Toggle thick letters. Most people make the mistake of thickening thin letters in the words that have other (highlighted) thick letter Toggle to highlight thick letters خصضغطقظ رَ
Tabāra ka A l-Ladh ī Nazzala A l-Furq ā na `Alá `Ab dihi Liyakū na Lil`ālamī na Nadh īr āan
025-001. Alemlere uyarıcı olsun diye, kuluna Furkan'ı indiren (Allah) ne Yücedir.
تَبَارَ كَ ا لَّذِي نَزَّلَ ا لْفُرْقَ ا نَ عَلَى عَبْ دِهِ لِيَكُو نَ لِلْعَالَمِي نَ نَذِير اً
Al-Ladh ī Lahu Mulku A s-Samāwā ti Wa A l-'Arđi Wa Lam Yattakh idh Waladāan Wa Lam Yakun Lahu Sh ar ī kun Fī A l-Mulki Wa Kh alaq a Kulla Sh ay 'in Faq addara hu Taq dīr āan
025-002. Gِklerin ve yerin mülkü O'nundur; çocuk edinmemiştir. O'na mülkünde ortak yoktur, herşeyi yaratmış, ona bir düzen vermiş, belli bir ِlçüyle takdir etmiştir.
ا لَّذِي لَهُ مُلْكُ ا ل سَّمَاوَا تِ وَا لأَرْضِ وَلَمْ يَتَّخِ ذْ وَلَدا ً وَلَمْ يَكُن ْ لَهُ شَر ِي كٌ فِي ا لْمُلْكِ وَخَ لَقَ كُلَّ شَيْ ءٍ فَقَ دَّرَ هُ تَقْ دِير اً
Wa A ttakh adh ū Min Dūnihi~ 'Ālihatan Lā Yakh luq ū na Sh ay'ā an Wa Hum Yukh laq ū na Wa Lā Yam likū na Li'n fusihim Đ arrā an Wa Lā Naf`āan Wa Lā Yam likū na Mawtāan Wa Lā Ĥayāatan Wa Lā Nush ūrā an
025-003. O'nun dışında, hiçbir şeyi yaratmayan, üstelik kendileri yaratılmış olan, kendi nefislerine bile ne zarar, ne yarar sağlayamayan, ِldürmeye, yaşatmaya ve yeniden diriltip-yaymaya güçleri yetmeyen birtakım ilahlar edindiler.
وَاتَّخَ ذُوا مِن ْ دُونِهِ آلِهَة ً لاَ يَخْ لُقُ و نَ شَيْ ئا ً وَهُمْ يُخْ لَقُ و نَ وَلاَ يَمْلِكُو نَ لِأن فُسِهِمْ ضَ رّا ً وَلاَ نَفْعا ً وَلاَ يَمْلِكُو نَ مَوْتا ً وَلاَ حَيَا ة ً وَلاَ نُشُوراً
Wa Q ā la A l-Ladh ī na Kafarū 'In Hādh ā 'Illā 'Ifkun A ftar ā hu Wa 'A`ānahu `Alay hi Q aw mun 'Ākh arū na ۖ Faq ad Jā 'ū Ž ulmāan Wa Zūrā an
025-004. İnkar edenler dediler ki: "Bu (Kur'an) olsa olsa ancak Onun uydurduğu bir yalandır, kendisi düzüp uydurmuş ve Ona bir başka topluluk da yardımda bulunmuştur." Bِylelikle onlar, hiç şüphesiz haksızlık ve iftira ile geldiler.
وَقَ ا لَ ا لَّذِي نَ كَفَرُو ا إِن ْ هَذَا إِلاَّ إِفْكٌ ا فْتَرَ ا هُ وَأَعَانَهُ عَلَيْ هِ قَ وْ مٌ آخَ رُو نَ ۖ فَقَ د ْ جَا ءُ وا ظُ لْما ً وَزُوراً
Wa Q ālū 'Asāţ ī r u A l-'Awwalī na A ktatabahā Fahiya Tum lá `Alay hi Bukra tan Wa 'Aş īlāan
025-005. Ve dediler ki: "Bu, geçmişlerin uydurduğu masallardır, bir başkasına yazdırmış olup kendisine sabah akşam okunmaktadır."
وَقَ الُو ا أَسَاطِ ي رُ ا لأَوَّلِي نَ ا كْتَتَبَهَا فَهِيَ تُمْلَى عَلَيْ هِ بُكْرَ ة ً وَأَصِ يلاً
Q ul 'An zalahu A l-Ladh ī Ya`lamu A s-Sir ra Fī A s-Samāwā ti Wa A l-'Arđi ۚ 'Inn ahu Kā na Gh afūrā an Ra ĥīmāan
025-006. De ki: "Onu, gِklerde ve yerde gizli olanı bilen (Allah) indirmiştir. Doğrusu O, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir."
قُ لْ أَن زَلَهُ ا لَّذِي يَعْلَمُ ا ل سِّر َّ فِي ا ل سَّمَاوَا تِ وَا لأَرْضِ ۚ إِنَّ هُ كَا نَ غَ فُورا ً رَ حِيماً
Wa Q ālū Mā li Hādh ā A r-Ra sū li Ya'kulu A ţ -Ţ a`ā ma Wa Yam sh ī Fī A l-'Aswā q i ۙ Lawlā 'Un zila 'Ilay hi Malakun Fayakū na Ma`ahu Nadh īr āan
025-007. Dediler ki: "Bu elçiye ne oluyor ki, yemek yemekte ve pazarlarda dolaşmaktadır? Ona, kendisiyle birlikte uyarıcı olacak bir melek indirilmesi gerekmez miydi?"
وَقَ الُوا مَا لِ هَذَا ا ل رَّ سُو لِ يَأْكُلُ ا ل طَّ عَا مَ وَيَمْشِي فِي ا لأَسْوَا قِ ۙ لَوْلاَ أُن زِلَ إِلَيْ هِ مَلَكٌ فَيَكُو نَ مَعَهُ نَذِير اً
'Aw Yulq á 'Ilay hi Kan zun 'Aw Takū nu Lahu Jann atun Ya'kulu Minhā ۚ Wa Q ā la A ž-Ž ālimū na 'In Tattabi`ū na 'Illā Ra julāan Masĥūrā an
025-008. "Ya da kendisine bir hazinenin bırakılması veya (ürünlerinden) yemekte olduğu bir bahçesi olması (gerekmez miydi)?" Zulmedenler dedi ki: "Siz olsa olsa, ancak büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz."
أَوْ يُلْقَ ى إِلَيْ هِ كَن زٌ أَوْ تَكُو نُ لَهُ جَنَّ ةٌ يَأْكُلُ مِنْ هَا ۚ وَقَ ا لَ ا ل ظَّ الِمُو نَ إِن ْ تَتَّبِعُو نَ إِلاَّ رَ جُلا ً مَسْحُوراً
A n žur Kay fa Đ ara bū Laka A l-'Am th ā la Fađallū Falā Yastaţ ī`ū na Sabīlāan
025-009. Bir bak; senin için nasıl ِrnekler verdiler de bِylece saptılar. Artık onlar hiçbir yol bulamazlar.
ا ن ظُ رْ كَيْ فَ ضَ رَ بُوا لَكَ ا لأَمْثَا لَ فَضَ لُّوا فَلاَ يَسْتَطِ يعُو نَ سَبِيلاً
Tabāra ka A l-Ladh ī 'In Sh ā 'a Ja`ala Laka Kh ayrā an Min Dh ālika Jann ā tin Taj r ī Min Taĥtihā A l-'Anhā ru Wa Yaj `al Laka Q uş ūrā an
025-010. Dilediği takdirde, sana bundan daha hayırlısı olarak altından ırmaklar akan cennetler veren ve senin için kِşkler kılan (Allah) ne Yücedir.
تَبَارَ كَ ا لَّذِي إِن ْ شَا ءَ جَعَلَ لَكَ خَ يْرا ً مِن ْ ذَلِكَ جَنّ َا تٍ تَجْ ر ِي مِن ْ تَحْتِهَا ا لأَنْ هَا رُ وَيَجْ عَلْ لَكَ قُ صُ وراً
Bal Kadh dh abū Bis-Sā`ati ۖ Wa 'A`tad nā Liman Kadh dh aba Bis-Sā`ati Sa`īr āan
025-011. Hayır, onlar kıyamet-saatini yalanladılar; Biz kıyamet saatini yalan sayanlara çılgınca yanan bir ateş hazırladık.
بَلْ كَذَّبُوا بِا ل سَّاعَةِ ۖ وَأَعْتَد ْنَا لِمَن ْ كَذَّبَ بِا ل سَّاعَةِ سَعِير اً
'Idh ā Ra 'at/hum Min Makā nin Ba`ī din Sami`ū Lahā Tagh ayyužāan Wa Zafīr āan
025-012. (Ateş,) Onları uzak bir yerden gِrdüğünde, onlar bunun gazablı ِfkesini ve uğultusunu işitirler.
إِذَا رَ أَتْهُم مِن ْ مَكَا ن ٍ بَعِي دٍ سَمِعُوا لَهَا تَغَ يُّظ ا ً وَزَفِير اً
Wa 'Idh ā 'Ulq ū Minhā Makānāan Đ ayyiq āan Muq arra nī na Da`aw Hunālika Th ubūrā an
025-013. Elleri boyunlarına bağlı olarak, sıkışık bir yerine atıldıkları zaman, orada yok oluşu isteyip-çağırırlar.
وَإِذَا أُلْقُ وا مِنْ هَا مَكَانا ً ضَ يِّق ا ً مُقَ رَّ نِي نَ دَعَوْا هُنَالِكَ ثُبُوراً
Lā Tad `ū A l-Yaw ma Th ubūrā an Wāĥidāan Wa A d `ū Th ubūrā an Kath īr āan
025-014. Bugün bir yok oluşu çağırmayın, birçok (kere) yok oluşu isteyip-çağırın.
لاَ تَد ْعُوا ا لْيَوْ مَ ثُبُورا ً وَاحِدا ً وَا د ْعُوا ثُبُورا ً كَثِير اً
Q ul 'Adh alika Kh ay ru n 'Am Jann atu A l-Kh uldi A llatī Wu`ida A l-Muttaq ū na ۚ Kānat Lahum Jazā 'an Wa Maş īr āan
025-015. De ki: "Bu mu daha hayırlı, yoksa takva sahiplerine va'dedilen ebedi cennet mi? Ki onlar için bir mükafat ve son duraktır."
قُ لْ أَذَلِكَ خَ يْ رٌ أَمْ جَنَّ ةُ ا لْخُ لْدِ ا لَّتِي وُعِدَ ا لْمُتَّقُ و نَ ۚ كَانَتْ لَهُمْ جَزَا ء ً وَمَصِ ير اً
Lahum Fīhā Mā Yash ā 'ū na Kh ālidī na ۚ Kā na `Alá Ra bbika Wa`dāan Mas'ūlāan
025-016. "İçinde ebedi kalıcılar olarak, orada her istedikleri onlarındır; bu, Rabbinin üzerine aldığı, istenen bir vaaddir."
لَهُمْ فِيهَا مَا يَشَا ءُو نَ خَ الِدِي نَ ۚ كَا نَ عَلَى رَ بِّكَ وَعْدا ً مَسْئُ ولاً
Wa Yaw ma Yaĥsh uru hum Wa Mā Ya`budū na Min Dū ni A ll ā hi Fayaq ū lu 'A'an tum 'Ađlaltum `Ibādī Hā 'uulā ' 'Am Hum Đ allū A s-Sabī la
025-017. Onları ve Allah'tan başka taptıklarını biraraya getirip toplayacağı ve: "Şu kullarımı siz mi saptırdınız, yoksa kendileri mi yoldan saptılar?” diyeceği gün;
وَيَوْ مَ يَحْشُرُهُمْ وَمَا يَعْبُدُو نَ مِن ْ دُو نِ ا للَّ هِ فَيَقُ و لُ أَأَنْ تُمْ أَضْ لَلْتُمْ عِبَادِي هَا ؤُلاَء أَمْ هُمْ ضَ لُّوا ا ل سَّبِيلَ
Q ālū Sub ĥānaka Mā Kā na Yan bagh ī Lanā 'An Nattakh idh a Min Dūnika Min 'Awliyā 'a Wa Lakin Matta`tahum Wa 'Ābā 'ahum Ĥattá Nasū A dh -Dh ikra Wa Kānū Q awmāan Būrā an
025-018. Derler ki: "Sen Yücesin; Senin dışında başka veliler edinmemiz bize yakışmaz, ancak onları ve atalarını Sen meta verip yararlandırdın, ِyle ki (Senin) zikri(ni) unuttular ve bِylece yıkıma uğrayan bir kavim oldular."
قَ الُوا سُبْ حَانَكَ مَا كَا نَ يَنْ بَغِ ي لَنَا أَن ْ نَتَّخِ ذَ مِن ْ دُونِكَ مِن ْ أَوْلِيَا ءَ وَلَكِن ْ مَتَّعْتَهُمْ وَآبَا ءَهُمْ حَتَّى نَسُوا ا ل ذِّكْرَ وَكَانُوا قَ وْما ً بُوراً
Faq ad Kadh dh abūkum Bimā Taq ūlū na Famā Tastaţ ī`ū na Ş arfāan Wa Lā Naş rā an ۚ Wa Man Yažlim Min kum Nudh iq hu `Adh ābāan Kabīr āan
025-019. "İşte (ilahlarınız) sizin sِylediklerinizi yalanladılar; bundan bِyle (azabı) ne geri çevirmeye gücünüz yetebilir, ne de bir yardıma. Sizden kim zulmederse, ona büyük bir azap taddırırız."
فَقَ د ْ كَذَّبُوكُمْ بِمَا تَقُ ولُو نَ فَمَا تَسْتَطِ يعُو نَ صَ رْفا ً وَلاَ نَصْ را ً ۚ وَمَن ْ يَظْ لِمْ مِنْ كُمْ نُذِقْ هُ عَذَابا ً كَبِير اً
Wa Mā 'Arsalnā Q ab laka Mina A l-Mursalī na 'Illā 'Inn ahum Laya'kulū na A ţ -Ţ a`ā ma Wa Yam sh ū na Fī A l-'Aswā q i ۗ Wa Ja`alnā Ba`đakum Liba`đin Fitnatan 'Ataş birū na ۗ Wa Kā na Ra bbuka Baş īr āan
025-020. Senden ِnce gِnderdiklerimizden, gerçekten yemek yiyen ve pazarlarda gezen (elçi)lerden başkasını gِndermiş değiliz. Biz, sizin kiminizi kimi için deneme (fitne konusu) yaptık. Sabredecek misiniz? Senin Rabbin gِrendir.
وَما أَرْسَلْنَا قَ بْ لَكَ مِنَ ا لْمُرْسَلِي نَ إِلاَّ إِنَّ هُمْ لَيَأْكُلُو نَ ا ل طَّ عَا مَ وَيَمْشُو نَ فِي ا لأَسْوَا قِ ۗ وَجَعَلْنَا بَعْضَ كُمْ لِبَعْض ٍ فِتْنَةً أَتَصْ بِرُو نَ ۗ وَكَا نَ رَ بُّكَ بَصِ ير اً
Wa Q ā la A l-Ladh ī na Lā Yarjū na Liq ā 'anā Lawlā 'Un zila `Alaynā A l-Malā 'ikatu 'Aw Nará Ra bbanā ۗ Laq adi A stakbarū Fī 'An fusihim Wa `Ataw `Utūwāan Kabīr āan
025-021. Bize kavuşmayı ummayanlar, dediler ki: "Bize meleklerin indirilmesi ya da Rabbimiz'i gِrmemiz gerekmez miydi?" Andolsun, onlar kendi nefislerinde büyüklüğe kapıldılar ve büyük bir azgınlıkla baş kaldırdılar.
وَقَ ا لَ ا لَّذِي نَ لاَ يَرْجُو نَ لِقَ ا ءَنَا لَوْلاَ أُن زِلَ عَلَيْنَا ا لْمَلاَئِكَةُ أَوْ نَرَ ى رَ بَّنَا ۗ لَقَ دِ ا سْتَكْبَرُوا فِي أَن فُسِهِمْ وَعَتَوْا عُتُوّا ً كَبِير اً
Yaw ma Yara w na A l-Malā 'ikata Lā Bush rá Yawma'idh in Lilmuj r imī na Wa Yaq ūlū na Ĥij rā an Maĥjūrā an
025-022. Melekleri gِrecekleri gün, suçlu-günahkarlara bir müjde yoktur. Ve o gün (melekler onlara) derler ki: "(Size sevinçli haber) Yasaktır, yasak."
يَوْ مَ يَرَ وْ نَ ا لْمَلاَئِكَةَ لاَ بُشْرَ ى يَوْمَئِذٍ لِلْمُجْ ر ِمِي نَ وَيَقُ ولُو نَ حِجْ را ً مَحْجُوراً
Wa Q adim nā 'Ilá Mā `Amilū Min `Amalin Faja`alnā hu Habā 'an Man th ūrā an
025-023. Onların yaptıkları her işin ِnüne geçtik, bِylece onu savurulmuş toz zerreleri kılıverdik.
وَقَ دِمْنَا إِلَى مَا عَمِلُوا مِن ْ عَمَلٍ فَجَعَلْنَا هُ هَبَا ء ً مَنْ ثُوراً
'Aş ĥā bu A l-Jann ati Yawma'idh in Kh ay ru n Mustaq arrā an Wa 'Aĥsanu Maq īlāan
025-024. O gün, cennet halkının kalacakları yer daha hayırlı, dinlenecekleri yer çok daha güzeldir.
أَصْ حَا بُ ا لْجَنَّ ةِ يَوْمَئِذٍ خَ يْ رٌ مُسْتَقَ رّا ً وَأَحْسَنُ مَقِ يلاً
Wa Yaw ma Tash aq q aq u A s-Samā 'u Bil-Gh amā mi Wa Nuzzila A l-Malā 'ikatu Tan zīlāan
025-025. Gِğün bulutlarla parçalanacağı ve meleklerin bir indirilme ile indirileceği gün;
وَيَوْ مَ تَشَقَّ قُ ا ل سَّمَا ءُ بِا لْغَ مَا مِ وَنُزِّلَ ا لْمَلاَئِكَةُ تَن زِيلاً
Al-Mulku Yawma'idh in A l-Ĥaq q u Lilrra ĥmani ۚ Wa Kā na Yawmāan `Alá A l-Kāfir ī na `Asīr āan
025-026. İşte o gün, gerçek mülk, Rahman (olan Allah)ındır. İnkar edenler için oldukça zorlu bir gündür.
ا لْمُلْكُ يَوْمَئِذٍ ا لْحَقُّ لِل رَّ حْمَنِ ۚ وَكَا نَ يَوْماً عَلَى ا لْكَافِر ِي نَ عَسِير اً
Wa Yaw ma Ya`ađđu A ž-Ž ālimu `Alá Yaday hi Yaq ū lu Yā Laytanī A ttakh adh tu Ma`a A r-Ra sū li Sabīlāan
025-027. O gün, zulmeden, ellerini (hınçla) ısırarak (şِyle) der: "Ah keşke, elçiyle birlikte bir yol edinmiş olsaydım,"
وَيَوْ مَ يَعَضّ ُ ا ل ظَّ الِمُ عَلَى يَدَيْ هِ يَقُ و لُ يَالَيْتَنِي ا تَّخَ ذْتُ مَعَ ا ل رَّ سُو لِ سَبِيلاً
Yā Waylatī Laytanī Lam 'Attakh idh Fulānāan Kh alīlāan
025-028. "Vah yazıklar bana, ne olurdu da filanı dost edinmeseydim."
يَاوَيْلَتِي لَيْتَنِي لَمْ أَتَّخِ ذْ فُلاَناً خَ لِيلاً
Laq ad 'Ađallanī `Ani A dh -Dh ikr i Ba`da 'Idh Jā 'anī ۗ Wa Kā na A sh -Sh ayţ ā nu Lil'in sā ni Kh adh ūlāan
025-029. "اünkü o, gerçekten bana geldikten sonra beni zikirden (Kur'an'dan) saptırmış oldu. Şeytan da insanı 'yapayalnız ve yardımsız" bırakandır."
لَقَ د ْ أَضَ لَّنِي عَنِ ا ل ذِّكْر ِ بَعْدَ إِذْ جَا ءَنِي ۗ وَكَا نَ ا ل شَّيْطَ ا نُ لِلإِن سَا نِ خَ ذُولاً
Wa Q ā la A r-Ra sū lu Yā Ra bbi 'Inn a Q awmī A ttakh adh ū Hādh ā A l-Q ur'ā na Mahjūrā an
025-030. Ve elçi dedi ki: "Rabbim gerçekten benim kavmim, bu Kur'an'ı terk edilmiş (bir Kitap) olarak bıraktılar."
وَقَ ا لَ ا ل رَّ سُو لُ يَارَ بِّ إِنّ َ قَ وْمِي ا تَّخَ ذُوا هَذَا ا لْقُ رْآنَ مَهْجُوراً
Wa Kadh alika Ja`alnā Likulli Nabī yin `Adūwāan Mina A l-Muj r imī na ۗ Wa Kafá Bira bbika Hādīāan Wa Naş īr āan
025-031. İşte bِyle; Biz, her peygambere suçlu-günahkarlardan bir düşman kıldık. Yol gِsterici ve yardımcı olarak Rabbin yeter.
وَكَذَلِكَ جَعَلْنَا لِكُلِّ نَبِيٍّ عَدُوّا ً مِنَ ا لْمُجْ ر ِمِي نَ ۗ وَكَفَى بِرَ بِّكَ هَادِي ا ً وَنَصِ ير اً
Wa Q ā la A l-Ladh ī na Kafarū Lawlā Nuzzila `Alay hi A l-Q ur'ā nu Jum latan Wāĥidatan ۚ Kadh ālika Linuth abbita Bihi Fu'uādaka ۖ Wa Ra ttalnā hu Tartīlāan
025-032. İnkar edenler dediler ki: "Kur'an Ona tek bir defada, toplu olarak indirilmeli değil miydi?" Biz onunla kalbini sağlamlaştırıp-pekiştirmek için bِylece (ayet ayet indirdik) ve onu 'belli bir okuma düzeniyle (tertil üzere) düzene koyup' okuduk.
وَقَ ا لَ ا لَّذِي نَ كَفَرُوا لَوْلاَ نُزِّلَ عَلَيْ هِ ا لْقُ رْآنُ جُمْلَة ً وَاحِدَة ً ۚ كَذَلِكَ لِنُثَبِّتَ بِهِ فُؤَ ادَكَ ۖ وَرَ تَّلْنَا هُ تَرْتِيلاً
Wa Lā Ya'tūnaka Bimath alin 'Illā Ji'nā ka Bil-Ĥaq q i Wa 'Aĥsana Tafsīr āan
025-033. Onların sana getirdikleri hiçbir ِrnek yoktur ki, Biz (ona karşı) sana hakkı ve en güzel açıklama tarzını getirmiş olmayalım.
وَلاَ يَأْتُونَكَ بِمَثَلٍ إِلاَّ جِئْنَا كَ بِا لْحَقِّ وَأَحْسَنَ تَفْسِير اً
Al-Ladh ī na Yuĥsh arū na `Alá Wujūhihim 'Ilá Jahann ama 'Ūlā 'ika Sh arru n Makānāan Wa 'Ađallu Sabīlāan
025-034. O yüzükoyun cehenneme doğru sürülüp-toplanacak olanlar; işte onlar, yer bakımından çok kِtü, yol bakımından sapmış olanlardır.
ا لَّذِي نَ يُحْشَرُو نَ عَلَى وُجُوهِهِمْ إِلَى جَهَنَّ مَ أُ وْلَا ئِكَ شَرٌّ مَكَانا ً وَأَضَ لُّ سَبِيلاً
Wa Laq ad 'Ātaynā Mūsá A l-Kitā ba Wa Ja`alnā Ma`ahu~ 'Akh ā hu Hārū na Wazīr āan
025-035. Andolsun, Biz Musa'ya kitabı verdik ve onunla birlikte kardeşi Harun'u yardımcı kıldık.
وَلَقَ د ْ آتَيْنَا مُوسَى ا لْكِتَا بَ وَجَعَلْنَا مَعَهُ~ ُ أَخَ ا هُ هَارُو نَ وَزِير اً
Faq ulnā A dh /habā 'Ilá A l-Q aw mi A l-Ladh ī na Kadh dh abū Bi'āyātinā Fadamm arnāhum Tad mīr āan
025-036. Bِylece onlara: "Ayetlerimizi yalanlayan kavme gidin" dedik; sonunda onları (Firavun ve çevresini) kِkünden darmadağın ettik.
فَقُ لْنَا ا ذْهَبَا إِلَى ا لْقَ وْ مِ ا لَّذِي نَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا فَدَمَّ رْنَاهُمْ تَد ْمِير اً
Wa Q aw ma Nūĥin Lamm ā Kadh dh abū A r-Ru sula 'Agh ra q nāhum Wa Ja`alnāhum Lilnn ā si 'Āyatan ۖ Wa 'A`tad nā Lilžžālimī na `Adh ābāan 'Alīmāan
025-037. Nuh'un kavmi de, elçileri yalanlandıklarında onları suda boğduk ve insanlar için bir ayet kıldık. Biz zulmedenlere acıklı bir azap hazırladık.
وَقَ وْ مَ نُو حٍ لَمَّ ا كَذَّبُوا ا ل رُّسُلَ أَغْ رَ قْ نَاهُمْ وَجَعَلْنَاهُمْ لِلنّ َا سِ آيَة ً ۖ وَأَعْتَد ْنَا لِلظَّ الِمِي نَ عَذَاباً أَلِيماً
Wa `Ādāan Wa Th amū da Wa 'Aş ĥā ba A r-Ra ssi Wa Q urūnāan Bay na Dh ālika Kath īr āan
025-038. Ad'ı, Semud'u, Ress halkını ve bunlar arasında birçok nesilleri (yok ettik).
وَعَادا ً وَثَمُو دَ وَأَصْ حَا بَ ا ل رَّ سِّ وَقُ رُونا ً بَيْ نَ ذَلِكَ كَثِير اً
Wa Kullāan Đ ara b nā Lahu A l-'Am th ā la ۖ Wa Kullāan Tabbarnā Tatbīr āan
025-039. Biz (onlardan) her birine ِrnekler verdik ve her birini darmadağın edip mahvettik.
وَكُلاّ ً ضَ رَ بْ نَا لَهُ ا لأَمْثَا لَ ۖ وَكُلاّ ً تَبَّرْنَا تَتْبِير اً
Wa Laq ad 'Ataw `Alá A l-Q aryati A llatī 'Um ţ ira t Maţ ara A s-Saw 'i ۚ 'Afalam Yakūnū Yara wnahā ۚ Bal Kānū Lā Yarjū na Nush ūrā an
025-040. Andolsun, onlar, üstüne felaket yağmuru yağdırılmış bulunan o ülkeye uğramışlardır; yine de onu gِrmüyorlar mıydı? Hayır, onlar dirilmeyi ummuyorlardı.
وَلَقَ د ْ أَتَوْا عَلَى ا لْقَ رْيَةِ ا لَّتِي أُمْطِ رَ تْ مَطَ رَ ا ل سَّوْ ءِ ۚ أَفَلَمْ يَكُونُوا يَرَ وْنَهَا ۚ بَلْ كَانُوا لاَ يَرْجُو نَ نُشُوراً
Wa 'Idh ā R'aw ka 'In Yattakh idh ūnaka 'Illā Huzūan 'Ahadh ā A l-Ladh ī Ba`ath a A ll āhu Ra sūlāan
025-041. Seni gِrdükleri zaman, seni yalnızca alay konusu edinmektedirler: "Allah'ın, elçi olarak gِnderdiği bu mu?"
وَإِذَا رأَوْ كَ إِن ْ يَتَّخِ ذُونَكَ إِلاَّ هُزُو اً أَهَذَا ا لَّذِي بَعَثَ ا للَّ هُ رَ سُولاً
'In Kā da Layuđillunā `An 'Ālihatinā Lawlā 'An Ş abarnā `Alayhā ۚ Wa Saw fa Ya`lamū na Ĥī na Yara w na A l-`Adh ā ba Man 'Ađallu Sabīlāan
025-042. "Eğer onlara karşı kararlılık gِstermeseydik, neredeyse bizi ilahlarımızdan saptıracaktı." Azabı gِrecekleri zaman, kim yol bakımından daha sapıkmış, ِğreneceklerdir.
إِن ْ كَا دَ لَيُضِ لُّنَا عَن ْ آلِهَتِنَا لَوْلاَ أَن ْ صَ بَرْنَا عَلَيْهَا ۚ وَسَوْ فَ يَعْلَمُو نَ حِي نَ يَرَ وْ نَ ا لْعَذَا بَ مَن ْ أَضَ لُّ سَبِيلاً
'Ara 'ay ta Mani A ttakh adh a 'Ilahahu Hawā hu 'Afa'an ta Takū nu `Alay hi Wa Kīlāan
025-043. Kendi istek ve tutkularını (hevasını) ilah edineni gِrdün mü? Şimdi ona karşı sen mi vekil olacaksın?
أَرَ أَيْ تَ مَنِ ا تَّخَ ذَ إِلَهَهُ هَوَا هُ أَفَأَنْ تَ تَكُو نُ عَلَيْ هِ وَكِيلاً
'Am Taĥsabu 'Ann a 'Akth ara hum Yasma`ū na 'Aw Ya`q ilū na ۚ 'In Hum 'Illā Kāl'an`ām ۖ Bal Hum 'Ađallu Sabīlāan
025-044. Yoksa sen, onların çoğunu (sِz) işitir ya da aklını kullanır mı sayıyorsun? Onlar, ancak hayvanlar gibidirler; hayır, onlar yol bakımından daha şaşkın (ve aşağı) dırlar.
أَمْ تَحْسَبُ أَنّ َ أَكْثَرَ هُمْ يَسْمَعُو نَ أَوْ يَعْقِ لُو نَ ۚ إِن ْ هُمْ إِلاَّ كَالأَنعَام ۖ بَلْ هُمْ أَضَ لُّ سَبِيلاً
'Alam Tará 'Ilá Ra bbika Kay fa Madda A ž-Ž illa Wa Law Sh ā 'a Laja`alahu Sākināan Th umm a Ja`alnā A sh -Sh am sa `Alay hi Dalīlāan
025-045. Rabbini gِrmedin mi, gِlgeyi nasıl uzatıvermiştir? Eğer dilemiş olsaydı onu durgun kılardı. Sonra Biz Güneş'i ona bir delil kılmışızdır.
أَلَمْ تَرَ ى إِلَى رَ بِّكَ كَيْ فَ مَدَّ ا ل ظِّ لَّ وَلَوْ شَا ءَ لَجَعَلَهُ سَاكِنا ً ثُمّ َ جَعَلْنَا ا ل شَّمْسَ عَلَيْ هِ دَلِيلاً
Th umm a Q abađnā hu 'Ilaynā Q ab đāan Yasīr āan
025-046. Sonra da onu tutup Kendimize ağır ağır çekmişizdir.
ثُمّ َ قَ بَضْ نَا هُ إِلَيْنَا قَ بْ ض ا ً يَسِير اً
Wa Huwa A l-Ladh ī Ja`ala Lakumu A l-Lay la Libāsāan Wa A n -Naw ma Subātāan Wa Ja`ala A n -Nahā ra Nush ūrā an
025-047. O, geceyi sizin için bir elbise, uykuyu bir dinlenme ve gündüzü de yayılıp-çalışma (zamanı) kılandır.
وَهُوَ ا لَّذِي جَعَلَ لَكُمُ ا ل لَّيْ لَ لِبَاسا ً وَا ل نَّ وْ مَ سُبَاتا ً وَجَعَلَ ا ل نَّ هَا رَ نُشُوراً
Wa Huwa A l-Ladh ī 'Arsala A r-R iyā ĥa Bush rā an Bay na Yaday Ra ĥmatihi ۚ Wa 'An zalnā Mina A s-Samā 'i Mā 'an Ţ ahūrā an
025-048. Ve Kendi rahmetinin ِnünde rüzgarları müjdeciler olarak gِnderen O'dur. Biz, gِkten tertemiz su indirdik;
وَهُوَ ا لَّذِي أَرْسَلَ ا ل رِّيَا حَ بُشْرا ً بَيْ نَ يَدَيْ رَ حْمَتِهِ ۚ وَأَن زَلْنَا مِنَ ا ل سَّمَا ءِ مَا ء ً طَ هُوراً
Linuĥyiya Bihi Baldatan Maytāan Wa Nusq iyahu Mimm ā Kh alaq nā 'An`āmāan Wa 'Anāsī ya Kath īr āan
025-049. Onunla ِlü bir beldeyi (toprağı) canlandırmak ve yarattığımız hayvanlardan ve insanlardan birçoğunu onunla sulamak için.
لِنُحْيِيَ بِهِ بَلْدَة ً مَيْتا ً وَنُسْقِ يَهُ مِمَّ ا خَ لَقْ نَا أَنْ عَاما ً وَأَنَاسِيَّ كَثِير اً
Wa Laq ad Ş arra fnā hu Baynahum Liyadh dh akkarū Fa'abá 'Akth aru A n -Nā si 'Illā Kufūrā an
025-050. Andolsun bunu, onların arasında ِğüt alıp-düşünsünler diye çeşitli biçimlerde açıkladık. Ama insanların çoğu nankِrlük edip ayak direttiler.
وَلَقَ د ْ صَ رَّ فْنَا هُ بَيْنَهُمْ لِيَذَّكَّرُوا فَأَبَى أَكْثَرُ ا ل نّ َا سِ إِلاَّ كُفُوراً
Wa Law Sh i'nā Laba`ath nā Fī Kulli Q aryatin Nadh īr āan
025-051. Eğer dilemiş olsaydık, her kasabaya bir uyarıcı gِnderirdik.
وَلَوْ شِئْنَا لَبَعَثْنَا فِي كُلِّ قَ رْيَةٍ نَذِير اً
Falā Tuţ i`i A l-Kāfir ī na Wa Jāhid /hum Bihi Jihādāan Kabīr āan
025-052. ضyleyse kafirlere itaat etme ve onlara (Kur'an'la) büyük bir mücadele ver.
فَلاَ تُطِ عِ ا لْكَافِر ِي نَ وَجَاهِد ْهُمْ بِهِ جِهَادا ً كَبِير اً
Wa Huwa A l-Ladh ī Mara ja A l-Baĥra y ni Hādh ā `Adh bun Fur ā tun Wa Hadh ā Milĥun 'Ujā jun Wa Ja`ala Baynahumā Barzakh āan Wa Ĥij rā an Maĥjūrā an
025-053. İki denizi (birbirine) salıp katan O'dur; bu, tatlı, susuzluğu giderici, bu da tuzlu ve acıdır. İkisinin arasında (birbirlerine karışmalarını ِnleyen) bir engel (berzah) ve aşılmayan bir sınır koymuştur.
وَهُوَ ا لَّذِي مَرَ جَ ا لْبَحْرَ يْ نِ هَذَا عَذْبٌ فُرَ ا تٌ وَهَذَا مِلْحٌ أُجَا جٌ وَجَعَلَ بَيْنَهُمَا بَرْزَخ ا ً وَحِجْ را ً مَحْجُوراً
Wa Huwa A l-Ladh ī Kh alaq a Mina A l-Mā 'i Bash arā an Faja`alahu Nasabāan Wa Ş ihrā an ۗ Wa Kā na Ra bbuka Q adīr āan
025-054. Ve insanı bir sudan yaratıp onu, neseb ve sihriyyet (sahibi) kılan O'dur. Senin Rabbin güç yetirendir.
وَهُوَ ا لَّذِي خَ لَقَ مِنَ ا لْمَا ءِ بَشَرا ً فَجَعَلَهُ نَسَبا ً وَصِ هْرا ً ۗ وَكَا نَ رَ بُّكَ قَ دِير اً
Wa Ya`budū na Min Dū ni A ll ā hi Mā Lā Yan fa`uhum Wa Lā Yađurru hum ۗ Wa Kā na A l-Kāfir u `Alá Ra bbihi Ž ahīr āan
025-055. Allah'ı bırakıp kendilerine yarar ve zarar sağlayamayacak şeylere ibadet ediyorlar. Kafir, (asıl) kendi Rabbine karşı (şeytana) arka çıkandır.
وَيَعْبُدُو نَ مِن ْ دُو نِ ا للَّ هِ مَا لاَ يَن فَعُهُمْ وَلاَ يَضُ رُّهُمْ ۗ وَكَا نَ ا لْكَافِر ُ عَلَى رَ بِّهِ ظَ هِير اً
Wa Mā 'Arsalnā ka 'Illā Mubash sh ir āan Wa Nadh īr āan
025-056. Biz seni yalnızca bir müjde verici ve uyarıp-korkutucu olarak gِnderdik.
وَمَا أَرْسَلْنَا كَ إِلاَّ مُبَشِّر ا ً وَنَذِير اً
Q ul Mā 'As'alukum `Alay hi Min 'Aj r in 'Illā Man Sh ā 'a 'An Yattakh idh a 'Ilá Ra bbihi Sabīlāan
025-057. De ki: "Ben buna karşılık, Rabbine doğru bir yol tutmayı dileyen (insanlar olmanız) dışında sizden bir ücret istemiyorum."
قُ لْ مَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْ هِ مِن ْ أَجْ رٍ إِلاَّ مَن ْ شَا ءَ أَن ْ يَتَّخِ ذَ إِلَى رَ بِّهِ سَبِيلاً
Wa Tawakkal `Alá A l-Ĥay yi A l-Ladh ī Lā Yamū tu Wa Sabbiĥ Biĥam dihi ۚ Wa Kafá Bihi Bidh unū bi `Ibādihi Kh abīr āan
025-058. Sen, asla ِlmeyen ve daima diri olan (Allah)a tevekkül et ve O'nu hamd ile tesbih et. Kullarının günahlarından O'nun haberdar olması yeter.
وَتَوَكَّلْ عَلَى ا لْحَيِّ ا لَّذِي لاَ يَمُو تُ وَسَبِّحْ بِحَمْدِهِ ۚ وَكَفَى بِهِ بِذُنُو بِ عِبَادِهِ خَ بِير اً
Al-Ladh ī Kh alaq a A s-Samāwā ti Wa A l-'Arđa Wa Mā Baynahumā Fī Sittati 'Ayyā min Th umm a A stawá `Alá A l-`Arsh i ۚ A r-Ra ĥmā nu Fās'al Bihi Kh abīr āan
025-059. O, gِkleri ve yeri ve ikisinin arasındakileri altı günde yaratan ve sonra arşa istiva edendir. Rahman (olan Allah)dır. Bunu (bundan) haberi olana sor.
ا لَّذِي خَ لَقَ ا ل سَّمَاوَا تِ وَا لأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا فِي سِتَّةِ أَيَّا مٍ ثُمّ َ ا سْتَوَى عَلَى ا لْعَرْشِ ۚ ا ل رَّ حْمَنُ فَاسْأَلْ بِهِ خَ بِير اً
Wa 'Idh ā Q ī la Lahum A sjudū Lilrra ĥmani Q ālū Wa Mā A r-Ra ĥmā nu 'Anasjudu Limā Ta'muru nā Wa Zādahum Nufūrā an
025-060. Onlara: "Rahman (olan Allah)a secde edin" denildiği zaman, "Rahman da neymiş? Biz senin bize emrettiğine mi secde edecek mişiz?" derler ve (bu,) onların nefretini arttırır.
وَإِذَا قِ ي لَ لَهُمْ ا سْجُدُوا لِل رَّ حْمَنِ قَ الُوا وَمَا ا ل رَّ حْمَنُ أَنَسْجُدُ لِمَا تَأْمُرُنَا وَزَادَهُمْ نُفُوراً
Tabāra ka A l-Ladh ī Ja`ala Fī A s-Samā 'i Burūjāan Wa Ja`ala Fīhā Sir ājāan Wa Q amarā an Munīr āan
025-061. Gِkte burçlar kılan, onların içinde bir aydınlık ve nurlu bir ay vareden (Allah) ne Yücedir.
تَبَارَ كَ ا لَّذِي جَعَلَ فِي ا ل سَّمَا ءِ بُرُوجا ً وَجَعَلَ فِيهَا سِرَ اجا ً وَقَ مَرا ً مُنِير اً
Wa Huwa A l-Ladh ī Ja`ala A l-Lay la Wa A n -Nahā ra Kh ilfatan Liman 'Ar ā da 'An Yadh dh akkara 'Aw 'Ar ā da Sh ukūrā an
025-062. O, gece ile gündüzü birbiri ardınca kılandır; ِğüt alıp-düşünmek isteyenler ya da şükretmek isteyenler için.
وَهُوَ ا لَّذِي جَعَلَ ا ل لَّيْ لَ وَا ل نَّ هَا رَ خِ لْفَة ً لِمَن ْ أَرَ ا دَ أَن ْ يَذَّكَّرَ أَوْ أَرَ ا دَ شُكُوراً
Wa `Ibā du A r-Ra ĥmā ni A l-Ladh ī na Yam sh ū na `Alá A l-'Arđi Hawnāan Wa 'Idh ā Kh āţ abahumu A l-Jāhilū na Q ālū Salāmāan
025-063. O Rahman (olan Allah)ın kulları, yeryüzü üzerinde alçak gِnüllü olarak yürürler ve cahiller kendileriyle muhatap oldukları zaman "Selam" derler.
وَعِبَا دُ ا ل رَّ حْمَنِ ا لَّذِي نَ يَمْشُو نَ عَلَى ا لأَرْضِ هَوْنا ً وَإِذَا خَ اطَ بَهُمُ ا لْجَاهِلُو نَ قَ الُوا سَلاَماً
Wa A l-Ladh ī na Yabītū na Lira bbihim Sujjadāan Wa Q iyāmāan
025-064. Onlar, Rablerine secde ederek ve kıyama durarak gecelerler.
وَالَّذِي نَ يَبِيتُو نَ لِرَ بِّهِمْ سُجَّدا ً وَقِ يَاماً
Wa A l-Ladh ī na Yaq ūlū na Ra bbanā A ş r if `Ann ā `Adh ā ba Jahann ama ۖ 'Inn a `Adh ābahā Kā na Gh arā māan
025-065. Onlar: "Rabbimiz, cehennem azabını bizden geri çevir; gerçekten, onun azabı ِdenmesi kaçınılmaz bir borç (veya sürekli bir acıdır) derler.
وَالَّذِي نَ يَقُ ولُو نَ رَ بَّنَا ا صْ ر ِفْ عَنَّ ا عَذَا بَ جَهَنَّ مَ ۖ إِنّ َ عَذَابَهَا كَا نَ غَ رَ اماً
'Inn ahā Sā 'at Mustaq arrā an Wa Muq āmāan
025-066. "Şüphesiz o, ne kِtü bir karargah ve ne kِtü bir konaklama yeridir."
إِنَّ هَا سَا ءَتْ مُسْتَقَ رّا ً وَمُقَ اماً
Wa A l-Ladh ī na 'Idh ā 'An faq ū Lam Yusr ifū Wa Lam Yaq turū Wa Kā na Bay na Dh ālika Q awāmāan
025-067. Onlar, harcadıkları zaman, ne israf ederler, ne kısarlar; (harcamaları,) ikisi arasında orta bir yoldur.
وَالَّذِي نَ إِذَا أَن فَقُ وا لَمْ يُسْر ِفُوا وَلَمْ يَقْ تُرُوا وَكَا نَ بَيْ نَ ذَلِكَ قَ وَاماً
Wa A l-Ladh ī na Lā Yad `ū na Ma`a A ll āhi 'Ilahāan 'Ākh ara Wa Lā Yaq tulū na A n -Nafsa A llatī Ĥarra ma A ll āhu 'Illā Bil-Ĥaq q i Wa Lā Yaznū na ۚ Wa Man Yaf`al Dh ālika Yalq a 'Ath āmāan
025-068. Ve onlar, Allah ile beraber başka bir İlah'a tapmazlar. Allah'ın haram kıldığı canı haksız yere ِldürmezler ve zina etmezler. Kim bunları yaparsa 'ağır bir ceza ile' karşılaşır.
وَالَّذِي نَ لاَ يَد ْعُو نَ مَعَ ا للَّ هِ إِلَها ً آخَ رَ وَلاَ يَقْ تُلُو نَ ا ل نَّ فْسَ ا لَّتِي حَرَّ مَ ا للَّ هُ إِلاَّ بِا لْحَقِّ وَلاَ يَزْنُو نَ ۚ وَمَن ْ يَفْعَلْ ذَلِكَ يَلْقَ أَثَاماً
Yuđā`af Lahu A l-`Adh ā bu Yaw ma A l-Q iyāmati Wa Yakh lud Fī hi Muhānāan
025-069. Kıyamet günü, azap ona kat kat artırılır ve içinde aşağılanmış olarak temelli kalır.
يُضَ اعَفْ لَهُ ا لْعَذَا بُ يَوْ مَ ا لْقِ يَامَةِ وَيَخْ لُد ْ فِي هِ مُهَاناً
'Illā Man Tā ba Wa 'Āmana Wa `Amila `Amalāan Ş āliĥāan Fa'ūlā 'ika Yubaddilu A ll āhu Sayyi'ātihim Ĥasanā tin ۗ Wa Kā na A ll āhu Gh afūrā an Ra ĥīmāan
025-070. Ancak tevbe eden, iman eden ve salih amellerde bulunup davranan başka; işte onların günahlarını Allah iyiliklere çevirir. Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.
إِلاَّ مَن ْ تَا بَ وَآمَنَ وَعَمِلَ عَمَلا ً صَ الِحا ً فَأُ وْلَا ئِكَ يُبَدِّلُ ا للَّ هُ سَيِّئَ اتِهِمْ حَسَنَا تٍ ۗ وَكَا نَ ا للَّ هُ غَ فُورا ً رَ حِيماً
Wa Man Tā ba Wa `Amila Ş āliĥāan Fa'inn ahu Yatū bu 'Ilá A ll āhi Matābāan
025-071. Kim tevbe eder ve salih amellerde bulunursa, gerçekten o, tevbesi (ve kendisi) kabul edilmiş olarak Allah'a dِner.
وَمَن ْ تَا بَ وَعَمِلَ صَ الِحا ً فَإِنَّ هُ يَتُو بُ إِلَى ا للَّ هِ مَتَاباً
Wa A l-Ladh ī na Lā Yash /hadū na A z-Zū ra Wa 'Idh ā Marrū Bil-Lagh wi Marrū Kir āmāan
025-072. Ki onlar, yalan şahidlikte bulunmayanlar, boş ve yararsız sِzle karşılaştıkları zaman onurlu olarak geçenlerdir.
وَالَّذِي نَ لاَ يَشْهَدُو نَ ا ل زُّو رَ وَإِذَا مَرُّوا بِا ل لَّغْ وِ مَرُّوا كِرَ اماً
Wa A l-Ladh ī na 'Idh ā Dh ukkirū Bi'āyā ti Ra bbihim Lam Yakh ir rū `Alayhā Ş umm āan Wa `Um yānāan
025-073. Onlar, kendilerine Rablerinin ayetleri hatırlatıldığı zaman, onun üstünde sağır ve kِrler olarak kapanıp kalmayanlardır.
وَالَّذِي نَ إِذَا ذُكِّرُوا بِآيَا تِ رَ بِّهِمْ لَمْ يَخِ ر ُّوا عَلَيْهَا صُ مّ ا ً وَعُمْيَاناً
Wa A l-Ladh ī na Yaq ūlū na Ra bbanā Hab Lanā Min 'Azwājinā Wa Dh urr īyātinā Q urra ta 'A`yunin Wa A j `alnā Lilmuttaq ī na 'Imāmāan
025-074. Ve onlar: "Rabbimiz, bize eşlerimizden ve soyumuzdan, gِzün aydınlığı olacak (çocuklar) armağan et ve bizi takva sahiplerine ِnder kıl," diyenlerdir.
وَالَّذِي نَ يَقُ ولُو نَ رَ بَّنَا هَب ْ لَنَا مِن ْ أَزْوَاجِنَا وَذُرِّيَّاتِنَا قُ رَّ ةَ أَعْيُنٍ وَا جْ عَلْنَا لِلْمُتَّقِ ي نَ إِمَاماً
'Ūlā 'ika Yuj zaw na A l-Gh urfata Bimā Ş abarū Wa Yulaq q aw na Fīhā Taĥīyatan Wa Salāmāan
025-075. İşte onlar, sabretmelerine karşılık (cennetin en gِzde yerinde) odalarla ِdüllendirilirler ve orda esenlik dileği ve selamla karşılanırlar.
أُ وْلَا ئِكَ يُجْ زَوْ نَ ا لْغُ رْفَةَ بِمَا صَ بَرُوا وَيُلَقَّ وْ نَ فِيهَا تَحِيَّة ً وَسَلاَماً
Kh ālidī na Fīhā ۚ Ĥasunat Mustaq arrā an Wa Muq āmāan
025-076. Orda ebedi olarak kalıcıdırlar; o, ne güzel bir karargah ve ne güzel bir konaklama yeridir.
خَ الِدِي نَ فِيهَا ۚ حَسُنَتْ مُسْتَقَ رّا ً وَمُقَ اماً
Q ul Mā Ya`ba'u Bikum Ra bbī Lawlā Du`ā 'uukum ۖ Faq ad Kadh dh ab tum Fasaw fa Yakū nu Lizāmāan
025-077. De ki: "Sizin duanız olmasaydı Rabbim size değer verir miydi? Fakat siz gerçekten yalanladınız; artık (bunun azabı da) kaçınılmaz olacaktır."
قُ لْ مَا يَعْبَأُ بِكُمْ رَ بِّي لَوْلاَ دُعَا ؤُكُمْ ۖ فَقَ د ْ كَذَّبْ تُمْ فَسَوْ فَ يَكُو نُ لِزَاماً
Toggle thick letters. Most people make the mistake of thickening thin letters in the words that have other (highlighted) thick letter Toggle to highlight thick letters خصضغطقظ رَ