Toggle thick letters.  Most people make the mistake of thickening thin letters in the words that have other (highlighted) thick letter Toggle to highlight thick letters خصضغطقظ رَ      
 
   Tabāra ka A l-Ladh ī Nazzala A l-Furq ā na `Alá `Ab dihi  Liyakū na Lil`ālamī na Nadh īr āan  
   
     
    025-001. Alemlere uyarıcı olsun diye, kuluna Furkan'ı indiren (Allah) ne Yücedir. 
 
   تَبَارَ كَ ا لَّذِي نَزَّلَ ا لْفُرْقَ ا نَ عَلَى عَبْ دِهِ  لِيَكُو نَ لِلْعَالَمِي نَ نَذِير اً  
  
 
   Al-Ladh ī Lahu  Mulku A s-Samāwā ti Wa A l-'Arđi Wa Lam  Yattakh  idh  Waladāan  Wa Lam  Yakun  Lahu Sh ar ī kun  Fī A l-Mulki Wa Kh  alaq a Kulla Sh ay 'in  Faq addara hu  Taq  dīr āan  
   
     
    025-002. Gِklerin ve yerin mülkü O'nundur; çocuk edinmemiştir. O'na mülkünde ortak yoktur, herşeyi yaratmış, ona bir düzen vermiş, belli bir ِlçüyle takdir etmiştir. 
 
   ا لَّذِي لَهُ  مُلْكُ ا ل سَّمَاوَا تِ وَا لأَرْضِ  وَلَمْ يَتَّخِ ذْ وَلَدا ً  وَلَمْ يَكُن ْ لَهُ  شَر ِي كٌ  فِي ا لْمُلْكِ وَخَ لَقَ  كُلَّ شَيْ ءٍ  فَقَ دَّرَ هُ  تَقْ  دِير اً  
  
 
    Wa A  ttakh  adh ū Min  Dūnihi~  'Ālihatan  Lā Yakh  luq ū na Sh ay'ā an  Wa Hum  Yukh  laq ū na Wa Lā Yam likū na Li'n fusihim  Đ arrā an  Wa Lā Naf`āan  Wa Lā Yam likū na Mawtāan  Wa Lā Ĥayāatan  Wa Lā Nush ūrā an  
   
     
    025-003. O'nun dışında, hiçbir şeyi yaratmayan, üstelik kendileri yaratılmış olan, kendi nefislerine bile ne zarar, ne yarar sağlayamayan, ِldürmeye, yaşatmaya ve yeniden diriltip-yaymaya güçleri yetmeyen birtakım ilahlar edindiler. 
 
   وَاتَّخَ ذُوا  مِن ْ دُونِهِ آلِهَة ً  لاَ يَخْ لُقُ و نَ شَيْ ئا ً  وَهُمْ يُخْ لَقُ و نَ وَلاَ يَمْلِكُو نَ لِأن فُسِهِمْ ضَ رّا ً  وَلاَ نَفْعا ً  وَلاَ يَمْلِكُو نَ مَوْتا ً  وَلاَ حَيَا ة ً  وَلاَ نُشُوراً  
  
 
   Wa Q ā la A l-Ladh ī na Kafarū  'In Hādh ā  'Illā  'Ifkun A  ftar ā hu Wa 'A`ānahu  `Alay hi Q aw mun 'Ākh  arū na ۖ  Faq ad  Jā 'ū  Ž ulmāan  Wa Zūrā an   
   
     
    025-004. İnkar edenler dediler ki: "Bu (Kur'an) olsa olsa ancak Onun uydurduğu bir yalandır, kendisi düzüp uydurmuş ve Ona bir başka topluluk da yardımda bulunmuştur." Bِylelikle onlar, hiç şüphesiz haksızlık ve iftira ile geldiler. 
 
   وَقَ ا لَ ا لَّذِي نَ كَفَرُو ا  إِن ْ هَذَا  إِلاَّ إِفْكٌ  ا  فْتَرَ ا هُ وَأَعَانَهُ  عَلَيْ هِ قَ وْ مٌ  آخَ رُو نَ ۖ  فَقَ د ْ جَا ءُ وا ظُ لْما ً  وَزُوراً   
  
 
    Wa Q ālū  'Asāţ ī r u A l-'Awwalī na A  ktatabahā Fahiya Tum lá `Alay hi Bukra tan  Wa 'Aş īlāan  
   
     
    025-005. Ve dediler ki: "Bu, geçmişlerin uydurduğu masallardır, bir başkasına yazdırmış olup kendisine sabah akşam okunmaktadır." 
 
   وَقَ الُو ا  أَسَاطِ ي رُ ا لأَوَّلِي نَ ا  كْتَتَبَهَا فَهِيَ تُمْلَى عَلَيْ هِ بُكْرَ ة ً  وَأَصِ يلاً  
  
 
   Q ul 'An zalahu A l-Ladh ī Ya`lamu A s-Sir ra  Fī A s-Samāwā ti Wa A l-'Arđi ۚ  'Inn ahu  Kā na Gh  afūrā an  Ra ĥīmāan   
   
     
   025-006. De ki: "Onu, gِklerde ve yerde gizli olanı bilen (Allah) indirmiştir. Doğrusu O, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir." 
 
   قُ لْ أَن زَلَهُ ا لَّذِي يَعْلَمُ ا ل سِّر َّ فِي ا ل سَّمَاوَا تِ وَا لأَرْضِ  ۚ  إِنَّ هُ  كَا نَ غَ فُورا ً  رَ حِيماً  
  
 
   Wa Q ālū Mā li Hādh ā A r-Ra sū li Ya'kulu A ţ -Ţ a`ā ma Wa Yam sh ī Fī A l-'Aswā q i ۙ  Lawlā  'Un zila 'Ilay hi Malakun  Fayakū na Ma`ahu  Nadh īr āan   
   
     
    025-007. Dediler ki: "Bu elçiye ne oluyor ki, yemek yemekte ve pazarlarda dolaşmaktadır? Ona, kendisiyle birlikte uyarıcı olacak bir melek indirilmesi gerekmez miydi?" 
 
   وَقَ الُوا  مَا لِ هَذَا ا ل رَّ سُو لِ يَأْكُلُ ا ل طَّ عَا مَ وَيَمْشِي فِي ا لأَسْوَا قِ  ۙ  لَوْلاَ أُن زِلَ إِلَيْ هِ مَلَكٌ  فَيَكُو نَ مَعَهُ  نَذِير اً   
  
 
   'Aw Yulq á  'Ilay hi Kan zun 'Aw Takū nu Lahu  Jann atun  Ya'kulu Minhā ۚ  Wa Q ā la A ž-Ž ālimū na 'In  Tattabi`ū na 'Illā Ra julāan  Masĥūrā an   
   
     
    025-008. "Ya da kendisine bir hazinenin bırakılması veya (ürünlerinden) yemekte olduğu bir bahçesi olması (gerekmez miydi)?" Zulmedenler dedi ki: "Siz olsa olsa, ancak büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz." 
 
   أَوْ يُلْقَ ى  إِلَيْ هِ كَن زٌ أَوْ تَكُو نُ لَهُ  جَنَّ ةٌ  يَأْكُلُ مِنْ هَا ۚ  وَقَ ا لَ ا ل ظَّ الِمُو نَ إِن ْ تَتَّبِعُو نَ إِلاَّ رَ جُلا ً  مَسْحُوراً   
  
 
   A n žur Kay fa Đ ara bū Laka A l-'Am th ā la Fađallū Falā Yastaţ ī`ū na Sabīlāan  
   
     
   025-009. Bir bak; senin için nasıl ِrnekler verdiler de bِylece saptılar. Artık onlar hiçbir yol bulamazlar. 
 
   ا ن ظُ رْ كَيْ فَ ضَ رَ بُوا  لَكَ ا لأَمْثَا لَ فَضَ لُّوا  فَلاَ يَسْتَطِ يعُو نَ سَبِيلاً  
  
 
   Tabāra ka A l-Ladh ī  'In  Sh ā 'a Ja`ala Laka Kh  ayrā an  Min  Dh ālika Jann ā tin  Taj r ī Min  Taĥtihā A l-'Anhā ru  Wa Yaj `al  Laka Q uş ūrā an  
   
     
    025-010. Dilediği takdirde, sana bundan daha hayırlısı olarak altından ırmaklar akan cennetler veren ve senin için kِşkler kılan (Allah) ne Yücedir. 
 
   تَبَارَ كَ ا لَّذِي  إِن ْ شَا ءَ جَعَلَ لَكَ خَ يْرا ً  مِن ْ ذَلِكَ جَنّ َا تٍ  تَجْ ر ِي مِن ْ تَحْتِهَا ا لأَنْ هَا رُ وَيَجْ عَلْ لَكَ قُ صُ وراً  
  
 
   Bal Kadh dh abū Bis-Sā`ati ۖ  Wa 'A`tad nā Liman  Kadh dh aba Bis-Sā`ati Sa`īr āan   
   
     
    025-011. Hayır, onlar kıyamet-saatini yalanladılar; Biz kıyamet saatini yalan sayanlara çılgınca yanan bir ateş hazırladık. 
 
   بَلْ كَذَّبُوا  بِا ل سَّاعَةِ ۖ  وَأَعْتَد ْنَا لِمَن ْ كَذَّبَ بِا ل سَّاعَةِ سَعِير اً   
  
 
   'Idh ā Ra 'at/hum  Min  Makā nin  Ba`ī din  Sami`ū Lahā Tagh  ayyužāan  Wa Zafīr āan  
   
     
    025-012. (Ateş,) Onları uzak bir yerden gِrdüğünde, onlar bunun gazablı ِfkesini ve uğultusunu işitirler. 
 
   إِذَا رَ أَتْهُم  مِن ْ مَكَا ن ٍ  بَعِي دٍ  سَمِعُوا  لَهَا تَغَ يُّظ ا ً  وَزَفِير اً  
  
 
    Wa 'Idh ā  'Ulq ū Minhā Makānāan  Đ ayyiq āan  Muq arra nī na Da`aw Hunālika Th ubūrā an  
   
     
    025-013. Elleri boyunlarına bağlı olarak, sıkışık bir yerine atıldıkları zaman, orada yok oluşu isteyip-çağırırlar. 
 
   وَإِذَا  أُلْقُ وا  مِنْ هَا مَكَانا ً  ضَ يِّق ا ً  مُقَ رَّ نِي نَ دَعَوْا هُنَالِكَ ثُبُوراً  
  
 
   Lā Tad `ū A l-Yaw ma Th ubūrā an  Wāĥidāan  Wa A d `ū Th ubūrā an  Kath īr āan  
   
     
    025-014. Bugün bir yok oluşu çağırmayın, birçok (kere) yok oluşu isteyip-çağırın. 
 
   لاَ تَد ْعُوا  ا لْيَوْ مَ ثُبُورا ً  وَاحِدا ً  وَا د ْعُوا  ثُبُورا ً  كَثِير اً  
  
 
   Q ul 'Adh alika Kh  ay ru n 'Am  Jann atu A l-Kh  uldi A llatī Wu`ida A l-Muttaq ū na ۚ  Kānat Lahum  Jazā 'an  Wa Maş īr āan   
   
     
   025-015. De ki: "Bu mu daha hayırlı, yoksa takva sahiplerine va'dedilen ebedi cennet mi? Ki onlar için bir mükafat ve son duraktır." 
 
   قُ لْ أَذَلِكَ خَ يْ رٌ أَمْ جَنَّ ةُ ا لْخُ لْدِ ا لَّتِي وُعِدَ ا لْمُتَّقُ و نَ ۚ  كَانَتْ لَهُمْ جَزَا ء ً  وَمَصِ ير اً  
  
 
   Lahum  Fīhā Mā Yash ā 'ū na Kh  ālidī na ۚ  Kā na `Alá Ra bbika Wa`dāan  Mas'ūlāan   
   
     
    025-016. "İçinde ebedi kalıcılar olarak, orada her istedikleri onlarındır; bu, Rabbinin üzerine aldığı, istenen bir vaaddir." 
 
   لَهُمْ فِيهَا مَا يَشَا ءُو نَ خَ الِدِي نَ ۚ  كَا نَ عَلَى رَ بِّكَ وَعْدا ً  مَسْئُ ولاً   
  
 
    Wa Yaw ma Yaĥsh uru hum  Wa Mā Ya`budū na Min  Dū ni A ll ā hi Fayaq ū lu 'A'an tum  'Ađlaltum  `Ibādī Hā 'uulā '  'Am  Hum  Đ allū A s-Sabī la 
   
     
    025-017. Onları ve Allah'tan başka taptıklarını biraraya getirip toplayacağı ve: "Şu kullarımı siz mi saptırdınız, yoksa kendileri mi yoldan saptılar?” diyeceği gün; 
 
   وَيَوْ مَ يَحْشُرُهُمْ وَمَا يَعْبُدُو نَ مِن ْ دُو نِ ا للَّ هِ فَيَقُ و لُ أَأَنْ تُمْ أَضْ لَلْتُمْ عِبَادِي هَا ؤُلاَء أَمْ هُمْ ضَ لُّوا  ا ل سَّبِيلَ  
  
 
   Q ālū Sub ĥānaka Mā Kā na Yan bagh  ī Lanā  'An  Nattakh  idh a Min  Dūnika Min 'Awliyā 'a Wa Lakin  Matta`tahum  Wa 'Ābā 'ahum  Ĥattá Nasū A dh -Dh ikra  Wa Kānū Q awmāan  Būrā an  
   
     
   025-018. Derler ki: "Sen Yücesin; Senin dışında başka veliler edinmemiz bize yakışmaz, ancak onları ve atalarını Sen meta verip yararlandırdın, ِyle ki (Senin) zikri(ni) unuttular ve bِylece yıkıma uğrayan bir kavim oldular." 
 
   قَ الُوا  سُبْ حَانَكَ مَا كَا نَ يَنْ بَغِ ي لَنَا  أَن ْ نَتَّخِ ذَ مِن ْ دُونِكَ مِن ْ أَوْلِيَا ءَ وَلَكِن ْ مَتَّعْتَهُمْ وَآبَا ءَهُمْ حَتَّى نَسُوا  ا ل ذِّكْرَ  وَكَانُوا  قَ وْما ً  بُوراً 
  
 
   Faq ad  Kadh dh abūkum  Bimā Taq ūlū na Famā Tastaţ ī`ū na Ş arfāan  Wa Lā Naş rā an  ۚ  Wa Man  Yažlim  Min kum  Nudh iq  hu `Adh ābāan  Kabīr āan   
   
     
    025-019. "İşte (ilahlarınız) sizin sِylediklerinizi yalanladılar; bundan bِyle (azabı) ne geri çevirmeye gücünüz yetebilir, ne de bir yardıma. Sizden kim zulmederse, ona büyük bir azap taddırırız." 
 
   فَقَ د ْ كَذَّبُوكُمْ بِمَا تَقُ ولُو نَ فَمَا تَسْتَطِ يعُو نَ صَ رْفا ً  وَلاَ نَصْ را ً  ۚ  وَمَن ْ يَظْ لِمْ مِنْ كُمْ نُذِقْ  هُ عَذَابا ً  كَبِير اً   
  
 
   Wa Mā  'Arsalnā Q ab laka Mina A l-Mursalī na 'Illā  'Inn ahum  Laya'kulū na A ţ -Ţ a`ā ma Wa Yam sh ū na Fī A l-'Aswā q i ۗ  Wa Ja`alnā Ba`đakum  Liba`đin  Fitnatan 'Ataş birū na ۗ  Wa Kā na Ra bbuka Baş īr āan    
   
     
    025-020. Senden ِnce gِnderdiklerimizden, gerçekten yemek yiyen ve pazarlarda gezen (elçi)lerden başkasını gِndermiş değiliz. Biz, sizin kiminizi kimi için deneme (fitne konusu) yaptık. Sabredecek misiniz? Senin Rabbin gِrendir. 
 
   وَما  أَرْسَلْنَا قَ بْ لَكَ مِنَ ا لْمُرْسَلِي نَ إِلاَّ إِنَّ هُمْ لَيَأْكُلُو نَ ا ل طَّ عَا مَ وَيَمْشُو نَ فِي ا لأَسْوَا قِ  ۗ  وَجَعَلْنَا بَعْضَ كُمْ لِبَعْض ٍ  فِتْنَةً أَتَصْ بِرُو نَ ۗ  وَكَا نَ رَ بُّكَ بَصِ ير اً    
  
 
   Wa Q ā la A l-Ladh ī na Lā Yarjū na Liq ā 'anā Lawlā  'Un zila `Alaynā A l-Malā 'ikatu 'Aw Nará Ra bbanā ۗ  Laq adi A  stakbarū Fī  'An fusihim  Wa `Ataw `Utūwāan  Kabīr āan   
   
     
    025-021. Bize kavuşmayı ummayanlar, dediler ki: "Bize meleklerin indirilmesi ya da Rabbimiz'i gِrmemiz gerekmez miydi?" Andolsun, onlar kendi nefislerinde büyüklüğe kapıldılar ve büyük bir azgınlıkla baş kaldırdılar. 
 
   وَقَ ا لَ ا لَّذِي نَ لاَ يَرْجُو نَ لِقَ ا ءَنَا لَوْلاَ أُن زِلَ عَلَيْنَا ا لْمَلاَئِكَةُ أَوْ نَرَ ى رَ بَّنَا ۗ  لَقَ دِ ا  سْتَكْبَرُوا  فِي  أَن فُسِهِمْ وَعَتَوْا عُتُوّا ً  كَبِير اً   
  
 
   Yaw ma Yara w na A l-Malā 'ikata Lā Bush rá Yawma'idh in  Lilmuj r imī na Wa Yaq ūlū na Ĥij rā an  Maĥjūrā an  
   
     
    025-022. Melekleri gِrecekleri gün, suçlu-günahkarlara bir müjde yoktur. Ve o gün (melekler onlara) derler ki: "(Size sevinçli haber) Yasaktır, yasak." 
 
   يَوْ مَ يَرَ وْ نَ ا لْمَلاَئِكَةَ لاَ بُشْرَ ى يَوْمَئِذٍ  لِلْمُجْ ر ِمِي نَ وَيَقُ ولُو نَ حِجْ را ً  مَحْجُوراً  
  
 
    Wa Q adim nā  'Ilá Mā `Amilū Min `Amalin  Faja`alnā hu Habā 'an  Man th ūrā an  
   
     
    025-023. Onların yaptıkları her işin ِnüne geçtik, bِylece onu savurulmuş toz zerreleri kılıverdik. 
 
   وَقَ دِمْنَا  إِلَى مَا عَمِلُوا  مِن ْ عَمَلٍ  فَجَعَلْنَا هُ هَبَا ء ً  مَنْ ثُوراً  
  
 
   'Aş ĥā bu A l-Jann ati Yawma'idh in Kh  ay ru n  Mustaq arrā an  Wa 'Aĥsanu Maq īlāan  
   
     
    025-024. O gün, cennet halkının kalacakları yer daha hayırlı, dinlenecekleri yer çok daha güzeldir. 
 
   أَصْ حَا بُ ا لْجَنَّ ةِ يَوْمَئِذٍ خَ يْ رٌ  مُسْتَقَ رّا ً  وَأَحْسَنُ مَقِ يلاً  
  
 
    Wa Yaw ma Tash aq q aq u A s-Samā 'u Bil-Gh  amā mi Wa Nuzzila A l-Malā 'ikatu Tan zīlāan  
   
     
    025-025. Gِğün bulutlarla parçalanacağı ve meleklerin bir indirilme ile indirileceği gün; 
 
   وَيَوْ مَ تَشَقَّ قُ  ا ل سَّمَا ءُ بِا لْغَ مَا مِ وَنُزِّلَ ا لْمَلاَئِكَةُ تَن زِيلاً  
  
 
   Al-Mulku Yawma'idh in A l-Ĥaq q u Lilrra ĥmani ۚ  Wa Kā na Yawmāan `Alá A l-Kāfir ī na `Asīr āan   
   
     
    025-026. İşte o gün, gerçek mülk, Rahman (olan Allah)ındır. İnkar edenler için oldukça zorlu bir gündür. 
 
   ا لْمُلْكُ يَوْمَئِذٍ  ا لْحَقُّ  لِل رَّ حْمَنِ ۚ  وَكَا نَ يَوْماً عَلَى ا لْكَافِر ِي نَ عَسِير اً   
  
 
    Wa Yaw ma Ya`ađđu A ž-Ž ālimu `Alá Yaday hi Yaq ū lu Yā Laytanī A  ttakh  adh tu Ma`a A r-Ra sū li Sabīlāan  
   
     
    025-027. O gün, zulmeden, ellerini (hınçla) ısırarak (şِyle) der: "Ah keşke, elçiyle birlikte bir yol edinmiş olsaydım," 
 
   وَيَوْ مَ يَعَضّ ُ ا ل ظَّ الِمُ عَلَى يَدَيْ هِ يَقُ و لُ يَالَيْتَنِي ا  تَّخَ ذْتُ مَعَ ا ل رَّ سُو لِ سَبِيلاً  
  
 
   Yā Waylatī Laytanī Lam  'Attakh  idh  Fulānāan Kh  alīlāan  
   
     
    025-028. "Vah yazıklar bana, ne olurdu da filanı dost edinmeseydim." 
 
   يَاوَيْلَتِي لَيْتَنِي لَمْ أَتَّخِ ذْ فُلاَناً خَ لِيلاً  
  
 
   Laq ad  'Ađallanī `Ani A dh -Dh ikr i Ba`da 'Idh  Jā 'anī ۗ  Wa Kā na A sh -Sh ayţ ā nu Lil'in sā ni Kh  adh ūlāan   
   
     
    025-029. "اünkü o, gerçekten bana geldikten sonra beni zikirden (Kur'an'dan) saptırmış oldu. Şeytan da insanı 'yapayalnız ve yardımsız" bırakandır." 
 
   لَقَ د ْ أَضَ لَّنِي عَنِ ا ل ذِّكْر ِ بَعْدَ إِذْ جَا ءَنِي ۗ  وَكَا نَ ا ل شَّيْطَ ا نُ لِلإِن سَا نِ خَ ذُولاً   
  
 
    Wa Q ā la A r-Ra sū lu Yā Ra bbi 'Inn a Q awmī A  ttakh  adh ū Hādh ā A l-Q ur'ā na Mahjūrā an  
   
     
    025-030. Ve elçi dedi ki: "Rabbim gerçekten benim kavmim, bu Kur'an'ı terk edilmiş (bir Kitap) olarak bıraktılar." 
 
   وَقَ ا لَ ا ل رَّ سُو لُ يَارَ بِّ إِنّ َ قَ وْمِي ا  تَّخَ ذُوا  هَذَا ا لْقُ رْآنَ مَهْجُوراً  
  
 
   Wa Kadh alika Ja`alnā Likulli Nabī yin `Adūwāan  Mina A l-Muj r imī na ۗ  Wa Kafá Bira bbika Hādīāan  Wa Naş īr āan   
   
     
    025-031. İşte bِyle; Biz, her peygambere suçlu-günahkarlardan bir düşman kıldık. Yol gِsterici ve yardımcı olarak Rabbin yeter. 
 
   وَكَذَلِكَ جَعَلْنَا لِكُلِّ نَبِيٍّ عَدُوّا ً  مِنَ ا لْمُجْ ر ِمِي نَ ۗ  وَكَفَى بِرَ بِّكَ هَادِي ا ً  وَنَصِ ير اً   
  
 
   Wa Q ā la A l-Ladh ī na Kafarū Lawlā Nuzzila `Alay hi A l-Q ur'ā nu Jum latan  Wāĥidatan  ۚ  Kadh ālika Linuth abbita Bihi  Fu'uādaka ۖ  Wa Ra ttalnā hu Tartīlāan    
   
     
    025-032. İnkar edenler dediler ki: "Kur'an Ona tek bir defada, toplu olarak indirilmeli değil miydi?" Biz onunla kalbini sağlamlaştırıp-pekiştirmek için bِylece (ayet ayet indirdik) ve onu 'belli bir okuma düzeniyle (tertil üzere) düzene koyup' okuduk. 
 
   وَقَ ا لَ ا لَّذِي نَ كَفَرُوا  لَوْلاَ نُزِّلَ عَلَيْ هِ ا لْقُ رْآنُ جُمْلَة ً  وَاحِدَة ً  ۚ  كَذَلِكَ لِنُثَبِّتَ بِهِ  فُؤَ ادَكَ ۖ  وَرَ تَّلْنَا هُ تَرْتِيلاً    
  
 
    Wa Lā Ya'tūnaka Bimath alin 'Illā Ji'nā ka Bil-Ĥaq q i Wa 'Aĥsana Tafsīr āan  
   
     
    025-033. Onların sana getirdikleri hiçbir ِrnek yoktur ki, Biz (ona karşı) sana hakkı ve en güzel açıklama tarzını getirmiş olmayalım. 
 
   وَلاَ يَأْتُونَكَ بِمَثَلٍ  إِلاَّ جِئْنَا كَ بِا لْحَقِّ  وَأَحْسَنَ تَفْسِير اً  
  
 
   Al-Ladh ī na Yuĥsh arū na `Alá Wujūhihim  'Ilá Jahann ama 'Ūlā 'ika Sh arru n  Makānāan  Wa 'Ađallu Sabīlāan  
   
     
    025-034. O yüzükoyun cehenneme doğru sürülüp-toplanacak olanlar; işte onlar, yer bakımından çok kِtü, yol bakımından sapmış olanlardır. 
 
   ا لَّذِي نَ يُحْشَرُو نَ عَلَى وُجُوهِهِمْ إِلَى جَهَنَّ مَ أُ وْلَا ئِكَ شَرٌّ  مَكَانا ً  وَأَضَ لُّ سَبِيلاً  
  
 
    Wa Laq ad  'Ātaynā Mūsá A l-Kitā ba Wa Ja`alnā Ma`ahu~  'Akh ā hu Hārū na Wazīr āan  
   
     
    025-035. Andolsun, Biz Musa'ya kitabı verdik ve onunla birlikte kardeşi Harun'u yardımcı kıldık. 
 
   وَلَقَ د ْ آتَيْنَا مُوسَى ا لْكِتَا بَ وَجَعَلْنَا مَعَهُ~ ُ أَخَ ا هُ هَارُو نَ وَزِير اً  
  
 
   Faq ulnā A dh /habā  'Ilá A l-Q aw mi A l-Ladh ī na Kadh dh abū Bi'āyātinā Fadamm arnāhum  Tad mīr āan  
   
     
    025-036. Bِylece onlara: "Ayetlerimizi yalanlayan kavme gidin" dedik; sonunda onları (Firavun ve çevresini) kِkünden darmadağın ettik. 
 
   فَقُ لْنَا ا  ذْهَبَا  إِلَى ا لْقَ وْ مِ ا لَّذِي نَ كَذَّبُوا  بِآيَاتِنَا فَدَمَّ رْنَاهُمْ تَد ْمِير اً  
  
 
   Wa Q aw ma Nūĥin  Lamm ā Kadh dh abū A r-Ru sula 'Agh ra q  nāhum  Wa Ja`alnāhum  Lilnn ā si 'Āyatan  ۖ  Wa 'A`tad nā Lilžžālimī na `Adh ābāan 'Alīmāan   
   
     
    025-037. Nuh'un kavmi de, elçileri yalanlandıklarında onları suda boğduk ve insanlar için bir ayet kıldık. Biz zulmedenlere acıklı bir azap hazırladık. 
 
   وَقَ وْ مَ نُو حٍ  لَمَّ ا كَذَّبُوا  ا ل رُّسُلَ أَغْ رَ قْ  نَاهُمْ وَجَعَلْنَاهُمْ لِلنّ َا سِ آيَة ً  ۖ  وَأَعْتَد ْنَا لِلظَّ الِمِي نَ عَذَاباً أَلِيماً   
  
 
    Wa `Ādāan  Wa Th amū da Wa 'Aş ĥā ba A r-Ra ssi Wa Q urūnāan  Bay na Dh ālika Kath īr āan  
   
     
    025-038. Ad'ı, Semud'u, Ress halkını ve bunlar arasında birçok nesilleri (yok ettik). 
 
   وَعَادا ً  وَثَمُو دَ وَأَصْ حَا بَ ا ل رَّ سِّ وَقُ رُونا ً  بَيْ نَ ذَلِكَ كَثِير اً  
  
 
   Wa Kullāan  Đ ara b nā Lahu A l-'Am th ā la ۖ  Wa Kullāan  Tabbarnā Tatbīr āan   
   
     
    025-039. Biz (onlardan) her birine ِrnekler verdik ve her birini darmadağın edip mahvettik. 
 
   وَكُلاّ ً  ضَ رَ بْ نَا لَهُ ا لأَمْثَا لَ ۖ  وَكُلاّ ً  تَبَّرْنَا تَتْبِير اً   
  
 
   Wa Laq ad  'Ataw `Alá A l-Q aryati A llatī  'Um ţ ira t Maţ ara  A s-Saw 'i ۚ  'Afalam  Yakūnū Yara wnahā ۚ  Bal Kānū Lā Yarjū na Nush ūrā an    
   
     
    025-040. Andolsun, onlar, üstüne felaket yağmuru yağdırılmış bulunan o ülkeye uğramışlardır; yine de onu gِrmüyorlar mıydı? Hayır, onlar dirilmeyi ummuyorlardı. 
 
   وَلَقَ د ْ أَتَوْا عَلَى ا لْقَ رْيَةِ ا لَّتِي  أُمْطِ رَ تْ مَطَ رَ  ا ل سَّوْ ءِ ۚ  أَفَلَمْ يَكُونُوا  يَرَ وْنَهَا ۚ  بَلْ كَانُوا  لاَ يَرْجُو نَ نُشُوراً    
  
 
    Wa 'Idh ā R'aw ka 'In  Yattakh  idh ūnaka 'Illā Huzūan 'Ahadh ā A l-Ladh ī Ba`ath a A ll āhu Ra sūlāan  
   
     
    025-041. Seni gِrdükleri zaman, seni yalnızca alay konusu edinmektedirler: "Allah'ın, elçi olarak gِnderdiği bu mu?" 
 
   وَإِذَا رأَوْ كَ إِن ْ يَتَّخِ ذُونَكَ إِلاَّ هُزُو اً أَهَذَا ا لَّذِي بَعَثَ ا للَّ هُ رَ سُولاً  
  
 
   'In  Kā da Layuđillunā `An 'Ālihatinā Lawlā  'An  Ş abarnā `Alayhā ۚ  Wa Saw fa Ya`lamū na Ĥī na Yara w na A l-`Adh ā ba Man 'Ađallu Sabīlāan   
   
     
    025-042. "Eğer onlara karşı kararlılık gِstermeseydik, neredeyse bizi ilahlarımızdan saptıracaktı." Azabı gِrecekleri zaman, kim yol bakımından daha sapıkmış, ِğreneceklerdir. 
 
   إِن ْ كَا دَ لَيُضِ لُّنَا عَن ْ آلِهَتِنَا لَوْلاَ أَن ْ صَ بَرْنَا عَلَيْهَا ۚ  وَسَوْ فَ يَعْلَمُو نَ حِي نَ يَرَ وْ نَ ا لْعَذَا بَ مَن ْ أَضَ لُّ سَبِيلاً   
  
 
   'Ara 'ay ta Mani A  ttakh  adh a 'Ilahahu  Hawā hu 'Afa'an ta Takū nu `Alay hi Wa Kīlāan  
   
     
    025-043. Kendi istek ve tutkularını (hevasını) ilah edineni gِrdün mü? Şimdi ona karşı sen mi vekil olacaksın? 
 
   أَرَ أَيْ تَ مَنِ ا  تَّخَ ذَ إِلَهَهُ  هَوَا هُ أَفَأَنْ تَ تَكُو نُ عَلَيْ هِ وَكِيلاً  
  
 
   'Am  Taĥsabu 'Ann a 'Akth ara hum  Yasma`ū na 'Aw Ya`q ilū na ۚ  'In Hum  'Illā Kāl'an`ām  ۖ  Bal Hum  'Ađallu Sabīlāan    
   
     
    025-044. Yoksa sen, onların çoğunu (sِz) işitir ya da aklını kullanır mı sayıyorsun? Onlar, ancak hayvanlar gibidirler; hayır, onlar yol bakımından daha şaşkın (ve aşağı) dırlar. 
 
   أَمْ تَحْسَبُ أَنّ َ أَكْثَرَ هُمْ يَسْمَعُو نَ أَوْ يَعْقِ لُو نَ ۚ  إِن ْ هُمْ إِلاَّ كَالأَنعَام  ۖ  بَلْ هُمْ أَضَ لُّ سَبِيلاً    
  
 
   'Alam  Tará  'Ilá Ra bbika Kay fa Madda A ž-Ž illa Wa Law Sh ā 'a Laja`alahu  Sākināan  Th umm a Ja`alnā A sh -Sh am sa `Alay hi Dalīlāan  
   
     
    025-045. Rabbini gِrmedin mi, gِlgeyi nasıl uzatıvermiştir? Eğer dilemiş olsaydı onu durgun kılardı. Sonra Biz Güneş'i ona bir delil kılmışızdır. 
 
   أَلَمْ تَرَ ى  إِلَى رَ بِّكَ كَيْ فَ مَدَّ ا ل ظِّ لَّ وَلَوْ شَا ءَ لَجَعَلَهُ  سَاكِنا ً  ثُمّ َ جَعَلْنَا ا ل شَّمْسَ عَلَيْ هِ دَلِيلاً  
  
 
   Th umm a Q abađnā hu 'Ilaynā Q ab đāan  Yasīr āan  
   
     
   025-046. Sonra da onu tutup Kendimize ağır ağır çekmişizdir. 
 
   ثُمّ َ قَ بَضْ نَا هُ إِلَيْنَا قَ بْ ض ا ً  يَسِير اً  
  
 
    Wa Huwa A l-Ladh ī Ja`ala Lakumu A l-Lay la Libāsāan  Wa A n -Naw ma Subātāan  Wa Ja`ala A n -Nahā ra  Nush ūrā an  
   
     
    025-047. O, geceyi sizin için bir elbise, uykuyu bir dinlenme ve gündüzü de yayılıp-çalışma (zamanı) kılandır. 
 
   وَهُوَ ا لَّذِي جَعَلَ لَكُمُ ا ل لَّيْ لَ لِبَاسا ً  وَا ل نَّ وْ مَ سُبَاتا ً  وَجَعَلَ ا ل نَّ هَا رَ  نُشُوراً  
  
 
   Wa Huwa A l-Ladh ī  'Arsala A r-R iyā ĥa Bush rā an  Bay na Yaday Ra ĥmatihi  ۚ  Wa 'An zalnā Mina A s-Samā 'i Mā 'an  Ţ ahūrā an   
   
     
    025-048. Ve Kendi rahmetinin ِnünde rüzgarları müjdeciler olarak gِnderen O'dur. Biz, gِkten tertemiz su indirdik; 
 
   وَهُوَ ا لَّذِي  أَرْسَلَ ا ل رِّيَا حَ بُشْرا ً  بَيْ نَ يَدَيْ رَ حْمَتِهِ  ۚ  وَأَن زَلْنَا مِنَ ا ل سَّمَا ءِ مَا ء ً  طَ هُوراً   
  
 
   Linuĥyiya Bihi  Baldatan  Maytāan  Wa Nusq iyahu  Mimm ā Kh  alaq  nā  'An`āmāan  Wa 'Anāsī ya Kath īr āan  
   
     
    025-049. Onunla ِlü bir beldeyi (toprağı) canlandırmak ve yarattığımız hayvanlardan ve insanlardan birçoğunu onunla sulamak için. 
 
   لِنُحْيِيَ بِهِ  بَلْدَة ً  مَيْتا ً  وَنُسْقِ يَهُ  مِمَّ ا خَ لَقْ  نَا  أَنْ عَاما ً  وَأَنَاسِيَّ كَثِير اً  
  
 
    Wa Laq ad  Ş arra fnā hu Baynahum  Liyadh dh akkarū Fa'abá  'Akth aru  A n -Nā si 'Illā Kufūrā an  
   
     
    025-050. Andolsun bunu, onların arasında ِğüt alıp-düşünsünler diye çeşitli biçimlerde açıkladık. Ama insanların çoğu nankِrlük edip ayak direttiler. 
 
   وَلَقَ د ْ صَ رَّ فْنَا هُ بَيْنَهُمْ لِيَذَّكَّرُوا  فَأَبَى  أَكْثَرُ ا ل نّ َا سِ إِلاَّ كُفُوراً  
  
 
    Wa Law Sh i'nā Laba`ath nā Fī Kulli Q aryatin  Nadh īr āan  
   
     
    025-051. Eğer dilemiş olsaydık, her kasabaya bir uyarıcı gِnderirdik. 
 
   وَلَوْ شِئْنَا لَبَعَثْنَا فِي كُلِّ قَ رْيَةٍ  نَذِير اً  
  
 
   Falā Tuţ i`i A l-Kāfir ī na Wa Jāhid /hum  Bihi  Jihādāan  Kabīr āan  
   
     
    025-052. ضyleyse kafirlere itaat etme ve onlara (Kur'an'la) büyük bir mücadele ver. 
 
   فَلاَ تُطِ عِ ا لْكَافِر ِي نَ وَجَاهِد ْهُمْ بِهِ  جِهَادا ً  كَبِير اً  
  
 
    Wa Huwa A l-Ladh ī Mara ja A l-Baĥra y ni Hādh ā `Adh bun  Fur ā tun  Wa Hadh ā Milĥun 'Ujā jun  Wa Ja`ala Baynahumā Barzakh  āan  Wa Ĥij rā an  Maĥjūrā an  
   
     
    025-053. İki denizi (birbirine) salıp katan O'dur; bu, tatlı, susuzluğu giderici, bu da tuzlu ve acıdır. İkisinin arasında (birbirlerine karışmalarını ِnleyen) bir engel (berzah) ve aşılmayan bir sınır koymuştur. 
 
   وَهُوَ ا لَّذِي مَرَ جَ ا لْبَحْرَ يْ نِ هَذَا عَذْبٌ  فُرَ ا تٌ  وَهَذَا مِلْحٌ أُجَا جٌ  وَجَعَلَ بَيْنَهُمَا بَرْزَخ ا ً  وَحِجْ را ً  مَحْجُوراً  
  
 
   Wa Huwa A l-Ladh ī Kh  alaq a Mina A l-Mā 'i Bash arā an  Faja`alahu  Nasabāan  Wa Ş ihrā an  ۗ  Wa Kā na Ra bbuka Q adīr āan   
   
     
    025-054. Ve insanı bir sudan yaratıp onu, neseb ve sihriyyet (sahibi) kılan O'dur. Senin Rabbin güç yetirendir. 
 
   وَهُوَ ا لَّذِي خَ لَقَ  مِنَ ا لْمَا ءِ بَشَرا ً  فَجَعَلَهُ  نَسَبا ً  وَصِ هْرا ً  ۗ  وَكَا نَ رَ بُّكَ قَ دِير اً   
  
 
   Wa Ya`budū na Min  Dū ni A ll ā hi Mā Lā Yan fa`uhum  Wa Lā Yađurru hum  ۗ  Wa Kā na A l-Kāfir u `Alá Ra bbihi Ž ahīr āan   
   
     
    025-055. Allah'ı bırakıp kendilerine yarar ve zarar sağlayamayacak şeylere ibadet ediyorlar. Kafir, (asıl) kendi Rabbine karşı (şeytana) arka çıkandır. 
 
   وَيَعْبُدُو نَ مِن ْ دُو نِ ا للَّ هِ مَا لاَ يَن فَعُهُمْ وَلاَ يَضُ رُّهُمْ ۗ  وَكَا نَ ا لْكَافِر ُ عَلَى رَ بِّهِ  ظَ هِير اً   
  
 
    Wa Mā  'Arsalnā ka 'Illā Mubash sh ir āan  Wa Nadh īr āan  
   
     
    025-056. Biz seni yalnızca bir müjde verici ve uyarıp-korkutucu olarak gِnderdik. 
 
   وَمَا  أَرْسَلْنَا كَ إِلاَّ مُبَشِّر ا ً  وَنَذِير اً  
  
 
   Q ul Mā  'As'alukum  `Alay hi Min 'Aj r in 'Illā Man  Sh ā 'a 'An  Yattakh  idh a 'Ilá Ra bbihi  Sabīlāan  
   
     
   025-057. De ki: "Ben buna karşılık, Rabbine doğru bir yol tutmayı dileyen (insanlar olmanız) dışında sizden bir ücret istemiyorum." 
 
   قُ لْ مَا  أَسْأَلُكُمْ عَلَيْ هِ مِن ْ أَجْ رٍ  إِلاَّ مَن ْ شَا ءَ أَن ْ يَتَّخِ ذَ إِلَى رَ بِّهِ  سَبِيلاً 
  
 
   Wa Tawakkal `Alá A l-Ĥay yi A l-Ladh ī Lā Yamū tu Wa Sabbiĥ Biĥam dihi  ۚ  Wa Kafá Bihi  Bidh unū bi `Ibādihi Kh  abīr āan   
   
     
    025-058. Sen, asla ِlmeyen ve daima diri olan (Allah)a tevekkül et ve O'nu hamd ile tesbih et. Kullarının günahlarından O'nun haberdar olması yeter. 
 
   وَتَوَكَّلْ عَلَى ا لْحَيِّ ا لَّذِي لاَ يَمُو تُ وَسَبِّحْ بِحَمْدِهِ  ۚ  وَكَفَى بِهِ  بِذُنُو بِ عِبَادِهِ  خَ بِير اً   
  
 
   Al-Ladh ī Kh  alaq a A s-Samāwā ti Wa A l-'Arđa Wa Mā Baynahumā Fī Sittati 'Ayyā min  Th umm a A  stawá `Alá A l-`Arsh i ۚ  A r-Ra ĥmā nu Fās'al Bihi Kh  abīr āan   
   
     
    025-059. O, gِkleri ve yeri ve ikisinin arasındakileri altı günde yaratan ve sonra arşa istiva edendir. Rahman (olan Allah)dır. Bunu (bundan) haberi olana sor. 
 
   ا لَّذِي خَ لَقَ  ا ل سَّمَاوَا تِ وَا لأَرْضَ  وَمَا بَيْنَهُمَا فِي سِتَّةِ أَيَّا مٍ  ثُمّ َ ا  سْتَوَى عَلَى ا لْعَرْشِ ۚ  ا ل رَّ حْمَنُ فَاسْأَلْ بِهِ  خَ بِير اً   
  
 
    Wa 'Idh ā Q ī la Lahum  A sjudū Lilrra ĥmani Q ālū Wa Mā A r-Ra ĥmā nu 'Anasjudu Limā Ta'muru nā Wa Zādahum  Nufūrā an  
   
     
    025-060. Onlara: "Rahman (olan Allah)a secde edin" denildiği zaman, "Rahman da neymiş? Biz senin bize emrettiğine mi secde edecek mişiz?" derler ve (bu,) onların nefretini arttırır. 
 
   وَإِذَا قِ ي لَ لَهُمْ ا سْجُدُوا  لِل رَّ حْمَنِ قَ الُوا  وَمَا ا ل رَّ حْمَنُ أَنَسْجُدُ لِمَا تَأْمُرُنَا وَزَادَهُمْ نُفُوراً  
  
 
   Tabāra ka A l-Ladh ī Ja`ala Fī A s-Samā 'i Burūjāan  Wa Ja`ala Fīhā Sir ājāan  Wa Q amarā an  Munīr āan  
   
     
    025-061. Gِkte burçlar kılan, onların içinde bir aydınlık ve nurlu bir ay vareden (Allah) ne Yücedir. 
 
   تَبَارَ كَ ا لَّذِي جَعَلَ فِي ا ل سَّمَا ءِ بُرُوجا ً  وَجَعَلَ فِيهَا سِرَ اجا ً  وَقَ مَرا ً  مُنِير اً  
  
 
    Wa Huwa A l-Ladh ī Ja`ala A l-Lay la Wa A n -Nahā ra  Kh  ilfatan  Liman 'Ar ā da 'An  Yadh dh akkara  'Aw 'Ar ā da Sh ukūrā an  
   
     
    025-062. O, gece ile gündüzü birbiri ardınca kılandır; ِğüt alıp-düşünmek isteyenler ya da şükretmek isteyenler için. 
 
   وَهُوَ ا لَّذِي جَعَلَ ا ل لَّيْ لَ وَا ل نَّ هَا رَ  خِ لْفَة ً  لِمَن ْ أَرَ ا دَ أَن ْ يَذَّكَّرَ  أَوْ أَرَ ا دَ شُكُوراً  
  
 
    Wa `Ibā du A r-Ra ĥmā ni A l-Ladh ī na Yam sh ū na `Alá A l-'Arđi Hawnāan  Wa 'Idh ā Kh  āţ abahumu A l-Jāhilū na Q ālū Salāmāan  
   
     
    025-063. O Rahman (olan Allah)ın kulları, yeryüzü üzerinde alçak gِnüllü olarak yürürler ve cahiller kendileriyle muhatap oldukları zaman "Selam" derler. 
 
   وَعِبَا دُ ا ل رَّ حْمَنِ ا لَّذِي نَ يَمْشُو نَ عَلَى ا لأَرْضِ  هَوْنا ً  وَإِذَا خَ اطَ بَهُمُ ا لْجَاهِلُو نَ قَ الُوا  سَلاَماً  
  
 
   Wa A l-Ladh ī na Yabītū na Lira bbihim  Sujjadāan  Wa Q iyāmāan  
   
     
    025-064. Onlar, Rablerine secde ederek ve kıyama durarak gecelerler. 
 
   وَالَّذِي نَ يَبِيتُو نَ لِرَ بِّهِمْ سُجَّدا ً  وَقِ يَاماً  
  
 
   Wa A l-Ladh ī na Yaq ūlū na Ra bbanā A ş r if `Ann ā `Adh ā ba Jahann ama ۖ  'Inn a `Adh ābahā Kā na Gh  arā māan   
   
     
    025-065. Onlar: "Rabbimiz, cehennem azabını bizden geri çevir; gerçekten, onun azabı ِdenmesi kaçınılmaz bir borç (veya sürekli bir acıdır) derler. 
 
   وَالَّذِي نَ يَقُ ولُو نَ رَ بَّنَا ا صْ ر ِفْ عَنَّ ا عَذَا بَ جَهَنَّ مَ ۖ  إِنّ َ عَذَابَهَا كَا نَ غَ رَ اماً   
  
 
   'Inn ahā Sā 'at Mustaq arrā an  Wa Muq āmāan  
   
     
    025-066. "Şüphesiz o, ne kِtü bir karargah ve ne kِtü bir konaklama yeridir." 
 
   إِنَّ هَا سَا ءَتْ مُسْتَقَ رّا ً  وَمُقَ اماً  
  
 
   Wa A l-Ladh ī na 'Idh ā  'An faq ū Lam  Yusr ifū Wa Lam  Yaq  turū Wa Kā na Bay na Dh ālika Q awāmāan  
   
     
    025-067. Onlar, harcadıkları zaman, ne israf ederler, ne kısarlar; (harcamaları,) ikisi arasında orta bir yoldur. 
 
   وَالَّذِي نَ إِذَا  أَن فَقُ وا  لَمْ يُسْر ِفُوا  وَلَمْ يَقْ  تُرُوا  وَكَا نَ بَيْ نَ ذَلِكَ قَ وَاماً  
  
 
   Wa A l-Ladh ī na Lā Yad `ū na Ma`a A ll āhi 'Ilahāan 'Ākh  ara  Wa Lā Yaq  tulū na A n -Nafsa A llatī Ĥarra ma A ll āhu 'Illā Bil-Ĥaq q i Wa Lā Yaznū na ۚ  Wa Man  Yaf`al Dh ālika Yalq a 'Ath āmāan   
   
     
    025-068. Ve onlar, Allah ile beraber başka bir İlah'a tapmazlar. Allah'ın haram kıldığı canı haksız yere ِldürmezler ve zina etmezler. Kim bunları yaparsa 'ağır bir ceza ile' karşılaşır. 
 
   وَالَّذِي نَ لاَ يَد ْعُو نَ مَعَ ا للَّ هِ إِلَها ً  آخَ رَ  وَلاَ يَقْ  تُلُو نَ ا ل نَّ فْسَ ا لَّتِي حَرَّ مَ ا للَّ هُ إِلاَّ بِا لْحَقِّ  وَلاَ يَزْنُو نَ ۚ  وَمَن ْ يَفْعَلْ ذَلِكَ يَلْقَ  أَثَاماً   
  
 
   Yuđā`af Lahu A l-`Adh ā bu Yaw ma A l-Q iyāmati Wa Yakh  lud  Fī hi Muhānāan  
   
     
    025-069. Kıyamet günü, azap ona kat kat artırılır ve içinde aşağılanmış olarak temelli kalır. 
 
   يُضَ اعَفْ لَهُ ا لْعَذَا بُ يَوْ مَ ا لْقِ يَامَةِ وَيَخْ لُد ْ فِي هِ مُهَاناً  
  
 
   'Illā Man  Tā ba Wa 'Āmana Wa `Amila `Amalāan  Ş āliĥāan  Fa'ūlā 'ika Yubaddilu A ll āhu Sayyi'ātihim  Ĥasanā tin  ۗ  Wa Kā na A ll āhu Gh  afūrā an  Ra ĥīmāan   
   
     
    025-070. Ancak tevbe eden, iman eden ve salih amellerde bulunup davranan başka; işte onların günahlarını Allah iyiliklere çevirir. Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir. 
 
   إِلاَّ مَن ْ تَا بَ وَآمَنَ وَعَمِلَ عَمَلا ً  صَ الِحا ً  فَأُ وْلَا ئِكَ يُبَدِّلُ ا للَّ هُ سَيِّئَ اتِهِمْ حَسَنَا تٍ  ۗ  وَكَا نَ ا للَّ هُ غَ فُورا ً  رَ حِيماً   
  
 
    Wa Man  Tā ba Wa `Amila Ş āliĥāan  Fa'inn ahu  Yatū bu 'Ilá A ll āhi Matābāan  
   
     
    025-071. Kim tevbe eder ve salih amellerde bulunursa, gerçekten o, tevbesi (ve kendisi) kabul edilmiş olarak Allah'a dِner. 
 
   وَمَن ْ تَا بَ وَعَمِلَ صَ الِحا ً  فَإِنَّ هُ  يَتُو بُ إِلَى ا للَّ هِ مَتَاباً  
  
 
   Wa A l-Ladh ī na Lā Yash /hadū na A z-Zū ra  Wa 'Idh ā Marrū Bil-Lagh  wi Marrū Kir āmāan  
   
     
    025-072. Ki onlar, yalan şahidlikte bulunmayanlar, boş ve yararsız sِzle karşılaştıkları zaman onurlu olarak geçenlerdir. 
 
   وَالَّذِي نَ لاَ يَشْهَدُو نَ ا ل زُّو رَ  وَإِذَا مَرُّوا  بِا ل لَّغْ وِ مَرُّوا  كِرَ اماً  
  
 
   Wa A l-Ladh ī na 'Idh ā Dh ukkirū Bi'āyā ti Ra bbihim  Lam  Yakh  ir rū `Alayhā Ş umm āan  Wa `Um yānāan  
   
     
    025-073. Onlar, kendilerine Rablerinin ayetleri hatırlatıldığı zaman, onun üstünde sağır ve kِrler olarak kapanıp kalmayanlardır. 
 
   وَالَّذِي نَ إِذَا ذُكِّرُوا  بِآيَا تِ رَ بِّهِمْ لَمْ يَخِ ر ُّوا  عَلَيْهَا صُ مّ ا ً  وَعُمْيَاناً  
  
 
   Wa A l-Ladh ī na Yaq ūlū na Ra bbanā Hab  Lanā Min 'Azwājinā Wa Dh urr īyātinā Q urra ta 'A`yunin  Wa A j `alnā Lilmuttaq ī na 'Imāmāan  
   
     
    025-074. Ve onlar: "Rabbimiz, bize eşlerimizden ve soyumuzdan, gِzün aydınlığı olacak (çocuklar) armağan et ve bizi takva sahiplerine ِnder kıl," diyenlerdir. 
 
   وَالَّذِي نَ يَقُ ولُو نَ رَ بَّنَا هَب ْ لَنَا مِن ْ أَزْوَاجِنَا وَذُرِّيَّاتِنَا قُ رَّ ةَ أَعْيُنٍ  وَا جْ عَلْنَا لِلْمُتَّقِ ي نَ إِمَاماً  
  
 
   'Ūlā 'ika Yuj zaw na A l-Gh  urfata Bimā Ş abarū Wa Yulaq q aw na Fīhā Taĥīyatan  Wa Salāmāan  
   
     
    025-075. İşte onlar, sabretmelerine karşılık (cennetin en gِzde yerinde) odalarla ِdüllendirilirler ve orda esenlik dileği ve selamla karşılanırlar. 
 
   أُ وْلَا ئِكَ يُجْ زَوْ نَ ا لْغُ رْفَةَ بِمَا صَ بَرُوا  وَيُلَقَّ وْ نَ فِيهَا تَحِيَّة ً  وَسَلاَماً  
  
 
   Kh  ālidī na Fīhā ۚ  Ĥasunat Mustaq arrā an  Wa Muq āmāan   
   
     
   025-076. Orda ebedi olarak kalıcıdırlar; o, ne güzel bir karargah ve ne güzel bir konaklama yeridir. 
 
   خَ الِدِي نَ فِيهَا ۚ  حَسُنَتْ مُسْتَقَ رّا ً  وَمُقَ اماً  
  
 
   Q ul Mā Ya`ba'u Bikum  Ra bbī Lawlā Du`ā 'uukum  ۖ  Faq ad  Kadh dh ab tum  Fasaw fa Yakū nu Lizāmāan   
   
     
   025-077. De ki: "Sizin duanız olmasaydı Rabbim size değer verir miydi? Fakat siz gerçekten yalanladınız; artık (bunun azabı da) kaçınılmaz olacaktır."  
 
   قُ لْ مَا يَعْبَأُ بِكُمْ رَ بِّي لَوْلاَ دُعَا ؤُكُمْ ۖ  فَقَ د ْ كَذَّبْ تُمْ فَسَوْ فَ يَكُو نُ لِزَاماً  
  
  Toggle thick letters.   Most people make the mistake of thickening thin letters in the words that have other (highlighted) thick letter Toggle to highlight thick letters خصضغطقظ رَ