Roman Script    Reciting key words            Previous Sūrah    Quraan Index    Home  

34) Sūrat Saba'

Printed format

34) سُورَة سَبَأ

Toggle thick letters. Most people make the mistake of thickening thin letters in the words that have other (highlighted) thick letter Toggle to highlight thick letters خصضغطقظ رَ
Al-Ĥamdu Lillāh Al-Ladhī Lahu Mā Fī As-Samāwāti Wa Mā Fī Al-'Arđi Wa Lahu Al-Ĥamdu Fī Al-'Ākhirati ۚ Wa Huwa Al-Ĥakīmu Al-Khabīru 034-001. Hamd, gِklerde ve yerde olanların tümü Kendisi'ne ait olan Allah'ındır; ahirette de hamd O'nundur. O, hüküm ve hikmet sahibidir, haber alandır. الْحَمْدُ‌ لِلَّهِ ‌الَّذِي لَ‍‍هُ مَا‌ فِي ‌ال‍‍سَّمَا‌و‍َ‍‌اتِ ‌وَمَا‌ فِي ‌الأَ‌رْ‍ضِ ‌وَلَهُ ‌الْحَمْدُ‌ فِي ‌الآ‍‍خِ‍رَةِ ۚ ‌وَهُوَ‌ ‌الْحَك‍‍ِ‍ي‍‍مُ ‌الْ‍‍خَ‍‍بِيرُ
Ya`lamu Mā Yaliju Fī Al-'Arđi Wa Mā Yakhruju Minhā Wa Mā Yanzilu Mina As-Samā'i Wa Mā Ya`ruju Fīhā ۚ Wa Huwa Ar-Raĥīmu Al-Ghafūru 034-002. Yerin içine gireni, ondan çıkanı; gِkten ineni ve oraya çıkanı bilir. O, esirgeyendir, bağışlayandır. يَعْلَمُ مَا‌ يَلِجُ فِي ‌الأَ‌رْ‍ضِ ‌وَمَا‌ يَ‍‍خْ‍‍رُجُ مِ‍‌‍نْ‍‍هَا‌ ‌وَمَا‌ يَ‍‌‍ن‍‍زِلُ مِنَ ‌ال‍‍سَّم‍‍َ‍ا‌ءِ‌ ‌وَمَا‌ يَعْرُجُ فِيهَا‌ ۚ ‌وَهُوَ‌ ‌ال‍رَّح‍‍ِ‍ي‍‍مُ ‌الْ‍‍غَ‍‍فُو‌رُ
Wa Qāla Al-Ladhīna Kafarū Lā Ta'tīnā As-Sā`atu ۖ Qul Balá Wa Rabbī Lata'tiyannakum `Ālimi Al-Ghaybi ۖ Lā Ya`zubu `Anhu Mithqālu Dharratin As-Samāwāti Wa Lā Fī Al-'Arđi Wa Lā 'Aşgharu Min Dhālika Wa Lā 'Akbaru 'Illā Fī Kitābin Mubīnin 034-003. İnkar edenler, dediler ki: "Kıyamet-saati bize gelmez." De ki: "Hayır, gaybı bilen Rabbime andolsun, o muhakkak size gelecektir. Gِklerde ve yerde zerre ağırlığınca hiçbir şey O'ndan uzak (saklı) kalmaz. Bundan daha küçük olanı da, daha büyük olanı da, istisnasız, mutlaka apaçık bir kitapta (yazılı)dır." وَ‍قَ‍‍الَ ‌الَّذ‍ِ‍ي‍‍نَ كَفَرُ‌و‌ا‌ لاَ‌ تَأْتِينَا‌ ‌ال‍‍سَّاعَةُ ۖ قُ‍‍لْ بَلَى‌ ‌وَ‌‍رَبِّي لَتَأْتِيَ‍‍نَّ‍‍كُمْ عَالِمِ ‌الْ‍‍غَ‍‍يْ‍‍بِ ۖ لاَ‌ يَعْزُبُ عَ‍‌‍نْ‍‍هُ مِثْ‍‍قَ‍‍الُ ‌ذَ‌‍رَّة‌‍ٍ‌ فِي ‌ال‍‍سَّمَا‌و‍َ‍‌اتِ ‌وَلاَ‌ فِي ‌الأَ‌رْ‍ضِ ‌وَلاَ‌ ‌أَ‍صْ‍‍غَ‍‍رُ‌ مِ‍‌‍نْ ‌ذَلِكَ ‌وَلاَ‌ ‌أَكْبَرُ‌ ‌إِلاَّ‌ فِي كِت‍‍َ‍ابٍ‌ مُبِينٍ
Liyajziya Al-Ladhīna 'Āmanū Wa `Amilū Aş-Şāliĥāti ۚ 'Ūlā'ika Lahum Maghfiratun Wa Rizqun Karīmun 034-004. (اünkü O) İman edip salih amellerde bulunanları ِdüllendirecek. İşte mağfiret ve üstün rızık onlarındır. لِيَ‍‍جْ‍‍زِيَ ‌الَّذ‍ِ‍ي‍‍نَ ‌آمَنُو‌ا‌ ‌وَعَمِلُو‌ا‌ال‍‍صَّ‍‍الِح‍‍َ‍اتِ ۚ ‌أ‍ُ‍‌وْل‍‍َ‍ائِكَ لَهُمْ مَ‍‍غْ‍‍فِ‍رَةٌ‌ ‌وَ‌رِ‌زْ‍ق‌‍ٌ‌ كَ‍‍رِيمٌ
Wa Al-Ladhīna Sa`aw Fī 'Āyātinā Mu`ājizīna 'Ūlā'ika Lahum `Adhābun Min Rijzin 'Alīmun 034-005. (Sِzde) Aciz bırakmak için ayetlerimiz hakkında çaba harcamış olanlar, işte onlar; onlar için de (en) iğrenç olanından acı bir azap vardır. وَ‌الَّذ‍ِ‍ي‍‍نَ سَعَوْ‌ا‌ فِ‍‍ي ‌آيَاتِنَا‌ مُعَاجِز‍ِ‍ي‍‍نَ ‌أ‍ُ‍‌وْل‍‍َ‍ائِكَ لَهُمْ عَذ‍َ‍‌ابٌ‌ مِ‍‌‍نْ ‌رِجْ‍‍زٍ‌ ‌أَلِيمٌ
Wa Yará Al-Ladhīna 'Ūtū Al-`Ilma Al-Ladhī 'Unzila 'Ilayka Min Rabbika Huwa Al-Ĥaqqa Wa Yahdī 'Ilá Şirāţi Al-`Azīzi Al-Ĥamīdi 034-006. Kendilerine ilim verilenler ise, Rabbinden sana indirilenin hakkın ta kendisi olduğunu ve üstün, güçlü, ِvülmeye layık olan (Allah)ın yoluna yِneltip- ilettiğini gِrüyorlar. وَيَ‍رَ‌ى‌ ‌الَّذ‍ِ‍ي‍‍نَ ‌أ‍ُ‍‌وتُو‌ا‌الْعِلْمَ ‌الَّذِي ‌أُ‌ن‍‍زِلَ ‌إِلَ‍‍يْ‍‍كَ مِ‍‌‍نْ ‌‍رَبِّكَ هُوَ‌ ‌الْحَ‍‍قَّ ‌وَيَهْدِي ‌إِلَى‌ صِ‍رَ‍‌اطِ ‌الْعَز‍ِ‍ي‍‍زِ‌ ‌الْحَمِيدِ
Wa Qāla Al-Ladhīna Kafarū Hal Nadullukum `Alá Rajulin Yunabbi'ukum 'Idhā Muzziqtum Kulla Mumazzaqin 'Innakum Lafī Khalqin Jadīdin 034-007. İnkar edenler dediler ki: "Siz darmadağın olup dağıldığınızda, gerçekten sizin yeni bir yaratılışta bulunacağınızı size haber veren bir adamı gِsterelim mi size?" وَ‍قَ‍‍الَ ‌الَّذ‍ِ‍ي‍‍نَ كَفَرُ‌و‌ا‌ هَلْ نَدُلُّكُمْ عَلَى‌ ‌‍رَجُلٍ‌ يُنَبِّئُكُمْ ‌إِ‌ذَ‌ا‌ مُزِّ‍قْ‍‍تُمْ كُلَّ مُمَزَّ‍‍ق‍ٍ‌ ‌إِنَّ‍‍كُمْ لَفِي خَ‍‍لْ‍‍ق‍ٍ‌ جَدِيدٍ
'Āftará `Alá Allāhi Kadhibāan 'Am Bihi Jinnatun ۗ Bali Al-Ladhīna Lā Yu'uminūna Bil-'Ākhirati Fī Al-`Adhābi Wa Ađ-Đalāli Al-Ba`īdi 034-008. "Allah'a karşı yalan mı düzüp uyduruyor, yoksa kendisinde bir delilik mi var?" Hayır, ahirete inanmayanlar, azapta ve uzak bir sapıklık içindedirler. أ‍َ‍‌افْتَ‍رَ‌ى‌ عَلَى‌ ‌اللَّ‍‍هِ كَذِباً‌ ‌أَمْ بِ‍‍هِ جِ‍‍نَّ‍‍ة‌‍ٌۗ بَلِ ‌الَّذ‍ِ‍ي‍‍نَ لاَ‌ يُؤْمِن‍‍ُ‍ونَ بِ‍الآ‍‍خِ‍رَةِ فِي ‌الْعَذ‍َ‍‌ابِ ‌وَ‌ال‍‍ضَّ‍‍لاَلِ ‌الْبَعِيدِ
'Afalam Yaraw 'Ilá Mā Bayna 'Aydīhim Wa Mā Khalfahum Mina As-Samā'i Wa Al-'Arđi ۚ 'In Nasha' Nakhsif Bihimu Al-'Arđa 'Aw Nusqiţ `Alayhim Kisafāan Mina As-Samā'i ۚ 'Inna Fī Dhālika La'āyatan Likulli `Abdin Munībin 034-009. Onlar, gِkten ve yerden ِnlerinde ve arkalarında olanı gِrmüyorlar mı? Eğer Biz dilersek, onları yerin-dibine geçirir ya da gِkten üzerlerine parçalar düşürürüz. Hiç şüphesiz, bunda 'gِnülden (Allah'a) yِnelen' her kul için bir ayet vardır. أَفَلَمْ يَ‍رَ‌وْ‌ا‌ ‌إِلَى‌ مَا‌ بَ‍‍يْ‍‍نَ ‌أَيْدِيهِمْ ‌وَمَا‌ خَ‍‍لْفَهُمْ مِنَ ‌ال‍‍سَّم‍‍َ‍ا‌ءِ‌ ‌وَ‌الأَ‌رْ‍ضِ ۚ ‌إِ‌نْ نَشَأْ‌ نَ‍‍خْ‍‍سِفْ بِهِمُ ‌الأَ‌رْ‍ضَ ‌أَ‌وْ‌ نُسْ‍‍قِ‍‍ط‍ْ عَلَيْهِمْ كِسَفا‌ ً‌ مِنَ ‌ال‍‍سَّم‍‍َ‍ا‌ءِ‌ ۚ ‌إِنَّ فِي ‌ذَلِكَ لَآيَة ً‌ لِكُلِّ عَ‍‍بْ‍‍د‌ٍ‌ مُنِيبٍ
Wa Laqad 'Ātaynā Dāwūda Minnā Fađlāan ۖ Yā Jibālu 'Awwibī Ma`ahu Wa Aţ-Ţayra ۖ Wa 'Alannā Lahu Al-Ĥadīda 034-010. Andolsun, Biz Davud'a tarafımızdan bir fazl (üstünlük) verdik. "Ey dağlar, onunla birlikte (Beni tesbih edip) yankıyla ses verin" (dedik) ve kuşlara da (aynısını emrettik). Ve ona demiri yumuşattık. وَلَ‍قَ‍‍دْ‌ ‌آتَيْنَا‌ ‌دَ‌ا‌و‍ُ‍‌و‌دَ‌ مِ‍‍نَّ‍‍ا‌ فَ‍‍ضْ‍‍لا‌ ًۖ يَاجِب‍‍َ‍الُ ‌أَ‌وِّبِي مَعَ‍‍هُ ‌وَ‌ال‍‍طَّ‍‍يْ‍رَ‌ ‌وَ‌أَلَ‍‍نَّ‍‍ا‌ ۖ لَهُ ‌الْحَدِيدَ
'Ani A`mal Sābighātin Wa Qaddir As-Sardi ۖ Wa A`malū Şāliĥāan ۖ 'Innī Bimā Ta`malūna Başīrun 034-011. "Geniş zırhlar yap, (onları) düzenli bir biçime sok ve hepiniz salih ameller yapın. Gerçekten ben, sizin yaptıklarınızı gِrenim" (diye vahyettik). أَنِ ‌اعْمَلْ سَابِ‍‍غَ‍‍اتٍ‌ ‌وَ‍قَ‍‍دِّ‌ر‍ْ‍‌ فِي ‌ال‍‍سَّرْ‌دِ‌ ۖ ‌وَ‌اعْمَلُو‌اصَ‍‍الِحا‌‌ ًۖ ‌إِنِّ‍‍ي بِمَا‌ تَعْمَل‍‍ُ‍ونَ بَ‍‍صِ‍‍يرٌ
Wa Lisulaymāna Ar-Rīĥa Ghudūwuhā Shahrun Wa Rawāĥuhā Shahrun ۖ Wa 'Asalnā Lahu `Ayna Al-Qiţri ۖ Wa Mina Al-Jinni Man Ya`malu Bayna Yadayhi Bi'idhni Rabbihi ۖ Wa Man Yazigh Minhum `An 'Amrinā Nudhiqhu Min `Adhābi As-Sa`īri 034-012. Süleyman için de, sabah gidişi bir ay, akşam dِnüşü bir ay (mesafe) olan rüzgara (boyun eğdirdik); erimiş bakır madenini ona sel gibi akıttık. Onun eli altında Rabbinin izniyle iş gِren bir kısım cinler vardı. Onlardan kim Bizim emrimizden çıkıp-sapacak olsa, ona çılgın ateşin azabından taddırırdık. وَلِسُلَيْم‍‍َ‍انَ ‌ال‍‍رّ‍ِ‍ي‍‍حَ غُ‍‍دُ‌وُّهَا‌ شَهْر‌ٌ‌ ‌وَ‌‍رَ‌وَ‌احُهَا‌ شَهْر‌ٌۖ ‌وَ‌أَسَلْنَا‌ لَ‍‍هُ عَ‍‍يْ‍‍نَ ‌الْ‍‍قِ‍‍طْ‍‍ر‍ِ‍‌ ۖ ‌وَمِنَ ‌الْجِ‍‍نِّ مَ‍‌‍نْ يَعْمَلُ بَ‍‍يْ‍‍نَ يَدَيْ‍‍هِ بِإِ‌ذْنِ ‌‍رَبِّ‍‍هِ ۖ ‌وَمَ‍‌‍نْ يَزِغْ مِ‍‌‍نْ‍‍هُمْ عَ‍‌‍نْ ‌أَمْ‍‍رِنَا‌ نُذِ‍قْ‍‍هُ مِ‍‌‍نْ عَذ‍َ‍‌ابِ ‌ال‍‍سَّعِي‍‍رِ
Ya`malūna Lahu Mā Yashā'u Min Maĥārība Wa Tamāthīla Wa Jifānin Kāljawābi Wa Qudūrin siyātin ۚ A`malū 'Āla Dāwūda Shukan ۚ Wa Qalīlun Min `Ibādiya Ash-Shakūru 034-013.Ona dilediği şekilde kaleler, heykeller, havuz büyüklüğünde çanaklar ve yerinden sِkülmeyen kazanlar yaparlardı. "Ey Davud ailesi, şükrederek çalışın." Kullarımdan şükredenler azdır. يَعْمَل‍‍ُ‍ونَ لَ‍‍هُ مَا‌ يَش‍‍َ‍ا‌ءُ‌ مِ‍‌‍نْ مَحَا‌ر‍ِ‍ي‍‍بَ ‌وَتَمَاث‍‍ِ‍ي‍‍لَ ‌وَجِف‍‍َ‍ان‌‍ٍ‌ كَالْجَو‍َ‍‌ابِ ‌وَ‍قُ‍‍د‍ُ‍‌و‌ر‌ٍ‌ ‌‍رَ‌اسِي‍‍َ‍ات‌‍ٍۚ ‌اعْمَلُ‍‍و‌ا‌ ‌آلَ ‌دَ‌ا‌و‍ُ‍‌و‌دَ‌ شُكْر‌ا‌ ًۚ ‌وَ‍قَ‍‍ل‍‍ِ‍ي‍‍لٌ‌ مِ‍‌‍نْ عِبَا‌دِيَ ‌ال‍‍شَّكُو‌رُ
Falammā Qađaynā `Alayhi Al-Mawta Mā Dallahum `Alá Mawtihi~ 'Illā Dābbatu Al-'Arđi Ta'kulu Minsa'atahu ۖ Falammā Kharra Tabayyanati Al-Jinnu 'An Law Kānū Ya`lamūna Al-Ghayba Mā Labithū Fī Al-`Adhābi Al-Muhīni 034-014. Bِylece onun (Süleymanın) ِlümüne karar verdiğimiz zaman, ِlümünü, onlara, asasını yemekte olan bir ağaç kurdundan başkası haber vermedi. Artık o, yere yıkılıp-düşünce, açıkça ortaya çıktı ki, şayet cinler gaybı bilmiş olsalardı bِylesine aşağılanıcı bir azap içinde kalıp-yaşamazlardı. فَلَ‍‍مَّ‍‍ا‌ قَ‍‍ضَ‍‍يْنَا‌ عَلَ‍‍يْ‍‍هِ ‌الْمَ‍‍وْتَ مَا‌ ‌دَلَّهُمْ عَلَى‌ مَوْتِهِ ‌إِلاَّ‌ ‌د‍َ‍‌ابَّةُ ‌الأَ‌رْ‍ضِ تَأْكُلُ مِ‍‌‍ن‍‍سَأَتَ‍‍هُ ۖ فَلَ‍‍مَّ‍‍ا‌ خَ‍رَّ‌ تَبَيَّنَتِ ‌الْجِ‍‍نُّ ‌أَ‌نْ لَوْ‌ كَانُو‌ا‌ يَعْلَم‍‍ُ‍ونَ ‌الْ‍‍غَ‍‍يْ‍‍بَ مَا‌ لَبِثُو‌ا‌ فِي ‌الْعَذ‍َ‍‌ابِ ‌الْمُهِينِ
Laqad Kāna Lisaba'iin Fī Maskanihim 'Āyatun ۖ Jannatāni `An Yamīnin Wa Shimālin ۖ Kulū Min Rizqi Rabbikum Wa Ashkurū Lahu ۚ Baldatun Ţayyibatun Wa Rabbun Ghafūrun 034-015. Andolsun, Sebe' (halkı)nın oturduğu yerlerde de bir ayet vardır. (Evleri) Sağdan ve soldan iki bahçeliydi. (Onlara demiştik ki:) "Rabbinizin rızkından yiyin ve O'na şükredin. Güzel bir şehir ve bağışlayan bir Rabb(iniz var)." لَ‍قَ‍‍دْ‌ ك‍‍َ‍انَ لِسَبَإ‌‌ٍ‌ فِي مَسْكَنِهِمْ ‌آيَة‌‍ٌۖ جَ‍‍نَّ‍‍ت‍‍َ‍انِ عَ‍‌‍نْ يَم‍‍ِ‍ي‍‍نٍ‌ ‌وَشِم‍‍َ‍ال‌‍ٍۖ كُلُو‌ا‌ مِ‍‌‍نْ ‌رِ‌زْ‍قِ ‌‍رَبِّكُمْ ‌وَ‌اشْكُرُ‌و‌ا‌ لَ‍‍هُ ۚ بَلْدَة‌‍ٌطَ‍‍يِّبَةٌ‌ ‌وَ‌‍رَبٌّ غَ‍‍فُو‌رٌ
Fa'a`rađū Fa'arsalnā `Alayhim Sayla Al-`Arimi Wa Baddalnāhum Bijannatayhim Jannatayni Dhawātá 'Ukulin Khamţin Wa 'Athlin Wa Shay'in Min Sidrin Qalīlin 034-016. Ancak onlar yüz çevirdiler, bِylece Biz de onlara Arim selini gِnderdik. Ve onların iki bahçesini, buruk yemişli, acı ılgınlı ve içinde az bir şey de sedir ağacı olan iki bahçeye dِnüştürdük. فَأَعْ‍رَضُ‍‍و‌ا‌ فَأَ‌رْسَلْنَا‌ عَلَيْهِمْ سَ‍‍يْ‍‍لَ ‌الْعَ‍‍رِمِ ‌وَبَدَّلْنَاهُمْ بِجَ‍‍نَّ‍‍تَيْهِمْ جَ‍‍نَّ‍‍تَ‍‍يْ‍‍نِ ‌ذَ‌وَ‌اتَ‍‍ى‌ ‌أُكُلٍ خَ‍‍مْ‍‍طٍ‌ ‌وَ‌أَثْلٍ‌ ‌وَشَ‍‍يْء‌ٍ‌ مِ‍‌‍نْ سِ‍‍دْ‌ر‌‌ٍقَ‍‍لِيلٍ
Dhālika Jazaynāhum Bimā Kafarū ۖ Wa Hal Nujāzī 'Illā Al-Kafūra 034-017. Bِylelikle nankِrlük etmeleri dolayısıyla onları cezalandırdık. Biz (nimete) nankِrlük edenden başkasını cezalandırır mıyız? ذَلِكَ جَزَيْنَاهُمْ بِمَا‌ كَفَرُ‌و‌اۖ ‌وَهَلْ نُجَا‌زِي ‌إِلاَّ‌ ‌الْكَفُو‌‍رَ
Wa Ja`alnā Baynahum Wa Bayna Al-Qurá Allatī Bāraknā Fīhā Quran Žāhiratan Wa Qaddarnā Fīhā As-Sayra ۖ Sīrū Fīhā Layāliya Wa 'Ayyāmāan 'Āminīna 034-018. Kendileriyle, içlerinde bereketler kıldığımız memleketler arasında (biri diğerinden) gِrünebilen şehirler var ettik ve orada yürüme (imkanlarını) takdir ettik: "Oralarda geceleri ve gündüzleri güvenlik içinde gezip dolaşın" (dedik). وَجَعَلْنَا‌ بَيْنَهُمْ ‌وَبَ‍‍يْ‍‍نَ ‌الْ‍‍قُ‍رَ‌ى‌ ‌الَّتِي بَا‌‍رَكْنَا‌ فِيهَا‌ قُ‍‍ر‌ى‌‌ ًظَ‍‍اهِ‍رَة ً‌ ‌وَ‍قَ‍‍دَّ‌رْنَا‌ فِيهَا‌ ‌ال‍‍سَّ‍‍يْ‍رَۖ سِيرُ‌و‌ا‌ فِيهَا‌ لَيَالِيَ ‌وَ‌أَيَّاما‌‌ ً‌ ‌آمِنِينَ
Faqālū Rabbanā Bā`id Bayna 'Asfārinā Wa Žalamū 'Anfusahum Faja`alnāhum 'Aĥādītha Wa Mazzaqnāhum Kulla Mumazzaqin ۚ 'Inna Fī Dhālika La'āyātin Likulli Şabbārin Shakūrin 034-019. Onlar ise: "Rabbimiz, seferlerimizin arasını aç (şehirlerimiz birbirine çok yakındır) dediler ve kendi nefislerine zulmetmiş oldular. Bِylece Biz de onları efsaneler(e konu olan bir halk) kıldık ve onları darmadağın edip dağıttık. Şüphesiz bunda, çok sabreden ve çok şükreden herkes için gerçekten ayetler vardır. فَ‍قَ‍‍الُو‌ا‌ ‌‍رَبَّنَا‌ بَاعِ‍‍دْ‌ بَ‍‍يْ‍‍نَ ‌أَسْفَا‌رِنَا‌ ‌وَ‍ظَ‍‍لَمُ‍‍و‌ا‌ ‌أَ‌ن‍‍فُسَهُمْ فَجَعَلْنَاهُمْ ‌أَحَا‌د‍ِ‍ي‍‍ثَ ‌وَمَزَّ‍قْ‍‍نَاهُمْ كُلَّ مُمَزَّ‍‍ق‍ٍۚ ‌إِنَّ فِي ‌ذَلِكَ لَآي‍‍َ‍ات‍ٍ‌ لِكُلِّ صَ‍‍بّ‍‍َ‍ا‌ر‌‌ٍ‌ شَكُو‌رٍ
Wa Laqad Şaddaqa `Alayhim 'Iblīsu Žannahu Fa Attaba`ūhu 'Illā Farīqāan Mina Al-Mu'uminīna 034-020. Andolsun, İblis, kendileri hakkında zannını doğrulamış oldu, bِylelikle iman eden bir grup dışında, ona uymuş oldular. وَلَ‍قَ‍‍دْ‌ صَ‍‍دَّ‍‍قَ عَلَيْهِمْ ‌إِبْ‍‍ل‍‍ِ‍ي‍‍سُ ظَ‍‍نَّ‍‍هُ فَاتَّبَع‍‍ُ‍وهُ ‌إِلاَّ‌ فَ‍‍رِي‍‍ق‍‍ا‌ ً‌ مِنَ ‌الْمُؤْمِنِينَ
Wa Mā Kāna Lahu `Alayhim Min Sulţānin 'Illā Lina`lama Man Yu'uminu Bil-'Ākhirati Mimman Huwa Minhā Fī Shakkin ۗ Wa Rabbuka `Alá Kulli Shay'in Ĥafīžun 034-021. Oysa onun, kendilerine karşı hiçbir zorlayıcı-gücü yoktu; ancak Biz ahirete iman edeni, ondan kuşku içinde olandan ayırdetmek için (ona bu imkanı verdik). Senin Rabbin, herşeyin üzerinde gِzetici-koruyucudur. وَمَا‌ ك‍‍َ‍انَ لَ‍‍هُ عَلَيْهِمْ مِ‍‌‍نْ سُلْ‍‍طَ‍‍ان‌‍ٍ‌ ‌إِلاَّ‌ لِنَعْلَمَ مَ‍‌‍نْ يُؤْمِنُ بِ‍الآ‍‍خِ‍رَةِ مِ‍‍مَّ‍‍‌‍نْ هُوَ‌ مِ‍‌‍نْ‍‍هَا‌ فِي شَكٍّۗ ‌وَ‌‍رَبُّكَ عَلَى‌ كُلِّ شَ‍‍يْءٍ‌ حَفِي‍‍ظٌ
Qul Ad Al-Ladhīna Za`amtum Min Dūni Allāhi ۖ Lā Yamlikūna Mithqāla Dharratin As-Samāwāti Wa Lā Fī Al-'Arđi Wa Mā Lahum Fīhimā Min Shirkin Wa Mā Lahu Minhum Min Žahīrin 034-022. De ki: "Allah'ın dışında (tanrı diye) ِne sürdüklerinizi çağırın. Onların gِklerde ve yerde bir zerre ağırlığınca bile (hiçbir şeye) güçleri yetmez; onların bu ikisinde hiçbir ortaklığı olmadığı gibi, O'nun bunlardan hiçbir destekçi olanı da yoktur. قُ‍‍لْ ‌ا‌دْعُو‌ا‌الَّذ‍ِ‍ي‍‍نَ ‌زَعَمْتُمْ مِ‍‌‍نْ ‌د‍ُ‍‌ونِ ‌اللَّ‍‍هِ ۖ لاَ‌ يَمْلِك‍‍ُ‍ونَ مِثْ‍‍قَ‍‍الَ ‌ذَ‌‍رَّة‌‍ٍ‌ فِي ‌ال‍‍سَّمَا‌و‍َ‍‌اتِ ‌وَلاَ‌ فِي ‌الأَ‌رْ‍ضِ ‌وَمَا‌ لَهُمْ فِيهِمَا‌ مِ‍‌‍نْ شِ‍‍رْكٍ‌ ‌وَمَا‌ لَ‍‍هُ مِ‍‌‍نْ‍‍هُمْ مِ‍‌‍نْ ظَ‍‍هِي‍‍ر‍ٍ‍
Wa Lā Tanfa`u Ash-Shafā`atu `Indahu~ 'Illā Liman 'Adhina Lahu ۚ Ĥattá 'Idhā Fuzzi`a `An Qulūbihim Qālū Mādhā Qāla Rabbukum ۖ Qālū Al-Ĥaqqa ۖ Wa Huwa Al-`Alīyu Al-Kabīru 034-023. O'nun Katında izin verdiğinin dışında (hiç kimsenin) şefaati yarar sağlamaz. En sonunda kalplerinden korku giderilince (birbirlerine:) "Rabbiniz ne buyurdu?" derler, "Hak olanı" derler. O, çok Yücedir, çok büyüktür. وَلاَ‌ تَ‍‌‍ن‍‍فَعُ ‌ال‍‍شَّفَاعَةُ عِ‍‌‍نْ‍‍دَهُ~ُ ‌إِلاَّ‌ لِمَ‍‌‍نْ ‌أَ‌ذِنَ لَ‍‍هُ ۚ حَتَّ‍‍ى‌ ‌إِ‌ذَ‌ا‌ فُزِّعَ عَ‍‌‍نْ قُ‍‍لُوبِهِمْ قَ‍‍الُو‌ا‌ مَا‌ذَ‌ا‌ قَ‍‍الَ ‌‍رَبُّكُمْ ۖ قَ‍‍الُو‌ا‌الْحَ‍‍قَّ ۖ ‌وَهُوَ‌ ‌الْعَلِيُّ ‌الْكَبِيرُ
Qul Man Yarzuqukum Mina As-Samāwāti Wa Al-'Arđi ۖ Quli Allāhu ۖ Wa 'Innā 'Aw 'Īyākum La`alá Hudan 'Aw Fī Đalālin Mubīnin 034-024. De ki: "Sizi gِklerden ve yerden rızıklandıran kim?" De ki: " Allah, gerçekten ya biz, ya da siz herhalde bir hidayet üzerindeyiz veya apaçık bir sapıklıkta." قُ‍‍لْ مَ‍‌‍نْ يَرْ‌زُ‍قُ‍‍كُمْ مِنَ ‌ال‍‍سَّمَا‌و‍َ‍‌اتِ ‌وَ‌الأَ‌رْ‍ضِ ۖ قُ‍‍لِ ‌اللَّ‍‍هُ ۖ ‌وَ‌إِنَّ‍‍ا‌ ‌أَ‌وْ‌ ‌إِيَّاكُمْ لَعَلَى‌ هُ‍‍د‌ىً‌ ‌أَ‌وْ‌ فِي ضَ‍‍لاَلٍ‌ مُبِينٍ
Qul Lā Tus'alūna `Ammā 'Ajramnā Wa Lā Nus'alu `Ammā Ta`malūna 034-025. De ki: "Siz, bizim işlemiş bulunduğumuz suçtan sorulacak değilsiniz ve biz de sizin yapmakta olduklarınızdan sorulacak değiliz." قُ‍‍لْ لاَ‌ تُسْأَل‍‍ُ‍ونَ عَ‍‍مَّ‍‍ا‌ ‌أَجْ‍‍‍رَمْنَا‌ ‌وَلاَ‌ نُسْأَلُ عَ‍‍مَّ‍‍ا‌ تَعْمَلُونَ
Qul Yajma`u Baynanā Rabbunā Thumma Yaftaĥu Baynanā Bil-Ĥaqqi Wa Huwa Al-Fattāĥu Al-`Alīmu 034-026. De ki: "Rabbimiz (kıyamet günü) bizi birarada toplayacak, sonra da hak ile aramızı ayıracaktır. O, (gerçek hükmünü vererek hak ile batılın arasını) açandır, (herşeyi hakkıyla) bilendir." قُ‍‍لْ يَ‍‍جْ‍‍مَعُ بَيْنَنَا‌ ‌‍رَبُّنَا‌ ثُ‍‍مَّ يَفْتَحُ بَيْنَنَا‌ بِ‍الْحَ‍‍قِّ ‌وَهُوَ‌ ‌الْفَتّ‍‍َ‍احُ ‌الْعَلِيمُ
Qul 'Arūniya Al-Ladhīna 'Alĥaqtum Bihi Shurakā'a ۖ Kallā ۚ Bal Huwa Allāhu Al-`Azīzu Al-Ĥakīmu 034-027. De ki: "O'na (kulluk etmede) eklemekte olduğunuz ortakları bana gِsterin. Asla (onlar ona gerçek ortak olamazlar); hayır, O, güçlü ve üstün olan, hüküm ve hikmet sahibi olan Allah'tır." قُ‍‍لْ ‌أَ‌رُ‌ونِيَ ‌الَّذ‍ِ‍ي‍‍نَ ‌أَلْحَ‍‍قْ‍‍تُمْ بِ‍‍هِ شُ‍رَك‍‍َ‍ا‌ءَ‌ ۖ كَلاَّ‌ ۚ بَلْ هُوَ‌ ‌اللَّ‍‍هُ ‌الْعَز‍ِ‍ي‍‍زُ‌ ‌الْحَكِيمُ
Wa Mā 'Arsalnāka 'Illā Kāffatan Lilnnāsi Bashīrāan Wa Nadhīrāan Wa Lakinna 'Akthara An-Nāsi Lā Ya`lamūna 034-028. Biz seni ancak bütün insanlara bir müjde verici ve uyarıcı olarak gِnderdik. Ancak insanların çoğu bilmiyorlar. وَمَ‍‍ا‌ ‌أَ‌رْسَلْن‍‍َ‍اكَ ‌إِلاَّ‌ كَافَّة ً‌ لِل‍‍نّ‍‍َ‍اسِ بَشِي‍‍ر‌ا‌ ً‌ ‌وَنَذِي‍‍ر‌ا‌ ً‌ ‌وَلَكِ‍‍نَّ ‌أَكْثَ‍رَ‌ال‍‍نّ‍‍َ‍اسِ لاَ‌ يَعْلَمُونَ
Wa Yaqūlūna Matá Hādhā Al-Wa`du 'In Kuntum Şādiqīna 034-029. Onlar: "Eğer doğru sِzlü iseniz, bu va'd(ettiğiniz azap) ne zamanmış?" derler. وَيَ‍قُ‍‍ول‍‍ُ‍ونَ مَتَى‌ هَذَ‌ا‌ ‌الْوَعْدُ‌ ‌إِ‌نْ كُ‍‌‍ن‍‍تُمْ صَ‍‍ا‌دِقِ‍‍ينَ
Qul Lakum Mī`ādu Yawmin Lā Tasta'khirūna `Anhu Sā`atan Wa Lā Tastaqdimūna 034-030. De ki: "Sizin için belirlenmiş bir gün vardır ki, ondan ne bir an ertelenebilirsiniz, ne de (bir an) ِne alınabilirsiniz. قُ‍‍لْ لَكُمْ مِيع‍‍َ‍ا‌دُ‌ يَ‍‍وْم‍ٍ‌ لاَ‌ تَسْتَأْ‍خِ‍‍ر‍ُ‍‌ونَ عَ‍‌‍نْ‍‍هُ سَاعَة ً‌ ‌وَلاَ‌ تَسْتَ‍‍قْ‍‍دِمُونَ
Wa Qāla Al-Ladhīna Kafarū Lan Nu'umina Bihadhā Al-Qur'āni Wa Lā Bial-Ladhī Bayna Yadayhi ۗ Wa Law Tará 'Idhi Až-Žālimūna Mawqūfūna `Inda Rabbihim Yarji`u Ba`đuhum 'Ilá Ba`đin Al-Qawla Yaqūlu Al-Ladhīna Astuđ`ifū Lilladhīna Astakbarū Lawlā 'Antum Lakunnā Mu'uminīna 034-031. İnkar edenler dedi ki: "Biz kesin olarak, ne bu Kur'an'a inanırız, ne ondan ِnceki (indirile)ne." Sen o zulmedenleri, Rableri huzurunda tutuklanmış olarak gِrsen; sِzü (suçlamaları) birbirlerine karşı evirip-çevirir (birbirlerine yِneltirler). Za'fa uğratılan (müstaz'af)lar, büyüklük taslayanlara derler ki: "Eğer sizler olmasaydınız, gerçekten bizler mü'min (kimse)ler olurduk." وَ‍قَ‍‍الَ ‌الَّذ‍ِ‍ي‍‍نَ كَفَرُ‌و‌ا‌ لَ‍‌‍نْ نُؤْمِنَ بِهَذَ‌ا‌ ‌الْ‍‍قُ‍‍رْ‌آنِ ‌وَلاَ‌ بِ‍الَّذِي بَ‍‍يْ‍‍نَ يَدَيْ‍‍هِ ۗ ‌وَلَوْ‌ تَ‍رَ‌ى‌ ‌إِ‌ذِ‌ ‌ال‍‍ظَّ‍‍الِم‍‍ُ‍ونَ مَوْ‍قُ‍‍وف‍‍ُ‍ونَ عِ‍‌‍نْ‍‍دَ‌ ‌‍رَبِّهِمْ يَرْجِعُ بَعْ‍‍ضُ‍‍هُمْ ‌إِلَى‌ بَعْ‍‍ضٍ‌الْ‍‍قَ‍‍وْلَ يَ‍‍قُ‍‍ولُ ‌الَّذ‍ِ‍ي‍‍نَ ‌اسْتُ‍‍ضْ‍‍عِفُو‌ا‌ لِلَّذ‍ِ‍ي‍‍نَ ‌اسْتَكْبَرُ‌و‌ا‌ لَوْلاَ‌ ‌أَ‌نْ‍‍تُمْ لَكُ‍‍نَّ‍‍ا‌ مُؤْمِنِينَ
Qāla Al-Ladhīna Astakbarū Lilladhīna Astuđ`ifū 'Anaĥnu Şadadnākum `Ani Al-Hudá Ba`da 'Idh Jā'akum ۖ Bal Kuntum Mujrimīna 034-032. Büyüklük taslayanlar, za'fa uğratılan (müstaz'af)lara dediler ki: "Size hidayet geldikten sonra, sizi biz mi ondan alıkoyduk? Hayır, siz (zaten) suçlu-günahkarlardınız." قَ‍‍الَ ‌الَّذ‍ِ‍ي‍‍نَ ‌اسْتَكْبَرُ‌و‌ا‌ لِلَّذ‍ِ‍ي‍‍نَ ‌اسْتُ‍‍ضْ‍‍عِفُ‍‍و‌ا‌ ‌أَنَحْنُ صَ‍‍دَ‌دْنَاكُمْ عَنِ ‌الْهُدَ‌ى‌ بَعْدَ‌ ‌إِ‌ذْ‌ ج‍‍َ‍ا‌ءَكُمْ ۖ بَلْ كُ‍‌‍ن‍‍تُمْ مُ‍‍جْ‍‍رِمِينَ
Wa Qāla Al-Ladhīna Astuđ`ifū Lilladhīna Astakbarū Bal Makru Al-Layli Wa An-Nahāri 'Idh Ta'murūnanā 'An Nakfura Billāhi Wa Naj`ala Lahu~ 'Andādāan ۚ Wa 'Asarrū An-Nadāmata Lammā Ra'aw Al-`Adhāba Wa Ja`alnā Al-'Aghlāla Fī 'A`nāqi Al-Ladhīna Kafarū ۚ Hal Yujzawna 'Illā Mā Kānū Ya`malūna 034-033. Za'fa uğratılanlar da büyüklük taslayanlara: "Hayır, siz gece ve gündüz hileli düzenler (kurup) bizim Allah'ı inkar etmemizi ve O'na eşler koşmamızı bize emrediyordunuz" dediler. Azabı gِrdüklerinde pişmanlıklarını saklarlar; Biz de inkar edenlerin boyunlarına halkalar geçirdik. Onlar, yaptıklarından başkasıyla mı cezalandırılacaklardı? وَ‍قَ‍‍الَ ‌الَّذ‍ِ‍ي‍‍نَ ‌اسْتُ‍‍ضْ‍‍عِفُو‌ا‌ لِلَّذ‍ِ‍ي‍‍نَ ‌اسْتَكْبَرُ‌و‌ا‌ بَلْ مَكْرُ‌ ‌ال‍‍لَّ‍‍يْ‍‍لِ ‌وَ‌ال‍‍نَّ‍‍ه‍‍َ‍ا‌ر‍ِ‍‌ ‌إِ‌ذْ‌ تَأْمُرُ‌ونَنَ‍‍ا‌ ‌أَ‌نْ نَكْفُ‍رَ‌ بِ‍اللَّ‍‍هِ ‌وَنَ‍‍جْ‍‍عَلَ لَهُ~ُ ‌أَ‌ن‍‍دَ‌ا‌د‌ا‌ ًۚ ‌وَ‌أَسَرُّ‌و‌ا‌ال‍‍نَّ‍‍دَ‌امَةَ لَ‍‍مَّ‍‍ا‌ ‌‍رَ‌أَ‌وْ‌ا‌ ‌الْعَذ‍َ‍‌ابَ ‌وَجَعَلْنَا‌ ‌الأَ‍‍غْ‍‍لاَلَ فِ‍‍ي ‌أَعْن‍‍َ‍اقِ ‌الَّذ‍ِ‍ي‍‍نَ كَفَرُ‌و‌اۚ هَلْ يُ‍‍جْ‍‍زَ‌وْنَ ‌إِلاَّ‌ مَا‌ كَانُو‌ا‌ يَعْمَلُونَ
Wa Mā 'Arsalnā Fī Qaryatin Min Nadhīrin 'Illā Qāla Mutrafūhā 'Innā Bimā 'Ursiltum Bihi Kāfirūna 034-034. Biz hangi ülkeye bir uyarıcı gِnderdikse, mutlaka oranın 'refah içinde şımaran ِnde gelenleri': "Gerçekten biz, sizin kendisiyle gِnderildiğiniz şeyi tanımıyoruz" demişlerdir. وَمَ‍‍ا‌ ‌أَ‌رْسَلْنَا‌ فِي قَ‍‍رْيَةٍ‌ مِ‍‌‍نْ نَذ‍ِ‍ي‍‍ر‌ٍ‌ ‌إِلاَّ‌ قَ‍‍الَ مُتْ‍رَفُوهَ‍‍ا‌ ‌إِنَّ‍‍ا‌ بِمَ‍‍ا‌ ‌أُ‌رْسِلْتُمْ بِ‍‍هِ كَافِرُ‌ونَ
Wa Qālū Naĥnu 'Aktharu 'Amwālāan Wa 'Awlādāan Wa Mā Naĥnu Bimu`adhdhabīna 034-035. Ve: “Biz mallar ve evlatlar bakımından daha çoğunluktayız ve bir azaba uğratılacak da değiliz” de demişlerdir. وَ‍قَ‍‍الُو‌ا‌ نَحْنُ ‌أَكْثَرُ‌ ‌أَمْوَ‌الا‌ ً‌ ‌وَ‌أَ‌وْلاَ‌د‌ا‌ ً‌ ‌وَمَا‌ نَحْنُ بِمُعَذَّبِينَ
Qul 'Inna Rabbī Yabsuţu Ar-Rizqa Liman Yashā'u Wa Yaqdiru Wa Lakinna 'Akthara An-Nāsi Lā Ya`lamūna 034-036. De ki: "Şüphesiz benim Rabbim rızkı dilediğine genişletir-yayar ve kısar da. Ancak insanların çoğu bilmiyorlar." قُ‍‍لْ ‌إِنَّ ‌‍رَبِّي يَ‍‍بْ‍‍سُ‍‍طُ ‌ال‍‍رِّ‌زْ‍قَ لِمَ‍‌‍نْ يَش‍‍َ‍ا‌ءُ‌ ‌وَيَ‍‍قْ‍‍دِ‌ر‍ُ‍‌ ‌وَلَكِ‍‍نَّ ‌أَكْثَ‍رَ‌ال‍‍نّ‍‍َ‍اسِ لاَ‌ يَعْلَمُونَ
Wa Mā 'Amwālukum Wa Lā 'Awlādukum Bi-Atī Tuqarribukum `Indanā Zulfá 'Illā Man 'Āmana Wa `Amila Şāliĥāan Fa'ūlā'ika Lahum Jazā'u Ađ-Đi`fi Bimā `Amilū Wa Hum Al-Ghurufāti 'Āminūna 034-037. Bizim Katımız'da sizi (bize) yaklaştıracak olan ne mallarınız, ne de evlatlarınızdır; ancak iman edip salih amellerde bulunanlar başka. İşte onlar; onlar için yaptıklarına karşılık olmak üzere kat kat mükafaat vardır ve onlar yüksek kِşklerinde güven içindedirler. وَمَ‍‍ا‌ ‌أَمْوَ‌الُكُمْ ‌وَلاَ‌ ‌أَ‌وْلاَ‌دُكُمْ بِ‍الَّتِي تُ‍‍قَ‍‍رِّبُكُمْ عِ‍‌‍نْ‍‍دَنَا‌ ‌زُلْفَ‍‍ى‌ ‌إِلاَّ‌ مَ‍‌‍نْ ‌آمَنَ ‌وَعَمِلَ صَ‍‍الِحا‌‌ ً‌ فَأ‍ُ‍‌وْل‍‍َ‍ائِكَ لَهُمْ جَز‍َ‍‌ا‌ءُ‌ ‌ال‍‍ضِّ‍‍عْفِ بِمَا‌ عَمِلُو‌ا‌ ‌وَهُمْ فِي ‌الْ‍‍غُ‍‍رُف‍‍َ‍اتِ ‌آمِنُونَ
Wa Al-Ladhīna Yas`awna Fī 'Āyātinā Mu`ājizīna 'Ūlā'ika Fī Al-`Adhābi Muĥđarūna 034-038. Ayetlerimizi etkisiz bırakmak için çaba harcayanlar; işte onlar da azabın içine getirilmişlerdir. وَ‌الَّذ‍ِ‍ي‍‍نَ يَسْعَ‍‍وْنَ فِ‍‍ي ‌آيَاتِنَا‌ مُعَاجِز‍ِ‍ي‍‍نَ ‌أ‍ُ‍‌وْل‍‍َ‍ائِكَ فِي ‌الْعَذ‍َ‍‌ابِ مُحْ‍‍ضَ‍‍رُ‌ونَ
Qul 'Inna Rabbī Yabsuţu Ar-Rizqa Liman Yashā'u Min `Ibādihi Wa Yaqdiru Lahu ۚ Wa Mā 'Anfaqtum Min Shay'in Fahuwa Yukhlifuhu ۖ Wa Huwa Khayru Ar-ziqīna 034-039. De ki: "Şüphesiz benim Rabbim, kullarından rızkı dilediğine genişletip-yayar ve ona kısar da. Her neyi infak ederseniz, O (Allah), yerine bir başkasını verir; O, rızık verenlerin en hayırlısıdır." قُ‍‍لْ ‌إِنَّ ‌‍رَبِّي يَ‍‍بْ‍‍سُ‍‍طُ ‌ال‍‍رِّ‌زْ‍قَ لِمَ‍‌‍نْ يَش‍‍َ‍ا‌ءُ‌ مِ‍‌‍نْ عِبَا‌دِهِ ‌وَيَ‍‍قْ‍‍دِ‌ر‍ُ‍‌ لَ‍‍هُ ۚ ‌وَمَ‍‍ا‌ ‌أَ‌ن‍‍فَ‍‍قْ‍‍تُمْ مِ‍‌‍نْ شَ‍‍يْء‌‌ٍ‌ فَهُوَ‌ يُ‍‍خْ‍‍لِفُ‍‍هُ ۖ ‌وَهُوَ‌ خَ‍‍يْ‍‍رُ‌ ‌ال‍رَّ‌ا‌زِقِ‍‍ينَ
Wa Yawma Yaĥshuruhum Jamī`āan Thumma Yaqūlu Lilmalā'ikati 'Ahā'uulā' 'Īyākum Kānū Ya`budūna 034-040. O gün, onların hepsini birarada toplayacak (haşredecek), sonra meleklere diyecek ki: "Size tapanlar bunlar mıydı?" وَيَ‍‍وْمَ يَحْشُرُهُمْ جَمِيعا‌‌ ً‌ ثُ‍‍مَّ يَ‍‍قُ‍‍ولُ لِلْمَلاَئِكَةِ ‌أَه‍‍َ‍ا‌ؤُلاَ‌ء‌ ‌إِيَّاكُمْ كَانُو‌ا‌ يَعْبُدُ‌ونَ
Qālū Subĥānaka 'Anta Walīyunā Min Dūnihim ۖ Bal Kānū Ya`budūna Al-Jinna ۖ 'Aktharuhum Bihim Mu'uminūna 034-041. (Melekler) Derler ki: "Sen Yücesin, bizim velimiz Sensin, onlar değil. Hayır, onlar cinlere tapıyordu ve çoğu onlara iman etmişlerdi." قَ‍‍الُو‌ا‌ سُ‍‍بْ‍‍حَانَكَ ‌أَ‌نْ‍‍تَ ‌وَلِيُّنَا‌ مِ‍‌‍نْ ‌دُ‌ونِهِمْ ۖ بَلْ كَانُو‌ا‌ يَعْبُد‍ُ‍‌ونَ ‌الْجِ‍‍نَّ ۖ ‌أَكْثَرُهُمْ بِهِمْ مُؤْمِنُونَ
Fālyawma Lā Yamliku Ba`đukum Liba`đin Naf`āan Wa Lā Đaran Wa Naqūlu Lilladhīna Žalamū Dhūqū `Adhāba An-Nāri Allatī Kuntum Bihā Tukadhdhibūn 034-042. Artık bugün, bir kısmınızın bir kısmınıza yarar ve zarar sağlamaya gücü yetmez. Biz de o zulmedenlere deriz ki: "Yalanlamakta olduğunuz ateşin azabını tadın." فَالْيَ‍‍وْمَ لاَ‌ يَمْلِكُ بَعْ‍‍ضُ‍‍كُمْ لِبَعْ‍‍ضٍ‌ نَفْعا‌ ً‌ ‌وَلاَ‌ ضَ‍‍رّ‌ا‌ ً‌ ‌وَنَ‍‍قُ‍‍ولُ لِلَّذ‍ِ‍ي‍‍نَ ظَ‍‍لَمُو‌ا‌ ‌ذُ‌وقُ‍‍و‌ا‌ عَذ‍َ‍‌ابَ ‌ال‍‍نّ‍‍َ‍ا‌ر‍ِ‍‌ ‌الَّتِي كُ‍‌‍ن‍‍تُمْ بِهَا‌ تُكَذِّبُ‍‍ون
Wa 'Idhā Tutlá `Alayhim 'Āyātunā Bayyinātin Qālū Mā Hādhā 'Illā Rajulun Yurīdu 'An Yaşuddakum `Ammā Kāna Ya`budu 'Ābā'uukum Wa Qālū Mā Hādhā 'Illā 'Ifkun Muftaran ۚ Wa Qāla Al-Ladhīna Kafarū Lilĥaqqi Lammā Jā'ahum 'In Hādhā 'Illā Siĥrun Mubīnun 034-043. Onlara, apaçık olan ayetlerimiz okunduğunda: "Bu, sizi babalarınızın taptıkların(ilahlar)dan alıkoymak isteyen bir adamdan başkası değildir" dediler. Ve dediler ki: "Bu, düzülüp uydurulmuş bir yalan (iftira)dan başka bir şey de değildir." İnkar edenler de, kendilerine geldiği zaman hak için: "Bu, apaçık bir büyüden başka bir şey değildir" dediler. وَ‌إِ‌ذَ‌ا‌ تُتْلَى‌ عَلَيْهِمْ ‌آيَاتُنَا‌ بَيِّن‍‍َ‍ات‌‍ٍقَ‍‍الُو‌ا‌ مَا‌ هَذَ‌ا‌ ‌إِلاَّ‌ ‌‍رَجُلٌ‌ يُ‍‍ر‍ِ‍ي‍‍دُ‌ ‌أَ‌نْ يَ‍‍صُ‍‍دَّكُمْ عَ‍‍مَّ‍‍ا‌ ك‍‍َ‍انَ يَعْبُدُ‌ ‌آب‍‍َ‍ا‌ؤُكُمْ ‌وَ‍قَ‍‍الُو‌ا‌ مَا‌ هَذَ‌ا‌ ‌إِلاَّ‌ ‌إِفْكٌ‌ مُفْتَر‌ى‌ ًۚ ‌وَ‍قَ‍‍الَ ‌الَّذ‍ِ‍ي‍‍نَ كَفَرُ‌و‌ا‌ لِلْحَ‍‍قِّ لَ‍‍مَّ‍‍ا‌ ج‍‍َ‍ا‌ءَهُمْ ‌إِ‌نْ هَذَ‌ا‌ ‌إِلاَّ‌ سِحْر‌ٌ‌ مُبِينٌ
Wa Mā 'Ātaynāhum Min Kutubin Yadrusūnahā ۖ Wa Mā 'Arsalnā 'Ilayhim Qablaka Min Nadhīrin 034-044. Oysa Biz onlara ders alacakları kitaplar vermemiştik ve kendilerine senden ِnce bir uyarıcı da gِndermemiştik. وَمَ‍‍ا‌ ‌آتَيْنَاهُمْ مِ‍‌‍نْ كُتُبٍ‌ يَ‍‍دْ‌رُسُونَهَا‌ ۖ ‌وَمَ‍‍ا‌ ‌أَ‌رْسَلْنَ‍‍ا‌ ‌إِلَيْهِمْ قَ‍‍بْ‍‍لَكَ مِ‍‌‍نْ نَذِي‍‍ر‍ٍ‍
Wa Kadhdhaba Al-Ladhīna Min Qablihim Wa Mā Balaghū Mi`shāra Mā 'Ātaynāhum Fakadhdhabū Rusulī ۖ Fakayfa Kāna Nakīri 034-045. Kendilerinden ِncekiler de yalanladı. Oysa bunlar, ِbürlerine verdiklerimizin onda birine bile ulaşamamışlardı. Buna rağmen (şımararak) elçilerimi yalanladılar; ancak Benim de (onları) inkarım (yıkıma uğratmam) nasıl oldu? وَكَذَّبَ ‌الَّذ‍ِ‍ي‍‍نَ مِ‍‌‍نْ قَ‍‍بْ‍‍لِهِمْ ‌وَمَا‌ بَلَ‍‍غُ‍‍و‌ا‌ مِعْش‍‍َ‍ا‌‍رَ‌ مَ‍‍ا‌ ‌آتَيْنَاهُمْ فَكَذَّبُو‌ا‌ ‌رُسُلِي ۖ فَكَ‍‍يْ‍‍فَ ك‍‍َ‍انَ نَكِي‍‍رِ
Qul 'Innamā 'A`ižukum Biwāĥidatin ۖ 'An Taqūmū Lillāh Mathná Wa FuThumma Tatafakkarū ۚ Mā Bişāĥibikum Min Jinnatin ۚ 'In Huwa 'Illā Nadhīrun Lakum Bayna Yaday `Adhābin Shadīdin 034-046. De ki: "Size bir tek ِğüt veriyorum: “Allah için ikişer ikişer ve teker teker kıyam etmeniz, sonra düşünmeniz. Sizin sahibiniz (veya arkadaşınız olan Peygamber)de hiçbir delilik yoktur. O, yalnızca sizi, şiddetli bir azabın ِncesinde uyarandır." قُ‍‍لْ ‌إِنَّ‍‍مَ‍‍ا‌ ‌أَعِ‍‍ظُ‍‍كُمْ بِوَ‌احِدَةٍ ۖ ‌أَ‌نْ تَ‍‍قُ‍‍ومُو‌الِلَّهِ مَثْنَى‌ ‌وَفُ‍رَ‌ا‌دَ‌ى‌ ثُ‍‍مَّ تَتَفَكَّرُ‌و‌اۚ مَا‌ بِ‍‍صَ‍‍احِبِكُمْ مِ‍‌‍نْ جِ‍‍نَّ‍‍ة‌‍ٍۚ ‌إِ‌نْ هُوَ‌ ‌إِلاَّ‌ نَذ‍ِ‍ي‍‍ر‌ٌ‌ لَكُمْ بَ‍‍يْ‍‍نَ يَدَيْ عَذ‍َ‍‌اب‌‍ٍ‌ شَدِيدٍ
Qul Mā Sa'altukum Min 'Ajrin Fahuwa Lakum ۖ 'In 'Ajriya 'Illā `Alá Allāhi ۖ Wa Huwa `Alá Kulli Shay'in Shahīdun 034-047. De ki: "Ben sizden bir ücret istemişsem, artık o sizin olsun. Benim ecrim (ücretim), yalnızca Allah'a aittir. O, herşeye şahid olandır." قُ‍‍لْ مَا‌ سَأَلْتُكُمْ مِ‍‌‍نْ ‌أَجْ‍‍ر‌‌ٍ‌ فَهُوَ‌ لَكُمْ ۖ ‌إِ‌نْ ‌أَجْ‍‍رِيَ ‌إِلاَّ‌ عَلَى‌ ‌اللَّ‍‍هِ ۖ ‌وَهُوَ‌ عَلَى‌ كُلِّ شَ‍‍يْء‌‌ٍ‌ شَهِيدٌ
Qul 'Inna Rabbī Yaqdhifu Bil-Ĥaqqi `Allāmu Al-Ghuyūbi 034-048. De ki: "Şüphesiz Rabbim hakkı (batılın yerine veya dilediği kimsenin kalbine) koyar. O, gaybleri bilendir. قُ‍‍لْ ‌إِنَّ ‌‍رَبِّي يَ‍‍قْ‍‍ذِفُ بِ‍الْحَ‍‍قِّ عَلاَّمُ ‌الْ‍‍غُ‍‍يُوبِ
Qul Jā'a Al-Ĥaqqu Wa Mā Yubdi'u Al-Bāţilu Wa Mā Yu`īdu 034-049. De ki: "Hak geldi; batıl ise ne (bir şey) ortaya çıkarabilir, ne geri getirebilir.” قُ‍‍لْ ج‍‍َ‍ا‌ءَ‌ ‌الْحَ‍‍قُّ ‌وَمَا‌ يُ‍‍بْ‍‍دِئُ ‌الْبَاطِ‍‍لُ ‌وَمَا‌ يُعِيدُ
Qul 'In Đalaltu Fa'innamā 'Ađillu `Alá Nafsī ۖ Wa 'Ini Ahtadaytu Fabimā Yūĥī 'Ilayya Rabbī ۚ 'Innahu Samī`un Qarībun 034-050. De ki: "Eğer ben sapacak olsam, artık kendi nefsim aleyhine sapmış olurum; eğer hidayeti bulacak olsam, bu da Rabbimin bana vahyetmekte olduğu (Kur'an) sayesindedir. Şüphesiz O, işitendir, yakın olandır.” قُ‍‍لْ ‌إِ‌نْ ضَ‍‍لَلْتُ فَإِنَّ‍‍مَ‍‍ا‌ ‌أَ‍ضِ‍‍لُّ عَلَى‌ نَفْسِي ۖ ‌وَ‌إِنِ ‌اهْتَدَيْ‍‍تُ فَبِمَا‌ يُوحِ‍‍ي ‌إِلَيَّ ‌‍رَبِّ‍‍ي ۚ ‌إِنَّ‍‍هُ سَم‍‍ِ‍ي‍‍ع‌‍ٌقَ‍‍رِيبٌ
Wa Law Tará 'Idh Fazi`ū Falā Fawta Wa 'Ukhidhū Min Makānin Qarībin 034-051. Sen onları korkuya kapıldıklarında bir gِrsen. Artık hiçbir kaçış yoktur ve yakın bir yerden yakalanıvermişlerdir. وَلَوْ‌ تَ‍رَ‌ى‌ ‌إِ‌ذْ‌ فَزِعُو‌ا‌ فَلاَ‌ فَ‍‍وْتَ ‌وَ‌أُ‍خِ‍‍ذُ‌و‌ا‌ مِ‍‌‍نْ مَك‍‍َ‍ان‌‍ٍقَ‍‍رِيبٍ
Wa Qālū 'Āmannā Bihi Wa 'Anná Lahumu At-Tanāwushu Min Makānin Ba`īdin 034-052. "Biz ona iman ettik" derler; ancak onlara uzak bir yerden (ahiretten imana) el uzatmak nerede? وَ‍قَ‍‍الُ‍‍و‌ا‌ ‌آمَ‍‍نَّ‍‍ا‌ بِ‍‍هِ ‌وَ‌أَنَّ‍‍ى‌ لَهُمُ ‌ال‍‍تَّنَا‌وُشُ مِ‍‌‍نْ مَك‍‍َ‍ان ٍ‌ بَعِيدٍ
Wa Qad Kafarū Bihi Min Qablu ۖ Wa Yaqdhifūna Bil-Ghaybi Min Makānin Ba`īdin 034-053. Oysa daha ِnce onu inkar etmişlerdi; onlar uzak bir yerden gayba atıp tutuyorlardı (dil uzatıyorlardı). وَ‍قَ‍‍دْ‌ كَفَرُ‌و‌ا‌ بِ‍‍هِ مِ‍‌‍نْ قَ‍‍بْ‍‍لُ ۖ ‌وَيَ‍‍قْ‍‍ذِف‍‍ُ‍ونَ بِ‍الْ‍‍غَ‍‍يْ‍‍بِ مِ‍‌‍نْ مَك‍‍َ‍ان ٍ‌ بَعِيدٍ
Wa Ĥīla Baynahum Wa Bayna Mā Yashtahūna Kamā Fu`ila Bi'ashyā`ihim Min Qablu ۚ 'Innahum Kānū Fī Shakkin Murībin 034-054. (Şimdi) Kendileriyle istek duydukları şeyler arasında perde çekilmiştir; daha ِnce benzerlerine yapıldığı gibi. اünkü onlar, kuşku verici bir tereddüt içinde idiler. وَح‍‍ِ‍ي‍‍لَ بَيْنَهُمْ ‌وَبَ‍‍يْ‍‍نَ مَا‌ يَشْتَه‍‍ُ‍ونَ كَمَا‌ فُعِلَ بِأَشْيَاعِهِمْ مِ‍‌‍نْ قَ‍‍بْ‍‍لُ ۚ ‌إِنَّ‍‍هُمْ كَانُو‌ا‌ فِي شَكٍّ‌ مُ‍‍رِيبٍ
Toggle thick letters. Most people make the mistake of thickening thin letters in the words that have other (highlighted) thick letter Toggle to highlight thick letters خصضغطقظ رَ
Next Sūrah