Toggle thick letters.  Most people make the mistake of thickening thin letters in the words that have other (highlighted) thick letter Toggle to highlight thick letters خصضغطقظ رَ      
 
   A q  tara bati A s-Sā`atu Wa A n sh aq q a A l-Q amaru  
   
     
   054-001. Saat (kıyamet vakti) yakınlaştı ve ay yarıldı. 
 
   ا قْ  تَرَ بَتِ ا ل سَّاعَةُ وَا  نْ شَقَّ  ا لْقَ مَرُ 
  
 
    Wa 'In  Yara w 'Āyatan  Yu`r iđū Wa Yaq ūlū Siĥru n  Mustamir ru n  
   
     
    054-002. Onlar bir ayet (mucize) gِrseler, sırt çevirirler ve: "(Bu,) Süregelen bir büyüdür" derler. 
 
   وَإِن ْ يَرَ وْا آيَة ً  يُعْر ِضُ وا  وَيَقُ ولُوا  سِحْرٌ  مُسْتَمِر ٌّ  
  
 
   Wa Kadh dh abū Wa A  ttaba`ū  'Ahwā 'ahum  ۚ  Wa Kullu 'Am r in  Mustaq ir ru n   
   
     
    054-003. Yalanladılar ve kendi heva (istek ve tutku)larına uydular; oysa her iş 'sonunda kendi amacına varıp karar kılacaktır.' 
 
   وَكَذَّبُوا  وَا  تَّبَعُو ا  أَهْوَا ءَهُمْ ۚ  وَكُلُّ أَمْرٍ  مُسْتَقِ ر ٌّ   
  
 
    Wa Laq ad  Jā 'ahum  Mina A l-'An bā 'i Mā Fī hi Muzdajaru n  
   
     
    054-004. Andolsun, onlara (kendilerini şirkten ve bozulmalardan) caydırıp vazgeçirtecek nice haberler geldi. 
 
   وَلَقَ د ْ جَا ءَهُمْ مِنَ ا لأَنْ بَا ءِ مَا فِي هِ مُزْدَجَ رٌ  
  
 
   Ĥikmatun  Bāligh  atun  ۖ  Famā Tugh  ni A n -Nudh uru   
   
     
    054-005. (Ki her biri) Doruğunda-olgunlaşmış hikmettir. Fakat uyarmalar bir yarar sağlamıyor. 
 
   حِكْمَةٌ  بَالِغَ ةٌ  ۖ  فَمَا تُغْ نِ ا ل نُّ ذُرُ   
  
 
   Fatawalla `Anhum  ۘ  Yaw ma Yad `u A d-Dā `i 'Ilá Sh ay 'in  Nukur in   
   
     
    054-006. ضyleyse sen onlardan yüz çevir. O çağırıcının 'ne tanınmış, ne gِrülmüş' bir şeye çağıracağı gün... 
 
   فَتَوَلَّ عَنْ هُمْ ۘ  يَوْ مَ يَد ْعُ ا ل دَّا عِ إِلَى شَيْ ءٍ  نُكُرٍ   
  
 
   Kh  ush sh a`āan 'Ab ş āru hum  Yakh ru jū na Mina A l-'Aj dāth i Ka'ann ahum  Jar ā dun  Mun tash ir un  
   
     
   054-007. Gِzleri 'zillet ve dehşetten düşmüş olarak', sanki 'yayılan' çekirgeler gibi kabirlerinden çıkarlar. 
 
   خُ شَّعاً أَبْ صَ ارُهُمْ يَخْ رُجُو نَ مِنَ ا لأَجْ دَا ثِ كَأَنَّ هُمْ جَرَ ا دٌ  مُن تَشِرٌ 
  
 
   Muhţ i`ī na 'Ilá A d-Dā `i ۖ  Yaq ū lu A l-Kāfirū na Hādh ā Yaw mun `Asir un   
   
     
    054-008. Boyunlarını çağırana doğru uzatmış olarak koşarlarken, kafirler derler ki: "Bu, zorlu bir gün." 
 
   مُهْطِ عِي نَ إِلَى ا ل دَّا عِ ۖ  يَقُ و لُ ا لْكَافِرُو نَ هَذَا يَوْ مٌ عَسِرٌ   
  
 
   Kadh dh abat Q ab lahum  Q aw mu Nūĥin  Fakadh dh abū `Ab danā Wa Q ālū Maj nū nun  Wa A zdujir a 
   
     
    054-009. Kendilerinden ِnce Nuh kavmi de yalanlamıştı; bِylece kulumuz (Nuh)u yalanladılar ve: "Delidir" dediler. O 'baskı altına alınıp engellenmişti.' 
 
   كَذَّبَتْ قَ بْ لَهُمْ قَ وْ مُ نُو حٍ  فَكَذَّبُوا  عَبْ دَنَا وَقَ الُوا  مَجْ نُو نٌ  وَا زْدُجِ رَ   
  
 
   Fada`ā Ra bbahu~  'Ann ī Magh  lū bun  Fān taş ir  
   
     
    054-010. Sonunda Rabbine dua etti: "Gerçekten ben, yenik düşmüş durumdayım. Artık Sen (bu kafir toplumdan) intikam al." 
 
   فَدَعَا رَ بَّهُ~ ُ أَنِّ ي مَغْ لُو بٌ  فَانْ تَصِ ر ْ  
  
 
   Fafataĥnā  'Ab wā ba A s-Samā 'i Bimā 'in  Munhamir  in  
   
     
    054-011. Biz de 'bardaktan boşanırcasına akan' bir su ile gِğün kapılarını açtık. 
 
   فَفَتَحْنَا  أَبْ وَا بَ ا ل سَّمَا ءِ بِمَا ءٍ  مُنْ هَمِر ٍ  
  
 
    Wa Fajjarnā A l-'Arđa `Uyūnāan  Fāltaq á A l-Mā 'u `Alá  'Am r in  Q ad  Q udira  
   
     
    054-012. Yeri de 'coşkun kaynaklar' halinde fışkırttık. Derken su, takdir edilmiş bir işe karşı (hükmümüzü gerçekleştirmek üzere) birleşti. 
 
   وَفَجَّرْنَا ا لأَرْضَ  عُيُونا ً  فَالْتَقَ ى ا لْمَا ءُ عَلَى  أَمْرٍ  قَ د ْ قُ د ِرَ   
  
 
    Wa Ĥamalnā hu `Alá Dh ā ti 'Alwāĥin  Wa Dusur in  
   
     
    054-013. Ve onu da tahtalar ve çiviler(le inşa edilmiş gemi) üzerinde taşıdık; 
 
   وَحَمَلْنَا هُ عَلَى ذَا تِ أَلْوَا حٍ  وَدُسُرٍ  
  
 
   Taj r ī Bi'a`yuninā Jazā 'an  Liman  Kā na Kufir a 
   
     
    054-014. Gِzlerimiz ِnünde akıp-gitmekteydi. (Kendisi ve getirdikleri) İnkar edilmiş-nankِrlük edilmiş olan (Nuh)a bir mükafaat olmak üzere. 
 
   تَجْ ر ِي بِأَعْيُنِنَا جَزَا ء ً  لِمَن ْ كَا نَ كُفِرَ   
  
 
    Wa Laq ad  Tara knāhā  'Āyatan  Fahal Min  Muddakir  in  
   
     
    054-015. Andolsun, Biz bunu bir ayet olarak bıraktık. Fakat ِğüt alıp-düşünen var mı? 
 
   وَلَقَ د ْ تَرَ كْنَاهَا  آيَة ً  فَهَلْ مِن ْ مُدَّكِر ٍ  
  
 
   Fakay fa Kā na `Adh ābī Wa Nudh ur i 
   
     
    054-016. Şu halde Benim azabım ve uyarıp-korkutmam nasılmış? 
 
   فَكَيْ فَ كَا نَ عَذَابِي وَنُذُر ِ  
  
 
    Wa Laq ad  Yassarnā A l-Q ur'ā na Lildh dh ikr i Fahal Min  Muddakir  in  
   
     
    054-017. Andolsun Biz Kur'an'ı zikr (ِğüt alıp düşünmek) için kolaylaştırdık. Fakat ِğüt alıp-düşünen var mı? 
 
   وَلَقَ د ْ يَسَّرْنَا ا لْقُ رْآنَ لِلذِّكْر ِ فَهَلْ مِن ْ مُدَّكِر ٍ  
  
 
   Kadh dh abat `Ā dun  Fakay fa Kā na `Adh ābī Wa Nudh ur i 
   
     
    054-018. Ad (kavmi) de yalanladı. Şu halde Benim azabım ve uyarmam nasılmış? 
 
   كَذَّبَتْ عَا دٌ  فَكَيْ فَ كَا نَ عَذَابِي وَنُذُر ِ  
  
 
   'Inn ā  'Arsalnā `Alayhim  R īĥāan  Ş arş arā an  Fī Yaw mi Naĥsin  Mustamir r in  
   
     
    054-019. Biz, o uğursuz (felaket yüklü ve) sürekli bir günde üzerlerine 'kulakları patlatan bir kasırga' gِnderdik. 
 
   إِنَّ ا  أَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ ر ِيحا ً  صَ رْصَ را ً  فِي يَوْ مِ نَحْسٍ  مُسْتَمِر ٍّ  
  
 
   Tan zi`u A n -Nā sa Ka'ann ahum  'A`jā zu Nakh  lin  Mun q a`ir  in  
   
     
    054-020. İnsanları sِküp atıyordu; sanki onlar, kِkünden sِkülüp-kopmuş hurma kütükleriymiş gibi. 
 
   تَن زِعُ ا ل نّ َا سَ كَأَنَّ هُمْ أَعْجَا زُ نَخْ لٍ  مُنْ قَ عِر ٍ  
  
 
   Fakay fa Kā na `Adh ābī Wa Nudh ur i 
   
     
    054-021. Şu halde Benim azabım ve uyarmam nasılmış? 
 
   فَكَيْ فَ كَا نَ عَذَابِي وَنُذُر ِ  
  
 
    Wa Laq ad  Yassarnā A l-Q ur'ā na Lildh dh ikr i Fahal Min  Muddakir  in  
   
     
    054-022. Andolsun Biz Kur'an'ı zikr (ِğüt alıp düşünmek) için kolaylaştırdık. Fakat ِğüt alıp-düşünen var mı? 
 
   وَلَقَ د ْ يَسَّرْنَا ا لْقُ رْآنَ لِلذِّكْر ِ فَهَلْ مِن ْ مُدَّكِر ٍ  
  
 
   Kadh dh abat Th amū du Bin -Nudh ur i 
   
     
    054-023. Semud (kavmi) de uyarıları yalanladı. 
 
   كَذَّبَتْ ثَمُو دُ بِا ل نُّ ذُر ِ  
  
 
   Faq ālū  'Abash arā an  Minn ā Wāĥidāan  Nattabi`uhu~  'Inn ā  'Idh āan  Lafī Đ alā lin  Wa Su`ur in  
   
     
    054-024. Dediler ki: "Bizden biri olan bir beşere mi uyacağız? Bu durumda gerçekten biz bir sapıklık (delalet) ve çılgınlık içinde kalmış oluruz." 
 
   فَقَ الُو ا  أَبَشَرا ً  مِنَّ ا وَاحِدا ً  نَتَّبِعُهُ~ ُ إِنَّ ا  إِذا ً  لَفِي ضَ لاَلٍ  وَسُعُرٍ  
  
 
   'A'uulq iya A dh -Dh ikru  `Alay hi Min  Bayninā Bal Huwa Kadh dh ā bun 'Ash ir un  
   
     
    054-025. "Zikr (vahy) içimizden ona mı bırakıldı? Hayır, o çok yalan sِyleyen, kendini beğenmiş bir şımarıktır." 
 
   أَؤُلْقِ يَ ا ل ذِّكْرُ عَلَيْ هِ مِن ْ بَيْنِنَا بَلْ هُوَ كَذَّا بٌ أَشِرٌ  
  
 
   Saya`lamū na Gh  adāan  Mani A l-Kadh dh ā bu A l-'Ash ir u 
   
     
    054-026. Onlar yarın, kimin çok yalan sِyleyen, kendini beğenmiş bir şımarık olduğunu bilip-ِğreneceklerdir. 
 
   سَيَعْلَمُو نَ غَ دا ً  مَنِ ا لْكَذَّا بُ ا لأَشِرُ  
  
 
   'Inn ā Mursilū A n -Nāq ati Fitnatan  Lahum  Fārtaq ib hum  Wa A ş ţ ab ir  
   
     
    054-027. Gerçek şu ki Biz, bir fitne (imtihan ve deneme konusu) olarak o dişi deveyi kendilerine gِndereniz. Şu halde sen onları gِzleyip-bekle ve sabret. 
 
   إِنَّ ا مُرْسِلُو ا ل نَّ اقَ ةِ فِتْنَة ً  لَهُمْ فَارْتَقِ بْ هُمْ وَا صْ طَ بِ ر ْ  
  
 
   Wa Nabbi'hum  'Ann a A l-Mā 'a Q ismatun  Baynahum  ۖ  Kullu Sh ir bin  Muĥtađaru n   
   
     
    054-028. "Ve onlara, suyun aralarında kesin olarak pay edildiğini haber ver. Su alış sırası (kiminse, o) hazır bulunsun." 
 
   وَنَبِّئْهُمْ أَنّ َ ا لْمَا ءَ قِ سْمَةٌ  بَيْنَهُمْ ۖ  كُلُّ شِر ْبٍ  مُحْتَضَ رٌ   
  
 
   Fanādaw Ş āĥibahum  Fata`āţ á Fa`aq ara  
   
     
    054-029. Derken arkadaşlarını çağırdılar, o da bıçağını kapıp 'hayvanı ayağından biçip yere devirdi.' 
 
   فَنَادَوْا صَ احِبَهُمْ فَتَعَاطَ ى فَعَق َ رَ   
  
 
   Fakay fa Kā na `Adh ābī Wa Nudh ur i 
   
     
    054-030. Şu halde Benim azabım ve uyarmam nasılmış? 
 
   فَكَيْ فَ كَا نَ عَذَابِي وَنُذُر ِ  
  
 
   'Inn ā  'Arsalnā `Alayhim  Ş ayĥatan  Wāĥidatan  Fakānū Kahash ī mi A l-Muĥtažir  i 
   
     
    054-031. اünkü Biz onların üzerine bir tek çığlık gِnderdik. Bِylece onlar, ağıldaki çalı-çırpı olan kuru ot gibi oluverdiler. 
 
   إِنَّ ا  أَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ صَ يْحَة ً  وَاحِدَة ً  فَكَانُوا  كَهَشِي مِ ا لْمُحْتَظِ ر ِ  
  
 
    Wa Laq ad  Yassarnā A l-Q ur'ā na Lildh dh ikr i Fahal Min  Muddakir  in  
   
     
    054-032. Andolsun Biz Kur'an'ı zikr (ِğüt alıp düşünmek) için kolaylaştırdık. Fakat ِğüt alıp-düşünen var mı? 
 
   وَلَقَ د ْ يَسَّرْنَا ا لْقُ رْآنَ لِلذِّكْر ِ فَهَلْ مِن ْ مُدَّكِر ٍ  
  
 
   Kadh dh abat Q aw mu Lūţ in  Bin -Nudh ur i 
   
     
    054-033. Lut kavmi de uyarıları yalanladı. 
 
   كَذَّبَتْ قَ وْ مُ لُو ط  ٍ  بِا ل نُّ ذُر ِ  
  
 
   'Inn ā  'Arsalnā `Alayhim  Ĥāş ibāan 'Illā  'Ā la Lūţ in  ۖ  Najjaynāhum  Bisaĥar in   
   
     
    054-034. Biz de onların üzerine taş yağdıran bir kasırga gِnderdik. Yalnız Lut ailesini (bu azaptan ayrı tuttuk;) onları seher vakti kurtardık; 
 
   إِنَّ ا  أَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ حَاصِ با ً  إِلاَّ آلَ لُو ط ٍ  ۖ  نَجَّيْنَاهُمْ بِسَحَرٍ   
  
 
   Ni`matan  Min `In dinā ۚ  Kadh ālika Naj zī Man  Sh akara   
   
     
    054-035. Tarafımızdan bir nimet olarak. İşte Biz, şükredenleri bِyle ِdüllendiririz. 
 
   نِعْمَة ً  مِن ْ عِنْ دِنَا ۚ  كَذَلِكَ نَجْ زِي مَن ْ شَكَرَ    
  
 
    Wa Laq ad  'An dh ara hum  Baţ sh atanā Fatamāra w Bin -Nudh ur i 
   
     
    054-036. Oysa andolsun, zorlu yakalamamıza karşı onları uyarmıştı. Fakat onlar, bu uyarıları kuşkuyla karşılayıp-yalanlamakta direttiler. 
 
   وَلَقَ د ْ أَن ذَرَ هُمْ بَطْ  شَتَنَا فَتَمَارَ وْا بِا ل نُّ ذُر ِ  
  
 
    Wa Laq ad  Rā wadū hu `An  Đ ayfihi  Faţ amasnā  'A`yunahum  Fadh ūq ū `Adh ābī Wa Nudh ur i 
   
     
    054-037. Andolsun onlar, onun konuklarından da murad almak için baskı yaptılar. Biz de onların gِzlerini silip kِr ettik. "İşte azabımı ve uyarmamı tadın." 
 
   وَلَقَ د ْ رَ اوَدُو هُ عَن ْ ضَ يْفِهِ  فَطَ مَسْنَا  أَعْيُنَهُمْ فَذُوقُ وا  عَذَابِي وَنُذُر ِ  
  
 
    Wa Laq ad  Ş abbaĥahum  Bukra tan `Adh ā bun  Mustaq ir ru n  
   
     
    054-038. Andolsun onları bir sabah vakti erkenden, üzerlerinde kararını kılmış bir azap yakalayıp-bastırıverdi. 
 
   وَلَقَ د ْ صَ بَّحَهُمْ بُكْرَ ةً عَذَا بٌ  مُسْتَقِ ر ٌّ  
  
 
   Fadh ūq ū `Adh ābī Wa Nudh ur i 
   
     
    054-039. Şimdi azabımı ve uyarmamı tadın. 
 
   فَذُوقُ وا  عَذَابِي وَنُذُر ِ  
  
 
    Wa Laq ad  Yassarnā A l-Q ur'ā na Lildh dh ikr i Fahal Min  Muddakir  in  
   
     
    054-040. Andolsun Biz Kur'an'ı zikr (ِğüt alıp düşünmek) için kolaylaştırdık. Fakat ِğüt alıp-düşünen var mı? 
 
   وَلَقَ د ْ يَسَّرْنَا ا لْقُ رْآنَ لِلذِّكْر ِ فَهَلْ مِن ْ مُدَّكِر ٍ  
  
 
    Wa Laq ad  Jā 'a 'Ā la Fir `aw na A n -Nudh uru  
   
     
    054-041. Andolsun Firavun ailesi (ve çevresi ile kavmi)ne de uyarılar geldi. 
 
   وَلَقَ د ْ جَا ءَ آلَ فِر ْعَوْ نَ ا ل نُّ ذُرُ  
  
 
   Kadh dh abū Bi'āyātinā Kullihā Fa'akh  adh nāhum  'Akh dh a `Azī zin  Muq  tadir  in  
   
     
    054-042. Onlar Bizim ayetlerimizin tümünü yalanladılar. Biz de onları üstün ve güçlü, kudretli olanın yakalayışıyla yakalayıverdik. 
 
   كَذَّبُوا  بِآيَاتِنَا كُلِّهَا فَأَخَ ذْنَاهُمْ أَخْ ذَ عَزِي زٍ  مُقْ  تَد ِر ٍ  
  
 
   'Akuffāru kum  Kh  ay ru n  Min 'Ūla'ikum  'Am  Lakum  Barā 'atun  Fī A z-Zubur i 
   
     
    054-043. Sizin kafirleriniz onlardan daha hayırlı mıdır? Yoksa sizin için kitaplarda bir beraat mi var? 
 
   أَكُفَّارُكُمْ خَ يْ رٌ  مِن ْ أُ وْلَئِكُمْ أَمْ لَكُمْ بَرَا ءَةٌ  فِي ا ل زُّبُ ر ِ  
  
 
   'Am  Yaq ūlū na Naĥnu Jamī `un  Mun taş iru n  
   
     
    054-044. "Biz, 'birbiriyle yardımlaşıp ِcünü alan' bir toplumuz" mu diyorlar? 
 
   أَمْ يَقُ ولُو نَ نَحْنُ جَمِي عٌ  مُنْ تَصِ رٌ  
  
 
   Sayuhzamu A l-Jam `u Wa Yuwallū na A d-Dubura  
   
     
    054-045. Yakında o toplum bozguna uğratılacak ve arkalarını dِnüp kaçacaklardır. 
 
   سَيُهْزَمُ ا لْجَمْعُ وَيُوَلُّو نَ ا ل دُّبُ رَ   
  
 
   Bali A s-Sā`atu Maw`iduhum  Wa A s-Sā`atu 'Ad /há Wa 'Amarru  
   
     
    054-046. Daha doğrusu onlara va'dedilen (asıl azap) (kıyamet) saatidir. O saat, 'kurtuluş olmayan daha korkunç bir bela' ve daha acıdır. 
 
   بَلِ ا ل سَّاعَةُ مَوْعِدُهُمْ وَا ل سَّاعَةُ أَد ْهَى وَأَمَرُّ  
  
 
   'Inn a A l-Muj r imī na Fī Đ alā lin  Wa Su`ur in  
   
     
    054-047. Hiç şüphesiz suçlular-günahkarlar, bir sapmışlık (dalalet) ve çılgınlık içindedirler. 
 
   إِنّ َ ا لْمُجْ ر ِمِي نَ فِي ضَ لاَلٍ  وَسُعُرٍ  
  
 
   Yaw ma Yusĥabū na Fī A n -Nā r i `Alá Wujūhihim  Dh ūq ū Massa Saq ara  
   
     
    054-048. Ateşin içinde yüzükoyun sürüklenecekleri gün cehennemin dokunuşunu tadın" (denecek) 
 
   يَوْ مَ يُسْحَبُو نَ فِي ا ل نّ َا ر ِ عَلَى وُجُوهِهِمْ ذُوقُ وا  مَسَّ سَق َ رَ   
  
 
   'Inn ā Kulla Sh ay 'in Kh  alaq  nā hu Biq adar in  
   
     
    054-049. Hiç şüphesiz, Biz herşeyi kader ile yarattık. 
 
   إِنَّ ا كُلَّ شَيْ ءٍ خَ لَقْ  نَا هُ بِقَ د َرٍ  
  
 
    Wa Mā  'Am ru nā  'Illā Wāĥidatun  Kalam ĥin  Bil-Baş ar i 
   
     
    054-050. Bizim emrimiz, bir gِz kırpma gibi yalnızca 'bir keredir.' 
 
   وَمَا  أَمْرُنَا  إِلاَّ وَاحِدَةٌ  كَلَمْح ٍ  بِا لْبَصَ ر ِ  
  
 
    Wa Laq ad  'Ahlaknā  'Ash yā`akum  Fahal Min  Muddakir  in  
   
     
    054-051. Andolsun Biz sizin benzerlerinizi yıkıma uğrattık. Fakat ِğüt alıp-düşünen var mı? 
 
   وَلَقَ د ْ أَهْلَكْنَا  أَشْيَاعَكُمْ فَهَلْ مِن ْ مُدَّكِر ٍ  
  
 
    Wa Kullu Sh ay 'in  Fa`alū hu Fī A z-Zubur i 
   
     
    054-052. Onların işlemiş oldukları herşey kitaplarda (yazılı)dır. 
 
   وَكُلُّ شَيْ ءٍ  فَعَلُو هُ فِي ا ل زُّبُ ر ِ  
  
 
    Wa Kullu Ş agh ī r  in  Wa Kabī r  in  Mustaţ aru n  
   
     
    054-053. Küçük, büyük herşey satır satır (yazılı)dır. 
 
   وَكُلُّ صَ غِ ي ر ٍ  وَكَبِي ر ٍ  مُسْتَط َ رٌ  
  
 
   'Inn a A l-Muttaq ī na Fī Jann ā tin  Wa Nahar in  
   
     
    054-054. Hiç şüphesiz muttakiler, cennetlerde ve nehir (çevresin)dedirler. 
 
   إِنّ َ ا لْمُتَّقِ ي نَ فِي جَنّ َا تٍ  وَنَهَرٍ  
  
 
   Fī Maq  `adi Ş id q in `In da Malī kin  Muq  tadir  in  
   
     
    054-055. اok kudretli, mülkünün sonu olmayan (Allah)ın yanında doğruluk makamındadırlar.   
 
   فِي مَقْ  عَدِ صِ د ْقٍ  عِنْ دَ مَلِي كٍ  مُقْ  تَد ِر ٍ  
  
  Toggle thick letters.   Most people make the mistake of thickening thin letters in the words that have other (highlighted) thick letter Toggle to highlight thick letters خصضغطقظ رَ