Toggle thick letters.  Most people make the mistake of thickening thin letters in the words that have other (highlighted) thick letter Toggle to highlight thick letters خصضغطقظ رَ      
 
   Ĥā-Mīm  
   
     
    043-001. Ha, Mim. 
 
   حَا-مِيم  
  
 
   Wa A l-Kitā bi A l-Mubī ni 
   
     
    043-002. Apaçık Kitab’a andolsun; 
 
   وَالْكِتَا بِ ا لْمُبِينِ  
  
 
   'Inn ā Ja`alnā hu Q ur'ā nāan `Ara bīyāan  La`allakum  Ta`q ilū na 
   
     
    043-003. Gerçekten Biz onu, belki aklınızı kullanırsınız diye Arapça bir Kur'an kıldık. 
 
   إِنَّ ا جَعَلْنَا هُ قُ رْآناً عَرَ بِيّا ً  لَعَلَّكُمْ تَعْقِ لُونَ  
  
 
    Wa 'Inn ahu Fī  'Umm i A l-Kitā bi Ladaynā La`alī yun Ĥakī mun  
   
     
    043-004. Şüphesiz o, Bizim Katımız'da olan Ana kitaptadır; çok yücedir, hüküm ve hikmet doludur. 
 
   وَإِنَّ هُ  فِي  أُمّ ِ ا لْكِتَا بِ لَدَيْنَا لَعَلِيٌّ حَكِيمٌ  
  
 
   'Afanađr ibu `An kumu A dh -Dh ikra  Ş afĥāan 'An  Kun tum  Q awmāan  Musr ifī na 
   
     
    043-005. Siz ِlçüyü taşıran bir kavimsiniz diye, şimdi o zikri (ِğüt ve hatırlatma dolu Kur'an'ı) sizden (uzaklaştırıp) bir yana mı bırakalım? 
 
   أَفَنَضْ ر ِبُ عَن كُمُ ا ل ذِّكْرَ  صَ فْحاً أَن ْ كُن تُمْ قَ وْما ً  مُسْر ِفِينَ  
  
 
    Wa Kam  'Arsalnā Min  Nabī yin  Fī A l-'Awwalī na 
   
     
    043-006. Oysa Biz, ِncekiler içinde nice peygamber(ler) gِnderdik. 
 
   وَكَمْ أَرْسَلْنَا مِن ْ نَبِيٍّ  فِي ا لأَوَّلِينَ  
  
 
    Wa Mā Ya'tīhim  Min  Nabī yin 'Illā Kānū Bihi  Yastahzi'ūn  
   
     
    043-007. Onlara bir peygamber gelmeyiversin, mutlaka onunla alay ederlerdi. 
 
   وَمَا يَأْتِيهِمْ مِن ْ نَبِيٍّ  إِلاَّ كَانُوا  بِهِ  يَسْتَهْزِئُ ون  
  
 
   Fa'ahlaknā  'Ash adda Minhum  Baţ sh āan  Wa Mađá Math alu A l-'Awwalī na 
   
     
    043-008. Biz de, kuvvet bakımından onlardan daha üstün olan (toplum)ları yıkıma uğrattık. ضncekilerin ِrneği geçti. 
 
   فَأَهْلَكْنَا  أَشَدَّ مِنْ هُمْ بَطْ  شا ً  وَمَضَ ى مَثَلُ ا لأَوَّلِينَ  
  
 
    Wa La'in  Sa'altahum  Man Kh  alaq a A s-Samāwā ti Wa A l-'Arđa Layaq ūlunn a Kh  alaq ahunn a A l-`Azī zu A l-`Alī mu 
   
     
    043-009. Andolsun, onlara: "Gِkleri ve yeri kim yarattı?" diye soracak olsan, tartışmasız: "Onları üstün ve güçlü (Aziz) olan, bilen (Allah) yarattı" diyecekler. 
 
   وَلَئِن ْ سَأَلْتَهُمْ مَن ْ خَ لَقَ  ا ل سَّمَاوَا تِ وَا لأَرْضَ  لَيَقُ ولُنّ َ خَ لَقَ هُنّ َ ا لْعَزِي زُ ا لْعَلِيمُ  
  
 
   Al-Ladh ī Ja`ala Lakumu A l-'Arđa Mahdāan  Wa Ja`ala Lakum  Fīhā Subulāan  La`allakum  Tahtadū na 
   
     
    043-010. Ki O, yeri sizin için bir beşik kıldı ve doğru yolu bulursunuz diye onda size (birtakım) yollar var etti. 
 
   ا لَّذِي جَعَلَ لَكُمُ ا لأَرْضَ  مَهْدا ً  وَجَعَلَ لَكُمْ فِيهَا سُبُلا ً  لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ  
  
 
   Wa A l-Ladh ī Nazzala Mina A s-Samā 'i Mā 'an  Biq adar in  Fa'an sh arnā Bihi  Baldatan  Maytāan  ۚ  Kadh ālika Tukh ra jū na  
   
     
    043-011. Ki O, belli bir miktar ile gِkten su indirdi de, onunla ِlü bir memleketi ‘dirilttik (ve her yanına yeniden hayat) yaydık'; siz de bِyle (kabirlerinizden diriltilip) çıkarılacaksınız. 
 
   وَالَّذِي نَزَّلَ مِنَ ا ل سَّمَا ءِ مَا ء ً  بِقَ دَرٍ  فَأَن شَرْنَا بِهِ  بَلْدَة ً  مَيْتا ً  ۚ  كَذَلِكَ تُخْ رَ جُونَ   
  
 
   Wa A l-Ladh ī Kh  alaq a A l-'Azwā ja Kullahā Wa Ja`ala Lakum  Mina A l-Fulki Wa A l-'An`ām  Mā Tarkabū na 
   
     
    043-012. Ki O, bütün çiftleri yarattı ve sizin için gemilerden ve hayvanlardan bineceğiniz şeyleri var etti. 
 
   وَالَّذِي خَ لَقَ  ا لأَزْوَا جَ كُلَّهَا وَجَعَلَ لَكُمْ مِنَ ا لْفُلْكِ وَا لأَنعَام  مَا تَرْكَبُونَ  
  
 
   Litastawū `Alá Ž uhūr ihi Th umm a Tadh kurū Ni`mata Ra bbikum  'Idh ā A  stawaytum  `Alay hi Wa Taq ūlū Sub ĥā na A l-Ladh ī Sakh kh  ara  Lanā Hādh ā Wa Mā Kunn ā Lahu  Muq r inī na 
   
     
    043-013. Onların sırtlarına binip-doğrulmanız, sonra doğrulduğunuz zaman, Rabbinizin nimetini zikretmeniz ve: "Bunlara bizim için boyun eğdiren (Allah) ne Yücedir, yoksa biz bunu (kendi hizmetimize) yanaştıramazdık" demeniz için. 
 
   لِتَسْتَوُوا  عَلَى ظُ هُور ِهِ  ثُمّ َ تَذْكُرُوا  نِعْمَةَ رَ بِّكُمْ إِذَا ا  سْتَوَيْتُمْ عَلَيْ هِ وَتَقُ ولُوا  سُبْ حانَ ا لَّذِي سَخَّ رَ  لَنَا هَذَا وَمَا كُنَّ ا لَهُ  مُقْ  ر ِنِينَ  
  
 
    Wa 'Inn ā  'Ilá Ra bbinā Lamun q alibū na 
   
     
    043-014. Ve biz elbette, Rabbimiz'e çevrilip-dِneceğiz." 
 
   وَإِنَّ ا  إِلَى رَ بِّنَا لَمُن قَ لِبُونَ  
  
 
   Wa Ja`alū Lahu  Min `Ibādihi  Juz'ā an ۚ  'Inn a A l-'In sā na Lakafū ru n  Mubī nun   
   
     
    043-015. (Buna rağmen) Kendi kullarından O'na bir parça kılıp-yakıştırdılar. Doğrusu insan, açıkça bir nankِrdür. 
 
   وَجَعَلُوا  لَهُ  مِن ْ عِبَادِهِ  جُزْءا ً  ۚ  إِنّ َ ا لإِن سَا نَ لَكَفُو رٌ  مُبِينٌ   
  
 
   'Am  A  ttakh  adh a Mimm ā Yakh  luq u Banā tin  Wa 'Aş fākum  Bil-Banī na 
   
     
    043-016. Yoksa O, yarattıklarından kızları (kendine) edindi ve erkekleri size mi ayırdı? 
 
   أَمْ ا  تَّخَ ذَ مِمَّ ا يَخْ لُقُ  بَنَا تٍ  وَأَصْ فَاكُمْ بِا لْبَنِينَ  
  
 
    Wa 'Idh ā Bush sh ir a 'Aĥaduhum  Bimā Đ ara ba Lilrra ĥmani Math alāan  Ž alla Waj huhu  Muswaddāan  Wa Huwa Kažī mun  
   
     
    043-017. Oysa onlardan biri, O, Rahman (olan Allah) için verdiği ِrnek ile (kız çocuğunun doğumuyla) müjdelendiği zaman, yüzü simsiyah kesilmiş olarak kahrından yutkundukça yutkunur. 
 
   وَإِذَا بُشِّر َ أَحَدُهُمْ بِمَا ضَ رَ بَ لِل رَّ حْمَنِ مَثَلا ً  ظَ لَّ وَجْ هُهُ  مُسْوَدّا ً  وَهُوَ كَظِ يمٌ  
  
 
   'Awaman  Yunash sh a'u Fī A l-Ĥilyati Wa Huwa Fī A l-Kh  iş ā mi Gh  ay ru  Mubī nin  
   
     
    043-018. Onlar, süs içinde büyütülüp de mücadelede açık olmayan (kızlar)ı mı (Allah'a yakıştırıyorlar)? 
 
   أَوَمَن ْ يُنَشَّأُ فِي ا لْحِلْيَةِ وَهُوَ فِي ا لْخِ صَ ا مِ غَ يْ رُ مُبِينٍ  
  
 
   Wa Ja`alū A l-Malā 'ikata A l-Ladh ī na Hum  `Ibā du A r-Ra ĥmā ni 'Ināth āan ۚ  'Ash ahidū Kh  alq ahum  ۚ  Satuktabu Sh ahādatuhum  Wa Yus'alū na   
   
     
    043-019. Onlar, ki Rahmanın kulları olan melekleri dişiler kıldılar. Kendileri yaratılışlarına şahit mi oldular? Onların şahitlikleri yazılacak ve (bundan dolayı) sorumlu tutulacaklar. 
 
   وَجَعَلُوا  ا لْمَلاَئِكَةَ ا لَّذِي نَ هُمْ عِبَا دُ ا ل رَّ حْمَنِ إِنَاثاً ۚ  أَشَهِدُوا  خَ لْقَ هُمْ ۚ  سَتُكْتَبُ شَهَادَتُهُمْ وَيُسْأَلُونَ    
  
 
   Wa Q ālū Law Sh ā 'a A r-Ra ĥmā nu Mā `Abad nāhum  ۗ  Mā Lahum  Bidh ālika Min `Ilmin ۖ  'In Hum  'Illā Yakh ru ş ū na   
   
     
    043-020. Dediler ki: "Eğer Rahman dilemiş olsaydı, biz onlara ibadet etmezdik." Onların bundan yana hiçbir bilgileri yoktur. Onlar, yalnızca 'zan ve tahminle yalan sِylüyorlar.' 
 
   وَقَ الُوا  لَوْ شَا ءَ ا ل رَّ حْمَنُ مَا عَبَد ْنَاهُمْ ۗ  مَا لَهُمْ بِذَلِكَ مِن ْ عِلْمٍ  ۖ  إِن ْ هُمْ إِلاَّ يَخْ رُصُ ونَ    
  
 
   'Am  'Ātaynāhum  Kitābāan  Min  Q ab lihi  Fahum  Bihi  Mustam sikū na 
   
     
    043-021. Yoksa Biz, bundan ِnce kendilerine bir kitap verdik de şimdi ona mı tutunuyorlar? 
 
   أَمْ آتَيْنَاهُمْ كِتَابا ً  مِن ْ قَ بْ لِهِ  فَهُمْ بِهِ  مُسْتَمْسِكُونَ  
  
 
   Bal Q ālū  'Inn ā Wajad nā  'Ābā 'anā `Alá  'Umm atin  Wa 'Inn ā `Alá  'Āth ār ihim  Muhtadū na 
   
     
    043-022. Hayır; dediler ki: "Gerçekten atalarımızı bir ümmet üzerinde bulduk ve doğrusu biz onların izleri (eserleri) üstünde doğru olana (hidayete) yِnelmiş (kimse)leriz." 
 
   بَلْ قَ الُو ا  إِنَّ ا وَجَد ْنَا  آبَا ءَنَا عَلَى  أُمَّ ةٍ  وَإِنَّ ا عَلَى  آثَار ِهِمْ مُهْتَدُونَ  
  
 
    Wa Kadh alika Mā  'Arsalnā Min  Q ab lika Fī Q aryatin  Min  Nadh ī r  in 'Illā Q ā la Mutra fūhā  'Inn ā Wajad nā  'Ābā 'anā `Alá  'Umm atin  Wa 'Inn ā `Alá  'Āth ār ihim  Muq  tadū na 
   
     
    043-023. İşte bِyle, senden ِnce de (herhangi) bir memlekete bir elçi gِndermiş olmayalım, mutlaka onun 'refah içinde şımarıp azan ِnde gelenleri' (şِyle) demişlerdir: "Gerçekten biz, atalarımızı bir ümmet (din) üzerinde bulduk ve doğrusu biz, onların izlerine (eserlerine) uymuş kimseleriz." 
 
   وَكَذَلِكَ مَا  أَرْسَلْنَا مِن ْ قَ بْ لِكَ فِي قَ رْيَةٍ  مِن ْ نَذِي ر ٍ  إِلاَّ قَ ا لَ مُتْرَ فُوهَا  إِنَّ ا وَجَد ْنَا  آبَا ءَنَا عَلَى  أُمَّ ةٍ  وَإِنَّ ا عَلَى  آثَار ِهِمْ مُقْ  تَدُونَ  
  
 
   Q ā la 'Awalaw Ji'tukum  Bi'ahdá Mimm ā Wajad tum  `Alay hi 'Ābā 'akum  ۖ  Q ālū  'Inn ā Bimā  'Ursiltum  Bihi  Kāfirū na  
   
     
   043-024. (O peygamberlerden her biri de şِyle) Demiştir: "Ben size atalarınızı üstünde bulduğunuz şeyden daha doğru olanını getirmiş olsam da mı?" Onlar da demişlerdi ki: "Doğrusu biz, kendisiyle gِnderildiğiniz şeye kafir olanlarız." 
 
   قَ ا لَ أَوَلَوْ جِئْتُكُمْ بِأَهْدَى مِمَّ ا وَجَد ْتُمْ عَلَيْ هِ آبَا ءَكُمْ ۖ  قَ الُو ا  إِنَّ ا بِمَا  أُرْسِلْتُمْ بِهِ  كَافِرُونَ  
  
 
   Fān taq am nā Minhum  ۖ  Fān žur Kay fa Kā na `Āq ibatu A l-Mukadh dh ibī na  
   
     
    043-025. Bِylece onlardan intikam aldık. ضyleyse, bir bak; yalan sayanların sonu nasıl oldu? 
 
   فَان تَقَ مْنَا مِنْ هُمْ ۖ  فَان ظُ رْ كَيْ فَ كَا نَ عَاقِ بَةُ ا لْمُكَذِّبِينَ   
  
 
    Wa 'Idh  Q ā la 'Ib rā hī mu Li'abī hi Wa Q awmihi~  'Inn anī Barā 'un  Mimm ā Ta`budū na 
   
     
    043-026. Hani İbrahim babasına ve kendi kavmine demişti ki: "Şüphesiz ben, sizin taptıklarınızdan uzağım." 
 
   وَإِذْ قَ ا لَ إِبْ رَ اهِي مُ لِأَبِي هِ وَقَ وْمِهِ إِنَّ نِي بَرَا ءٌ  مِمَّ ا تَعْبُدُونَ  
  
 
   'Illā A l-Ladh ī Faţ ara nī Fa'inn ahu  Sayahdī ni 
   
     
    043-027. "(Ancak) Beni yaratan başka. İşte O beni hidayete yِneltip-iletecektir." 
 
   إِلاَّ ا لَّذِي فَطَ رَ نِي فَإِنَّ هُ  سَيَهْدِينِ  
  
 
    Wa Ja`alahā Kalimatan  Bāq iyatan  Fī `Aq ibihi  La`allahum  Yarji`ū na 
   
     
    043-028. Ve bunu (bu tevhid inancını) belki (insanlar Allah'a) dِnerler diye ardında (kendi soyunda) kalıcı bir kelime olarak kıldı-bıraktı. 
 
   وَجَعَلَهَا كَلِمَة ً  بَاقِ يَة ً  فِي عَقِ بِهِ  لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ  
  
 
   Bal Matta`tu Hā 'uulā ' Wa 'Ābā 'ahum  Ĥattá Jā 'ahumu A l-Ĥaq q u Wa Ra sū lun  Mubī nun  
   
     
    043-029. Hayır; Ben onları ve atalarını, kendilerine hak ve açıklayan bir elçi gelinceye kadar metalandırdım-yaşattım. 
 
   بَلْ مَتَّعْتُ هَا ؤُلاَء وَآبَا ءَهُمْ حَتَّى جَا ءَهُمُ ا لْحَقُّ  وَرَ سُو لٌ  مُبِينٌ  
  
 
    Wa Lamm ā Jā 'ahumu A l-Ĥaq q u Q ālū Hādh ā Siĥru n  Wa 'Inn ā Bihi  Kāfirū na 
   
     
    043-030. Ancak kendilerine hak gelince, dediler ki: "Bu bir büyüdür, doğrusu biz ona (karşı) kafir olanlarız." 
 
   وَلَمَّ ا جَا ءَهُمُ ا لْحَقُّ  قَ الُوا  هَذَا سِحْرٌ  وَإِنَّ ا بِهِ  كَافِرُونَ  
  
 
    Wa Q ālū Lawlā Nuzzila Hādh ā A l-Q ur'ā nu `Alá Ra julin  Mina A l-Q aryatay ni `Ažī min  
   
     
    043-031. Ve dediler ki: "Bu Kur'an, iki şehirden birinin büyük bir adamına indirilmeli değil miydi?" 
 
   وَقَ الُوا  لَوْلاَ نُزِّلَ هَذَا ا لْقُ رْآنُ عَلَى رَ جُلٍ  مِنَ ا لْقَ رْيَتَيْ نِ عَظِ يمٍ  
  
 
   'Ahum  Yaq  simū na Ra ĥmata Ra bbika ۚ  Naĥnu Q asam nā Baynahum  Ma`īsh atahum  Fī A l-Ĥayāati A d-Dun yā ۚ  Wa Ra fa`nā Ba`đahum  Faw q a Ba`đin  Dara jā tin  Liyattakh  idh a Ba`đuhum  Ba`đāan  Sukh r īyāan  ۗ  Wa Ra ĥmatu Ra bbika Kh  ay ru n  Mimm ā Yaj ma`ū na    
   
     
    043-032. Senin Rabbinin rahmetini onlar mı paylaştırıyorlar? Dünya hayatında maişetlerini aralarında Biz paylaştırdık ve onlardan bir bِlümü (diğer) bir bِlümünü 'teshir etmesi için, bir bِlümünü bir bِlümü üzerinde derecelerle yükselttik. Rabbinin rahmeti; toplayıp-yığdıklarından daha hayırlıdır. 
 
   أَهُمْ يَقْ  سِمُو نَ رَ حْمَةَ رَ بِّكَ ۚ  نَحْنُ قَ سَمْنَا بَيْنَهُمْ مَعِيشَتَهُمْ فِي ا لْحَيَا ةِ ا ل دُّنْ يَا ۚ  وَرَ فَعْنَا بَعْضَ هُمْ فَوْ قَ  بَعْض ٍ  دَرَ جَا تٍ  لِيَتَّخِ ذَ بَعْضُ هُمْ بَعْض ا ً  سُخْ ر ِيّا ً  ۗ  وَرَ حْمَةُ رَ بِّكَ خَ يْ رٌ  مِمَّ ا يَجْ مَعُونَ     
  
 
    Wa Lawlā  'An  Yakū na A n -Nā su 'Umm atan  Wāĥidatan  Laja`alnā Liman  Yakfuru  Bir -Ra ĥmani Libuyūtihim  Suq ufāan  Min  Fađđatin  Wa Ma`ār ija `Alayhā Yažharū na 
   
     
    043-033. Eğer insanlar (Allah'a karşı isyanda birleşip) tek bir ümmet olacak olmasaydı, Rahman’ı (Allah'ı) inkar edenlerin evlerine gümüşten tavanlar ve üzerinde çıkıp-yükselecekleri merdivenler yapardık. 
 
   وَلَوْلاَ أَن ْ يَكُو نَ ا ل نّ َا سُ أُمَّ ة ً  وَاحِدَة ً  لَجَعَلْنَا لِمَن ْ يَكْفُرُ بِا ل رَّ حْمَنِ لِبُيُوتِهِمْ سُقُ فا ً  مِن ْ فَضَّ ةٍ  وَمَعَار ِجَ عَلَيْهَا يَظْ هَرُونَ  
  
 
    Wa Libuyūtihim  'Ab wābāan  Wa Suru rā an `Alayhā Yattaki'ū na 
   
     
    043-034. Evlerine kapılar ve üzerinde yaslanıp-dayanacakları koltuklar, 
 
   وَلِبُيُوتِهِمْ أَبْ وَابا ً  وَسُرُراً عَلَيْهَا يَتَّكِئُ ونَ  
  
 
   Wa Zukh ru fāan  ۚ  Wa 'In  Kullu Dh ālika Lamm ā Matā `u A l-Ĥayāati A d-Dun yā Wa ۚ  A l-'Ākh  ira tu `In da Ra bbika Lilmuttaq ī na   
   
     
    043-035. Ve (daha nice) çekici-süsler (de verirdik). Bütün bunlar, yalnızca dünya hayatının metaıdır. Ahiret ise, Rabbinin Katında muttakiler içindir. 
 
   وَزُخْ رُفا ً  ۚ  وَإِن ْ كُلُّ ذَلِكَ لَمَّ ا مَتَا عُ ا لْحَيَا ةِ ا ل دُّنْ يَا ۚ  وَا لآخِ رَ ةُ عِنْ دَ رَ بِّكَ لِلْمُتَّقِ ينَ    
  
 
    Wa Man  Ya`sh u `An  Dh ikr i A r-Ra ĥmā ni Nuq ayyiđ Lahu Sh ayţ ānāan  Fahuwa Lahu  Q ar ī nun  
   
     
    043-036. Kim Rahman (olan Allah)ın zikrini gِrmezlikten gelirse, Biz bir şeytana onun 'üzerini kabukla bağlattırırız'; artık bu, onun bir yakın dostudur. 
 
   وَمَن ْ يَعْشُ عَن ْ ذِكْر ِ ا ل رَّ حْمَنِ نُقَ يِّضْ  لَهُ  شَيْطَ انا ً  فَهُوَ لَهُ  قَ ر ِينٌ  
  
 
    Wa 'Inn ahum  Layaş uddūnahum  `Ani A s-Sabī li Wa Yaĥsabū na 'Ann ahum  Muhtadū na 
   
     
    043-037. Gerçekten bunlar (bu şeytanlar), onları yoldan alıkoyarlar; onlar ise, kendilerinin gerçekten hidayette olduklarını sanırlar. 
 
   وَإِنَّ هُمْ لَيَصُ دُّونَهُمْ عَنِ ا ل سَّبِي لِ وَيَحْسَبُو نَ أَنَّ هُمْ مُهْتَدُونَ  
  
 
   Ĥattá  'Idh ā Jā 'anā Q ā la Yā Lay ta Baynī Wa Baynaka Bu`da A l-Mash r iq ay ni Fabi'sa A l-Q ar ī nu 
   
     
    043-038. Sonunda Bize geldiği zaman, der ki: "Keşke benimle senin aranda iki doğu (doğu ile batı) uzaklığı olsaydı. Meğer ne kِtü yakın-dost(muşsun sen)." 
 
   حَتَّى  إِذَا جَا ءَنَا قَ ا لَ يَالَيْ تَ بَيْنِي وَبَيْنَكَ بُعْدَ ا لْمَشْر ِقَ يْ نِ فَبِئْسَ ا لْقَ ر ِينُ  
  
 
    Wa Lan  Yan fa`akumu A l-Yaw ma 'Idh  Ž alam tum  'Ann akum  Fī A l-`Adh ā bi Mush tar ikū na 
   
     
    043-039. (Bu sِylenmeleriniz,) Bugün size kesin olarak bir yarar sağlamaz. اünkü zulmettiniz. Şüphesiz azapta da ortaksınız. 
 
   وَلَن ْ يَن فَعَكُمُ ا لْيَوْ مَ إِذْ ظَ لَمْتُمْ أَنَّ كُمْ فِي ا لْعَذَا بِ مُشْتَر ِكُونَ  
  
 
   'Afa'an ta Tusmi`u A ş -Ş umm a 'Aw Tahdī A l-`Um ya Wa Man  Kā na Fī Đ alā lin  Mubī nin  
   
     
    043-040. ضyleyse sağır olanlara sen mi dinleteceksin veya kِr olan ve açıkça bir sapıklık içinde bulunanı hidayete erdireceksin? 
 
   أَفَأَنْ تَ تُسْمِعُ ا ل صُّ مّ َ أَوْ تَهْدِي ا لْعُمْيَ وَمَن ْ كَا نَ فِي ضَ لاَلٍ  مُبِينٍ  
  
 
   Fa'imm ā Nadh /habann a Bika Fa'inn ā Minhum  Mun taq imū na 
   
     
    043-041. Şu halde Biz seni alıp-gِtürürsek, elbette onlardan intikam alacağız. 
 
   فَإِمَّ ا نَذْهَبَنّ َ بِكَ فَإِنَّ ا مِنْ هُمْ مُنْ تَقِ مُونَ  
  
 
   'Aw Nur iyann aka A l-Ladh ī Wa`ad nāhum  Fa'inn ā `Alayhim  Muq  tadirū na 
   
     
    043-042. Ya da kendilerine va'dettiğimiz şeyi onlara gِsteririz ki, Biz gerçekten onların üstünde güç yetirenleriz. 
 
   أَوْ نُر ِيَنَّ كَ ا لَّذِي وَعَد ْنَاهُمْ فَإِنَّ ا عَلَيْهِمْ مُقْ  تَدِرُونَ  
  
 
   Fāstam sik Bial-Ladh ī  'Ūĥiya 'Ilay ka ۖ  'Inn aka `Alá Ş ir āţ in  Mustaq ī min   
   
     
    043-043. Şu halde, sana vahyedilene sımsıkı-tutun; çünkü sen dosdoğru bir yol üzerindesin. 
 
   فَاسْتَمْسِكْ بِا لَّذِي  أُ وحِيَ إِلَيْ كَ ۖ  إِنَّ كَ عَلَى صِ رَ ا ط ٍ  مُسْتَقِ يمٍ   
  
 
   Wa 'Inn ahu  Ladh ikru n  Laka Wa Liq awmika ۖ  Wa Saw fa Tus'alū na  
   
     
    043-044. Ve şüphesiz o (Kur'an), senin ve kavmin için gerçekten bir zikirdir. Siz (ondan) sorulacaksınız. 
 
   وَإِنَّ هُ  لَذِكْرٌ  لَكَ وَلِقَ وْمِكَ ۖ  وَسَوْ فَ تُسْأَلُونَ   
  
 
    Wa A  s'al Man 'Arsalnā Min  Q ab lika Min  Ru sulinā  'Aja`alnā Min  Dū ni A r-Ra ĥmā ni 'Ālihatan  Yu`badū na 
   
     
    043-045. Senden ِnce gِnderdiğimiz elçilerimizden sor: Biz, Rahman (olan Allah)ın dışında tapılacak birtakım ilahlar kıldık mı (hiç)? 
 
   وَاسْأَلْ مَن ْ أَرْسَلْنَا مِن ْ قَ بْ لِكَ مِن ْ رُسُلِنَا  أَجَعَلْنَا مِن ْ دُو نِ ا ل رَّ حْمَنِ آلِهَة ً  يُعْبَدُونَ  
  
 
    Wa Laq ad  'Arsalnā Mūsá Bi'āyātinā  'Ilá Fir `aw na Wa Mala'ihi  Faq ā la 'Inn ī Ra sū lu Ra bbi A l-`Ālamī na 
   
     
    043-046. Andolsun, Biz Musa'yı, Firavun'a ve onun 'ِnde gelen çevresine' ayetlerimizle gِnderdik. O da, dedi ki: "Gerçekten ben, alemlerin Rabbinin elçisiyim." 
 
   وَلَقَ د ْ أَرْسَلْنَا مُوسَى بِآيَاتِنَا  إِلَى فِر ْعَوْ نَ وَمَلَئِهِ  فَقَ ا لَ إِنِّ ي رَ سُو لُ رَ بِّ ا لْعَالَمِينَ  
  
 
   Falamm ā Jā 'ahum  Bi'āyātinā  'Idh ā Hum  Minhā Yađĥakū na 
   
     
    043-047. Fakat onlara ayetlerimizle geldiği zaman, bir de ne gِrsün, onlar bunlara (alay edip) gülüyorlar. 
 
   فَلَمَّ ا جَا ءَهُمْ بِآيَاتِنَا  إِذَا هُمْ مِنْ هَا يَضْ حَكُونَ  
  
 
   Wa Mā Nur īhim  Min 'Āyatin 'Illā Hiya 'Akbaru  Min 'Ukh  tihā ۖ  Wa 'Akh  adh nāhum  Bil-`Adh ā bi La`allahum  Yarji`ū na  
   
     
    043-048. Biz onlara biri ِtekinden daha büyük olmayan hiçbir ayet gِstermedik. Belki dِnerler diye, onları azapla yakalayıverdik. 
 
   وَمَا نُر ِيهِمْ مِن ْ آيَةٍ  إِلاَّ هِيَ أَكْبَرُ مِن ْ أُخْ تِهَا ۖ  وَأَخَ ذْنَاهُمْ بِا لْعَذَا بِ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ   
  
 
    Wa Q ālū Yā  'Ayyuhā A s-Sāĥir u A d `u Lanā Ra bbaka Bimā `Ahida `In daka 'Inn anā Lamuhtadūn  
   
     
    043-049. Ve onlar dediler ki: "Ey büyücü, sende olan ahdi (sana verdiği sِzü) adına bizim için Rabbine dua et; gerçekten biz hidayete gelmiş olacağız." 
 
   وَقَ الُوا  يَا أَيُّهَا ا ل سَّاحِر ُ ا د ْعُ لَنَا رَ بَّكَ بِمَا عَهِدَ عِنْ دَكَ إِنَّ نَا لَمُهْتَد ُون  
  
 
   Falamm ā Kash afnā `Anhumu A l-`Adh ā ba 'Idh ā Hum  Yan kuth ū na 
   
     
    043-050. Fakat onlardan azabı çekip-giderince, bir de gِrürsün ki onlar andlarını bozuyorlar. 
 
   فَلَمَّ ا كَشَفْنَا عَنْ هُمُ ا لْعَذَا بَ إِذَا هُمْ يَن كُثُونَ  
  
 
   Wa Nādá Fir `aw nu Fī Q awmihi  Q ā la Yā Q aw mi 'Alay sa Lī Mulku Miş ra  Wa Hadh ihi A l-'Anhā ru  Taj r ī Min  Taĥtī  ۖ  'Afalā Tub ş irū na  
   
     
    043-051. Firavun, kendi kavmi içinde bağırdı; dedi ki: "Ey kavmim, Mısır'ın mülkü ve şu altımda akmakta olan nehirler benim değil mi? Yine de gِrmeyecek misiniz?" 
 
   وَنَادَى فِر ْعَوْ نُ فِي قَ وْمِهِ  قَ ا لَ يَاقَ وْ مِ أَلَيْ سَ لِي مُلْكُ مِصْ رَ  وَهَذِهِ ا لأَنْ هَا رُ تَجْ ر ِي مِن ْ تَحْتِي  أَفَلاَ ۖ  تُبْ صِ رُونَ   
  
 
   'Am  'Anā Kh  ay ru n  Min Hādh ā A l-Ladh ī Huwa Mahī nun  Wa Lā Yakā du Yubī nu 
   
     
    043-052. "Yoksa ben, şundan daha hayırlı değil miyim ki o, aşağı (sınıftan) bir zavallı ve neredeyse (sِzü) açıklamadan yoksun olan (biri)dir." 
 
   أَمْ أَنَا خَ يْ رٌ  مِن ْ هَذَا ا لَّذِي هُوَ مَهِي نٌ  وَلاَ يَكَا دُ يُبِينُ  
  
 
   Falawlā  'Ulq iya `Alay hi 'Aswira tun  Min  Dh ahabin 'Aw Jā 'a Ma`ahu A l-Malā 'ikatu Muq  tar inī na 
   
     
    043-053. "Bu durumda (eğer doğruysa), üzerine altından bilezikler atılmalı ya da yakınında yer almış vaziyette onunla birlikte melekler gelmeli değil miydi?" 
 
   فَلَوْلاَ أُلْقِ يَ عَلَيْ هِ أَسْوِرَ ةٌ  مِن ْ ذَهَبٍ أَوْ جَا ءَ مَعَهُ ا لْمَلاَئِكَةُ مُقْ  تَر ِنِينَ  
  
 
   Fāstakh  affa Q awmahu  Fa'aţ ā`ū hu ۚ  'Inn ahum  Kānū Q awmāan  Fāsiq ī na  
   
     
    043-054. Bِylelikle kendi kavmini küçümsedi, onlar da ona boyun eğdiler. Gerçekten onlar, fasık olan bir kavimdi. 
 
   فَاسْتَخَ فَّ قَ وْمَهُ  فَأَطَ اعُو هُ ۚ  إِنَّ هُمْ كَانُوا  قَ وْما ً  فَاسِقِ ينَ   
  
 
   Falamm ā  'Āsafūnā A n taq am nā Minhum  Fa'agh ra q  nāhum  'Aj ma`ī na 
   
     
    043-055. Sonunda Bizi ِfkelendirince, Biz de onlardan intikam aldık, bِylece onları toplu olarak suda boğduk. 
 
   فَلَمَّ ا  آسَفُونَا ا  ن تَقَ مْنَا مِنْ هُمْ فَأَغْ رَ قْ  نَاهُمْ أَجْ مَعِينَ  
  
 
   Faja`alnāhum  Salafāan  Wa Math alāan  Lil'ā kh  ir ī na 
   
     
    043-056. Bu suretle onları, sonradan gelecekler için bir selef ve bir ِrnek kıldık. 
 
   فَجَعَلْنَاهُمْ سَلَفا ً  وَمَثَلا ً  لِلآخِ ر ِينَ  
  
 
    Wa Lamm ā Đ ur iba A b nu Maryama Math alāan 'Idh ā Q awmuka Minhu Yaş iddū na 
   
     
    043-057. Meryem oğlu (İsa) bir ِrnek olarak verilince, senin kavmin hemen ondan (keyifle sِz edip) kahkahalarla gülüyorlar. 
 
   وَلَمَّ ا ضُ ر ِبَ ا بْ نُ مَرْيَمَ مَثَلا ً  إِذَا قَ وْمُكَ مِنْ هُ يَصِ دُّونَ  
  
 
   Wa Q ālū  'A'ā lihatunā Kh  ay ru n 'Am  Huwa ۚ  Mā Đ ara bū hu Laka 'Illā Jadalāan  ۚ  Bal Hum  Q aw mun Kh  aş imū na   
   
     
    043-058. Dediler ki: "Bizim ilahlarımız mı daha hayırlı, yoksa o mu?" Onu yalnızca bir tartışma-konusu olsun diye (ِrnek) verdiler. Hayır, onlar 'tartışmacı ve düşman' bir kavimdir. 
 
   وَقَ الُو ا  أَآلِهَتُنَا خَ يْ رٌ أَمْ هُوَ ۚ  مَا ضَ رَ بُو هُ لَكَ إِلاَّ جَدَلا ً  ۚ  بَلْ هُمْ قَ وْ مٌ خَ صِ مُونَ    
  
 
   'In Huwa 'Illā `Ab dun 'An`am nā `Alay hi Wa Ja`alnā hu Math alāan  Libanī  'Isrā 'ī la 
   
     
    043-059. O, yalnızca bir kuldur; kendisine nimet verdik ve onu İsrailoğulları'na bir ِrnek kıldık. 
 
   إِن ْ هُوَ إِلاَّ عَبْ دٌ أَنْ عَمْنَا عَلَيْ هِ وَجَعَلْنَا هُ مَثَلا ً  لِبَنِي  إِسْرَا ئِ يلَ  
  
 
    Wa Law Nash ā 'u Laja`alnā Min kum  Malā 'ikatan  Fī A l-'Arđi Yakh  lufū na 
   
     
    043-060. Eğer Biz dilemiş olsaydık, elbette sizden melekler kılardık; yeryüzünde (size) halef (yerinize geçenler) olurlardı. 
 
   وَلَوْ نَشَا ءُ لَجَعَلْنَا مِنْ كُمْ مَلاَئِكَة ً  فِي ا لأَرْضِ  يَخْ لُفُونَ  
  
 
   Wa 'Inn ahu  La`ilmun  Lilssā`ati Falā Tam taru nn a Bihā Wa A  ttabi`ūnī ۚ  Hādh ā Ş ir āţ un  Mustaq ī mun   
   
     
    043-061. Şüphesiz o, kıyamet-saati için bir ilimdir. ضyleyse ondan (kıyametten) yana hiçbir kuşkuya kapılmayın ve Bana uyun. Dosdoğru yol budur. 
 
   وَإِنَّ هُ  لَعِلْم ٌ  لِلسَّاعَةِ فَلاَ تَمْتَرُنّ َ بِهَا وَا  تَّبِعُونِي ۚ  هَذَا صِ رَ ا ط ٌ  مُسْتَقِ يمٌ   
  
 
   Wa Lā Yaş uddann akumu A sh -Sh ayţ ā nu ۖ  'Inn ahu  Lakum  `Adū wun  Mubī nun   
   
     
    043-062. Şeytan sakın sizi (Allah'ın yolundan) alıkoymasın. Gerçekten o, sizin için açıkça bir düşmandır. 
 
   وَلاَ يَصُ دَّنَّ كُمُ ا ل شَّيْطَ ا نُ ۖ  إِنَّ هُ  لَكُمْ عَدُوٌّ  مُبِينٌ   
  
 
   Wa Lamm ā Jā 'a `Īsá Bil-Bayyinā ti Q ā la Q ad  Ji'tukum  Bil-Ĥikmati Wa Li'abayyina Lakum  Ba`đa A l-Ladh ī Takh  talifū na Fī hi Fa ۖ  A  ttaq ū A ll aha Wa 'Aţ ī`ū ni  
   
     
    043-063. İsa, açık belgelerle gelince, dedi ki: "Ben size bir hikmetle geldim ve hakkında ihtilafa düştüklerinizin bir kısmını size açıklamak için de. ضyleyse Allah'tan sakının ve bana itaat edin." 
 
   وَلَمَّ ا جَا ءَ عِيسَى بِا لْبَيِّنَا تِ قَ ا لَ قَ د ْ جِئْتُكُمْ بِا لْحِكْمَةِ وَلِأَبَيِّنَ لَكُمْ بَعْضَ  ا لَّذِي تَخْ تَلِفُو نَ فِي هِ ۖ  فَاتَّقُ وا  ا للَّ هَ وَأَطِ يعُونِ   
  
 
   'Inn a A ll āha Huwa Ra bbī Wa Ra bbukum  Fā`budū hu ۚ  Hādh ā Ş ir āţ un  Mustaq ī mun   
   
     
    043-064. "Şüphesiz Allah, O, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir; şu halde O'na kulluk edin. Dosdoğru yol budur." 
 
   إِنّ َ ا للَّ هَ هُوَ رَ بِّي وَرَ بُّكُمْ فَاعْبُدُو هُ ۚ  هَذَا صِ رَ ا ط ٌ  مُسْتَقِ يمٌ   
  
 
   Fākh  talafa A l-'Aĥzā bu Min  Baynihim  ۖ  Faway lun  Lilladh ī na Ž alamū Min `Adh ā bi Yaw min 'Alī min   
   
     
    043-065. Sonra, içlerinden birtakım fırkalar ihtilafa düştü. Artık, acı bir günün azabından vay o zulmetmiş olanlara. 
 
   فَاخْ تَلَفَ ا لأَحْزَا بُ مِن ْ بَيْنِهِمْ ۖ  فَوَيْ ل ٌ  لِلَّذِي نَ ظَ لَمُوا  مِن ْ عَذَا بِ يَوْ مٍ أَلِيمٍ   
  
 
   Hal Yan žurū na 'Illā A s-Sā`ata 'An  Ta'tiyahum  Bagh  tatan  Wa Hum  Lā Yash `urū na 
   
     
    043-066. Onlar, hiç şuurunda değilken kendilerine apansız geliverecek olan kıyamet-saatinden başkasını mı gِzlüyorlar? 
 
   هَلْ يَن ظُ رُو نَ إِلاَّ ا ل سَّاعَةَ أَن ْ تَأْتِيَهُمْ بَغْ تَة ً  وَهُمْ لاَ يَشْعُرُونَ  
  
 
   Al-'Akh  illā 'u Yawma'idh in  Ba`đuhum  Liba`đin `Adū wun 'Illā A l-Muttaq ī na 
   
     
    043-067. Muttakiler hariç olmak üzere, o gün, dostların kimi kimine düşmandır. 
 
   ا لأَخِ لاَّءُ يَوْمَئِذٍ  بَعْضُ هُمْ لِبَعْضٍ  عَدُوٌّ  إِلاَّ ا لْمُتَّقِ ينَ  
  
 
   Yā `Ibā di Lā Kh  aw fun `Alaykumu A l-Yaw ma Wa Lā  'An tum  Taĥzanū na 
   
     
    043-068. "Ey kullarım, bugün sizin için korku yoktur ve siz mahzun olmayacaksınız." 
 
   يَاعِبَا دِ لاَ خَ وْ فٌ عَلَيْكُمُ ا لْيَوْ مَ وَلاَ أَنْ تُمْ تَحْزَنُونَ  
  
 
   Al-Ladh ī na 'Āmanū Bi'āyātinā Wa Kānū Muslimī na 
   
     
    043-069. "Ki onlar, Benim ayetlerime iman edenler ve Müslüman olanlardır." 
 
   ا لَّذِي نَ آمَنُوا  بِآيَاتِنَا وَكَانُوا  مُسْلِمِينَ  
  
 
   A d kh  ulū A l-Jann ata 'An tum  Wa 'Azwājukum  Tuĥbarū na 
   
     
   043-070. "Siz ve eşleriniz cennete girin; 'sevinç içinde ağırlanacaksınız." 
 
   ا د ْخُ لُوا  ا لْجَنَّ ةَ أَنْ تُمْ وَأَزْوَاجُكُمْ تُحْبَرُونَ  
  
 
   Yuţ ā fu `Alayhim  Biş iĥā fin  Min  Dh ahabin  Wa 'Akwā bin  ۖ  Wa Fīhā Mā Tash tahī hi A l-'An fusu Wa Taladh dh u A l-'A`yunu ۖ  Wa 'An tum  Fīhā Kh  ālidū na   
   
     
    043-071. "Onların etrafında altın tepsiler ve testilerle dolaşılır; orada nefislerin arzu ettiği ve gِzlerin lezzet (zevk) aldığı herşey var. Ve siz orada süresiz kalacaksınız." 
 
   يُطَ ا فُ عَلَيْهِمْ بِصِ حَا فٍ  مِن ْ ذَهَبٍ  وَأَكْوَا بٍ  ۖ  وَفِيهَا مَا تَشْتَهِي هِ ا لأَن فُسُ وَتَلَذُّ ا لأَعْيُنُ ۖ  وَأَنْ تُمْ فِيهَا خَ الِدُونَ    
  
 
    Wa Tilka A l-Jann atu A llatī  'Ūr ith tumūhā Bimā Kun tum  Ta`malū na 
   
     
    043-072. "İşte, yaptıklarınız dolayısıyla mirasçı kılındığınız cennet budur." 
 
   وَتِلْكَ ا لْجَنَّ ةُ ا لَّتِي  أُ ور ِثْتُمُوهَا بِمَا كُن تُمْ تَعْمَلُونَ  
  
 
   Lakum  Fīhā Fākihatun  Kath īra tun  Minhā Ta'kulū na 
   
     
    043-073. "Orda sizin için birçok meyveler vardır; onlardan yiyeceksiniz." 
 
   لَكُمْ فِيهَا فَاكِهَةٌ  كَثِيرَ ةٌ  مِنْ هَا تَأْكُلُونَ  
  
 
   'Inn a A l-Muj r imī na Fī `Adh ā bi Jahann ama Kh  ālidūn  
   
     
    043-074. Şüphesiz suçlu-günahkarlar, cehennem azabı içinde süresiz kalacaklardır. 
 
   إِنّ َ ا لْمُجْ ر ِمِي نَ فِي عَذَا بِ جَهَنَّ مَ خَ الِد ُون  
  
 
   Lā Yufattaru  `Anhum  Wa Hum  Fī hi Mub lisū na 
   
     
    043-075. Onlardan (azap) hafifletilmeyecek ve orda onlar umutlarını kaybetmiş kimselerdir. 
 
   لاَ يُفَتَّرُ عَنْ هُمْ وَهُمْ فِي هِ مُبْ لِسُونَ  
  
 
    Wa Mā Ž alam nāhum  Wa Lakin  Kānū Humu A ž-Ž ālimī na 
   
     
    043-076. Biz onlara zulmetmedik; ancak onların kendileri zalimlerdir. 
 
   وَمَا ظَ لَمْنَاهُمْ وَلَكِن ْ كَانُوا  هُمُ ا ل ظَّ الِمِينَ  
  
 
   Wa Nādaw Yā Māliku Liyaq  đi `Alaynā Ra bbuka ۖ  Q ā la 'Inn akum  Mākith ū na  
   
     
    043-077. (Cehennem bekçisine:) "Ey Malik (bekçi), Rabbin bizim işimizi bitirsin" diye haykırdılar. O: "Gerçek şu ki siz, (burda) kalacak kimselersiniz" dedi. 
 
   وَنَادَوْا يَامَالِكُ لِيَقْ  ضِ  عَلَيْنَا رَ بُّكَ قَ ا لَ ۖ  إِنَّ كُمْ مَاكِثُونَ   
  
 
   Laq ad  Ji'nākum  Bil-Ĥaq q i Wa Lakinn a 'Akth ara kum  Lilĥaq q i Kār ihū na 
   
     
    043-078. "Andolsun, size hakkı getirdik, fakat sizin bir çoğunuz hakkı çirkin gِrüp-tiksinenlerdiniz." 
 
   لَقَ د ْ جِئْنَاكُمْ بِا لْحَقِّ  وَلَكِنّ َ أَكْثَرَ كُمْ لِلْحَقِّ  كَار ِهُونَ  
  
 
   'Am  'Ab ra mū  'Am rā an  Fa'inn ā Mub r imū na 
   
     
    043-079. Yoksa onlar, işi sıkı mı tuttular? İşte şüphesiz Biz de işi sıkı tutanlarız. 
 
   أَمْ أَبْ رَ مُو ا  أَمْرا ً  فَإِنَّ ا مُبْ ر ِمُونَ  
  
 
   'Am  Yaĥsabū na 'Ann ā Lā Nasma`u Sir ra hum  Wa Naj wāhum  ۚ  Balá Wa Ru sulunā Ladayhim  Yaktubū na  
   
     
    043-080. Yoksa onlar; gerçekten Bizim, sır tuttuklarını ve aralarındaki fısıldaşmalarını işitmediğimizi mi sanıyorlar? Hayır, (işitiyoruz) ve onların yanlarındaki elçilerimiz de (herşeyi) yazıyorlar. 
 
   أَمْ يَحْسَبُو نَ أَنَّ ا لاَ نَسْمَعُ سِر َّهُمْ وَنَجْ وَاهُمْ ۚ  بَلَى وَرُسُلُنَا لَدَيْهِمْ يَكْتُبُونَ   
  
 
   Q ul 'In  Kā na Lilrra ĥmani Waladun  Fa'anā  'Awwalu A l-`Ābidī na 
   
     
   043-081. De ki: "Eğer Rahman (olan Allah)'ın çocuğu olsaydı, ona tapanların ilki ben olurdum." 
 
   قُ لْ إِن ْ كَا نَ لِل رَّ حْمَنِ وَلَدٌ  فَأَنَا  أَوَّلُ ا لْعَابِدِينَ 
  
 
   Sub ĥā na Ra bbi A s-Samāwā ti Wa A l-'Arđi Ra bbi A l-`Arsh i `Amm ā Yaş ifū na 
   
     
    043-082. Gِklerin ve yerin Rabbi, Arş'ın Rabbi (olan Allah), onların nitelendirdiklerinden Yücedir. 
 
   سُبْ حَا نَ رَ بِّ ا ل سَّمَاوَا تِ وَا لأَرْضِ  رَ بِّ ا لْعَرْشِ عَمَّ ا يَصِ فُونَ  
  
 
   Fadh arhum  Yakh  ūđū Wa Yal`abū Ĥattá Yulāq ū Yawmahumu A l-Ladh ī Yū`adū na 
   
     
    043-083. Artık onları bırak; onlara vadedilen günlerine kadar, dalsınlar ve oynaya dursunlar. 
 
   فَذَرْهُمْ يَخُ وضُ وا  وَيَلْعَبُوا  حَتَّى يُلاَقُ وا  يَوْمَهُمُ ا لَّذِي يُوعَدُونَ  
  
 
   Wa Huwa A l-Ladh ī Fī A s-Samā 'i 'Ilahun  Wa Fī A l-'Arđi 'Ilahun  ۚ  Wa Huwa A l-Ĥakī mu A l-`Alī mu  
   
     
    043-084. Gِklerde İlah ve yerde İlah O'dur. O, hüküm ve hikmet sahibidir, bilendir. 
 
   وَهُوَ ا لَّذِي فِي ا ل سَّمَا ءِ إِلَهٌ  وَفِي ا لأَرْضِ  إِلَهٌ  ۚ  وَهُوَ ا لْحَكِي مُ ا لْعَلِيمُ   
  
 
    Wa Tabāra ka A l-Ladh ī Lahu  Mulku A s-Samāwā ti Wa A l-'Arđi Wa Mā Baynahumā Wa `In dahu  `Ilmu A s-Sā`ati Wa 'Ilay hi Turja`ū na 
   
     
    043-085. Gِklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların mülkü Kendisi'nin olan (Allah) ne Yücedir. Kıyamet-saatinin ilmi O'nun Katındadır ve O'na dِndürüleceksiniz. 
 
   وَتَبَارَ كَ ا لَّذِي لَهُ  مُلْكُ ا ل سَّمَاوَا تِ وَا لأَرْضِ  وَمَا بَيْنَهُمَا وَعِنْ دَهُ  عِلْمُ ا ل سَّاعَةِ وَإِلَيْ هِ تُرْجَعُونَ  
  
 
    Wa Lā Yam liku A l-Ladh ī na Yad `ū na Min  Dūnihi A sh -Sh afā`ata 'Illā Man  Sh ahida Bil-Ĥaq q i Wa Hum  Ya`lamū na 
   
     
    043-086. O'nun dışında taptıkları şefaatte bulunmaya malik değildirler; ancak kendileri bilerek hakka şahidlik edenler başka. 
 
   وَلاَ يَمْلِكُ ا لَّذِي نَ يَد ْعُو نَ مِن ْ دُونِهِ ا ل شَّفَاعَةَ إِلاَّ مَن ْ شَهِدَ بِا لْحَقِّ  وَهُمْ يَعْلَمُونَ  
  
 
   Wa La'in  Sa'altahum  Man Kh  alaq ahum  Layaq ūlunn a A ll āhu ۖ  Fa'ann á Yu'ufakū na  
   
     
    043-087. Andolsun, onlara: "Kendilerini kim yarattı?" diye soracak olsan, elbette: "Allah" diyecekler. ضyleyse nasıl olur da çevriliyorlar? 
 
   وَلَئِن ْ سَأَلْتَهُمْ مَن ْ خَ لَقَ هُمْ لَيَقُ ولُنّ َ ا للَّ هُ ۖ  فَأَنَّ ى يُؤْفَكُونَ   
  
 
    Wa Q īlihi  Yā Ra bbi 'Inn a Hā 'uulā ' Q aw mun  Lā Yu'uminū na 
   
     
    043-088. Onun: "Ya Rab" demesi hakkı için şüphesiz onlar imana gelmez bir kavimdirler. 
 
   وَقِ يلِهِ  يَارَ بِّ إِنّ َ هَا ؤُلاَء قَ وْ م ٌ  لاَ يُؤْمِنُونَ  
  
 
   Fāş faĥ `Anhum  Wa Q ul Salā mun  ۚ  Fasaw fa Ya`lamū na  
   
     
    043-089. Şimdi sen, 'aldırış etmeksizin onlardan yüz çevir' ve: "Selam" de. Artık onlar bileceklerdir.   
 
   فَاصْ فَحْ عَنْ هُمْ وَقُ لْ سَلاَمٌ  ۚ  فَسَوْ فَ يَعْلَمُونَ   
  
  Toggle thick letters.   Most people make the mistake of thickening thin letters in the words that have other (highlighted) thick letter Toggle to highlight thick letters خصضغطقظ رَ