Toggle thick letters. Most people make the mistake of thickening thin letters in the words that have other (highlighted) thick letter Toggle to highlight thick letters خصضغطقظ رَ
A q tara ba Lilnn ā si Ĥisābuhum Wa Hum Fī Gh aflatin Mu`r iđū na
021-001. İnsanları sorgulama (zamanı) yaklaştı, kendileri ise gaflet içinde yüz çeviriyorlar.
ا قْ تَرَ بَ لِلنّ َا سِ حِسَابُهُمْ وَهُمْ فِي غَ فْلَةٍ مُعْر ِضُ ونَ
Mā Ya'tīhim Min Dh ikr in Min Ra bbihim Muĥdath in 'Illā A stama`ū hu Wa Hum Yal`abū na
021-002. Rablerinden kendilerine yeni bir hatırlatma gelmeyiversin, bunu mutlaka oyun konusu yaparak dinliyorlar.
مَا يَأْتِيهِمْ مِن ْ ذِكْرٍ مِن ْ رَ بِّهِمْ مُحْدَثٍ إِلاَّ ا سْتَمَعُو هُ وَهُمْ يَلْعَبُونَ
Lāhiyatan Q ulūbuhum ۗ Wa 'Asarrū A n -Naj wá A l-Ladh ī na Ž alamū Hal Hādh ā 'Illā Bash aru n Mith lukum ۖ 'Afata'tū na A s-Siĥra Wa 'An tum Tub ş irū na
021-003. Onların kalpleri tutkuyla oyalanmadadır. Zulmedenler, gizlice fısıldaştılar: "Bu sizin benzeriniz olan bir beşer değil mi? ضyleyse, gِz gِre gِre büyüye mi geleceksiniz?"
لاَهِيَة ً قُ لُوبُهُمْ ۗ وَأَسَرُّوا ا ل نَّ جْ وَى ا لَّذِي نَ ظَ لَمُوا هَلْ هَذَا إِلاَّ بَشَرٌ مِثْلُكُمْ ۖ أَفَتَأْتُو نَ ا ل سِّحْرَ وَأَنْ تُمْ تُبْ صِ رُونَ
Q ā la Ra bbī Ya`lamu A l-Q aw la Fī A s-Samā 'i Wa A l-'Arđi ۖ Wa Huwa A s-Samī `u A l-`Alī mu
021-004. Dedi ki: "Benim Rabbim, gِkte ve yerde sِylenen-sِzü bilir; O, işitendir, bilendir."
قَ ا لَ رَ بِّي يَعْلَمُ ا لْقَ وْ لَ فِي ا ل سَّمَا ءِ وَا لأَرْضِ ۖ وَهُوَ ا ل سَّمِي عُ ا لْعَلِيمُ
Bal Q ālū 'Ađgh āth u 'Aĥlā min Bal A ftar ā hu Bal Huwa Sh ā`ir un Falya'tinā Bi'āyatin Kamā 'Ursila A l-'Awwalū na
021-005. "Hayır" dediler. (Bunlar) Karmakarışık düşlerdir; hayır, onu kendisi uydurmuştur; hayır o bir şairdir. Bِyle değilse, ِncekilere gِnderildiği gibi bize de bir ayet (mucize) getirsin."
بَلْ قَ الُو ا أَضْ غَ ا ثُ أَحْلاَم ٍ بَلْ ا فْتَرَ ا هُ بَلْ هُوَ شَاعِرٌ فَلْيَأْتِنَا بِآيَةٍ كَمَا أُرْسِلَ ا لأَوَّلُونَ
Mā 'Āmanat Q ab lahum Min Q aryatin 'Ahlaknāhā ۖ 'Afahum Yu'uminū na
021-006. Kendilerinden evvel yıkıma uğrattığımız hiçbir ülke (halkı) iman etmemişti; şimdi bunlar mı iman edecek?
مَا آمَنَتْ قَ بْ لَهُمْ مِن ْ قَ رْيَةٍ أَهْلَكْنَاهَا ۖ أَفَهُمْ يُؤْمِنُونَ
Wa Mā 'Arsalnā Q ab laka 'Illā R ijālāan Nūĥī 'Ilayhim ۖ Fās'alū 'Ahla A dh -Dh ikr i 'In Kun tum Lā Ta`lamū na
021-007. Biz senden ِnce de kendilerine vahyettiğimiz erkekler dışında elçi gِndermedik. Eğer bilmiyorsanız, o halde zikir ehline sorun.
وَمَا أَرْسَلْنَا قَ بْ لَكَ إِلاَّ ر ِجَالا ً نُوحِي إِلَيْهِمْ ۖ فَاسْأَلُو ا أَهْلَ ا ل ذِّكْر ِ إِن ْ كُن تُمْ لاَ تَعْلَمُونَ
Wa Mā Ja`alnāhum Jasadāan Lā Ya'kulū na A ţ -Ţ a`ā ma Wa Mā Kānū Kh ālidī na
021-008. Biz onları, yemek yemez cesetler kılmadık ve onlar ِlümsüz değillerdi.
وَمَا جَعَلْنَاهُمْ جَسَدا ً لاَ يَأْكُلُو نَ ا ل طَّ عَا مَ وَمَا كَانُوا خَ الِدِينَ
Th umm a Ş adaq nāhumu A l-Wa`da Fa'an jaynāhum Wa Man Nash ā 'u Wa 'Ahlaknā A l-Musr ifī na
021-009. Sonra onlara verdiğimiz sِze sadık kaldık, bِylece onları ve dilediklerimizi kurtardık da ِlçüsüz davrananları yıkıma uğrattık.
ثُمّ َ صَ دَقْ نَاهُمُ ا لْوَعْدَ فَأَن جَيْنَاهُمْ وَمَن ْ نَشَا ءُ وَأَهْلَكْنَا ا لْمُسْر ِفِينَ
Laq ad 'An zalnā 'Ilaykum Kitābāan Fī hi Dh ikru kum ۖ 'Afalā Ta`q ilū na
021-010. Andolsun, size (bütün durumlarınızı kapsayan) zikrinizin içinde bulunduğu bir kitap indirdik. Yine de akıllanmayacak mısınız?
لَقَ د ْ أَن زَلْنَا إِلَيْكُمْ كِتَابا ً فِي هِ ذِكْرُكُمْ ۖ أَفَلاَ تَعْقِ لُونَ
Wa Kam Q aş am nā Min Q aryatin Kānat Ž ālimatan Wa 'An sh a'nā Ba`dahā Q awmāan 'Ākh ar ī na
021-011. Biz, zulmeden ülkelerden nicesini kırıp geçirdik ve bunun ardından bir başka kavmi meydana getirdik.
وَكَمْ قَ صَ مْنَا مِن ْ قَ رْيَةٍ كَانَتْ ظَ الِمَة ً وَأَن شَأْنَا بَعْدَهَا قَ وْما ً آخَ ر ِينَ
Falamm ā 'Aĥassū Ba'sanā 'Idh ā Hum Minhā Yarkuđū na
021-012. Bizim zorlu-azabımızı hissettikleri zaman, oradan büyük bir hızla uzaklaşıp kaçıyorlardı.
فَلَمَّ ا أَحَسُّوا بَأْسَنَا إِذَا هُمْ مِنْ هَا يَرْكُضُ ونَ
Lā Tarkuđū Wa A rji`ū 'Ilá Mā 'Utr iftum Fī hi Wa Masākinikum La`allakum Tus'alū na
021-013. "Uzaklaşıp-kaçmayın, içinde şımarıp azdığınız refaha ve yurtlarınıza dِnün; çünkü sorguya çekileceksiniz."
لاَ تَرْكُضُ وا وَا رْجِعُو ا إِلَى مَا أُتْر ِفْتُمْ فِي هِ وَمَسَاكِنِكُمْ لَعَلَّكُمْ تُسْأَلُونَ
Q ālū Yā Waylanā 'Inn ā Kunn ā Ž ālimī na
021-014. "Yazıklar bize" dediler. "Gerçekten biz, zalimmişiz."
قَ الُوا يَاوَيْلَنَا إِنَّ ا كُنَّ ا ظَ الِمِينَ
Famā Zālat Tilka Da`wāhum Ĥattá Ja`alnāhum Ĥaş īdāan Kh āmidī na
021-015. Onların bu yakınmaları, Biz onları biçilmiş ekin, sِnmüş ocak durumuna getirinceye kadar son bulmadı.
فَمَا زَالَتْ تِلْكَ دَعْوَاهُمْ حَتَّى جَعَلْنَاهُمْ حَصِ يداً خَ امِدِينَ
Wa Mā Kh alaq nā A s-Samā 'a Wa A l-'Arđa Wa Mā Baynahumā Lā`ibī na
021-016. Biz, bir 'oyun ve oyalanma konusu' olsun diye gِğü, yeri ve ikisi arasında bulunanları yaratmadık.
وَمَا خَ لَقْ نَا ا ل سَّمَا ءَ وَا لأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا لاَعِبِينَ
Law 'Ara d nā 'An Nattakh idh a Lahwan Lā ttakh adh nā hu Min Ladunn ā 'In Kunn ā Fā`ilī na
021-017. Eğer bir 'oyun ve oyalanma' edinmek isteseydik, bunu, Kendi Katımız'dan edinirdik. Yapacak olsaydık, bِyle yapardık.
لَوْ أَرَ د ْنَا أَن ْ نَتَّخِ ذَ لَهْوا ً لاَتَّخَ ذْنَا هُ مِن ْ لَدُنَّ ا إِن ْ كُنَّ ا فَاعِلِينَ
Bal Naq dh ifu Bil-Ĥaq q i `Alá A l-Bāţ ili Fayad magh uhu Fa'idh ā Huwa Zāhiq un ۚ Wa Lakumu A l-Way lu Mimm ā Taş ifū na
021-018. Hayır, Biz hakkı batılın üstüne fırlatırız, o da onun beynini darmadağın eder. Bir de bakarsın ki, o, yok olup gitmiştir. (Allah'a karşı) Nitelendiregeldiklerinizden dolayı eyvahlar size.
بَلْ نَقْ ذِفُ بِا لْحَقِّ عَلَى ا لْبَاطِ لِ فَيَد ْمَغُ هُ فَإِذَا هُوَ زَاهِق ٌ ۚ وَلَكُمُ ا لْوَيْ لُ مِمَّ ا تَصِ فُونَ
Wa Lahu Man Fī A s-Samāwā ti Wa A l-'Arđi ۚ Wa Man `In dahu Lā Yastakbirū na `An `Ibādatihi Wa Lā Yastaĥsirū na
021-019. Gِklerde ve yerde kim varsa O'nundur. O'nun yanında olanlar, O'na ibadet etmekte büyüklüğe kapılmazlar ve yorgunluk duymazlar.
وَلَهُ مَن ْ فِي ا ل سَّمَاوَا تِ وَا لأَرْضِ ۚ وَمَن ْ عِنْ دَهُ لاَ يَسْتَكْبِرُو نَ عَن ْ عِبَادَتِهِ وَلاَ يَسْتَحْسِرُونَ
Yusabbiĥū na A l-Lay la Wa A n -Nahā ra Lā Yafturū na
021-020. Gece ve gündüz, hiç durmaksızın tesbih ederler.
يُسَبِّحُو نَ ا ل لَّيْ لَ وَا ل نَّ هَا رَ لاَ يَفْتُرُونَ
'Am A ttakh adh ū 'Ālihatan Mina A l-'Arđi Hum Yun sh irū na
021-021. Yoksa onlar, yerden birtakım ilahlar edindiler de, onlar mı (ِlüleri) diriltecekler?
أَمْ ا تَّخَ ذُو ا آلِهَة ً مِنَ ا لأَرْضِ هُمْ يُن شِرُونَ
Law Kā na Fīhimā 'Ālihatun 'Illā A l-Lahu Lafasadatā ۚ Fasub ĥā na A ll āhi Ra bbi A l-`Arsh i `Amm ā Yaş ifū na
021-022. Eğer her ikisinde (gِkte ve yerde) Allah'ın dışında ilahlar olsaydı, elbette, ikisi de bozulup gitmişti. Arşın Rabbi olan Allah onların nitelendiregeldikleri şeylerden Yücedir.
لَوْ كَا نَ فِيهِمَا آلِهَةٌ إِلاَّ ا للَّ هُ لَفَسَدَتَا ۚ فَسُبْ حَا نَ ا للَّ هِ رَ بِّ ا لْعَرْشِ عَمَّ ا يَصِ فُونَ
Lā Yus'alu `Amm ā Yaf`alu Wa Hum Yus'alū na
021-023. O, yaptıklarından sorulmaz, oysa onlar sorguya çekilirler.
لاَ يُسْأَلُ عَمَّ ا يَفْعَلُ وَهُمْ يُسْأَلُونَ
'Am A ttakh adh ū Min Dūnihi~ 'Ālihatan ۖ Q ul Hātū Burhānakum ۖ Hādh ā Dh ikru Man Ma`iya Wa Dh ikru Man Q ab lī ۗ Bal 'Akth aru hum Lā Ya`lamū na A l-Ĥaq q a ۖ Fahum Mu`r iđū na
021-024. Yoksa O'ndan başka ilahlar mı edindiler? De ki: "Kesin-kanıt (burhan)ınızı getirin. İşte benimle birlikte olanların zikri (kitabı) ve benden ِncekilerin de zikri." Hayır, onların çoğu hakkı bilmiyorlar, bundan dolayı yüz çeviriyorlar.
أَمْ ا تَّخَ ذُوا مِن ْ دُونِهِ آلِهَة ً ۖ قُ لْ هَاتُوا بُرْهَانَكُمْ ۖ هَذَا ذِكْرُ مَن ْ مَعِيَ وَذِكْرُ مَن ْ قَ بْ لِي ۗ بَلْ أَكْثَرُهُمْ لاَ يَعْلَمُو نَ ا لْحَقَّ ۖ فَهُمْ مُعْر ِضُ ونَ
Wa Mā 'Arsalnā Min Q ab lika Min Ra sūl 'Illā Nūĥī 'Ilay hi 'Ann ahu Lā 'Ilā ha 'Illā 'Anā Fā`budū ni
021-025. Senden ِnce hiçbir elçi gِndermedik ki, ona şunu vahyetmiş olmayalım: "Benden başka İlah yoktur, ِyleyse Bana ibadet edin."
وَمَا أَرْسَلْنَا مِن ْ قَ بْ لِكَ مِن ْ رَ سُول إِلاَّ نُوحِي إِلَيْ هِ أَنَّ هُ لاَ إِلَهَ إِلاَّ أَنَا فَاعْبُدُونِ
Wa Q ālū A ttakh adh a A r-Ra ĥmā nu Waladāan ۗ Sub ĥānahu ۚ Bal `Ibā dun Mukra mū na
021-026. "Rahman (olan Allah) çocuk edindi" dediler. O, (bu yakıştırmadan) Yücedir. Hayır, onlar (melekler) ikrama layık gِrülmüş kullardır.
وَقَ الُوا ا تَّخَ ذَ ا ل رَّ حْمَنُ وَلَدا ً ۗ سُبْ حَانَهُ ۚ بَلْ عِبَا دٌ مُكْرَ مُونَ
Lā Yasbiq ūnahu Bil-Q aw li Wa Hum Bi'am r ihi Ya`malū na
021-027. Onlar sِzle (bile olsa) O'nun ِnüne geçmezler ve onlar O'nun emriyle yapıp-etmektedirler.
لاَ يَسْبِقُ ونَهُ بِا لْقَ وْ لِ وَهُمْ بِأَمْر ِهِ يَعْمَلُونَ
Ya`lamu Mā Bay na 'Aydīhim Wa Mā Kh alfahum Wa Lā Yash fa`ū na 'Illā Limani A rtađá Wa Hum Min Kh ash yatihi Mush fiq ū na
021-028. O, ِnlerindekini ve arkalarındakini bilir; onlar şefaat etmezler (kendisinden) hoşnut olunandan başka. Ve onlar, O'nun haşmetinden içleri titremekte olanlardır.
يَعْلَمُ مَا بَيْ نَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَ لْفَهُمْ وَلاَ يَشْفَعُو نَ إِلاَّ لِمَنِ ا رْتَضَ ى وَهُمْ مِن ْ خَ شْيَتِهِ مُشْفِقُ ونَ
Wa Man Yaq ul Minhum 'Inn ī 'Ilahun Min Dūnihi Fadh ālika Naj zī hi Jahann ama ۚ Kadh ālika Naj zī A ž-Ž ālimī na
021-029. Onlardan her kim: "Gerçekten ben, O'nun dışında bir ilahım" diyecek olsa, bu durumda Biz onu cehennemle cezalandırırız. Zalimleri Biz bِyle cezalandırırız.
وَمَن ْ يَقُ لْ مِنْ هُمْ إِنِّ ي إِلَهٌ مِن ْ دُونِهِ فَذَلِكَ نَجْ زِي هِ جَهَنَّ مَ ۚ كَذَلِكَ نَجْ زِي ا ل ظَّ الِمِينَ
'Awalam Yará A l-Ladh ī na Kafarū 'Ann a A s-Samāwā ti Wa A l-'Arđa Kānatā Ra tq āan Fafataq nāhumā ۖ Wa Ja`alnā Mina A l-Mā 'i Kulla Sh ay 'in Ĥay yin ۖ 'Afalā Yu'uminū na
021-030. O inkar edenler gِrmüyorlar mı ki, (başlangıçta) gِklerle yer, birbiriyle bitişik iken, Biz onları ayırdık ve her canlı şeyi sudan yarattık. Yine de onlar inanmayacaklar mı?
أَوَلَمْ يَرَ ى ا لَّذِي نَ كَفَرُو ا أَنّ َ ا ل سَّمَاوَا تِ وَا لأَرْضَ كَانَتَا رَ تْق ا ً فَفَتَقْ نَاهُمَا ۖ وَجَعَلْنَا مِنَ ا لْمَا ءِ كُلَّ شَيْ ءٍ حَيٍّ ۖ أَفَلاَ يُؤْمِنُونَ
Wa Ja`alnā Fī A l-'Arđi Ra wāsiya 'An Tamī da Bihim Wa Ja`alnā Fīhā Fijājāan Subulāan La`allahum Yahtadū na
021-031. Yeryüzünde, onları sarsmasın diye, sabit dağlar yarattık ve doğru gidebilsinler diye geniş yollar açtık.
وَجَعَلْنَا فِي ا لأَرْضِ رَ وَاسِيَ أَن ْ تَمِي دَ بِهِمْ وَجَعَلْنَا فِيهَا فِجَاجا ً سُبُلا ً لَعَلَّهُمْ يَهْتَدُونَ
Wa Ja`alnā A s-Samā 'a Saq fāan Maĥfūžāan ۖ Wa Hum `An 'Āyātihā Mu`r iđū na
021-032. Gِkyüzünü korunmuş bir tavan kıldık; onlar ise bunun ayetlerinden yüz çeviriyorlar.
وَجَعَلْنَا ا ل سَّمَا ءَ سَقْ فا ً مَحْفُوظ ا ً ۖ وَهُمْ عَن ْ آيَاتِهَا مُعْر ِضُ ونَ
Wa Huwa A l-Ladh ī Kh alaq a A l-Lay la Wa A n -Nahā ra Wa A sh -Sh am sa Wa A l-Q amara ۖ Kullun Fī Falakin Yasbaĥū na
021-033. Geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı yaratan O'dur; her biri bir yِrüngede yüzüp gidiyor.
وَهُوَ ا لَّذِي خَ لَقَ ا ل لَّيْ لَ وَا ل نَّ هَا رَ وَا ل شَّمْسَ وَا لْقَ مَرَ ۖ كُلٌّ فِي فَلَكٍ يَسْبَحُونَ
Wa Mā Ja`alnā Libash ar in Min Q ab lika A l-Kh ulda ۖ 'Afa'ī n Mitta Fahumu A l-Kh ālidū na
021-034. Senden ِnce hiçbir beşere ِlümsüzlüğü vermedik; şimdi sen ِlürsen onlar ِlümsüz mü kalacaklar?
وَمَا جَعَلْنَا لِبَشَرٍ مِن ْ قَ بْ لِكَ ا لْخُ لْدَ ۖ أَفَإِيْن ْ مِتَّ فَهُمُ ا لْخَ الِدُونَ
Kullu Nafsin Dh ā 'iq atu A l-Maw ti ۗ Wa Nab lūkum Bish -Sh arr i Wa A l-Kh ay r i Fitnatan ۖ Wa 'Ilaynā Turja`ū na
021-035. Her nefis ِlümü tadıcıdır. Biz sizi, şerle de, hayırla da deneyerek imtihan ediyoruz ve siz Bize dِndürüleceksiniz.
كُلُّ نَفْسٍ ذَا ئِقَ ةُ ا لْمَوْ تِ ۗ وَنَبْ لُوكُمْ بِا ل شَّرِّ وَا لْخَ يْ ر ِ فِتْنَة ً ۖ وَإِلَيْنَا تُرْجَعُونَ
Wa 'Idh ā Ra 'ā ka A l-Ladh ī na Kafarū 'In Yattakh idh ūnaka 'Illā Huzūan 'Ahadh ā A l-Ladh ī Yadh kuru 'Ālihatakum Wa Hum Bidh ikr i A r-Ra ĥmā ni Hum Kāfirū na
021-036. İnkar edenler seni gِrdüklerinde, seni yalnızca alay-konusu ediyorlar (ve:) "Sizin ilahlarınızı diline dolayan bu mu?" (derler.) Oysa Rahman (olan Allah)ın sِzünü (kitabını) inkar edenler kendileridir.
وَإِذَا رَ آكَ ا لَّذِي نَ كَفَرُو ا إِن ْ يَتَّخِ ذُونَكَ إِلاَّ هُزُو اً أَهَذَا ا لَّذِي يَذْكُرُ آلِهَتَكُمْ وَهُمْ بِذِكْر ِ ا ل رَّ حْمَنِ هُمْ كَافِرُونَ
Kh uliq a A l-'In sā nu Min `Ajalin ۚ Sa'ur īkum 'Āyātī Falā Tasta`jilū ni
021-037. İnsan aceleden (aceleci olarak) yaratıldı. Size ayetlerimi yakında gِstereceğim. Şimdi hemen acele etmeyin.
خُ لِقَ ا لإِن سَا نُ مِن ْ عَجَلٍ ۚ سَأُر ِيكُمْ آيَاتِي فَلاَ تَسْتَعْجِلُونِ
Wa Yaq ūlū na Matá Hādh ā A l-Wa`du 'In Kun tum Ş ādiq ī na
021-038. "Eğer doğruyu sِylüyor iseniz, bu vaid (edilen günün sorgu ve azabı) ne zamandır?" derler.
وَيَقُ ولُو نَ مَتَى هَذَا ا لْوَعْدُ إِن ْ كُن تُمْ صَ ادِقِ ينَ
Law Ya`lamu A l-Ladh ī na Kafarū Ĥī na Lā Yakuffū na `An Wujūhihimu A n -Nā ra Wa Lā `An Ž uhūr ihim Wa Lā Hum Yun ş arū na
021-039. O inkar edenler, yüzlerinden ve sırtlarından ateşi püskürtemeyecekleri ve hiç yardım alamayacakları zamanı bir bilselerdi.
لَوْ يَعْلَمُ ا لَّذِي نَ كَفَرُوا حِي نَ لاَ يَكُفُّو نَ عَن ْ وُجُوهِهِمُ ا ل نّ َا رَ وَلاَ عَن ْ ظُ هُور ِهِمْ وَلاَ هُمْ يُنْ صَ رُونَ
Bal Ta'tīhim Bagh tatan Fatab hatuhum Falā Yastaţ ī`ū na Ra ddahā Wa Lā Hum Yun žarū na
021-040. Hayır, onlara apansız gelecek de, bِylece onları şaşkına çevirecek; artık ne onu geri çevirmeye güçleri yetecek ve ne onlara süre tanınacak.
بَلْ تَأْتِيهِمْ بَغْ تَة ً فَتَبْ هَتُهُمْ فَلاَ يَسْتَطِ يعُو نَ رَ دَّهَا وَلاَ هُمْ يُن ظَ رُونَ
Wa Laq adi A stuhzi'a Biru sulin Min Q ab lika Faĥā q a Bial-Ladh ī na Sakh irū Minhum Mā Kānū Bihi Yastahzi'ūn
021-041. Andolsun, senden ِnceki elçilerle de alay edildi, fakat içlerinden küçük düşürenleri, o alaya aldıkları (azap) sarıp-kuşatıverdi.
وَلَقَ دِ ا سْتُهْزِئَ بِرُسُلٍ مِن ْ قَ بْ لِكَ فَحَا قَ بِا لَّذِي نَ سَخِ رُوا مِنْ هُمْ مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُ ون
Q ul Man Yakla'uukum Bil-Lay li Wa A n -Nahā r i Mina A r-Ra ĥmā ni ۗ Bal Hum `An Dh ikr i Ra bbihim Mu`r iđū na
021-042. De ki: "Gece ve gündüz sizi Rahman (olan Allah)tan kim koruyabilir?" Hayır, onlar Rablerini zikirden yüz çevirenlerdir.
قُ لْ مَن ْ يَكْلَؤُكُمْ بِا ل لَّيْ لِ وَا ل نَّ هَا ر ِ مِنَ ا ل رَّ حْمَنِ ۗ بَلْ هُمْ عَن ْ ذِكْر ِ رَ بِّهِمْ مُعْر ِضُ ونَ
'Am Lahum 'Ālihatun Tam na`uhum Min Dūninā ۚ Lā Yastaţ ī`ū na Naş ra 'An fusihim Wa Lā Hum Minn ā Yuş ĥabū na
021-043. Yoksa Bize karşı kendilerini, engelleyerek koruyabilecek ilahları mı var? Onların kendi nefislerine bile yardıma güçleri yetmez ve onlar Bizden yakınlık bulamazlar.
أَمْ لَهُمْ آلِهَةٌ تَمْنَعُهُمْ مِن ْ دُونِنَا ۚ لاَ يَسْتَطِ يعُو نَ نَصْ رَ أَن فُسِهِمْ وَلاَ هُمْ مِنَّ ا يُصْ حَبُونَ
Bal Matta`nā Hā 'uulā ' Wa 'Ābā 'ahum Ĥattá Ţ ā la `Alayhimu A l-`Umuru ۗ 'Afalā Yara w na 'Ann ā Na'tī A l-'Arđa Nan q uş uhā Min 'Aţ rā fihā ۚ 'Afahumu A l-Gh ālibū na
021-044. Evet, Biz onları ve atalarını yararlandırdık; ِyle ki, ِmür onlara (hiç bitmeyecekmiş gibi) uzun geldi. Fakat şimdi, Bizim gerçekten yere gelip onu etrafından eksiltmekte olduğumuzu gِrmüyorlar mı? Şu halde, üstün gelenler onlar mı?
بَلْ مَتَّعْنَا هَا ؤُلاَء وَآبَا ءَهُمْ حَتَّى طَ ا لَ عَلَيْهِمُ ا لْعُمُرُ ۗ أَفَلاَ يَرَ وْ نَ أَنَّ ا نَأْتِي ا لأَرْضَ نَن قُ صُ هَا مِن ْ أَطْ رَ افِهَا ۚ أَفَهُمُ ا لْغَ الِبُونَ
Q ul 'Inn amā 'Un dh iru kum Bil-Waĥyi ۚ Wa Lā Yasma`u A ş -Ş umm u A d-Du`ā 'a 'Idh ā Mā Yun dh arū na
021-045. De ki: "Ben sizi yalnızca vahy ile uyarıp-korkutuyorum. Ancak sağır olanlar, uyarıldıklarında çağrıyı işitmezler."
قُ لْ إِنَّ مَا أُن ذِرُكُمْ بِا لْوَحْيِ ۚ وَلاَ يَسْمَعُ ا ل صُّ مّ ُ ا ل دُّعَا ءَ إِذَا مَا يُن ذَرُونَ
Wa La'in Massat/hum Nafĥatun Min `Adh ā bi Ra bbika Layaq ūlunn a Yā Waylanā 'Inn ā Kunn ā Ž ālimī na
021-046. Andolsun, onlara Rabbinin azabından 'bir ufak esinti' dokunacak olsa hiç tartışmasız; "Eyvahlar bize, gerçekten bizler zulme sapanlarmışız" diyecekler.
وَلَئِن ْ مَسَّتْهُمْ نَفْحَةٌ مِن ْ عَذَا بِ رَ بِّكَ لَيَقُ ولُنّ َ يَاوَيْلَنَا إِنَّ ا كُنَّ ا ظَ الِمِينَ
Wa Nađa`u A l-Mawāzī na A l-Q isţ a Liyaw mi A l-Q iyāmati Falā Tužlamu Nafsun Sh ay'ā an ۖ Wa 'In Kā na Mith q ā la Ĥabbatin Min Kh ardalin 'Ataynā Bihā ۗ Wa Kafá Binā Ĥāsibī na
021-047. Biz ise, kıyamet gününe ait duyarlı teraziler koyarız da artık, hiçbir nefis hiçbir şeyle haksızlığa uğramaz. Bir hardal tanesi bile olsa ona (teraziye) getiririz. Hesap gِrücüler olarak Biz yeteriz.
وَنَضَ عُ ا لْمَوَازِي نَ ا لْقِ سْطَ لِيَوْ مِ ا لْقِ يَامَةِ فَلاَ تُظْ لَمُ نَفْسٌ شَيْ ئا ً ۖ وَإِن ْ كَا نَ مِثْقَ ا لَ حَبَّةٍ مِن ْ خَ رْدَلٍ أَتَيْنَا بِهَا ۗ وَكَفَى بِنَا حَاسِبِينَ
Wa Laq ad 'Ātaynā Mūsá Wa Hārū na A l-Furq ā na Wa Đ iyā 'an Wa Dh ikrā an Lilmuttaq ī na
021-048. Andolsun, Biz Musa'ya ve Harun'a, takva sahipleri için bir aydınlık ve bir ِğüt (zikir) olarak, hak ile batılı birbirinden ayıran (furkan)ı verdik.
وَلَقَ د ْ آتَيْنَا مُوسَى وَهَارُو نَ ا لْفُرْقَ ا نَ وَضِ يَا ء ً وَذِكْرا ً لِلْمُتَّقِ ينَ
Al-Ladh ī na Yakh sh aw na Ra bbahum Bil-Gh ay bi Wa Hum Mina A s-Sā`ati Mush fiq ū na
021-049. Onlar, Rablerine karşı gayb ile (O'nu gِrmedikleri halde) bir haşyet içindedirler ve onlar, kıyamet saatinden 'içleri titremekte olanlardır.'
ا لَّذِي نَ يَخْ شَوْ نَ رَ بَّهُمْ بِا لْغَ يْ بِ وَهُمْ مِنَ ا ل سَّاعَةِ مُشْفِقُ ونَ
Wa Hadh ā Dh ikru n Mubāra kun 'An zalnā hu ۚ 'Afa'an tum Lahu Mun kirū na
021-050. Bu, Bizim ona indirdiğimiz mübarek bir zikirdir. Şu halde onu inkar edecek olanlar siz misiniz?
وَهَذَا ذِكْرٌ مُبَارَ كٌ أَن زَلْنَا هُ ۚ أَفَأَنْ تُمْ لَهُ مُن كِرُونَ
Wa Laq ad 'Ātaynā 'Ib rā hī ma Ru sh dahu Min Q ab lu Wa Kunn ā Bihi `Ālimī na
021-051. Andolsun, bundan ِnce İbrahim'e rüşdünü vermiştik ve Biz onu (doğruyu seçme yeteneğinde olduğunu) bilenlerdik.
وَلَقَ د ْ آتَيْنَا إِبْ رَ اهِي مَ رُشْدَهُ مِن ْ قَ بْ لُ وَكُنَّ ا بِهِ عَالِمِينَ
'Idh Q ā la Li'abī hi Wa Q awmihi Mā Hadh ihi A t-Tamāth ī lu A llatī 'An tum Lahā `Ākifū na
021-052. Hani babasına ve kavmine demişti ki: "Sizin, karşılarında bel büküp eğilmekte olduğunuz bu temsili heykeller nedir?
إِذْ قَ ا لَ لِأَبِي هِ وَقَ وْمِهِ مَا هَذِهِ ا ل تَّمَاثِي لُ ا لَّتِي أَنْ تُمْ لَهَا عَاكِفُونَ
Q ālū Wajad nā 'Ābā 'anā Lahā `Ābidī na
021-053. "Biz atalarımızı bunlara tapıyor bulduk" dediler.
قَ الُوا وَجَد ْنَا آبَا ءَنَا لَهَا عَابِدِينَ
Q ā la Laq ad Kun tum 'An tum Wa 'Ābā 'uukum Fī Đ alā lin Mubī nin
021-054. Dedi ki: "Andolsun, siz ve atalarınız apaçık bir sapıklık içindesiniz."
قَ ا لَ لَقَ د ْ كُن تُمْ أَنْ تُمْ وَآبَا ؤُكُمْ فِي ضَ لاَلٍ مُبِينٍ
Q ālū 'Aji'tanā Bil-Ĥaq q i 'Am 'An ta Mina A l-Lā`ibī na
021-055. 'Sen bize gerçeği mi getirdin, yoksa (bizimle) oyun oynayanlardan mısın?"
قَ الُو ا أَجِئْتَنَا بِا لْحَقِّ أَمْ أَنْ تَ مِنَ ا ل لاَّعِبِينَ
Q ā la Bal Ra bbukum Ra bbu A s-Samāwā ti Wa A l-'Arđi A l-Ladh ī Faţ ara hunn a Wa 'Anā `Alá Dh ālikum Mina A sh -Sh āhidī na
021-056. "Hayır" dedi. "Sizin Rabbiniz gِklerin ve yerin Rabbidir, onları Kendisi yaratmıştır ve ben de buna şehadet edenlerdenim."
قَ ا لَ بَل رَ بُّكُمْ رَ بُّ ا ل سَّمَاوَا تِ وَا لأَرْضِ ا لَّذِي فَطَ رَ هُنّ َ وَأَنَا عَلَى ذَلِكُمْ مِنَ ا ل شَّاهِدِينَ
Wa Tā lllahi La'akīdann a 'Aş nāmakum Ba`da 'An Tuwallū Mud bir ī na
021-057. "Andolsun Allah'a, sizler arkanızı dِnüp gittikten sonra, ben sizin putlarınıza muhakkak bir tuzak kuracağım."
وَتَاللَّهِ لَأَكِيدَنّ َ أَصْ نَامَكُمْ بَعْدَ أَن ْ تُوَلُّوا مُد ْبِر ِينَ
Faja`alahum Judh ādh āan 'Illā Kabīr āan Lahum La`allahum 'Ilay hi Yarji`ū na
021-058. Bِylece o, yalnızca büyükleri hariç olmak üzere onları paramparça etti; belki ona başvururlar diye.
فَجَعَلَهُمْ جُذَاذا ً إِلاَّ كَبِير ا ً لَهُمْ لَعَلَّهُمْ إِلَيْ هِ يَرْجِعُونَ
Q ālū Man Fa`ala Hādh ā Bi'ālihatinā 'Inn ahu Lamina A ž-Ž ālimī na
021-059. "Bizim ilahlarımıza bunu kim yaptı? Şüphesiz o, zalimlerden biridir" dediler.
قَ الُوا مَن ْ فَعَلَ هَذَا بِآلِهَتِنَا إِنَّ هُ لَمِنَ ا ل ظَّ الِمِينَ
Q ālū Sami`nā Fatan Yadh kuru hum Yuq ā lu Lahu~ 'Ib rā hī mu
021-060. "Kendisine İbrahim denilen bir gencin bunları diline doladığını işittik" dediler.
قَ الُوا سَمِعْنَا فَتى ً يَذْكُرُهُمْ يُقَ ا لُ لَهُ~ ُ إِبْ رَ اهِيمُ
Q ālū Fa'tū Bihi `Alá 'A`yuni A n -Nā si La`allahum Yash /hadū na
021-061. Dediler ki: "ضyleyse, onu insanların gِzü ِnüne getirin ki ona (nasıl bir ceza vereceğimize) şahid olsunlar."
قَ الُوا فَأْتُوا بِهِ عَلَى أَعْيُنِ ا ل نّ َا سِ لَعَلَّهُمْ يَشْهَدُونَ
Q ālū 'A'an ta Fa`alta Hādh ā Bi'ālihatinā Yā 'Ib rā hī mu
021-062. Dediler ki: "Ey İbrahim, bunu ilahlarımıza sen mi yaptın?"
قَ الُو ا أَأَنْ تَ فَعَلْتَ هَذَا بِآلِهَتِنَا يَاإِبْ رَ اهِيمُ
Q ā la Bal Fa`alahu Kabīru hum Hādh ā Fās'alūhum 'In Kānū Yan ţ iq ū na
021-063. "Hayır" dedi. "Bu yapmıştır, bu onların büyükleridir; eğer konuşabiliyorsa, siz onlara soruverin."
قَ ا لَ بَلْ فَعَلَهُ كَبِيرُهُمْ هَذَا فَاسْأَلُوهُمْ إِن ْ كَانُوا يَن طِ قُ ونَ
Fara ja`ū 'Ilá 'An fusihim Faq ālū 'Inn akum 'An tumu A ž-Ž ālimū na
021-064. Bunun üzerine kendi vicdanlarına başvurdular da; "Gerçek şu ki, zalim olanlar sizlersiniz (biziz)" dediler.
فَرَ جَعُو ا إِلَى أَن فُسِهِمْ فَقَ الُو ا إِنَّ كُمْ أَنْ تُمُ ا ل ظَّ الِمُونَ
Th umm a Nukisū `Alá Ru 'ū sihim Laq ad `Alim ta Mā Hā 'uulā ' Yan ţ iq ū na
021-065. Sonra, yine tepeleri üstüne ters dِndüler: "Andolsun, bunların konuşamayacaklarını sen de bilmektesin."
ثُمّ َ نُكِسُوا عَلَى رُءُ وسِهِمْ لَقَ د ْ عَلِمْتَ مَا هَا ؤُلاَء يَن طِ قُ ونَ
Q ā la 'Afata`budū na Min Dū ni A ll ā hi Mā Lā Yan fa`ukum Sh ay'ā an Wa Lā Yađurru kum
021-066. Dedi ki: "O halde, Allah'ı bırakıp da sizlere yararı olmayan ve zararı dokunmayan şeylere mi tapıyorsunuz?"
قَ ا لَ أَفَتَعْبُدُو نَ مِن ْ دُو نِ ا للَّ هِ مَا لاَ يَن فَعُكُمْ شَيْ ئا ً وَلاَ يَضُ رُّكُمْ
'Uffin Lakum Wa Limā Ta`budū na Min Dū ni A ll ā hi ۖ 'Afalā Ta`q ilū na
021-067. "Yuh size ve Allah'tan başka taptıklarınıza. Siz yine de akıllanmayacak mısınız?"
أُفٍّ لَكُمْ وَلِمَا تَعْبُدُو نَ مِن ْ دُو نِ ا للَّ هِ ۖ أَفَلاَ تَعْقِ لُونَ
Q ālū Ĥarr iq ū hu Wa A n ş urū 'Ālihatakum 'In Kun tum Fā`ilī na
021-068. Dediler ki: "Eğer (bir şey) yapacaksanız, onu yakın ve ilahlarınıza yardımda bulunun."
قَ الُوا حَرِّقُ و هُ وَا ن صُ رُو ا آلِهَتَكُمْ إِن ْ كُن تُمْ فَاعِلِينَ
Q ulnā Yā Nā ru Kūnī Bardāan Wa Salāmāan `Alá 'Ib rā hī ma
021-069. Biz de dedik ki: "Ey ateş, İbrahim'e karşı soğuk ve esenlik ol."
قُ لْنَا يَا نَا رُ كُونِي بَرْدا ً وَسَلاَماً عَلَى إِبْ رَ اهِيمَ
Wa 'Arā dū Bihi Kaydāan Faja`alnāhumu A l-'Akh sar ī na
021-070. Ona bir düzen (tuzak) kurmak istediler, fakat Biz onları daha çok hüsrana uğrayanlar kıldık.
وَأَرَ ادُوا بِهِ كَيْدا ً فَجَعَلْنَاهُمُ ا لأَخْ سَر ِينَ
Wa Najjaynā hu Wa Lūţ āan 'Ilá A l-'Arđi A llatī Bāra knā Fīhā Lil`ālamī na
021-071. Onu ve Lut'u kurtarıp içinde, alemler (insanlık) için bereketler kıldığımız yere (ülkeye) çıkardık.
وَنَجَّيْنَا هُ وَلُوط ا ً إِلَى ا لأَرْضِ ا لَّتِي بَارَ كْنَا فِيهَا لِلْعَالَمِينَ
Wa Wahab nā Lahu~ 'Isĥā q a Wa Ya`q ū ba Nāfilatan ۖ Wa Kullāan Ja`alnā Ş āliĥī na
021-072. Ona İshak'ı armağan ettik, üstüne de Yakub'u; her birini salihler kıldık.
وَوَهَبْ نَا لَهُ~ ُ إِسْحَا قَ وَيَعْقُ و بَ نَافِلَة ً ۖ وَكُلاّ ً جَعَلْنَا صَ الِحِينَ
Wa Ja`alnāhum 'A'imm atan Yahdū na Bi'am r inā Wa 'Awĥaynā 'Ilayhim Fi`la A l-Kh ayr ā ti Wa 'Iq ā ma A ş -Ş alāati Wa 'Ītā 'a A z-Zakāati ۖ Wa Kānū Lanā `Ābidī na
021-073. Ve onları, Kendi emrimizle hidayete yِnelten ِnderler kıldık ve onlara hayrı kapsayan-fiilleri, namaz kılmayı ve zekat vermeyi vahyettik. Onlar Bize ibadet edenlerdi.
وَجَعَلْنَاهُمْ أَئِمَّ ة ً يَهْدُو نَ بِأَمْر ِنَا وَأَوْحَيْنَا إِلَيْهِمْ فِعْلَ ا لْخَ يْرَ ا تِ وَإِقَ ا مَ ا ل صَّ لاَةِ وَإِيتَا ءَ ا ل زَّكَا ةِ ۖ وَكَانُوا لَنَا عَابِدِينَ
Wa Lūţ āan 'Ātaynā hu Ĥukmāan Wa `Ilmāan Wa Najjaynā hu Mina A l-Q aryati A llatī Kānat Ta`malu A l-Kh abā 'ith a ۗ 'Inn ahum Kānū Q aw ma Saw 'in Fāsiq ī na
021-074. Lut'a da bir hüküm ve ilim verdik ve onu çirkin işler yapmakta olan şehirden kurtardık. Şüphesiz onlar, bozulmaya uğrayan kِtü bir kavimdi.
وَلُوط ا ً آتَيْنَا هُ حُكْما ً وَعِلْما ً وَنَجَّيْنَا هُ مِنَ ا لْقَ رْيَةِ ا لَّتِي كَانَتْ تَعْمَلُ ا لْخَ بَا ئِثَ ۗ إِنَّ هُمْ كَانُوا قَ وْ مَ سَوْ ءٍ فَاسِقِ ينَ
Wa 'Ad kh alnā hu Fī Ra ĥmatinā ۖ 'Inn ahu Mina A ş -Ş āliĥī na
021-075. Onu rahmetimize soktuk, çünkü o, salihlerdendi.
وَأَد ْخَ لْنَا هُ فِي رَ حْمَتِنَا ۖ إِنَّ هُ مِنَ ا ل صَّ الِحِينَ
Wa Nūĥāan 'Idh Nādá Min Q ab lu Fāstajab nā Lahu Fanajjaynā hu Wa 'Ahlahu Mina A l-Karbi A l-`Ažī mi
021-076. Nuh da; daha ِnce çağrıda bulunduğu zaman, Biz onun çağrısına cevap verdik, onu ve ailesini büyük bir üzüntüden kurtardık.
وَنُوحا ً إِذْ نَادَى مِن ْ قَ بْ لُ فَاسْتَجَبْ نَا لَهُ فَنَجَّيْنَا هُ وَأَهْلَهُ مِنَ ا لْكَرْبِ ا لْعَظِ يمِ
Wa Naş arnā hu Mina A l-Q aw mi A l-Ladh ī na Kadh dh abū Bi'āyātinā ۚ 'Inn ahum Kānū Q aw ma Saw 'in Fa'agh ra q nāhum 'Aj ma`ī na
021-077. Ve ayetlerimizi yalanlayan kavimden 'ona yardım edip-ِcünü aldık'. Şüphesiz onlar, kِtü bir kavimdi, Biz de onların tümünü suya batırıp boğduk.
وَنَصَ رْنَا هُ مِنَ ا لْقَ وْ مِ ا لَّذِي نَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا ۚ إِنَّ هُمْ كَانُوا قَ وْ مَ سَوْ ءٍ فَأَغْ رَ قْ نَاهُمْ أَجْ مَعِينَ
Wa Dāwū da Wa Sulaymā na 'Idh Yaĥkumā ni Fī A l-Ĥarth i 'Idh Nafash at Fī hi Gh anamu A l-Q aw mi Wa Kunn ā Liĥukmihim Sh āhidī na
021-078. Davud ve Süleyman da; hani kavmin hayvanlarının içine girip yayıldığı ekin-tarlaları konusunda hüküm yürütüyorlardı. Biz onların hükmüne şahid idik.
وَدَاوُو دَ وَسُلَيْمَا نَ إِذْ يَحْكُمَا نِ فِي ا لْحَرْثِ إِذْ نَفَشَتْ فِي هِ غَ نَمُ ا لْقَ وْ مِ وَكُنَّ ا لِحُكْمِهِمْ شَاهِدِينَ
Fafahham nāhā Sulaymā na ۚ Wa Kullāan 'Ātaynā Ĥukmāan Wa `Ilmāan ۚ Wa Sakh kh arnā Ma`a Dāwū da A l-Jibā la Yusabbiĥna Wa A ţ -Ţ ay ra ۚ Wa Kunn ā Fā`ilī na
021-079. Biz bunu (hükmü) Süleyman’a kavrattık, her birine hüküm ve ilim verdik. Davud ile birlikte tesbih etsinler diye, dağlara ve kuşlara boyun eğdirdik. (Bunları) Yapanlar Biz idik.
فَفَهَّمْنَاهَا سُلَيْمَا نَ ۚ وَكُلاّ ً آتَيْنَا حُكْما ً وَعِلْما ً ۚ وَسَخَّ رْنَا مَعَ دَاوُو دَ ا لْجِبَا لَ يُسَبِّحْنَ وَا ل طَّ يْ رَ ۚ وَكُنَّ ا فَاعِلِينَ
Wa `Allam nā hu Ş an`ata Labū sin Lakum Lituĥş inakum Min Ba'sikum ۖ Fahal 'An tum Sh ākirū na
021-080. Ve sizin için ona, zorlu-savaşınızda sizi korusun diye, '(madeni) giyim-sanatını' ِğrettik. Buna rağmen siz şükredenler misiniz?
وَعَلَّمْنَا هُ صَ نْ عَةَ لَبُو سٍ لَكُمْ لِتُحْصِ نَكُمْ مِن ْ بَأْسِكُمْ ۖ فَهَلْ أَنْ تُمْ شَاكِرُونَ
Wa Lisulaymā na A r-R ī ĥa `Āş ifatan Taj r ī Bi'am r ihi~ 'Ilá A l-'Arđi A llatī Bāra knā Fīhā ۚ Wa Kunn ā Bikulli Sh ay 'in `Ālimī na
021-081. Süleyman için de, fırtına biçiminde esen rüzgara (boyun eğdirdik) ki, kendi emriyle, içinde bereketler kıldığımız yere akıp giderdi. Biz herşeyi bilenleriz.
وَلِسُلَيْمَا نَ ا ل رِّي حَ عَاصِ فَة ً تَجْ ر ِي بِأَمْر ِهِ إِلَى ا لأَرْضِ ا لَّتِي بَارَ كْنَا فِيهَا ۚ وَكُنَّ ا بِكُلِّ شَيْ ءٍ عَالِمِينَ
Wa Mina A sh -Sh ayāţ ī ni Man Yagh ūş ū na Lahu Wa Ya`malū na `Amalāan Dū na Dh ālika ۖ Wa Kunn ā Lahum Ĥāfižī na
021-082. Onun için denizde dalgıçlık yapan ve bundan başka iş(ler) de gِren şeytanlardan kimseleri de (emrine verdik). Biz onların koruyucuları idik.
وَمِنَ ا ل شَّيَاطِ ي نِ مَن ْ يَغُ وصُ و نَ لَهُ وَيَعْمَلُو نَ عَمَلا ً دُو نَ ذَلِكَ ۖ وَكُنَّ ا لَهُمْ حَافِظِ ينَ
Wa 'Ayyū ba 'Idh Nādá Ra bbahu~ 'Ann ī Massanī A đ-Đ urru Wa 'An ta 'Arĥamu A r-Rā ĥimī na
021-083. Eyüp de; hani o Rabbine çağrıda bulunmuştu: "Şüphesiz bu dert (ve hastalık) beni sarıverdi. Sen merhametlilerin en merhametli olanısın."
وَأَيُّو بَ إِذْ نَادَى رَ بَّهُ~ ُ أَنِّ ي مَسَّنِي ا ل ضُّ رُّ وَأَنْ تَ أَرْحَمُ ا ل رَّ احِمِينَ
Fāstajab nā Lahu Fakash afnā Mā Bihi Min Đ urr in ۖ Wa 'Ātaynā hu 'Ahlahu Wa Mith lahum Ma`ahum Ra ĥmatan Min `In dinā Wa Dh ikrá Lil`ābidī na
021-084. Bِylece onun duasına icabet ettik. Kendisinden o derdi giderdik; ona Katımız'dan bir rahmet ve ibadet edenler için bir zikir olmak üzere ailesini ve onlarla birlikte bir katını daha verdik.
فَاسْتَجَبْ نَا لَهُ فَكَشَفْنَا مَا بِهِ مِن ْ ضُ رٍّ ۖ وَآتَيْنَا هُ أَهْلَهُ وَمِثْلَهُمْ مَعَهُمْ رَ حْمَة ً مِن ْ عِنْ دِنَا وَذِكْرَ ى لِلْعَابِدِينَ
Wa 'Ismā`ī la Wa 'Id r ī sa Wa Dh ā A l-Kifli ۖ Kullun Mina A ş -Ş ābir ī na
021-085. İsmail, İdris ve Zü'l-Kifl, hepsi sabredenlerdendi.
وَإِسْمَاعِي لَ وَإِد ْر ِي سَ وَذَا ا لْكِفْلِ ۖ كُلٌّ مِنَ ا ل صَّ ابِر ِينَ
Wa 'Ad kh alnāhum Fī Ra ĥmatinā ۖ 'Inn ahum Mina A ş -Ş āliĥī na
021-086. Onları rahmetimize soktuk, şüphesiz onlar salih kimselerdi.
وَأَد ْخَ لْنَاهُمْ فِي رَ حْمَتِنَا ۖ إِنَّ هُمْ مِنَ ا ل صَّ الِحِينَ
Wa Dh ā A n -Nū ni 'Idh Dh ahaba Mugh āđibāan Fažann a 'An Lan Naq dira `Alay hi Fanādá Fī A ž-Ž ulumā ti 'An Lā 'Ilā ha 'Illā 'An ta Sub ĥānaka 'Inn ī Kun tu Mina A ž-Ž ālimī na
021-087. Balık sahibi (Yunus'u da); hani o, kızmış vaziyette gitmişti ki; bundan dolayı kendisini sıkıntıya düşürmeyeceğimizi sanmıştı. (Balığın karnındaki) Karanlıklar içinde: "Senden başka İlah yoktur, Sen Yücesin, gerçekten ben zulmedenlerden oldum" diye çağrıda bulunmuştu.
وَذَا ا ل نّ ُو نِ إِذْ ذَهَبَ مُغَ اضِ با ً فَظَ نّ َ أَن ْ لَن ْ نَقْ دِر َ عَلَيْ هِ فَنَادَى فِي ا ل ظُّ لُمَا تِ أَن ْ لاَ إِلَهَ إِلاَّ أَنْ تَ سُبْ حَانَكَ إِنِّ ي كُن تُ مِنَ ا ل ظَّ الِمِينَ
Fāstajab nā Lahu Wa Najjaynā hu Mina A l-Gh amm i ۚ Wa Kadh alika Nun jī A l-Mu'uminī na
021-088. Bunun üzerine duasına icabet ettik ve onu üzüntüden kurtardık. İşte Biz, iman edenleri bِyle kurtarırız.
فَاسْتَجَبْ نَا لَهُ وَنَجَّيْنَا هُ مِنَ ا لْغَ مّ ِ ۚ وَكَذَلِكَ نُنْ جِي ا لْمُؤْمِنِينَ
Wa Zakar īyā 'Idh Nādá Ra bbahu Ra bbi Lā Tadh arnī Fardāan Wa 'An ta Kh ay ru A l-Wār ith ī na
021-089. Zekeriya da; hani Rabbine çağrıda bulunmuştu: "Rabbim, beni yalnız başıma bırakma, sen mirasçıların en hayırlısısın."
وَزَكَر ِيَّا إِذْ نَادَى رَ بَّهُ رَ بِّ لاَ تَذَرْنِي فَرْدا ً وَأَنْ تَ خَ يْ رُ ا لْوَار ِثِينَ
Fāstajab nā Lahu Wa Wahab nā Lahu Yaĥyá Wa 'Aş laĥnā Lahu Zawjahu~ ۚ 'Inn ahum Kānū Yusār i`ū na Fī A l-Kh ayr ā ti Wa Yad `ūnanā Ra gh abāan Wa Ra habāan ۖ Wa Kānū Lanā Kh āsh i`ī na
021-090. Onun duasına icabet ettik, kendisine Yahya'yı armağan ettik, eşini de doğurmaya elverişli kıldık. Gerçekten onlar hayırlarda yarışırlardı, umarak ve korkarak Bize dua ederlerdi. Bize derin saygı gِsterirlerdi.
فَاسْتَجَبْ نَا لَهُ وَوَهَبْ نَا لَهُ يَحْيَى وَأَصْ لَحْنَا لَهُ زَوْجَهُ~ ُ ۚ إِنَّ هُمْ كَانُوا يُسَار ِعُو نَ فِي ا لْخَ يْرَ ا تِ وَيَد ْعُونَنَا رَ غَ با ً وَرَ هَبا ً ۖ وَكَانُوا لَنَا خَ اشِعِينَ
Wa A -Atī 'Aĥş anat Farjahā Fanafakh nā Fīhā Min Rūĥinā Wa Ja`alnāhā Wa A b nahā 'Āyatan Lil`ālamī na
021-091. Irzını koruyan (Meryem); Biz ona Kendi ruhumuzdan üfledik, onu ve çocuğunu insanlığa bir ayet kıldık.
وَالَّتِي أَحْصَ نَتْ فَرْجَهَا فَنَفَخْ نَا فِيهَا مِن ْ رُوحِنَا وَجَعَلْنَاهَا وَا بْ نَهَا آيَة ً لِلْعَالَمِينَ
'Inn a Hadh ihi~ 'Umm atukum 'Umm atan Wāĥidatan Wa 'Anā Ra bbukum Fā`budū ni
021-092. Gerçekten, sizin bu ümmetiniz tek bir ümmettir. Ben de sizin Rabbinizim, ِyleyse Bana ibadet ediniz.
إِنّ َ هَذِهِ أُمَّ تُكُمْ أُمَّ ة ً وَاحِدَة ً وَأَنَا رَ بُّكُمْ فَاعْبُدُونِ
Wa Taq aţ ţ a`ū 'Am ra hum Baynahum ۖ Kullun 'Ilaynā Rā ji`ū na
021-093. Onlar, işlerini kendi aralarında parça parça dağıttılar (dinlerinde bِlünmeler yaptılar); hepsi Bize dِneceklerdir.
وَتَقَ طَّ عُو ا أَمْرَ هُمْ بَيْنَهُمْ ۖ كُلٌّ إِلَيْنَا رَ اجِعُونَ
Faman Ya`mal Mina A ş -Ş āliĥā ti Wa Huwa Mu'uminun Falā Kufr ā na Lisa`yihi Wa 'Inn ā Lahu Kātibū na
021-094. Artık kim, bir mü'min olarak salih amellerde bulunursa, onun çabası için (karşılık olarak) küfran (nankِrlük) yoktur. Şüphesiz Biz, onun yazıcılarıyız.
فَمَن ْ يَعْمَلْ مِنَ ا ل صَّ الِحَا تِ وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَلاَ كُفْرَ ا نَ لِسَعْيِهِ وَإِنَّ ا لَهُ كَاتِبُونَ
Wa Ĥar ā mun `Alá Q aryatin 'Ahlaknāhā 'Ann ahum Lā Yarji`ū na
021-095. Yıkıma uğrattığımız bir ülkeye (tekrar dünya hayatı) imkansız (haram)dır; hiç şüphesiz onlar, (dünyaya) bir daha geri dِnmeyecekler.
وَحَرَ ا مٌ عَلَى قَ رْيَةٍ أَهْلَكْنَاهَا أَنَّ هُمْ لاَ يَرْجِعُونَ
Ĥattá 'Idh ā Futiĥat Ya'jū ju Wa Ma'jū ju Wa Hum Min Kulli Ĥadabin Yan silū na
021-096. Yecuc ve Mecuc (un sedleri) açıldığında, onlar her bir tepeden akın ederler;
حَتَّى إِذَا فُتِحَتْ يَأْجُو جُ وَمَأْجُو جُ وَهُمْ مِن ْ كُلِّ حَدَبٍ يَن سِلُونَ
Wāq tara ba A l-Wa`du A l-Ĥaq q u Fa'idh ā Hiya Sh ākh iş atun 'Ab ş ā ru A l-Ladh ī na Kafarū Yā Waylanā Q ad Kunn ā Fī Gh aflatin Min Hādh ā Bal Kunn ā Ž ālimī na
021-097. Gerçek olan va'd yaklaşmıştır, işte o zaman, inkar edenlerin gِzleri yuvalarından fırlayacak: "Eyvahlar bize, biz bundan tam bir gaflet içindeydik, hayır, bizler zalim kimselerdik" (diyecekler).
وَاقْ تَرَ بَ ا لْوَعْدُ ا لْحَقُّ فَإِذَا هِيَ شَاخِ صَ ةٌ أَبْ صَ ا رُ ا لَّذِي نَ كَفَرُوا يَاوَيْلَنَا قَ د ْ كُنَّ ا فِي غَ فْلَةٍ مِن ْ هَذَا بَلْ كُنَّ ا ظَ الِمِينَ
'Inn akum Wa Mā Ta`budū na Min Dū ni A ll ā hi Ĥaş abu Jahann ama 'An tum Lahā Wa A r idū na
021-098. Gerçekten siz de, Allah'ın dışında taptıklarınız da cehennemin odunusunuz, siz ona varacaksınız.
إِنَّ كُمْ وَمَا تَعْبُدُو نَ مِن ْ دُو نِ ا للَّ هِ حَصَ بُ جَهَنَّ مَ أَنْ تُمْ لَهَا وَا ر ِدُونَ
Law Kā na Hā 'uulā ' 'Ālihatan Mā Wara dūhā ۖ Wa Kullun Fīhā Kh ālidū na
021-099. Eğer onlar (gerçek) ilahlar olsalardı, ona girmeyeceklerdi. Oysa onların tümü içinde temelli kalıcıdırlar.
لَوْ كَا نَ هَا ؤُلاَء آلِهَة ً مَا وَرَ دُوهَا ۖ وَكُلٌّ فِيهَا خَ الِدُونَ
Lahum Fīhā Zafī r un Wa Hum Fīhā Lā Yasma`ū na
021-100. Orda kendileri için, 'kemikleri çatırdatan inlemeler' vardır. Onlar orda işitmezler de.
لَهُمْ فِيهَا زَفِي رٌ وَهُمْ فِيهَا لاَ يَسْمَعُونَ
'Inn a A l-Ladh ī na Sabaq at Lahum Minn ā A l-Ĥusná 'Ūlā 'ika `Anhā Mub `adū na
021-101. Ama Bizden kendilerine güzellik geçmiş bulunanlar; işte, onlar, ondan uzaklaştırılmışlardır.
إِنّ َ ا لَّذِي نَ سَبَقَ تْ لَهُمْ مِنَّ ا ا لْحُسْنَى أُ وْلَا ئِكَ عَنْ هَا مُبْ عَدُونَ
Lā Yasma`ū na Ĥasīsahā ۖ Wa Hum Fī Mā A sh tahat 'An fusuhum Kh ālidū na
021-102. Onun uğultusunu bile duymazlar. Onlar nefislerinin arzuladığı (sayısız nimet) içinde ebedi kalıcıdırlar.
لاَ يَسْمَعُو نَ حَسِيسَهَا ۖ وَهُمْ فِي مَا ا شْتَهَتْ أَن فُسُهُمْ خَ الِدُونَ
Lā Yaĥzunuhumu A l-Faza`u A l-'Akbaru Wa Tatalaq q āhumu A l-Malā 'ikatu Hādh ā Yawmukumu A l-Ladh ī Kun tum Tū`adū na
021-103. Onları, o en büyük korku hüzne kaptırmaz ve: "İşte bu sizin gününüzdür, size va'dedilmişti" diye melekler onları karşılayacaklardır.
لاَ يَحْزُنُهُمُ ا لْفَزَعُ ا لأَكْبَرُ وَتَتَلَقَّ اهُمُ ا لْمَلاَئِكَةُ هَذَا يَوْمُكُمُ ا لَّذِي كُن تُمْ تُوعَدُونَ
Yaw ma Naţ wī A s-Samā 'a Kaţ ay yi A s-Sijilli Lilkutubi ۚ Kamā Bada'nā 'Awwala Kh alq in Nu`īduhu ۚ Wa`dāan `Alaynā ۚ 'Inn ā Kunn ā Fā`ilī na
021-104. Bizim, gِğü kitabın sahifelerini katlar gibi katlayacağımız gün, ilk yaratmaya başladığımız gibi, yine onu (eski durumuna) iade edeceğiz. Bu, Bizim üzerimizde bir vaiddir. Elbette, Biz yapıcılarız.
يَوْ مَ نَطْ وِي ا ل سَّمَا ءَ كَطَ يِّ ا ل سِّجِلِّ لِلْكُتُبِ ۚ كَمَا بَدَأْنَا أَوَّلَ خَ لْق ٍ نُعِيدُهُ ۚ وَعْداً عَلَيْنَا ۚ إِنَّ ا كُنَّ ا فَاعِلِينَ
Wa Laq ad Katab nā Fī A z-Zabū r i Min Ba`di A dh -Dh ikr i 'Ann a A l-'Arđa Yar ith uhā `Ibādiya A ş -Ş āliĥū na
021-105. Andolsun, Biz zikirden sonra Zebur'da da: "Şüphesiz Arz'a salih kullarım varisçi olacaktır" diye yazdık.
وَلَقَ د ْ كَتَبْ نَا فِي ا ل زَّبُو ر ِ مِن ْ بَعْدِ ا ل ذِّكْر ِ أَنّ َ ا لأَرْضَ يَر ِثُهَا عِبَادِيَ ا ل صَّ الِحُونَ
'Inn a Fī Hādh ā Labalāgh āan Liq aw min `Ābidī na
021-106. Gerçek şu ki kulluk eden bir topluluk için bunda (Kur'an'da) 'açık bir mesaj' (veya gerçek bir çıkış yolu) vardır.
إِنّ َ فِي هَذَا لَبَلاَغ ا ً لِقَ وْ مٍ عَابِدِينَ
Wa Mā 'Arsalnā ka 'Illā Ra ĥmatan Lil`ālamī na
021-107. Biz seni alemler için yalnızca bir rahmet olarak gِnderdik.
وَمَا أَرْسَلْنَا كَ إِلاَّ رَ حْمَة ً لِلْعَالَمِينَ
Q ul 'Inn amā Yūĥá 'Ilay ya 'Ann amā 'Ilahukum 'Ilahun Wāĥidun ۖ Fahal 'An tum Muslimū na
021-108. De ki: "Gerçekten bana: -Sizin İlahınız yalnızca bir tek İlah'tır" diye vahyolunuyor; artık siz Müslüman olacak mısınız?"
قُ لْ إِنَّ مَا يُوحَى إِلَيَّ أَنَّ مَا إِلَهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ ۖ فَهَلْ أَنْ تُمْ مُسْلِمُونَ
Fa'in Tawallaw Faq ul 'Ādh an tukum `Alá Sawā 'in ۖ Wa 'In 'Ad r ī 'Aq ar ī bun 'Am Ba`ī dun Mā Tū`adū na
021-109. Buna rağmen yüz çevirecek olurlarsa, de ki: "Size eşitlik üzere açıklamada bulundum. Tehdit edildiğiniz (sorgu ve azap günü) yakın mı, uzak mı, bilemem."
فَإِن ْ تَوَلَّوْا فَقُ لْ آذَنْ تُكُمْ عَلَى سَوَا ءٍ ۖ وَإِن ْ أَد ْر ِي أَقَ ر ِي بٌ أَمْ بَعِي دٌ مَا تُوعَدُونَ
'Inn ahu Ya`lamu A l-Jahra Mina A l-Q aw li Wa Ya`lamu Mā Taktumū na
021-110. "Şüphesiz O, sِzün açıkta sِylenenini de bilmekte, saklamakta olduklarınızı da bilmektedir."
إِنَّ هُ يَعْلَمُ ا لْجَهْرَ مِنَ ا لْقَ وْ لِ وَيَعْلَمُ مَا تَكْتُمُونَ
Wa 'In 'Ad r ī La`allahu Fitnatun Lakum Wa Matā `un 'Ilá Ĥī nin
021-111. "Bilemem; belki bu (sürenin açıklanmaması), sizin için bir (fitne) denemedir, (belki de) belli bir vakte kadar yararlanma (meta)dır."
وَإِن ْ أَد ْر ِي لَعَلَّهُ فِتْنَة ٌ لَكُمْ وَمَتَا عٌ إِلَى حِينٍ
Q ā la Ra bbi A ĥkum Bil-Ĥaq q i ۗ Wa Ra bbunā A r-Ra ĥmā nu A l-Musta`ā nu `Alá Mā Taş ifū na
021-112. (Resulullah) Dedi ki: "Rabbim, hak ile hükmet. Bizim Rabbimiz, sizin her türlü nitelendirmelerinize karşı yardımına sığınılan Rahman (olan Allah)dır."
قَ ا لَ رَ بِّ ا حْكُمْ بِا لْحَقِّ ۗ وَرَ بُّنَا ا ل رَّ حْمَنُ ا لْمُسْتَعَا نُ عَلَى مَا تَصِ فُونَ
Toggle thick letters. Most people make the mistake of thickening thin letters in the words that have other (highlighted) thick letter Toggle to highlight thick letters خصضغطقظ رَ