نَبَأٌ عَظِ يمٌ 
  
 
   'An tum  `Anhu Mu`r iđū na 
   
     
    038-068. Sizler ise, ondan yüz çeviriyorsunuz. 
 
   أَنْ تُمْ عَنْ هُ مُعْر ِضُ ونَ  
  
 
   Mā Kā na Liya Min `Ilmin  Bil-Mala'i A l-'A`lá  'Idh  Yakh  taş imū na 
   
     
    038-069. "Mele-i Ala (yüce topluluk) tartışıp dururken, benim hiçbir bilgim yoktur." 
 
   مَا كَا نَ لِيَ مِن ْ عِلْم ٍ  بِا لْمَلَإِ ا لأَعْلَى  إِذْ يَخْ تَصِ مُونَ  
  
 
   'In  Yūĥá  'Ilay ya 'Illā  'Ann amā  'Anā Nadh ī r un  Mubī nun  
   
     
    038-070. "Bana ancak, yalnızca apaçık bir uyarıcı olduğum vahyolunmaktadır." 
 
   إِن ْ يُوحَى  إِلَيَّ إِلاَّ أَنَّ مَا  أَنَا نَذِي رٌ  مُبِينٌ  
  
 
   'Idh  Q ā la Ra bbuka Lilmalā 'ikati 'Inn ī Kh  āliq un  Bash arā an  Min  Ţ ī nin  
   
     
    038-071. Hani Rabbin meleklere: "Gerçekten Ben, çamurdan bir beşer yaratacağım" demişti. 
 
   إِذْ قَ ا لَ رَ بُّكَ لِلْمَلاَئِكَةِ إِنِّ ي خَ الِق ٌ  بَشَرا ً  مِن ْ طِ ينٍ  
  
 
   Fa'idh ā Sawwaytuhu  Wa Nafakh  tu Fī hi Min  Rūĥī Faq a`ū Lahu  Sājidī na 
   
     
    038-072. "Onu bir biçime sokup, ona Ruhum'dan üflediğim zaman siz onun için hemen secdeye kapanın." 
 
   فَإِذَا سَوَّيْتُهُ  وَنَفَخْ تُ فِي هِ مِن ْ رُوحِي فَقَ عُوا  لَهُ  سَاجِدِينَ  
  
 
   Fasajada A l-Malā 'ikatu Kulluhum  'Aj ma`ū na 
   
     
    038-073. Meleklerin hepsi topluca secde etti; 
 
   فَسَجَدَ ا لْمَلاَئِكَةُ كُلُّهُمْ أَجْ مَعُونَ  
  
 
   'Illā  'Ib lī sa A  stakbara  Wa Kā na Mina A l-Kāfir ī na 
   
     
    038-074. Yalnız İblis hariç. O büyüklük tasladı ve kafirlerden oldu. 
 
   إِلاَّ إِبْ لِي سَ ا  سْتَكْبَرَ  وَكَا نَ مِنَ ا لْكَافِر ِينَ  
  
 
   Q ā la Yā  'Ib lī su Mā Mana`aka 'An  Tasjuda Limā Kh  alaq  tu Biyaday ya ۖ  'Āstakbarta 'Am  Kun ta Mina A l-`Ālī na  
   
     
   038-075. (Allah) Dedi ki: "Ey İblis, iki elimle yarattığıma seni secde etmekten alıkoyan neydi? Büyüklendin mi, yoksa yüksekte olanlardan mı oldun?" 
 
   قَ ا لَ يَاإِبْ لِي سُ مَا مَنَعَكَ أَن ْ تَسْجُدَ لِمَا خَ لَقْ  تُ بِيَدَيَّ أَ اسْتَكْبَرْتَ ۖ  أَمْ كُن تَ مِنَ ا لْعَالِينَ  
  
 
   Q ā la 'Anā Kh  ay ru n  Minhu ۖ  Kh  alaq  tanī Min  Nā r in  Wa Kh  alaq  tahu  Min  Ţ ī nin   
   
     
   038-076. Dedi ki: "Ben ondan daha hayırlıyım; sen beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın." 
 
   قَ ا لَ أَنَا خَ يْ رٌ  مِنْ هُ ۖ  خَ لَقْ  تَنِي مِن ْ نَا رٍ  وَخَ لَقْ  تَهُ  مِن ْ طِ ينٍ  
  
 
   Q ā la Fākh ru j  Minhā Fa'inn aka Ra jī mun  
   
     
   038-077. (Allah) Dedi ki: "ضyleyse ordan (cennetten) çık, artık sen kovulmuş bulunmaktasın." 
 
   قَ ا لَ فَاخْ رُج ْ مِنْ هَا فَإِنَّ كَ رَ جِيمٌ 
  
 
    Wa 'Inn a `Alay ka La`natī  'Ilá Yaw mi A d-Dī ni 
   
     
    038-078. "Ve şüphesiz, din (kıyametteki hesap) gününe kadar Benim lanetim senin üzerinedir." 
 
   وَإِنّ َ عَلَيْ كَ لَعْنَتِي  إِلَى يَوْ مِ ا ل دِّينِ  
  
 
   Q ā la Ra bbi Fa'an žir nī  'Ilá Yaw mi Yub `ath ū na 
   
     
   038-079. Dedi ki: "Rabbim, ِyleyse onların dirilecekleri güne kadar bana süre tanı." 
 
   قَ ا لَ رَ بِّ فَأَن ظِ ر ْنِي  إِلَى يَوْ مِ يُبْ عَثُونَ 
  
 
   Q ā la Fa'inn aka Mina A l-Mun žar ī na 
   
     
   038-080. Dedi ki: "O halde, süre tanınanlardansın." 
 
   قَ ا لَ فَإِنَّ كَ مِنَ ا لْمُن ظَ ر ِينَ 
  
 
   'Ilá Yaw mi A l-Waq  ti A l-Ma`lū mi 
   
     
    038-081. "Bilinen vaktin gününe kadar." 
 
   إِلَى يَوْ مِ ا لْوَقْ  تِ ا لْمَعْلُومِ  
  
 
   Q ā la Fabi`izzatika La'ugh  wiyann ahum  'Aj ma`ī na 
   
     
   038-082. Dedi ki: "Senin izzetin adına andolsun, ben, onların tümünü mutlaka azdırıp-kışkırtacağım." 
 
   قَ ا لَ فَبِعِزَّتِكَ لَأُغْ وِيَنَّ هُمْ أَجْ مَعِينَ 
  
 
   'Illā `Ibādaka Minhumu A l-Mukh  laş ī na 
   
     
    038-083. "Ancak onlardan, muhlis olan kulların hariç." 
 
   إِلاَّ عِبَادَكَ مِنْ هُمُ ا لْمُخْ لَصِ ينَ  
  
 
   Q ā la Fālĥaq q u Wa A l-Ĥaq q a 'Aq ū lu 
   
     
   038-084. (Allah) "İşte bu haktır ve Ben hakkı sِylerim" dedi. 
 
   قَ ا لَ فَالْحَقُّ  وَا لْحَقَّ  أَقُ ولُ 
  
 
   La'am la'ann a Jahann ama Min ka Wa Mimm an  Tabi`aka Minhum  'Aj ma`ī na 
   
     
    038-085. "Andolsun, senden ve içlerinde sana tabi olacak olanlardan tümüyle cehennemi dolduracağım." 
 
   لَأَمْلَأَنّ َ جَهَنَّ مَ مِنْ كَ وَمِمَّ ن ْ تَبِعَكَ مِنْ هُمْ أَجْ مَعِينَ  
  
 
   Q ul Mā  'As'alukum  `Alay hi Min 'Aj r in  Wa Mā  'Anā Mina A l-Mutakallifī na 
   
     
   038-086. (Ey Peygamber) De ki: "Ben, buna karşı sizden bir ücret istemiyorum ve (kendiliğinden) bir yükümlülük getirenlerden de değilim." 
 
   قُ لْ مَا  أَسْأَلُكُمْ عَلَيْ هِ مِن ْ أَجْ رٍ  وَمَا  أَنَا مِنَ ا لْمُتَكَلِّفِينَ 
  
 
   'In Huwa 'Illā Dh ikru n  Lil`ālamī na 
   
     
    038-087. "O (Kur'an), alemler için yalnızca bir zikir (ِğüt ve hatırlatma)dir." 
 
   إِن ْ هُوَ إِلاَّ ذِكْرٌ  لِلْعَالَمِينَ  
  
 
    Wa Lata`lamunn a Naba'ahu  Ba`da Ĥī nin  
   
     
    038-088. "Gerçekten onun haberini bir zaman sonra ِğreneceksiniz."   
 
   وَلَتَعْلَمُنّ َ نَبَأَهُ  بَعْدَ حِينٍ  
  
  Toggle thick letters.   Most people make the mistake of thickening thin letters in the words that have other (highlighted) thick letter Toggle to highlight thick letters خصضغطقظ رَ