Roman Script    Reciting key words            Previous Sūrah    Quraan Index    Home  

7) Sūrat Al-'A`rāf

Printed format

7) سُورَة الأَعرَاف

Toggle thick letters. Most people make the mistake of thickening thin letters in the words that have other (highlighted) thick letter Toggle to highlight thick letters خصضغطقظ رَ
'Alif-Lām-Mīm-Şād 007-001. Elif, Lam, Mim, Sad. أَلِف-لَام-مِيم-‍‍صَ‍‍ا‌د
Kitābun 'Unzila 'Ilayka Falā YakunŞadrika Ĥarajun Minhu Litundhira Bihi Wa Dhikrá Lilmu'uminīna 007-002. (Bu,) Bir Kitap'tır ki onunla uyarman için ve mü'minlere bir ِğüt olmak üzere sana indirildi. ضyleyse bundan dolayı gِğsünde bir sıkıntı olmasın. كِت‍‍َ‍ابٌ ‌أُ‌ن‍‍زِلَ ‌إِلَ‍‍يْ‍‍كَ فَلاَ‌ يَكُ‍‌‍نْ فِي صَ‍‍دْ‌رِكَ حَ‍رَجٌ‌ مِ‍‌‍نْ‍‍هُ لِتُ‍‌‍ن‍‍ذِ‌ر‍َ‍‌ بِ‍‍هِ ‌وَ‌ذِكْ‍رَ‌ى‌ لِلْمُؤْمِنِينَ
Attabi`ū Mā 'Unzila 'Ilaykum Min Rabbikum Wa Lā Tattabi`ū Min Dūnihi~ 'Awliyā'a ۗ Qalīlāan Mā Tadhakkarūna 007-003. Rabbinizden size indirilene uyun, O'ndan başka velilere uymayın. Ne az ِğüt alıyorsunuz? اتَّبِعُو‌ا‌ مَ‍‍ا‌ ‌أُ‌نْ‍‍زِلَ ‌إِلَيْكُمْ مِ‍‌‍نْ ‌‍رَبِّكُمْ ‌وَلاَ‌ تَتَّبِعُو‌ا‌ مِ‍‌‍نْ ‌دُ‌ونِهِ ‌أَ‌وْلِي‍‍َ‍ا‌ءَ‌ ۗ قَ‍‍لِيلا‌ ً‌ مَا‌ تَذَكَّرُ‌ونَ
Wa Kam Min Qaryatin 'Ahlaknāhā Fajā'ahā Ba'sunā Bayātāan 'Aw Hum Qā'ilūna 007-004. Biz nice ülkeleri yıkıma uğrattık. Geceleri uyurlarken ya da gündüzün dinlenirlerken Bizim zorlu azabımız onlara geliverdi. وَكَمْ مِ‍‌‍نْ قَ‍‍رْيَةٍ ‌أَهْلَكْنَاهَا‌ فَج‍‍َ‍ا‌ءَهَا‌ بَأْسُنَا‌ بَيَاتاً‌ ‌أَ‌وْ‌ هُمْ قَ‍‍ائِلُونَ
Famā Kāna Da`wāhum 'Idh Jā'ahum Ba'sunā 'Illā 'An Qālū 'Innā Kunnā Žālimīna 007-005. Zorlu azabımız onlara gelince yakarabildikleri: "Biz gerçekten zulme sapanlardandık" demelerinden başka olmadı. فَمَا‌ ك‍‍َ‍انَ ‌دَعْوَ‌اهُمْ ‌إِ‌ذْ‌ ج‍‍َ‍ا‌ءَهُمْ بَأْسُنَ‍‍ا‌ ‌إِلاَّ‌ ‌أَ‌نْ قَ‍‍الُ‍‍و‌ا‌ ‌إِنَّ‍‍ا‌ كُ‍‍نَّ‍‍ا‌ ظَ‍‍الِمِينَ
Falanas'alanna Al-Ladhīna 'Ursila 'Ilayhim Wa Lanas'alanna Al-Mursalīna 007-006. Andolsun, kendilerine (peygamber) gِnderilenlere soracağız ve onlara gِnderilenlere (peygamberlere) de elbette soracağız. فَلَنَسْأَلَ‍‍نَّ ‌الَّذ‍ِ‍ي‍‍نَ ‌أُ‌رْسِلَ ‌إِلَيْهِمْ ‌وَلَنَسْأَلَ‍‍نَّ ‌الْمُرْسَلِينَ
Falanaquşşanna `Alayhim Bi`ilmin ۖ Wa Mā Kunnā Ghā'ibīna 007-007. Andolsun (yapıp-etmelerini) onlara bir ilimle mutlaka haber vereceğiz. Ve Biz gaibler (onlardan uzakta olan habersizler) de değildik. فَلَنَ‍‍قُ‍‍صَّ‍‍نَّ عَلَيْهِمْ بِعِلْمٍۖ ‌وَمَا‌ كُ‍‍نَّ‍‍ا‌ غَ‍‍ائِبِينَ
Wa Al-Waznu Yawma'idhin Al-Ĥaqqu ۚ Faman Thaqulat Mawāzīnuhu Fa'ūlā'ika Humu Al-Mufliĥūna 007-008. O gün tartı haktır. Kimin tartıları ağır basarsa, işte kurtulanlar onlardır. وَ‌الْوَ‌زْنُ يَوْمَئِذ‌‌ٍ‌الْحَ‍‍قُّ ۚ فَمَ‍‌‍نْ ثَ‍‍قُ‍‍لَتْ مَوَ‌ا‌زِينُ‍‍هُ فَأ‍ُ‍‌وْل‍‍َ‍ائِكَ هُمُ ‌الْمُفْلِحُونَ
Wa Man Khaffat Mawāzīnuhu Fa'ūlā'ika Al-Ladhīna Khasirū 'Anfusahum Bimā Kānū Bi'āyātinā Yažlimūna 007-009.Kimin tartıları hafif kalırsa, bunlar da ayetlerimize zulmedegeldiklerinden dolayı nefislerini hüsrana uğratanlardır. وَمَ‍‌‍نْ خَ‍‍فَّتْ مَوَ‌ا‌زِينُ‍‍هُ فَأ‍ُ‍‌وْل‍‍َ‍ائِكَ ‌الَّذ‍ِ‍ي‍‍نَ خَ‍‍سِرُ‌و‌ا‌ ‌أَ‌ن‍‍فُسَهُمْ بِمَا‌ كَانُو‌ا‌ بِآيَاتِنَا‌ يَ‍‍ظْ‍‍لِمُونَ
Wa Laqad Makkannākum Al-'Arđi Wa Ja`alnā Lakum Fīhā Ma`āyisha ۗ Qalīlāan Mā Tashkurūna 007-010. Andolsun, sizi yeryüzünde yerleşik kıldık ve orda size geçimlikler yarattık. Ne az şükrediyorsunuz? وَلَ‍قَ‍‍دْ‌ مَكَّ‍‍نَّ‍‍اكُمْ فِي ‌الأَ‌رْ‍ضِ ‌وَجَعَلْنَا‌ لَكُمْ فِيهَا‌ مَعَايِشَ ۗ قَ‍‍لِيلا‌ ً‌ مَا‌ تَشْكُرُ‌ونَ
Wa Laqad Khalaqnākum Thumma Şawwarnākum Thumma Qulnā Lilmalā'ikati Asjudū Li'dama Fasajadū 'Illā 'Iblīsa Lam Yakun Mina As-Sājidīna 007-011. Andolsun, Biz sizi yarattık, sonra size suret (biçim-şekil) verdik, sonra meleklere: "Adem'e secde edin" dedik. Onlar da İblis'in dışında secde ettiler; o, secde edenlerden olmadı. وَلَ‍قَ‍‍دْ‌ خَ‍‍لَ‍‍قْ‍‍نَاكُمْ ثُ‍‍مَّ صَ‍‍وَّ‌رْنَاكُمْ ثُ‍‍مَّ قُ‍‍لْنَا‌ لِلْمَلاَئِكَةِ ‌اسْجُدُ‌و‌ا‌ لِأ‌دَمَ فَسَجَدُ‌و‌ا‌ ‌إِلاَّ‌ ‌إِبْ‍‍ل‍‍ِ‍ي‍‍سَ لَمْ يَكُ‍‌‍نْ مِنَ ‌ال‍‍سَّاجِدِينَ
Qāla Mā Mana`aka 'Allā Tasjuda 'Idh 'Amartuka ۖ Qāla 'Anā Khayrun Minhu Khalaqtanī Min Nārin Wa Khalaqtahu Min Ţīnin 007-012. (Allah) Dedi: "Sana emrettiğimde, seni secde etmekten alıkoyan neydi?" (İblis) Dedi ki: "Ben ondan hayırlıyım; beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın." قَ‍‍الَ مَا‌ مَنَعَكَ ‌أَلاَّ‌ تَسْجُدَ‌ ‌إِ‌ذْ‌ ‌أَمَرْتُكَ ۖ قَ‍‍الَ ‌أَنَا‌ خَ‍‍يْ‍‍ر‌ٌ‌ مِ‍‌‍نْ‍‍هُ خَ‍‍لَ‍‍قْ‍‍تَنِي مِ‍‌‍نْ ن‍‍َ‍ا‌ر‌ٍ‌ ‌وَ‍خَ‍‍لَ‍‍قْ‍‍تَ‍‍هُ مِ‍‌‍نْ طِ‍‍ينٍ
Qāla Fāhbiţ Minhā Famā Yakūnu Laka 'An Tatakabbara Fīhā Fākhruj 'Innaka Mina Aş-Şāghirīna 007-013. (Allah:) "ضyleyse oradan in, orda büyüklenmen senin (hakkın) olmaz. Hemen çık. Gerçekten sen, küçük düşenlerdensin." قَ‍‍الَ فَاهْبِ‍‍ط‍ْ مِ‍‌‍نْ‍‍هَا‌ فَمَا‌ يَك‍‍ُ‍ونُ لَكَ ‌أَ‌نْ تَتَكَبَّ‍رَ‌ فِيهَا‌ فَاخْ‍‍رُجْ ‌إِنَّ‍‍كَ مِنَ ‌ال‍‍صَّ‍‍اغِ‍‍رِينَ
Qāla 'Anžirnī 'Ilá Yawmi Yub`athūna 007-014. O da: "(İnsanların) dirilecekleri güne kadar beni gِzle(yip ertele.)" dedi. قَ‍‍الَ ‌أَ‌ن‍‍ظِ‍‍رْنِ‍‍ي ‌إِلَى‌ يَ‍‍وْمِ يُ‍‍بْ‍‍عَثُونَ
Qāla 'Innaka Mina Al-Munžarīna 007-015. (Allah:) "Sen gِzlenip-ertelenenlerdensin" dedi. قَ‍‍الَ ‌إِنَّ‍‍كَ مِنَ ‌الْمُ‍‌‍ن‍‍ظَ‍‍رِينَ
Qāla Fabimā 'Aghwaytanī La'aq`udanna Lahum Şirāţaka Al-Mustaqīma 007-016. Dedi ki: "Madem ِyle, beni azdırdığından dolayı onlar(ı insanları saptırmak) için mutlaka Senin dosdoğru yolunda (pusu kurup) oturacağım." قَ‍‍الَ فَبِمَ‍‍ا‌ ‌أَ‍‍غْ‍‍وَيْتَنِي لَأَ‍قْ‍‍عُدَنَّ لَهُمْ صِ‍رَ‌اطَ‍‍كَ ‌الْمُسْتَ‍‍قِ‍‍يمَ
Thumma La'ātiyannahum Min Bayni 'Aydīhim Wa Min Khalfihim Wa `An 'Aymānihim Wa `An Shamā'ilihim ۖ Wa Lā Tajidu 'Aktharahum Shākirīna 007-017. "Sonra muhakkak ِnlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. Onların çoğunu şükredici bulmayacaksın." ثُ‍‍مَّ لَآتِيَ‍‍نَّ‍‍هُمْ مِ‍‌‍نْ بَ‍‍يْ‍‍نِ ‌أَيْدِيهِمْ ‌وَمِ‍‌‍نْ خَ‍‍لْفِهِمْ ‌وَعَ‍‌‍نْ ‌أَيْمَانِهِمْ ‌وَعَ‍‌‍نْ شَم‍‍َ‍ائِلِهِمْ ۖ ‌وَلاَ‌ تَجِدُ‌ ‌أَكْثَ‍رَهُمْ شَاكِ‍‍رِينَ
Qāla Akhruj Minhā Madh'ūmāan Madĥūan ۖ Laman Tabi`aka Minhum La'amla'anna Jahannama Minkum 'Ajma`īna 007-018. (Allah) Dedi: "Kınanıp alçaltılmış ve kovulmuş olarak oradan çık. Andolsun, onlardan kim seni izlerse, cehennemi sizlerle dolduracağım." قَ‍‍الَ ‌اخْ‍‍رُجْ مِ‍‌‍نْ‍‍هَا‌ مَذْ‌ء‍ُ‍‌وما‌ ً‌ مَ‍‍دْحُو‌ر‌ا‌ ًۖ لَمَ‍‌‍نْ تَبِعَكَ مِ‍‌‍نْ‍‍هُمْ لَأَمْلَأَنَّ جَهَ‍‍نَّ‍‍مَ مِ‍‌‍نْ‍‍كُمْ ‌أَجْ‍‍مَعِينَ
Wa Yā'ādamu Askun 'Anta Wa Zawjuka Al-Jannata Fakulā Min Ĥaythu Shi'tumā Wa Lā Taqrabā Hadhihi Ash-Shajarata Fatakūnā Mina Až-Žālimīna 007-019. Ve ey Adem, sen ve eşin cennete yerleş. İkiniz dilediğiniz yerden yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden olursunuz. وَيَا‌آ‌دَمُ ‌اسْكُ‍‌‍نْ ‌أَ‌نْ‍‍تَ ‌وَ‌زَ‌وْجُكَ ‌الْجَ‍‍نَّ‍‍ةَ فَكُلاَ‌ مِ‍‌‍نْ حَ‍‍يْ‍‍ثُ شِئْتُمَا‌ ‌وَلاَ‌ تَ‍‍قْ‍‍‍رَبَا‌ هَذِهِ ‌ال‍‍شَّجَ‍رَةَ فَتَكُونَا‌ مِنَ ‌ال‍‍ظَّ‍‍الِمِينَ
Fawaswasa Lahumā Ash-Shayţānu Liyubdiya Lahumā Mā Wūriya `Anhumā Min Saw'ātihimā Wa Qāla Mā Nahākumā Rabbukumā `An Hadhihi Ash-Shajarati 'Illā 'An Takūnā Malakayni 'Aw Takūnā Mina Al-Khālidīna 007-020. Şeytan, kendilerinden 'ِrtülüp gizlenen çirkin yerlerini' açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki: "Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir." فَوَسْوَسَ لَهُمَا‌ ‌ال‍‍شَّيْ‍‍طَ‍‍انُ لِيُ‍‍بْ‍‍دِيَ لَهُمَا‌ مَا‌ ‌وُ‌و‌رِيَ عَ‍‌‍نْ‍‍هُمَا‌ مِ‍‌‍نْ سَوْ‌آتِهِمَا‌ ‌وَ‍قَ‍‍الَ مَا‌ نَهَاكُمَا‌ ‌‍رَبُّكُمَا‌ عَ‍‌‍نْ هَذِهِ ‌ال‍‍شَّجَ‍رَةِ ‌إِلاَّ‌ ‌أَ‌نْ تَكُونَا‌ مَلَكَ‍‍يْ‍‍نِ ‌أَ‌وْ‌ تَكُونَا‌ مِنَ ‌الْ‍‍خَ‍‍الِدِينَ
Wa Qāsamahumā 'Innī Lakumā Lamina An-Nāşīna 007-021. Ve: "Gerçekten ben size ِğüt verenlerdenim" diye yemin de etti. وَ‍قَ‍‍اسَمَهُمَ‍‍ا‌ ‌إِنِّ‍‍ي لَكُمَا‌ لَمِنَ ‌ال‍‍نَّ‍‍اصِ‍‍حِينَ
Fadallāhumā Bighurūrin ۚ Falammā Dhāqā Ash-Shajarata Badat Lahumā Saw'ātuhumā Wa Ţafiqā Yakhşifāni `Alayhimā Min Waraqi Al-Jannati ۖ Wa Nādāhumā Rabbuhumā 'Alam 'Anhakumā `An Tilkumā Ash-Shajarati Wa 'Aqul Lakumā 'Inna Ash-Shayţāna Lakumā `Adūwun Mubīnun 007-022. Bِylece onları aldatarak düşürdü. Ağacı tattıkları anda ise, ayıp yerleri kendilerine beliriverdi ve üzerlerini cennet yapraklarından ِrtmeye başladılar. (O zaman) Rableri kendilerine seslendi: "Ben sizi bu ağaçtan menetmemiş miydim? Ve şeytanın sizin gerçekten apaçık bir düşmanınız olduğunu sِylememiş miydim?" فَدَلاَّهُمَا‌ بِ‍‍غُ‍‍ر‍ُ‍‌و‌ر‌‌ٍۚ فَلَ‍‍مَّ‍‍ا‌ ‌ذَ‌اقَ‍‍ا‌ ‌ال‍‍شَّجَ‍رَةَ بَدَتْ لَهُمَا‌ سَوْ‌آتُهُمَا‌ ‌وَ‍طَ‍‍فِ‍‍قَ‍‍ا‌ يَ‍‍خْ‍‍صِ‍‍ف‍‍َ‍انِ عَلَيْهِمَا‌ مِ‍‌‍نْ ‌وَ‌‍رَقِ ‌الْجَ‍‍نَّ‍‍ةِ ۖ ‌وَنَا‌دَ‌اهُمَا‌ ‌‍رَبُّهُمَ‍‍ا‌ ‌أَلَمْ ‌أَ‌نْ‍‍هَكُمَا‌ عَ‍‌‍نْ تِلْكُمَا‌ ‌ال‍‍شَّجَ‍رَةِ ‌وَ‌أَ‍قُ‍‍لْ لَكُمَ‍‍ا‌ ‌إِنَّ ‌ال‍‍شَّيْ‍‍طَ‍‍انَ لَكُمَا‌ عَدُ‌وّ‌ٌ‌ مُبِينٌ
Qālā Rabbanā Žalamnā 'Anfusanā Wa 'In Lam Taghfir Lanā Wa Tarĥamnā Lanakūnanna Mina Al-Khāsirīna 007-023. Dediler ki: "Rabbimiz, biz nefislerimize zulmettik, eğer bizi bağışlamazsan ve esirgemezsen, gerçekten hüsrana uğrayanlardan olacağız." قَ‍‍الاَ‌ ‌‍رَبَّنَا‌ ظَ‍‍لَمْنَ‍‍ا‌ ‌أَ‌ن‍‍فُسَنَا‌ ‌وَ‌إِ‌نْ لَمْ تَ‍‍غْ‍‍فِ‍‍رْ‌ لَنَا‌ ‌وَتَرْحَمْنَا‌ لَنَكُونَ‍‍نَّ مِنَ ‌الْ‍‍خَ‍‍اسِ‍‍رِينَ
Qāla Ahbiţū Ba`đukum Liba`đin `Adūwun ۖ Wa Lakum Al-'Arđi Mustaqarrun Wa Matā`un 'Ilá Ĥīnin 007-024. (Allah) Dedi ki: "Kiminiz kiminize düşman olarak inin. Yeryüzünde belli bir vakte kadar sizin için bir yerleşim ve meta (geçim) vardır." قَ‍‍الَ ‌اهْبِ‍‍طُ‍‍و‌ا‌ بَعْ‍‍ضُ‍‍كُمْ لِبَعْ‍‍ضٍ عَدُ‌وّ‌ٌۖ ‌وَلَكُمْ فِي ‌الأَ‌رْ‍ضِ مُسْتَ‍‍قَ‍‍رّ‌ٌ‌ ‌وَمَت‍‍َ‍اع‌‍ٌ‌ ‌إِلَى‌ حِينٍ
Qāla Fīhā Taĥyawna Wa Fīhā Tamūtūna Wa Minhā Tukhrajūna 007-025. Dedi ki: "Orda yaşayacak, orda ِlecek ve oradan çıkarılacaksınız." قَ‍‍الَ فِيهَا‌ تَحْيَ‍‍وْنَ ‌وَفِيهَا‌ تَمُوت‍‍ُ‍ونَ ‌وَمِ‍‌‍نْ‍‍هَا‌ تُ‍‍خْ‍رَجُونَ
Yā Banī 'Ādama Qad 'Anzalnā `Alaykum Libāsāan Yuwārī Saw''ātikum Wa Rīshāan ۖ Wa Libāsu At-TaqDhālika Khayrun ۚ Dhālika Min 'Āyā Ti Allāhi La`allahum Yadhdhakkarūna 007-026. Ey Ademoğulları, Biz sizin çirkin yerlerinizi ِrtecek bir elbise ve size 'süs kazandıracak bir giyim' indirdik (var ettik). Takva ile kuşanıp-donanmak ise, bu daha hayırlıdır. Bu, Allah'ın ayetlerindendir. Umulur ki ِğüt alıp-düşünürler. يَابَنِ‍‍ي ‌آ‌دَمَ قَ‍‍دْ‌ ‌أَ‌ن‍‍زَلْنَا‌ عَلَيْكُمْ لِبَاسا‌ ً‌ يُوَ‌ا‌رِي سَ‍‍وْ‌ء‌آتِكُمْ ‌وَ‌رِيشا‌ ً‌ ‌وَلِب‍‍َ‍اسُ ۖ ‌ال‍‍تَّ‍‍قْ‍‍وَ‌ى‌ ‌ذَلِكَ خَ‍‍يْ‍‍ر‌‌ٌ‌ ‌ذَلِكَ ۚ مِ‍‌‍نْ ‌آي‍‍َ‍اتِ ‌اللَّ‍‍هِ لَعَلَّهُمْ يَذَّكَّرُ‌ونَ
Yā Banī 'Ādama Lā Yaftinannakumu Ash-Shayţānu Kamā 'Akhraja 'Abawaykum Mina Al-Jannati Yanzi`u `Anhumā Libāsahumā Liyuriyahumā Saw''ātihimā ۗ 'Innahu Yakum Huwa Wa Qabīluhu Min Ĥaythu Lā Tarawnahum ۗ 'Innā Ja`alnā Ash-Shayā Ţīna 'Awliyā 'A Lilladhīna Lā Yu'uminūna 007-027. Ey Ademoğulları, şeytan, anne ve babanızın çirkin yerlerini kendilerine gِstermek için, elbiselerini sıyırtarak, onları cennetten çıkardığı gibi sakın sizi de bir belaya uğratmasın. اünkü o ve taraftarları, (kendilerini gِremeyeceğiniz yerden) sizleri gِrmektedir. Biz gerçekten şeytanları, inanmayacakların dostları kıldık. يَابَنِ‍‍ي ‌آ‌دَمَ لاَ‌ يَفْتِنَ‍‍نَّ‍‍كُمُ ‌ال‍‍شَّيْ‍‍طَ‍‍انُ كَمَ‍‍ا‌ ‌أَ‍خْ‍رَجَ ‌أَبَوَيْكُمْ مِنَ ‌الْجَ‍‍نَّ‍‍ةِ يَ‍‌‍ن‍‍زِعُ عَ‍‌‍نْ‍‍هُمَا‌ لِبَاسَهُمَا‌ لِيُ‍‍رِيَهُمَا‌ سَ‍‍وْ‌ء‌آتِهِمَ‍‍ا‌ ‌إِنَّ‍‍هُ ۗ يَ‍رَ‌اكُمْ هُوَ‌ ‌وَ‍قَ‍‍بِيلُ‍‍هُ مِ‍‌‍نْ حَ‍‍يْ‍‍ثُ لاَ‌ تَ‍رَ‌وْنَهُمْ ‌إِنَّ‍‍ا‌ ۗ جَعَلْنَا‌ ‌ال‍‍شَّيَاطِ‍‍ي‍‍نَ ‌أَ‌وْلِي‍‍َ‍ا‌ءَ‌ لِلَّذ‍ِ‍ي‍‍نَ لاَ‌ يُؤْمِنُونَ
Wa 'Idhā Fa`alū Fāĥishatan Qālū Wajadnā `Alayhā 'Ābā'anā Wa Allāhu 'Amaranā Bihā ۗ Qul 'Inna Allāha Lā Ya'muru Bil-Faĥshā'i ۖ 'Ataqūlūna `Alá Allāhi Mā Lā Ta`lamūna 007-028. Onlar, 'çirkin bir hayasızlık' işlediklerinde: "Biz atalarımızı bunun üzerinde bulduk. Allah bunu bize emretti" derler. De ki: "Şüphesiz Allah, 'çirkin hayasızlıkları' emretmez. Bilmediğiniz bir şeyi Allah'a karşı mı sِylüyorsunuz?" وَ‌إِ‌ذَ‌ا‌ فَعَلُو‌ا‌ فَاحِشَة‌ ًقَ‍‍الُو‌ا‌ ‌وَجَ‍‍دْنَا‌ عَلَيْهَ‍‍ا‌ ‌آب‍‍َ‍ا‌ءَنَا‌ ‌وَ‌اللَّهُ ‌أَمَ‍رَنَا‌ بِهَا‌ ۗ قُ‍‍لْ ‌إِنَّ ‌اللَّ‍‍هَ لاَ‌ يَأْمُرُ‌ بِ‍الْفَحْش‍‍َ‍ا‌ءِ‌ ۖ ‌أَتَ‍‍قُ‍‍ول‍‍ُ‍ونَ عَلَى‌ ‌اللَّ‍‍هِ مَا‌ لاَ‌ تَعْلَمُونَ
Qul 'Amara Rabbī Bil-Qisţi ۖ Wa 'Aqīmū Wujūhakum `Inda Kulli Masjidin Wa Ad`ūhu Mukhlişīna Lahu Ad-Dīna ۚ Kamā Bada'akum Ta`ūdūna 007-029. De ki: "Rabbim adaletle davranmayı emretti. Her mescid yanında (secde yerinde) yüzlerinizi (O'na) doğrultun ve dini yalnız Kendisi'ne has kılarak O'na dua edin. "Başlangıçta sizi yarattığı" gibi dِneceksiniz." قُ‍‍لْ ‌أَمَ‍رَ‌ ‌‍رَبِّي بِ‍الْ‍‍قِ‍‍سْ‍‍طِ ۖ ‌وَ‌أَ‍قِ‍‍يمُو‌ا‌ ‌وُجُوهَكُمْ عِ‍‌‍نْ‍‍دَ‌ كُلِّ مَسْجِد‌ٍ‌ ‌وَ‌ا‌دْع‍‍ُ‍وهُ مُ‍‍خْ‍‍لِ‍‍صِ‍‍ي‍‍نَ لَهُ ‌ال‍‍دّ‍ِ‍ي‍‍نَ ۚ كَمَا‌ بَدَ‌أَكُمْ تَعُو‌دُ‌ونَ
Farīqāan Hadá Wa Farīqāan Ĥaqqa `Alayhimu Ađ-Đalālatu ۗ 'Innahumu Attakhadhū Ash-Shayāţīna 'Awliyā'a Min Dūni Allāhi Wa Yaĥsabūna 'Annahum Muhtadūna 007-030. Kimine hidayet verdi, kimi de sapıklığı hak etti. اünkü bunlar, Allah'ı bırakıp şeytanları veli edinmişlerdi. Ve gerçekten onları doğru yolda saymaktadırlar. فَ‍‍رِي‍‍ق‍‍اً‌ هَدَ‌ى‌ ‌وَفَ‍‍رِي‍‍ق‍‍اً‌ حَ‍‍قَّ عَلَيْهِمُ ‌ال‍‍ضَّ‍‍لاَلَةُ ۗ ‌إِنَّ‍‍هُمُ ‌اتَّ‍‍خَ‍‍ذُ‌و‌ا‌ال‍‍شَّيَاطِ‍‍ي‍‍نَ ‌أَ‌وْلِي‍‍َ‍ا‌ءَ‌ مِ‍‌‍نْ ‌د‍ُ‍‌ونِ ‌اللَّ‍‍هِ ‌وَيَحْسَب‍‍ُ‍ونَ ‌أَنَّ‍‍هُمْ مُهْتَدُ‌ونَ
Yā Banī 'Ādama Khudhū Zīnatakum `Inda Kulli Masjidin Wa Kulū Wa Ashrabū Wa Lā Tusrifū ۚ 'Innahu Lā Yuĥibbu Al-Musrifīna 007-031. Ey Ademoğulları, her mescid yanında ziynetlerinizi takının. Yiyin, için ve israf etmeyin. اünkü O, israf edenleri sevmez. يَابَنِ‍‍ي ‌آ‌دَمَ خُ‍‍ذُ‌و‌ا‌ ‌زِينَتَكُمْ عِ‍‌‍نْ‍‍دَ‌ كُلِّ مَسْجِد‌ٍ‌ ‌وَكُلُو‌ا‌ ‌وَ‌اشْ‍رَبُو‌ا‌ ‌وَلاَ‌ تُسْ‍‍رِفُ‍‍و‌ا‌ ‌إِنَّ‍‍هُ ۚ لاَ‌ يُحِبُّ ‌الْمُسْ‍‍رِفِينَ
Qul Man Ĥarrama Zīnata Allāhi Allatī 'Akhraja Li`ibādihi Wa Aţ-Ţayyibāti Mina Ar-Rizqi ۚ Qul Hiya Lilladhīna 'Āmanū Fī Al-Ĥayāati Ad-DunKhālişatan Yawma Al-Qiyāmati ۗ Kadhālika Nufaşşilu Al-'Āyāti Liqawmin Ya`lamūna 007-032. De ki: "Allah'ın kulları için çıkardığı ziyneti ve temiz rızıkları kim haram kılmıştır?" De ki: "Bunlar, dünya hayatında iman edenler içindir, kıyamet günü ise yalnızca onlarındır." Bilen bir topluluk için ayetleri bِyle birer birer açıklarız. قُ‍‍لْ مَ‍‌‍نْ حَ‍رَّمَ ‌زِينَةَ ‌اللَّ‍‍هِ ‌الَّتِ‍‍ي ‌أَ‍خْ‍رَجَ لِعِبَا‌دِهِ ‌وَ‌ال‍‍طَّ‍‍يِّب‍‍َ‍اتِ مِنَ ‌ال‍‍رِّ‌زْ‍قِ ۚ قُ‍‍لْ هِيَ لِلَّذ‍ِ‍ي‍‍نَ ‌آمَنُو‌ا‌ فِي ‌الْحَي‍‍َ‍اةِ ‌ال‍‍دُّ‌نْ‍‍يَا‌ خَ‍‍الِ‍‍صَ‍‍ة ً‌ يَ‍‍وْمَ ‌الْ‍‍قِ‍‍يَامَةِ ۗ كَذَلِكَ نُفَ‍‍صِّ‍‍لُ ‌الآي‍‍َ‍اتِ لِ‍‍قَ‍‍وْمٍ‌ يَعْلَمُونَ
Qul 'Innamā Ĥarrama Rabbiya Al-Fawāĥisha Mā Žahara Minhā Wa Mā Baţana Wa Al-'Ithma Wa Al-Baghya Bighayri Al-Ĥaqqi Wa 'An Tushrikū Billāhi Mā Lam Yunazzil Bihi Sulţānāan Wa 'An Taqūlū `Alá Allāhi Mā Lā Ta`lamūna 007-033. De ki: "Rabbim yalnızca çirkin-hayasızlıkları -onlardan açıkta olanlarını ve gizli olanlarını,- günah işlemeyi, haklı nedeni olmayan 'isyan ve saldırıyı' kendisi hakkında ispatlayıcı bir delil indirmediği şeyi Allah’a şirk koşmanızı ve Allah'a karşı bilmediğiniz şeyleri sِylemenizi haram kılmıştır." قُ‍‍لْ ‌إِنَّ‍‍مَا‌ حَ‍رَّمَ ‌‍رَبِّيَ ‌الْفَوَ‌احِشَ مَا‌ ظَ‍‍هَ‍رَ‌ مِ‍‌‍نْ‍‍هَا‌ ‌وَمَا‌ بَ‍‍طَ‍‍نَ ‌وَ‌الإِثْمَ ‌وَ‌الْبَ‍‍غْ‍‍يَ بِ‍‍غَ‍‍يْ‍‍ر‍ِ‍‌ ‌الْحَ‍‍قِّ ‌وَ‌أَ‌نْ تُشْ‍‍رِكُو‌ا‌ بِ‍اللَّ‍‍هِ مَا‌ لَمْ يُنَزِّلْ بِ‍‍هِ سُلْ‍‍طَ‍‍انا‌ ً‌ ‌وَ‌أَ‌نْ تَ‍‍قُ‍‍ولُو‌ا‌ عَلَى‌ ‌اللَّ‍‍هِ مَا‌ لاَ‌ تَعْلَمُونَ
Wa Likulli 'Ummatin 'Ajalun ۖ Fa'idhā Jā'a 'Ajaluhum Lā Yasta'khirūna Sā`atan ۖ Wa Lā Yastaqdimūna 007-034. Her ümmet için bir ecel vardır. Onların ecelleri gelince, ne bir saat ertelenebilirler ne de ِne alınabilirler (tam zamanında çِkerler.) وَلِكُلِّ ‌أُمَّ‍‍ةٍ ‌أَجَل‌‍ٌۖ فَإِ‌ذَ‌ا‌ ج‍‍َ‍ا‌ءَ‌ ‌أَجَلُهُمْ لاَ‌ يَسْتَأْ‍خِ‍‍ر‍ُ‍‌ونَ سَاعَة ًۖ ‌وَلاَ‌ يَسْتَ‍‍قْ‍‍دِمُونَ
Yā Banī 'Ādama 'Immā Ya'tiyannakum Rusulun Minkum Yaquşşūna `Alaykum 'Āyā ۙ Tī Famani Attaqá Wa 'Aşlaĥa Falā Khawfun `Alayhim Wa Lā Hum Yaĥzanūna 007-035. Ey Ademoğulları, içinizden size ayetlerimi haber veren elçiler geldiğinde, kim sakınırsa ve (davranışlarını) düzeltirse işte onlar için korku yoktur, onlar mahzun olmayacaklardır. يَابَنِ‍‍ي ‌آ‌دَمَ ‌إِمَّ‍‍ا‌ يَأْتِيَ‍‍نَّ‍‍كُمْ ‌رُسُلٌ‌ مِ‍‌‍نْ‍‍كُمْ يَ‍‍قُ‍‍صُّ‍‍ونَ عَلَيْكُمْ ‌آيَاتِي فَمَنِ ۙ ‌اتَّ‍‍قَ‍‍ى‌ ‌وَ‌أَ‍صْ‍‍لَحَ فَلاَ‌ خَ‍‍وْفٌ عَلَيْهِمْ ‌وَلاَ‌ هُمْ يَحْزَنُونَ
Wa Al-Ladhīna Kadhdhabū Bi'āyātinā Wa Astakbarū `Anhā 'Ūlā'ika 'Aşĥābu An-Nāri ۖ Hum Fīhā Khālidūna 007-036. Ayetlerimizi yalanlayanlar ve onlara karşı büyüklenenler, işte onlar ateşin arkadaşlarıdır; onda sonsuzca kalacaklardır. وَ‌الَّذ‍ِ‍ي‍‍نَ كَذَّبُو‌ا‌ بِآيَاتِنَا‌ ‌وَ‌اسْتَكْبَرُ‌و‌ا‌ عَ‍‌‍نْ‍‍هَ‍‍ا‌ ‌أ‍ُ‍‌وْل‍‍َ‍ائِكَ ‌أَ‍صْ‍‍ح‍‍َ‍ابُ ‌ال‍‍نّ‍‍َ‍ا‌ر‍ِ‍‌ ۖ هُمْ فِيهَا‌ خَ‍‍الِدُ‌ونَ
Faman 'Ažlamu Mimmani Aftará `Alá Allāhi Kadhibāan 'Aw Kadhdhaba Bi'āyātihi~ ۚ 'Ūlā'ika Yanāluhum Naşībuhum Mina Al-Kitābi ۖ Ĥattá 'Idhā Jā'at/hum Rusulunā Yatawaffawnahum Qālū 'Ayna Mā Kuntum Tad`ūna Min Dūni Allāhi ۖ Qālū Đallū `Annā Wa Shahidū `Alá 'Anfusihim 'Annahum Kānū Kāfirīna 007-037. ضyleyse, Allah’a karşı yalan uydurup iftira düzenden veya ayetlerini yalanlayanlardan daha zalim kimdir? Kitaptan kendilerine bir pay erişecek olanlar bunlardır. Nihayet elçilerimiz, hayatlarına son vermek üzere kendilerine gittiklerinde onlara diyecekler ki: "Allah'tan başka taptıklarınız nerede?" "Onlar bizi (yüzüstü) bırakıp-kayboldular" diyecekler. (Bِylelikle) Bunlar, gerçekten kafirler olduklarına kendi aleyhlerinde şehadet ettiler. فَمَ‍‌‍نْ ‌أَ‍ظْ‍‍لَمُ مِ‍‍مَّ‍‍نِ ‌افْتَ‍رَ‌ى‌ عَلَى‌ ‌اللَّ‍‍هِ كَذِباً‌ ‌أَ‌وْ‌ كَذَّبَ بِآيَاتِهِ ۚ ‌أ‍ُ‍‌وْل‍‍َ‍ائِكَ يَنَالُهُمْ نَ‍‍صِ‍‍يبُهُمْ مِنَ ‌الْكِت‍‍َ‍ابِ ۖ حَتَّ‍‍ى‌ ‌إِ‌ذَ‌ا‌ ج‍‍َ‍ا‌ءَتْهُمْ ‌رُسُلُنَا‌ يَتَوَفَّوْنَهُمْ قَ‍‍الُ‍‍و‌ا‌ ‌أَيْ‍‍نَ مَا‌ كُ‍‌‍ن‍‍تُمْ تَ‍‍دْع‍‍ُ‍ونَ مِ‍‌‍نْ ‌د‍ُ‍‌ونِ ‌اللَّ‍‍هِ ۖ قَ‍‍الُو‌اضَ‍‍لُّو‌ا‌ عَ‍‍نَّ‍‍ا‌ ‌وَشَهِدُ‌و‌ا‌ عَلَ‍‍ى‌ ‌أَ‌نْ‍‍فُسِهِمْ ‌أَنَّ‍‍هُمْ كَانُو‌ا‌ كَافِ‍‍رِينَ
Qāla Adkhulū Fī 'Umamin Qad Khalat Min Qablikum Mina Al-Jinni Wa Al-'Insi Fī An-Nāri ۖ Kullamā Dakhalat 'Ummatun La`anat 'Ukhtahā ۖ Ĥattá 'Idhā Addārakū Fīhā Jamī`āan Qālat 'Ukhhum Li'wlāhum Rabbanā Hā'uulā' 'Ađallūnā Fa'ātihim `Adhābāan Đi`fāan Mina An-Nāri ۖ Qāla Likullin Đi`fun Wa Lakin Lā Ta`lamūna 007-038. (Allah) diyecek: "Cinlerden ve insanlardan sizden ِnce geçmiş ümmetlerle birlikte ateşe girin." Her bir ümmet girişinde kardeşini (kendi benzerini) lanetler. Nitekim hepsi birbiri ardınca orada toplanınca, en sonra yer alanlar, en ِnde gelenler için: "Rabbimiz, işte bunlar bizi saptırdı; ِyleyse ateşten kat kat artırılmış bir azap ver diyecekler. (Allah da:) "Hepsi için kat kattır. Ancak siz bilmezsiniz" diyecek. قَ‍‍الَ ‌ا‌دْ‍‍خُ‍‍لُو‌ا‌ فِ‍‍ي ‌أُمَم‌‍ٍقَ‍‍دْ‌ خَ‍‍لَتْ مِ‍‌‍نْ قَ‍‍بْ‍‍لِكُمْ مِنَ ‌الْجِ‍‍نِّ ‌وَ‌الإِ‌ن‍‍سِ فِي ‌ال‍‍نّ‍‍َ‍ا‌ر‍ِ‍‌ ۖ كُلَّمَا‌ ‌دَ‍خَ‍‍لَتْ ‌أُمَّ‍‍ة ٌ‌ لَعَنَتْ ‌أُ‍خْ‍‍تَهَا‌ ۖ حَتَّ‍‍ى‌ ‌إِ‌ذَ‌ا‌ ‌ا‌دَّ‌ا‌‍رَكُو‌ا‌ فِيهَا‌ جَمِيعا‌‌ ًقَ‍‍الَتْ ‌أُ‍خْ‍رَ‌اهُمْ لِأ‌ولاَهُمْ ‌‍رَبَّنَا‌ ه‍‍َ‍ا‌ؤُلاَ‌ء‌ ‌أَ‍ضَ‍‍لُّونَا‌ فَآتِهِمْ عَذَ‌ابا‌‌ ًضِ‍‍عْفا‌ ً‌ مِنَ ‌ال‍‍نّ‍‍َ‍ا‌ر‍ِ‍‌ ۖ قَ‍‍الَ لِكُلّ‌‍ٍضِ‍‍عْفٌ‌ ‌وَلَكِ‍‌‍نْ لاَ‌ تَعْلَمُونَ
Wa Qālat 'Ūlāhum Li'khhum Famā Kāna Lakum `Alaynā Min Fađlin Fadhūqū Al-`Adhāba Bimā Kuntum Taksibūna 007-039. (Bu sefer) ضnde gelenler, sonda yer alanlara diyecekler ki: "Sizin bize gِre bir üstünlüğünüz yoktur, kazandıklarınıza karşılık olarak azabı tadın." وَ‍قَ‍‍الَتْ ‌أ‍ُ‍‌ولاَهُمْ لِأخْ‍رَ‌اهُمْ فَمَا‌ ك‍‍َ‍انَ لَكُمْ عَلَيْنَا‌ مِ‍‌‍نْ فَ‍‍ضْ‍‍ل‌‍ٍ‌ فَذُ‌وقُ‍‍و‌ا‌الْعَذ‍َ‍‌ابَ بِمَا‌ كُ‍‌‍ن‍‍تُمْ تَكْسِبُونَ
'Inna Al-Ladhīna Kadhdhabū Bi'āyātinā Wa Astakbarū `Anhā Lā Tufattaĥu Lahum 'Abwābu As-Samā'i Wa Lā Yadkhulūna Al-Jannata Ĥattá Yalija Al-Jamalu Fī Sammi Al-Khiyāţi ۚ Wa Kadhalika Naj Al-Mujrimīna 007-040. Şüphesiz ayetlerimizi yalanlayanlar ve onlara karşı büyüklenenler, onlar için gِğün kapıları açılmaz ve halat (ya da deve) iğnenin deliğinden geçinceye kadar cennete girmezler. Biz suçlu-günahkarları işte bِyle cezalandırırız. إِنَّ ‌الَّذ‍ِ‍ي‍‍نَ كَذَّبُو‌ا‌ بِآيَاتِنَا‌ ‌وَ‌اسْتَكْبَرُ‌و‌ا‌ عَ‍‌‍نْ‍‍هَا‌ لاَ‌ تُفَتَّحُ لَهُمْ ‌أَبْ‍‍و‍َ‍‌ابُ ‌ال‍‍سَّم‍‍َ‍ا‌ءِ‌ ‌وَلاَ‌ يَ‍‍دْ‍‍خُ‍‍ل‍‍ُ‍ونَ ‌الْجَ‍‍نَّ‍‍ةَ حَتَّى‌ يَلِجَ ‌الْجَمَلُ فِي سَ‍‍مِّ ‌الْ‍‍خِ‍‍ي‍‍َ‍اطِ ۚ ‌وَكَذَلِكَ نَ‍‍جْ‍‍زِي ‌الْمُ‍‍جْ‍‍رِمِينَ
Lahum Min Jahannama Mihādun Wa Min Fawqihim Ghawāshin ۚ Wa Kadhalika Naj Až-Žālimīna 007-041. Onlar için cehennemden yataklar ve üstlerine ِrtüler vardır. Biz zulme sapanları işte bِyle cezalandırırız. لَهُمْ مِ‍‌‍نْ جَهَ‍‍نَّ‍‍مَ مِه‍‍َ‍ا‌د‌ٌ‌ ‌وَمِ‍‌‍نْ فَوْ‍قِ‍‍هِمْ غَ‍‍و‍َ‍‌اشٍۚ ‌وَكَذَلِكَ نَ‍‍جْ‍‍زِي ‌ال‍‍ظَّ‍‍الِمِينَ
Wa Al-Ladhīna 'Āmanū Wa `Amilū Aş-Şāliĥāti Lā Nukallifu Nafsāan 'Illā Wus`ahā 'Ūlā'ika 'Aşĥābu Al-Jannati ۖ Hum Fīhā Khālidūna 007-042. İman edenler ve salih amellerde bulunanlar -ki Biz hiç kimseye güç yetireceğinden fazlasını yüklemeyiz- onlar da cennetin ashabı (halkı)dırlar. Onda sonsuz olarak kalacaklardır. وَ‌الَّذ‍ِ‍ي‍‍نَ ‌آمَنُو‌ا‌ ‌وَعَمِلُو‌ا‌ال‍‍صَّ‍‍الِح‍‍َ‍اتِ لاَ‌ نُكَلِّفُ نَفْسا‌‌ ً‌ ‌إِلاَّ‌ ‌وُسْعَهَ‍‍ا‌ ‌أ‍ُ‍‌وْل‍‍َ‍ائِكَ ‌أَ‍صْ‍‍ح‍‍َ‍ابُ ‌الْجَ‍‍نَّ‍‍ةِ ۖ هُمْ فِيهَا‌ خَ‍‍الِدُ‌ونَ
Wa Naza`nā Mā Fī Şudūrihim Min Ghillin Tajrī Min Taĥtihimu Al-'Anhāru ۖ Wa Qālū Al-Ĥamdu Lillāh Al-Ladhī Hadānā Lihadhā Wa Mā Kunnā Linahtadiya Lawlā 'An Hadānā Al-Lahu ۖ Laqad Jā'at Rusulu Rabbinā Bil-Ĥaqqi ۖ Wa Nūdū 'An Tilkumu Al-Jannatu 'Ūrithtumūhā Bimā Kuntum Ta`malūna 007-043. Biz onların gِğüslerinde kinden ne varsa çekip almışız. Altlarından ırmaklar akar. Derler ki: "Bizi buna ulaştıran Allah'a hamd olsun. Eğer Allah bize hidayet vermeseydi biz doğruya ermeyecektik. Andolsun, Rabbimiz'in elçileri hak ile geldiler." Onlara: "İşte bu, yaptıklarınıza karşılık olarak mirasçı kılındığınız cennettir" diye seslenilecek. وَنَزَعْنَا‌ مَا‌ فِي صُ‍‍دُ‌و‌رِهِمْ مِ‍‌‍نْ غِ‍‍لّ‌‍ٍ‌ تَ‍‍جْ‍‍رِي مِ‍‌‍نْ تَحْتِهِمُ ‌الأَ‌نْ‍‍ه‍‍َ‍ا‌رُ‌ ۖ ‌وَ‍قَ‍‍الُو‌ا‌الْحَمْدُ‌ لِلَّهِ ‌الَّذِي هَدَ‌انَا‌ لِهَذَ‌ا‌ ‌وَمَا‌ كُ‍‍نَّ‍‍ا‌ لِنَهْتَدِيَ لَوْلاَ‌ ‌أَ‌نْ هَدَ‌انَا‌ ‌اللَّهُ ۖ لَ‍‍قَ‍‍دْ‌ ج‍‍َ‍ا‌ءَتْ ‌رُسُلُ ‌‍رَبِّنَا‌ بِ‍الْحَ‍‍قِّ ۖ ‌وَنُو‌دُ‌و‌ا‌ ‌أَ‌نْ تِلْكُمُ ‌الْجَ‍‍نَّ‍‍ةُ ‌أ‍ُ‍‌و‌رِثْتُمُوهَا‌ بِمَا‌ كُ‍‌‍ن‍‍تُمْ تَعْمَلُونَ
Wa Nādá 'Aşĥābu Al-Jannati 'Aşĥāba An-Nāri 'An Qad Wajadnā Mā Wa`adanā Rabbunā Ĥaqqāan Fahal Wajadtum Mā Wa`ada Rabbukum Ĥaqqāan ۖ Qālū Na`am ۚ Fa'adhdhana Mu'uadhdhinun Baynahum 'An La`natu Allāhi `Alá Až-Žālimīna 007-044. Cennet halkı, ateş halkına (şِyle) seslenecekler: "Bize Rabbimiz'in vadettiğini gerçek buldunuz mu?" Onlar da: "Evet" derler. Bundan sonra içlerinden seslenen biri (şِyle) seslenecektir: "Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun." وَنَا‌دَ‌ى‌ ‌أَ‍صْ‍‍ح‍‍َ‍ابُ ‌الْجَ‍‍نَّ‍‍ةِ ‌أَ‍صْ‍‍ح‍‍َ‍ابَ ‌ال‍‍نّ‍‍َ‍ا‌ر‍ِ‍‌ ‌أَ‌نْ قَ‍‍دْ‌ ‌وَجَ‍‍دْنَا‌ مَا‌ ‌وَعَدَنَا‌ ‌‍رَبُّنَا‌ حَ‍‍قّ‍‍ا‌‌ ً‌ فَهَلْ ‌وَجَ‍‍دْتُمْ مَا‌ ‌وَعَدَ‌ ‌‍رَبُّكُمْ حَ‍‍قّ‍‍ا‌‌ ًۖ قَ‍‍الُو‌ا‌ نَعَمْ ۚ فَأَ‌ذَّنَ مُؤَ‌ذِّن‌‍ٌ‌ بَيْنَهُمْ ‌أَ‌نْ لَعْنَةُ ‌اللَّ‍‍هِ عَلَى‌ ‌ال‍‍ظَّ‍‍الِمِينَ
Al-Ladhīna Yaşuddūna `An Sabīli Allāhi Wa Yabghūnahā `Iwajāan Wa Hum Bil-'Ākhirati Kāfirūna 007-045. "Ki onlar Allah'ın yolundan alıkoyanlar, onda çarpıklık arayanlar ve ahireti tanımayanlardır." الَّذ‍ِ‍ي‍‍نَ يَ‍‍صُ‍‍دّ‍ُ‍‌ونَ عَ‍‌‍نْ سَب‍‍ِ‍ي‍‍لِ ‌اللَّ‍‍هِ ‌وَيَ‍‍بْ‍‍‍‍غُ‍‍ونَهَا‌ عِوَجا‌ ً‌ ‌وَهُمْ بِ‍الآ‍‍خِ‍رَةِ كَافِرُ‌ونَ
Wa Baynahumā Ĥijābun ۚ Wa `Alá Al-'A`rāfi Rijālun Ya`rifūna Kullāan Bisīmāhum ۚ Wa Nādaw 'Aşĥāba Al-Jannati 'An Salāmun `Alaykum ۚ Lam Yadkhulūhā Wa Hum Yaţma`ūna 007-046. İki taraf arasında bir engel ve burçlar (A'raf) üstünde hepsini yüzlerinden tanıyan adamlar vardır. Cennete gireceklere: "Selam size" derler, ki bunlar, henüz girmeyen fakat (girmeyi) 'şiddetle arzu edip umanlardır.' وَبَيْنَهُمَا‌ حِج‍‍َ‍ابٌۚ ‌وَعَلَى‌ ‌الأَعرَ‍‌افِ ‌رِج‍‍َ‍الٌ‌ يَعْ‍‍رِف‍‍ُ‍ونَ كُلاّ‌ ً‌ بِسِيمَاهُمْ ۚ ‌وَنَا‌دَ‌وْ‌ا‌ ‌أَ‍صْ‍‍ح‍‍َ‍ابَ ‌الْجَ‍‍نَّ‍‍ةِ ‌أَ‌نْ سَلاَمٌ عَلَيْكُمْ ۚ لَمْ يَ‍‍دْ‍‍خُ‍‍لُوهَا‌ ‌وَهُمْ يَ‍‍طْ‍‍مَعُونَ
Wa 'Idhā Şurifat 'Abşāruhum Tilqā'a 'Aşĥābi An-Nāri Qālū Rabbanā Lā Taj`alnā Ma`a Al-Qawmi Až-Žālimīna 007-047. Gِzleri cehennem halkından yana çevrilince: "Rabbimiz, bizi zalimler topluluğuyla birlikte kılma" derler. وَ‌إِ‌ذَ‌ا‌ صُ‍‍رِفَتْ ‌أَبْ‍‍‍‍صَ‍‍ا‌رُهُمْ تِلْ‍‍قَ‍‍ا‌ءَ‌ ‌أَ‍صْ‍‍ح‍‍َ‍ابِ ‌ال‍‍نّ‍‍َ‍ا‌ر‍ِ‍‌ قَ‍‍الُو‌ا‌ ‌‍رَبَّنَا‌ لاَ‌ تَ‍‍جْ‍‍عَلْنَا‌ مَعَ ‌الْ‍‍قَ‍‍وْمِ ‌ال‍‍ظَّ‍‍الِمِينَ
Wa Nādá 'Aşĥābu Al-'A`rāfi Rijālāan Ya`rifūnahum Bisīmāhum Qālū Mā 'Aghná `Ankum Jam`ukum Wa Mā Kuntum Tastakbirūna 007-048. Burcun üstündeki adamlar, kendilerini yüzlerinden tanıdıkları (ileri gelen birtakım) adamlara seslenerek derler ki: "Ne (güç ve servet) toplamış olmanız, ne büyüklük taslamanız (istikbarınız) size bir yarar sağlamadı." وَنَا‌دَ‌ى‌ ‌أَ‍صْ‍‍ح‍‍َ‍ابُ ‌الأَعرَ‍‌افِ ‌رِجَالا‌ ً‌ يَعْ‍‍رِفُونَهُمْ بِسِيمَاهُمْ قَ‍‍الُو‌ا‌ مَ‍‍ا‌ ‌أَ‍‍غْ‍‍نَى‌ عَ‍‌‍نْ‍‍كُمْ جَمْعُكُمْ ‌وَمَا‌ كُ‍‌‍ن‍‍تُمْ تَسْتَكْبِرُ‌ونَ
'Ahā'uulā' Al-Ladhīna 'Aqsamtum Lā Yanāluhumu Allāhu Biraĥmatin ۚ Adkhulū Al-Jannata Lā Khawfun `Alaykum Wa Lā 'Antum Taĥzanūna 007-049. "Kendilerine Allah'ın bir rahmet eriştirmeyeceğine yemin ettiğiniz kimseler bunlar mıydı? (Cennettekilere de) Girin cennete. Sizin için korku yoktur ve mahzun olmayacaksınız." أَه‍‍َ‍ا‌ؤُلاَ‌ء‌ ‌الَّذ‍ِ‍ي‍‍نَ ‌أَ‍قْ‍‍سَمْتُمْ لاَ‌ يَنَالُهُمُ ‌اللَّ‍‍هُ بِ‍رَحْمَة‌‍ٍۚ ‌ا‌دْ‍‍خُ‍‍لُو‌ا‌الْجَ‍‍نَّ‍‍ةَ لاَ‌ خَ‍‍وْفٌ عَلَيْكُمْ ‌وَلاَ‌ ‌أَ‌نْ‍‍تُمْ تَحْزَنُونَ
Wa Nādá 'Aşĥābu An-Nāri 'Aşĥāba Al-Jannati 'An 'Afīđū `Alaynā Mina Al-Mā'i 'Aw Mimmā Razaqakumu Allāhu ۚ Qālū 'Inna Allāha Ĥarramahumā `Alá Al-Kāfirīna 007-050. Ateşin halkı cennet halkına seslenir: “Bize biraz sudan ya da Allah’ın size verdiği rızıktan aktarın.” Derler ki: “Doğrusu Allah, bunları inkar edenlere haram (yasak) kılmıştır.” وَنَا‌دَ‌ى‌ ‌أَ‍صْ‍‍ح‍‍َ‍ابُ ‌ال‍‍نّ‍‍َ‍ا‌ر‍ِ‍‌ ‌أَ‍صْ‍‍ح‍‍َ‍ابَ ‌الْجَ‍‍نَّ‍‍ةِ ‌أَ‌نْ ‌أَفِي‍‍ضُ‍‍و‌ا‌ عَلَيْنَا‌ مِنَ ‌الْم‍‍َ‍ا‌ءِ‌ ‌أَ‌وْ‌ مِ‍‍مَّ‍‍ا‌ ‌‍رَ‌زَ‍قَ‍‍كُمُ ‌اللَّ‍‍هُ ۚ قَ‍‍الُ‍‍و‌ا‌ ‌إِنَّ ‌اللَّ‍‍هَ حَ‍رَّمَهُمَا‌ عَلَى‌ ‌الْكَافِ‍‍رِينَ
Al-Ladhīna Attakhadhū Dīnahum Lahwan Wa La`ibāan Wa Gharrat/humu Al-Ĥayāatu Ad-Dunۚ Fālyawma Nansāhum Kamā Nasū Liqā'a Yawmihimdhā Wa Mā Kānū Bi'āyātinā Yajĥadūna 007-051. Onlar, dinlerini bir eğlence ve oyun (konusu) edinmişlerdi ve dünya hayatı onları aldatmıştı. Onlar, bu günleriyle karşılaşmayı unuttukları ve Bizim ayetlerimizi 'yok sayarak tanımadıkları' gibi, Biz de bugün onları unutacağız. الَّذ‍ِ‍ي‍‍نَ ‌اتَّ‍‍خَ‍‍ذُ‌و‌ا‌ ‌دِينَهُمْ لَهْو‌ا‌ ً‌ ‌وَلَعِبا‌ ً‌ ‌وَ‍‍غَ‍رَّتْهُمُ ‌الْحَي‍‍َ‍اةُ ‌ال‍‍دُّ‌نْ‍‍يَا‌ ۚ فَالْيَ‍‍وْمَ نَ‍‌‍ن‍‍سَاهُمْ كَمَا‌ نَسُو‌ا‌ لِ‍‍قَ‍‍ا‌ءَ‌ يَوْمِهِمْ هَذَ‌ا‌ ‌وَمَا‌ كَانُو‌ا‌ بِآيَاتِنَا‌ يَ‍‍جْ‍‍حَدُ‌ونَ
Wa Laqad Ji'nāhum Bikitābin Faşşalnāhu `Alá `Ilmin Hudan Wa Raĥmatan Liqawmin Yu'uminūna 007-052. Andolsun, Biz onlara bir kitap getirdik; iman edecek bir topluluğa bir hidayet ve bir rahmet olmak üzere bir bilgiye dayanarak onu çeşitli biçimlerde açıkladık. وَلَ‍قَ‍‍دْ‌ جِئْنَاهُمْ بِكِت‍‍َ‍اب‌‍ٍ‌ فَ‍‍صَّ‍‍لْن‍‍َ‍اهُ عَلَى‌ عِلْمٍ هُ‍‍د‌ى‌ ً‌ ‌وَ‌‍رَحْمَة ً‌ لِ‍‍قَ‍‍وْمٍ‌ يُؤْمِنُونَ
Hal Yanžurūna 'Illā Ta'wīlahu ۚ Yawma Ya'tī Ta'wīluhu Yaqūlu Al-Ladhīna Nasūhu Min Qablu Qad Jā'at Rusulu Rabbinā Bil-Ĥaqqi Fahal Lanā Min Shufa`ā'a Fayashfa`ū Lanā 'Aw Nuraddu Fana`mala Ghayra Al-Ladhī Kunnā Na`malu ۚ Qad Khasirū 'Anfusahum Wa Đalla `Anhum Mā Kānū Yaftarūna 007-053. Onlar, onun tevilinden başkasına bakmazlar mı? Onun tevilinin geleceği gün, daha ِnce onu unutanlar, diyecekler ki: "Gerçekten Rabbimiz'in elçileri bize hakkı getirmişlerdi. Şimdi bize şefaat edecek şefaatçiler var mıdır? Veya geri çevrilsek de işlediklerimizden başkasını yapsak." Gerçek şu ki onlar, kendilerini hüsrana uğratmışlardır, uydurmakta oldukları şeyler de kendilerinden uzaklaşıp kaybolmuşlardır. هَلْ يَ‍‌‍ن‍‍ظُ‍‍ر‍ُ‍‌ونَ ‌إِلاَّ‌ تَأْ‌وِيلَ‍‍هُ ۚ يَ‍‍وْمَ يَأْتِي تَأْ‌وِيلُ‍‍هُ يَ‍‍قُ‍‍ولُ ‌الَّذ‍ِ‍ي‍‍نَ نَس‍‍ُ‍وهُ مِ‍‌‍نْ قَ‍‍بْ‍‍لُ قَ‍‍دْ‌ ج‍‍َ‍ا‌ءَتْ ‌رُسُلُ ‌‍رَبِّنَا‌ بِ‍الْحَ‍‍قِّ فَهَلْ لَنَا‌ مِ‍‌‍نْ شُفَع‍‍َ‍ا‌ءَ‌ فَيَشْفَعُو‌ا‌ لَنَ‍‍ا‌ ‌أَ‌وْ‌ نُ‍رَ‌دُّ‌ فَنَعْمَلَ غَ‍‍يْ‍رَ‌الَّذِي كُ‍‍نَّ‍‍ا‌ نَعْمَلُ ۚ قَ‍‍دْ‌ خَ‍‍سِرُ‌و‌ا‌ ‌أَ‌ن‍‍فُسَهُمْ ‌وَ‍ضَ‍‍لَّ عَ‍‌‍نْ‍‍هُمْ مَا‌ كَانُو‌ا‌ يَفْتَرُ‌ونَ
'Inna Rabbakumu Allāhu Al-Ladhī Khalaqa As-Samāwāti Wa Al-'Arđa Fī Sittati 'Ayyāmin Thumma Astawá `Alá Al-`Arshi Yughshī Al-Layla An-Nahāra Yaţlubuhu Ĥathīthāan Wa Ash-Shamsa Wa Al-Qamara Wa An-Nujūma Musakhkharātin Bi'amrihi~ ۗ 'Alā Lahu Al-Khalqu Wa Al-'Amru ۗ Tabāraka Allāhu Rabbu Al-`Ālamīna 007-054. Gerçekten sizin Rabbiniz, altı günde gِkleri ve yeri yaratan, sonra arşa istiva eden Allah'tır. Gündüzü, durmaksızın kendisini kovalayan geceyle ِrten, Güneş’e, Ay’a ve yıldızlara Kendi buyruğuyla baş eğdirendir. Haberiniz olsun, yaratmak da, emir de (yalnızca) O'nundur. Alemlerin Rabbi olan Allah ne Yücedir. إِنَّ ‌‍رَبَّكُمُ ‌اللَّ‍‍هُ ‌الَّذِي خَ‍‍لَ‍‍قَ ‌ال‍‍سَّمَا‌و‍َ‍‌اتِ ‌وَ‌الأَ‌رْ‍ضَ فِي سِتَّةِ ‌أَيّ‍‍َ‍ام‌‍ٍ‌ ثُ‍‍مَّ ‌اسْتَوَ‌ى‌ عَلَى‌ ‌الْعَرْشِ يُ‍‍غْ‍‍شِي ‌ال‍‍لَّ‍‍يْ‍‍لَ ‌ال‍‍نَّ‍‍ه‍‍َ‍ا‌‍رَ‌ يَ‍‍طْ‍‍لُبُ‍‍هُ حَثِيثا‌ ً‌ ‌وَ‌ال‍‍شَّمْسَ ‌وَ‌الْ‍‍قَ‍‍مَ‍رَ‌ ‌وَ‌ال‍‍نُّ‍‍ج‍‍ُ‍ومَ مُسَ‍‍خَّ‍رَ‍‌ات ٍ‌ بِأَمْ‍‍رِهِ ۗ ‌أَلاَ‌ لَهُ ‌الْ‍‍خَ‍‍لْ‍‍قُ ‌وَ‌الأَمْرُ‌ ۗ تَبَا‌‍رَكَ ‌اللَّ‍‍هُ ‌‍رَبُّ ‌الْعَالَمِينَ
AdRabbakum Tađarru`āan Wa Khufyatan ۚ 'Innahu Lā Yuĥibbu Al-Mu`tadīna 007-055. Rabbinize yalvara yalvara ve için için dua edin. Şüphesiz O, haddi aşanları sevmez. ‍ا‌دْعُو‌ا‌ ‌‍رَبَّكُمْ تَ‍‍ضَ‍‍رُّعا‌ ً‌ ‌وَ‍خُ‍‍فْيَة‌ ًۚ ‌إِنَّ‍‍هُ لاَ‌ يُحِبُّ ‌الْمُعْتَدِينَ
Wa Lā Tufsidū Fī Al-'Arđi Ba`da 'Işlāĥihā Wa Ad`ūhu Khawfāan Wa Ţama`āan ۚ 'Inna Raĥmata Allāhi Qarībun Mina Al-Muĥsinīna 007-056. Düzene konulması (ıslah)ından sonra yeryüzünde bozgunculuk (fesad) çıkarmayın; O'na korkarak ve umut taşıyarak dua edin. Doğrusu Allah'ın rahmeti iyilik yapanlara pek yakındır. وَلاَ‌ تُفْسِدُ‌و‌ا‌ فِي ‌الأَ‌رْ‍ضِ بَعْدَ‌ ‌إِصْ‍‍لاَحِهَا‌ ‌وَ‌ا‌دْع‍‍ُ‍وهُ خَ‍‍وْفا‌ ً‌ ‌وَ‍طَ‍‍مَعا‌‌ ًۚ ‌إِنَّ ‌‍رَحْمَتَ ‌اللَّ‍‍هِ قَ‍‍ر‍ِ‍ي‍‍بٌ‌ مِنَ ‌الْمُحْسِنِينَ
Wa Huwa Al-Ladhī Yursilu Ar-Riyāĥa Bushan Bayna Yaday Raĥmatihi ۖ Ĥattá 'Idhā 'Aqallat Saĥābāan Thiqālāan Suqnāhu Libaladin Mayyitin Fa'anzalnā Bihi Al-Mā'a Fa'akhrajnā Bihi Min Kulli Ath-Thamarāti ۚ Kadhālika Nukhriju Al-Mawtá La`allakum Tadhakkarūna 007-057. Rahmetinin ِnünde rüzgarları bir müjde olarak gِnderen O'dur. Bunlar ağırca bulutları kaldırıp yüklendiğinde, onları (kuraklıktan) ِlmüş bir şehre sürükleyiveririz ve bununla oraya su indiririz de bِylelikle bütün ürünlerden çıkarırız. İşte Biz, ِlüleri de bِyle diriltip-çıkarırız. Ki ibret alasınız. وَهُوَ‌ ‌الَّذِي يُرْسِلُ ‌ال‍‍رِّي‍‍َ‍احَ بُشْر‌ا‌ ً‌ بَ‍‍يْ‍‍نَ يَدَيْ ‌‍رَحْمَتِ‍‍هِ ۖ حَتَّ‍‍ى‌ ‌إِ‌ذَ‌ا‌ ‌أَ‍قَ‍‍لَّتْ سَحَابا‌‌ ً‌ ثِ‍‍قَ‍‍الا‌‌ ً‌ سُ‍‍قْ‍‍ن‍‍َ‍اهُ لِبَلَد‌ٍ‌ مَيِّت‌‍ٍ‌ فَأَ‌ن‍‍زَلْنَا‌ بِهِ ‌الْم‍‍َ‍ا‌ءَ‌ فَأَ‍خْ‍رَجْ‍‍نَا‌ بِ‍‍هِ مِ‍‌‍نْ كُلِّ ‌ال‍‍ثَّمَ‍رَ‍‌اتِ ۚ كَذَلِكَ نُ‍‍خْ‍‍رِجُ ‌الْمَوْتَى‌ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُ‌ونَ
Wa Al-Baladu Aţ-Ţayyibu Yakhruju Nabātuhu Bi'idhni Rabbihi Wa ۖ Al-Ladhī Khabutha Lā Yakhruju 'Illā Nakidāan ۚ Kadhālika Nuşarrifu Al-'Āyāti Liqawmin Yashkurūna 007-058. Güzel şehrin bitkisi, Rabbinin izniyle çıkar; kِtü olandan ise kavruktan başkası çıkmaz. İşte Biz, şükreden bir topluluk için ayetleri bِyle çeşitli biçimlerde açıklıyoruz. وَ‌الْبَلَدُ‌ ‌ال‍‍طَّ‍‍يِّبُ يَ‍‍خْ‍‍رُجُ نَبَاتُ‍‍هُ بِإِ‌ذْنِ ‌‍رَبِّ‍‍هِ ۖ ‌وَ‌الَّذِي خَ‍‍بُثَ لاَ‌ يَ‍‍خْ‍‍رُجُ ‌إِلاَّ‌ نَكِد‌ا‌‌ ًۚ كَذَلِكَ نُ‍‍صَ‍‍رِّفُ ‌الآي‍‍َ‍اتِ لِ‍‍قَ‍‍وْمٍ‌ يَشْكُرُ‌ونَ
Laqad 'Arsalnā Nūĥāan 'Ilá Qawmihi Faqāla Yā Qawmi A`budū Allaha Mā Lakum Min 'Ilahin Ghayruhu~ 'Innī 'Akhāfu `Alaykum `Adhāba Yawmin `Ažīmin 007-059. Andolsun Biz Nuh'u kendi kavmine (toplumuna) gِnderdik. Dedi ki: "Ey kavmim, Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka İlahınız yoktur. Doğrusu ben, sizin için büyük bir günün azabından korkmaktayım." لَ‍قَ‍‍دْ‌ ‌أَ‌رْسَلْنَا‌ نُوحا‌‌ ً‌ ‌إِلَى‌ قَ‍‍وْمِ‍‍هِ فَ‍‍قَ‍‍الَ يَاقَ‍‍وْمِ ‌اعْبُدُ‌و‌ا‌اللَّ‍‍هَ مَا‌ لَكُمْ مِ‍‌‍نْ ‌إِلَهٍ غَ‍‍يْرُهُ~ُ ‌إِنِّ‍‍ي ‌أَ‍خَ‍‍افُ عَلَيْكُمْ عَذ‍َ‍‌ابَ يَ‍‍وْمٍ عَ‍‍ظِ‍‍يمٍ
Qāla Al-Mala'u Min Qawmihi~ 'Innā Lanarāka Fī Đalālin Mubīnin 007-060. Kavminin ِnde gelenleri: "Gerçekte biz seni açıkça bir 'şaşırmışlık ve sapmışlık' içinde gِrüyoruz" dediler. قَ‍‍الَ ‌الْمَلَأُ‌ مِ‍‌‍نْ قَ‍‍وْمِهِ ‌إِنَّ‍‍ا‌ لَنَ‍رَ‍‌اكَ فِي ضَ‍‍لاَلٍ‌ مُبِينٍ
Qāla Yā Qawmi Laysa Bī Đalālatun Wa Lakinnī Rasūlun Min Rabbi Al-`Ālamīna 007-061. O: "Ey kavmim, bende bir 'şaşırmışlık ve sapmışlık' yoktur; ama ben alemlerin Rabbinden bir elçiyim." dedi. قَ‍‍الَ يَاقَ‍‍وْمِ لَ‍‍يْ‍‍سَ بِي ضَ‍‍لاَلَةٌ‌ ‌وَلَكِ‍‍نِّ‍‍ي ‌‍رَس‍‍ُ‍ولٌ‌ مِ‍‌‍نْ ‌‍رَبِّ ‌الْعَالَمِينَ
'Uballighukum Risālāti Rabbī Wa 'Anşaĥu Lakum Wa 'A`lamu Mina Allāhi Mā Lā Ta`lamūna 007-062. "Size Rabbimin risaletini tebliğ ediyorum. (Ayrıca) Size ِğüt veriyor ve sizin bilmediklerinizi ben Allah'tan biliyorum. أُبَلِّ‍‍غُ‍‍كُمْ ‌رِسَالاَتِ ‌‍رَبِّي ‌وَ‌أَ‌ن‍‍صَ‍‍حُ لَكُمْ ‌وَ‌أَعْلَمُ مِنَ ‌اللَّ‍‍هِ مَا‌ لاَ‌ تَعْلَمُونَ
'Awa`ajibtum 'An Jā'akum Dhikrun Min Rabbikum `Alá Rajulin Minkum Liyundhirakum Wa Litattaqū Wa La`allakum Turĥamūna 007-063. "Sakınıp rahmete kavuşmanız için, içinizden sizi uyarıp korkutacak bir adam aracılığı ile bir zikir (kitap) gelmesine mi şaştınız?" أَ‌وَعَجِ‍‍بْ‍‍تُمْ ‌أَ‌نْ ج‍‍َ‍ا‌ءَكُمْ ‌ذِكْر‌ٌ‌ مِ‍‌‍نْ ‌‍رَبِّكُمْ عَلَى‌ ‌‍رَجُلٍ‌ مِ‍‌‍نْ‍‍كُمْ لِيُ‍‌‍ن‍‍ذِ‌‍رَكُمْ ‌وَلِتَتَّ‍‍قُ‍‍و‌ا‌ ‌وَلَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ
Fakadhdhabūhu Fa'anjaynāhu Wa Al-Ladhīna Ma`ahu Fī Al-Fulki Wa 'Aghraq Al-Ladhīna Kadhdhabū Bi'āyātinā ۚ 'Innahum Kānū Qawmāan `Amīna 007-064. Onu yalanladılar. Biz de onu ve gemide onunla birlikte olanları kurtardık, ayetlerimizi yalan sayanları suda-boğduk. اünkü onlar kِr bir kavimdi. فَكَذَّب‍‍ُ‍وهُ فَأَ‌ن‍‍جَيْن‍‍َ‍اهُ ‌وَ‌الَّذ‍ِ‍ي‍‍نَ مَعَ‍‍هُ فِي ‌الْفُلْكِ ‌وَ‌أَ‍‍غْ‍رَ‍قْ‍‍نَا‌ ‌الَّذ‍ِ‍ي‍‍نَ كَذَّبُو‌ا‌ بِآيَاتِنَ‍‍اۚ ‌إِنَّ‍‍هُمْ كَانُو‌اقَ‍‍وْماً‌ عَمِينَ
Wa 'Ilá `Ādin 'Akhāhum Hūdāan ۗ Qāla Yā Qawmi A`budū Allaha Mā Lakum Min 'Ilahin Ghayruhu~ ۚ 'Afalā Tattaqūna 007-065. Ad (toplumuna da) kardeşleri Hud'u (gِnderdik.) (Hud, kavmine:) "Ey kavmim, Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka İlahınız yoktur. Hala korkup-sakınmayacak mısınız?" dedi. وَ‌إِلَى‌ ع‍‍َ‍ا‌دٍ‌ ‌أَ‍خَ‍‍اهُمْ هُو‌د‌ا‌‌ ًۗ قَ‍‍الَ يَاقَ‍‍وْمِ ‌اعْبُدُ‌و‌ا‌اللَّ‍‍هَ مَا‌ لَكُمْ مِ‍‌‍نْ ‌إِلَهٍ غَ‍‍يْرُهُ ‌أَفَلاَ‌ ۚ تَتَّ‍‍قُ‍‍ونَ
Qāla Al-Mala'u Al-Ladhīna Kafarū Min Qawmihi~ 'Innā Lanarāka Fī Safāhatin Wa 'Innā Lanažunnuka Mina Al-Kādhibīna 007-066. Kavminin ِnde gelenlerinden inkar edenler dediler ki: "Gerçekte biz seni 'aklî bir yetersizlik' içinde gِrüyoruz ve doğrusu biz senin yalancılardan olduğunu sanıyoruz." قَ‍‍الَ ‌الْمَلَأُ‌ ‌الَّذ‍ِ‍ي‍‍نَ كَفَرُ‌و‌ا‌ مِ‍‌‍نْ قَ‍‍وْمِهِ ‌إِنَّ‍‍ا‌ لَنَ‍رَ‍‌اكَ فِي سَفَاهَةٍ‌ ‌وَ‌إِنَّ‍‍ا‌ لَنَ‍‍ظُ‍‍نُّ‍‍كَ مِنَ ‌الْكَا‌ذِبِينَ
Qāla Yā Qawmi Laysa Bī Safāhatun Wa Lakinnī Rasūlun Min Rabbi Al-`Ālamīna 007-067. (Hud:) "Ey kavmim" dedi. "Bende 'akıl yetersizliği' yoktur; ama ben gerçekten alemlerin Rabbinden bir elçiyim" dedi. قَ‍‍الَ يَاقَ‍‍وْمِ لَ‍‍يْ‍‍سَ بِي سَفَاهَةٌ‌ ‌وَلَكِ‍‍نِّ‍‍ي ‌‍رَس‍‍ُ‍ولٌ‌ مِ‍‌‍نْ ‌‍رَبِّ ‌الْعَالَمِينَ
'Uballighukum Risālāti Rabbī Wa 'Anā Lakumşiĥun 'Amīnun 007-068. "Size Rabbimin risaletini tebliğ ediyorum. Ben sizin için güvenilir bir ِğütçüyüm." أُبَلِّ‍‍غُ‍‍كُمْ ‌رِسَالاَتِ ‌‍رَبِّي ‌وَ‌أَنَا‌ لَكُمْ نَاصِ‍‍حٌ ‌أَمِينٌ
'Awa`ajibtum 'An Jā'akum Dhikrun Min Rabbikum `Alá Rajulin Minkum Liyundhirakum ۚ Wa Adhkurū 'Idh Ja`alakum Khulafā'a Min Ba`di Qawmi Nūĥin Wa Zādakum Al-Khalqi Basţatan ۖdhkurū 'Ālā'a Allāhi La`allakum Tufliĥūna 007-069. "Sizi uyarmak için aranızdan bir adam aracılığıyla Rabbinizden size bir zikrin gelmesine mi şaşırdınız? (Allah'ın) Nuh kavminden sonra sizi halifeler kıldığını ve sizin yaratılışta gelişiminizi arttırdığını (veya üstün kıldığını) hatırlayın. ضyleyse Allah'ın nimetlerini hatırlayın, ki kurtuluş bulasınız." أَ‌وَعَجِ‍‍بْ‍‍تُمْ ‌أَ‌نْ ج‍‍َ‍ا‌ءَكُمْ ‌ذِكْر‌ٌ‌ مِ‍‌‍نْ ‌‍رَبِّكُمْ عَلَى‌ ‌‍رَجُلٍ‌ مِ‍‌‍نْ‍‍كُمْ لِيُ‍‌‍ن‍‍ذِ‌‍رَكُمْ ۚ ‌وَ‌ا‌ذْكُرُ‌و‌ا‌ ‌إِ‌ذْ‌ جَعَلَكُمْ خُ‍‍لَف‍‍َ‍ا‌ءَ‌ مِ‍‌‍نْ بَعْدِ‌ قَ‍‍وْمِ ن‍‍ُ‍وحٍ‌ ‌وَ‌زَ‌ا‌دَكُمْ فِي ‌الْ‍‍خَ‍‍لْ‍‍قِ بَسْ‍‍طَ‍‍ة‌ ًۖ فَا‌ذْكُرُ‌و‌ا‌ ‌آلاَ‌ءَ‌ ‌اللَّ‍‍هِ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ
Qālū 'Aji'tanā Lina`buda Allāha Waĥdahu Wa Nadhara Mā Kāna Ya`budu 'Ābā'uunā ۖ Fa'tinā Bimā Ta`idunā 'In Kunta Mina Aş-Şādiqīna 007-070. Dediler ki: "Sen bize yalnızca Allah'a kulluk etmemiz ve atalarımızın tapmakta olduklarınızı bırakmamız için mi geldin? Eğer gerçekten doğru isen, bize vadettiğin şeyi getir, bakalım." قَ‍‍الُ‍‍و‌ا‌ ‌أَجِئْتَنَا‌ لِنَعْبُدَ‌ ‌اللَّ‍‍هَ ‌وَحْدَهُ ‌وَنَذَ‌‍رَ‌ مَا‌ ك‍‍َ‍انَ يَعْبُدُ‌ ‌آب‍‍َ‍ا‌ؤُنَا‌ ۖ فَأْتِنَا‌ بِمَا‌ تَعِدُنَ‍‍ا‌ ‌إِ‌نْ كُ‍‌‍ن‍‍تَ مِنَ ‌ال‍‍صَّ‍‍ا‌دِقِ‍‍ينَ
Qāla Qad Waqa`a `Alaykum Min Rabbikum Rijsun Wa Ghađabun ۖ 'Atujādilūnanī Fī 'Asmā'in Sammaytumūhā 'Antum Wa 'Ābā'uukum Mā Nazzala Allāhu Bihā Min Sulţānin ۚntažirū 'Innī Ma`akum Mina Al-Muntažirīna 007-071. "Andolsun" dedi. "Rabbinizden üzerinize iğrenç bir azap ve gazab gerekli kılındı. Allah'ın kendileri hakkında hiçbir delil indirmediği ve sizin ile babalarınızın isimlendirdiği (düzüp uydurduğu) birtakım isimler (düzme tanrılar ve kurallar) adına mı benimle mücadele ediyorsunuz? ضyleyse bekleyedurun; şüphesiz, ben de sizlerle birlikte bekleyenlerdenim." قَ‍‍الَ قَ‍‍دْ‌ ‌وَ‍قَ‍‍عَ عَلَيْكُمْ مِ‍‌‍نْ ‌‍رَبِّكُمْ ‌رِجْ‍‍سٌ‌ ‌وَ‍‍غَ‍‍ضَ‍‍بٌ ۖ ‌أَتُجَا‌دِلُونَنِي فِ‍‍ي ‌أَسْم‍‍َ‍ا‌ء‌‌ٍ‌ سَ‍‍مَّ‍‍يْتُمُوهَ‍‍ا‌ ‌أَ‌نْ‍‍تُمْ ‌وَ‌آب‍‍َ‍ا‌ؤُكُمْ مَا‌ نَزَّلَ ‌اللَّ‍‍هُ بِهَا‌ مِ‍‌‍نْ سُلْ‍‍طَ‍‍ان‌‍ٍۚ فَا‌ن‍‍تَ‍‍ظِ‍‍رُ‌و‌ا‌ ‌إِنِّ‍‍ي مَعَكُمْ مِنَ ‌الْمُ‍‌‍ن‍‍تَ‍‍ظِ‍‍رِينَ
Fa'anjaynāhu Wa Al-Ladhīna Ma`ahu Biraĥmatin Minnā Wa Qaţa`nā Dābira Al-Ladhīna Kadhdhabū Bi'āyātinā ۖ Wa Mā Kānū Mu'uminīna 007-072. Bِylece onu ve onunla birlikte olanları Katımız'dan bir rahmet ile kurtardık. Ayetlerimizi yalan sayarak inanmamış olanların kِkünü kuruttuk. فَأَ‌ن‍‍جَيْن‍‍َ‍اهُ ‌وَ‌الَّذ‍ِ‍ي‍‍نَ مَعَ‍‍هُ بِ‍رَحْمَةٍ‌ مِ‍‍نَّ‍‍ا‌ ‌وَ‍قَ‍‍طَ‍‍عْنَا‌ ‌دَ‌ابِ‍‍ر‍َ‍‌ ‌الَّذ‍ِ‍ي‍‍نَ كَذَّبُو‌ا‌ بِآيَاتِنَا‌ ۖ ‌وَمَا‌ كَانُو‌ا‌ مُؤْمِنِينَ
Wa 'Ilá Thamūda 'Akhāhum Şāliĥāan ۗ Qāla Yā Qawmi A`budū Allaha Mā Lakum Min 'Ilahin Ghayruhu ۖ Qad Jā'atkum Bayyinatun Min Rabbikum ۖ Hadhihiqatu Allāhi Lakum 'Āyatan ۖ Fadharūhā Ta'kul Fī 'Arđi Allāhi ۖ Wa Lā Tamassūhā Bisū'in Faya'khudhakum `Adhābun 'Alīmun 007-073. Semud (toplumuna da) kardeşleri Salih'i (gِnderdik. Salih:) "Ey kavmim, Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka İlahınız yoktur. Size Rabbinizden apaçık bir belge (mucize) gelmiştir: Allah'ın bu dişi devesi size bir belgedir; onu salıverin de Allah'ın arzında otlasın, ona bir kِtülükle dokunmayın, sonra sizi acı bir azap yakalar" dedi. وَ‌إِلَى‌ ثَم‍‍ُ‍و‌دَ‌ ‌أَ‍خَ‍‍اهُمْ صَ‍‍الِحا‌‌ ًۗ قَ‍‍الَ يَاقَ‍‍وْمِ ‌اعْبُدُ‌و‌ا‌اللَّ‍‍هَ مَا‌ لَكُمْ مِ‍‌‍نْ ‌إِلَهٍ غَ‍‍يْرُهُ قَ‍‍دْ‌ ۖ ج‍‍َ‍ا‌ءَتْكُمْ بَيِّنَةٌ‌ مِ‍‌‍نْ ‌‍رَبِّكُمْ هَذِهِ ۖ نَاقَ‍‍ةُ ‌اللَّ‍‍هِ لَكُمْ ‌آيَة‌ ً‌ فَذَ‌رُ‌وهَا‌ ۖ تَأْكُلْ فِ‍‍ي ‌أَ‌رْ‍ضِ ‌اللَّ‍‍هِ ‌وَلاَ‌ ۖ تَمَسُّوهَا‌ بِس‍‍ُ‍و‌ء‌‌ٍ‌ فَيَأْ‍خُ‍‍ذَكُمْ عَذ‍َ‍‌ابٌ ‌أَلِيمٌ
Wa Adhkurū 'Idh Ja`alakum Khulafā'a Min Ba`di `Ādin Wa Bawwa'akum Al-'Arđi Tattakhidhūna Min Suhūlihā Quşūan Wa Tanĥitūna Al-Jibāla Buyūtāan ۖdhkurū 'Ālā'a Allāhi Wa Lā Ta`thaw Fī Al-'Arđi Mufsidīna 007-074. "(Allah'ın) Ad (kavminden) sonra sizi halifeler kıldığını ve sizi yeryüzünde (güç ve servetle) yerleştirdiğini hatırlayın. Ki onun düzlüklerinde kِşkler kuruyor, dağlardan evler yontuyordunuz. Şu halde Allah'ın nimetlerini hatırlayın, yeryüzünde bozguncular olarak karışıklık çıkarmayın." وَ‌ا‌ذْكُرُ‌و‌ا‌ ‌إِ‌ذْ‌ جَعَلَكُمْ خُ‍‍لَف‍‍َ‍ا‌ءَ‌ مِ‍‌‍نْ بَعْدِ‌ ع‍‍َ‍ا‌د‌ٍ‌ ‌وَبَوَّ‌أَكُمْ فِي ‌الأَ‌رْ‍ضِ تَتَّ‍‍خِ‍‍ذ‍ُ‍‌ونَ مِ‍‌‍نْ سُهُولِهَا‌ قُ‍‍صُ‍‍و‌ر‌ا‌ ً‌ ‌وَتَ‍‌‍نْ‍‍حِت‍‍ُ‍ونَ ‌الْجِب‍‍َ‍الَ بُيُوتا‌‌ ًۖ فَا‌ذْكُرُ‌و‌ا‌ ‌آلاَ‌ءَ‌ ‌اللَّ‍‍هِ ‌وَلاَ‌ تَعْثَوْ‌ا‌ فِي ‌الأَ‌رْ‍ضِ مُفْسِدِينَ
Qāla Al-Mala'u Al-Ladhīna Astakbarū Min Qawmihi Lilladhīna Astuđ`ifū Liman 'Āmana Minhum 'Ata`lamūna 'Anna Şāliĥāan Mursalun Min Rabbihi ۚ Qālū 'Innā Bimā 'Ursila Bihi Mu'uminūna 007-075. Kavminin ِnde gelenlerinden büyüklük taslayanlar (müstekbirler), içlerinden iman edip de onlarca zayıf bırakılanlara (müstaz'aflara) dediler ki: "Salih'in gerçekten Rabbi tarafından gِnderildiğini biliyor musunuz?" Onlar: "Biz gerçekten onunla gِnderilene inananlarız" dediler. قَ‍‍الَ ‌الْمَلَأُ‌ ‌الَّذ‍ِ‍ي‍‍نَ ‌اسْتَكْبَرُ‌و‌ا‌ مِ‍‌‍نْ قَ‍‍وْمِ‍‍هِ لِلَّذ‍ِ‍ي‍‍نَ ‌اسْتُ‍‍ضْ‍‍عِفُو‌ا‌ لِمَ‍‌‍نْ ‌آمَنَ مِ‍‌‍نْ‍‍هُمْ ‌أَتَعْلَم‍‍ُ‍ونَ ‌أَنَّ صَ‍‍الِحا‌ ً‌ مُرْسَلٌ‌ مِ‍‌‍نْ ‌‍رَبِّ‍‍هِ ۚ قَ‍‍الُ‍‍و‌ا‌ ‌إِنَّ‍‍ا‌ بِمَ‍‍ا‌ ‌أُ‌رْسِلَ بِ‍‍هِ مُؤْمِنُونَ
Qāla Al-Ladhīna Astakbarū 'Innā Bial-Ladhī 'Āmantum Bihi Kāfirūna 007-076. Büyüklük taslayanlar (müstekbirler de şِyle) dedi: "Biz de, gerçekten sizin inandığınızı tanımayanlarız." قَ‍‍الَ ‌الَّذ‍ِ‍ي‍‍نَ ‌اسْتَكْبَرُ‌و‌ا‌ ‌إِنَّ‍‍ا‌ بِ‍الَّذِي ‌آمَ‍‌‍ن‍‍تُمْ بِ‍‍هِ كَافِرُ‌ونَ
Fa`aqarū An-Nāqata Wa `Ataw `An 'Amri Rabbihim Wa Qālū Yā Şāliĥu A'tinā Bimā Ta`idunā 'In Kunta Mina Al-Mursalīna 007-077. Bِylelikle dişi deveyi ِldürdüler ve Rablerinin emrine karşı çıkıp (Salih'e de şِyle) dediler: "Ey Salih, eğer gerçekten gِnderilenlerden (bir peygamber) isen, vadettiğin şeyi getir, bakalım." فَعَ‍قَ‍‍رُ‌و‌ا‌ال‍‍نَّ‍‍اقَ‍‍ةَ ‌وَعَتَوْ‌ا‌ عَ‍‌‍نْ ‌أَمْ‍‍ر‍ِ‍‌ ‌‍رَبِّهِمْ ‌وَ‍قَ‍‍الُو‌ا‌ يَاصَ‍‍الِحُ ‌ائْتِنَا‌ بِمَا‌ تَعِدُنَ‍‍ا‌ ‌إِ‌نْ كُ‍‌‍ن‍‍تَ مِنَ ‌الْمُرْسَلِينَ
Fa'akhadhat/humu Ar-Rajfatu Fa'aşbaĥū Fī Dārihimthimīna 007-078. Bunun üzerine onları dayanılmaz bir sarsıntı tuttu da kendi yurtlarında diz üstü çِke kaldılar. فَأَ‍خَ‍‍ذَتْهُمُ ‌ال‍رَّجْ‍‍فَةُ فَأَ‍صْ‍‍بَحُو‌ا‌ فِي ‌دَ‌ا‌رِهِمْ جَاثِمِينَ
Fatawallá `Anhum Wa Qāla Yā Qawmi Laqad 'Ablaghtukum Risālata Rabbī Wa Naşaĥtu Lakum Wa Lakin Lā Tuĥibbūna An-Nāşīna 007-079. O da onlardan yüz çevirdi ve (şِyle) dedi: "Ey kavmim, andolsun size Rabbimin risaletini tebliğ ettim ve size ِğüt verdim. Ama siz, ِğüt verenleri sevmiyorsunuz." فَتَوَلَّى‌ عَ‍‌‍نْ‍‍هُمْ ‌وَ‍قَ‍‍الَ يَاقَ‍‍وْمِ لَ‍‍قَ‍‍دْ‌ ‌أَبْ‍‍لَ‍‍غْ‍‍تُكُمْ ‌رِسَالَةَ ‌‍رَبِّي ‌وَنَ‍‍صَ‍‍حْتُ لَكُمْ ‌وَلَكِ‍‌‍نْ لاَ‌ تُحِبّ‍‍ُ‍ونَ ‌ال‍‍نَّ‍‍اصِ‍‍حِينَ
Wa Lūţāan 'Idh Qāla Liqawmihi~ 'Ata'tūna Al-Fāĥishata Mā Sabaqakum Bihā Min 'Aĥadin Mina Al-`Ālamīna 007-080. Hani Lut da kavmine şِyle demişti: "Sizden ِnce alemlerden hiç kimsenin yapmadığı hayasız-çirkinliği mi yapıyorsunuz? وَلُوط‍‍ا‌‌ ً‌ ‌إِ‌ذْ‌ قَ‍‍الَ لِ‍‍قَ‍‍وْمِهِ ‌أَتَأْت‍‍ُ‍ونَ ‌الْفَاحِشَةَ مَا‌ سَبَ‍‍قَ‍‍كُمْ بِهَا‌ مِ‍‌‍نْ ‌أَحَد‌ٍ‌ مِنَ ‌الْعَالَمِينَ
'Innakum Lata'tūna Ar-Rijāla Shahwatan Min Dūni An-Nisā' ۚ Bal 'Antum Qawmun Musrifūna 007-081. "Gerçekten siz kadınları bırakıp şehvetle erkeklere yaklaşıyorsunuz. Doğrusu siz, ِlçüyü aşan (azgın) bir kavimsiniz." إِنَّ‍‍كُمْ لَتَأْت‍‍ُ‍ونَ ‌ال‍‍رِّج‍‍َ‍الَ شَهْوَة ً‌ مِ‍‌‍نْ ‌د‍ُ‍‌ونِ ‌ال‍‍نِس‍‍َ‍ا‌ء‌ ۚ بَلْ ‌أَ‌نْ‍‍تُمْ قَ‍‍وْمٌ‌ مُسْ‍‍رِفُونَ
Wa Mā Kāna Jawāba Qawmihi~ 'Illā 'An Qālū 'Akhrijūhum Min Qaryatikum ۖ 'Innahum 'Unāsun Yataţahharūn 007-082. Kavminin cevabı: "Yurdunuzdan sürüp çıkarın bunları, çünkü bunlar çokça temizlenen insanlarmış!" demekten başka olmadı. وَمَا‌ ك‍‍َ‍انَ جَو‍َ‍‌ابَ قَ‍‍وْمِهِ ‌إِلاَّ‌ ‌أَ‌نْ قَ‍‍الُ‍‍و‌ا‌ ‌أَ‍خْ‍‍رِجُوهُمْ مِ‍‌‍نْ قَ‍‍رْيَتِكُمْ ۖ ‌إِنَّ‍‍هُمْ ‌أُن‍‍َ‍اسٌ‌ يَتَ‍‍طَ‍‍هَّرُ‌ون
Fa'anjaynāhu Wa 'Ahlahu~ 'Illā Amra'atahu Kānat Mina Al-Ghābirīna 007-083. Bunun üzerine Biz, karısı dışında onu ve ailesini kurtardık; o (karısı) ise (helake uğrayanlar arasında) geride kalanlardandı. فَأَ‌ن‍‍جَيْن‍‍َ‍اهُ ‌وَ‌أَهْلَهُ~ُ ‌إِلاَّ‌ ‌امْ‍رَ‌أَتَ‍‍هُ كَانَتْ مِنَ ‌الْ‍‍غَ‍‍ابِ‍‍رِينَ
Wa 'Amţarnā `Alayhim Maţaan ۖnžur Kayfa Kāna `Āqibatu Al-Mujrimīna 007-084. Ve onların üzerine bir (azap) sağanağı yağdırdık. Suçlu-günahkarların uğradıkları sona bir bak işte. وَ‌أَمْ‍‍طَ‍‍رْنَا‌ عَلَيْهِمْ مَ‍‍طَ‍‍ر‌ا‌‌ ًۖ فَا‌ن‍‍ظُ‍‍رْ‌ كَ‍‍يْ‍‍فَ ك‍‍َ‍انَ عَاقِ‍‍بَةُ ‌الْمُ‍‍جْ‍‍رِمِينَ
Wa 'Ilá Madyana 'Akhāhum Shu`aybāan ۗ Qāla Yā Qawmi A`budū Allaha Mā Lakum Min 'Ilahin Ghayruhu ۖ Qad Jā'atkum Bayyinatun Min Rabbikum ۖ Fa'awfū Al-Kayla Wa Al-Mīzāna Wa Lā Tabkhasū An-Nāsa 'Ashyā 'Ahum Wa Lā Tufsidū Fī Al-'Arđi Ba`da ۚ 'Işlāĥihā Dhālikum Khayrun Lakum 'In Kuntum Mu'uminīna 007-085. Medyen (toplumuna da) kardeşleri Şuayb'ı (gِnderdik. Şuayb onlara:) Dedi ki: "Ey kavmim, Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka İlahınız yoktur. Size Rabbinizden apaçık bir belge (mucize) gelmiştir. ضlçüyü ve tartıyı tam tutun, insanların (hakları olan mallarını) eşyasını değerinden düşürüp-eksiltmeyin ve düzene (ıslaha) konulmasından sonra yeryüzünde bozgunculuk (fesad) çıkarmayın. Bu sizin için daha hayırlıdır, eğer inanıyorsanız." وَ‌إِلَى‌ مَ‍‍دْيَنَ ‌أَ‍خَ‍‍اهُمْ شُعَيْبا‌‌ ًۗ قَ‍‍الَ يَاقَ‍‍وْمِ ‌اعْبُدُ‌و‌ا‌اللَّ‍‍هَ مَا‌ لَكُمْ مِ‍‌‍نْ ‌إِلَهٍ غَ‍‍يْرُهُ قَ‍‍دْ‌ ۖ ج‍‍َ‍ا‌ءَتْكُمْ بَيِّنَةٌ‌ مِ‍‌‍نْ ‌‍رَبِّكُمْ فَأَ‌وْفُو‌اۖ ‌الْكَ‍‍يْ‍‍لَ ‌وَ‌الْمِيز‍َ‍‌انَ ‌وَلاَ‌ تَ‍‍بْ‍‍‍‍خَ‍‍سُو‌ا‌ال‍‍نّ‍‍َ‍اسَ ‌أَشْي‍‍َ‍ا‌ءَهُمْ ‌وَلاَ‌ تُفْسِدُ‌و‌ا‌ فِي ‌الأَ‌رْ‍ضِ بَعْدَ‌ ‌إِصْ‍‍لاَحِهَا‌ ‌ذَلِكُمْ ۚ خَ‍‍يْ‍‍ر‌ٌ‌ لَكُمْ ‌إِ‌نْ كُ‍‌‍ن‍‍تُمْ مُؤْمِنِينَ
Wa Lā Taq`udū Bikulli Şirāţin Tū`idūna Wa Taşuddūna `An Sabīli Allāhi Man 'Āmana Bihi Wa Tabghūnahā `Iwajāan ۚ Wa Adhkurū 'Idh Kuntum Qalīlāan Fakaththarakum ۖ Wa Anžurū Kayfa Kāna `Āqibatu Al-Mufsidīna 007-086. "O'na iman edenleri tehdit ederek, Allah'ın yolundan alıkoymak için ve onda çarpıklık arayarak (bِyle) her yolun (başını) kesip-oturmayın. Hatırlayın ki siz azınlıkta (ve güçsüz) iken O, sizi çoğalttı. Bozgunculuk çıkaranların nasıl bir sona uğradıklarına bir bakın." وَلاَ‌ تَ‍‍قْ‍‍عُدُ‌و‌ا‌ بِكُلِّ صِ‍رَ‍‌اط‌‍‌‍ٍ‌ تُوعِد‍ُ‍‌ونَ ‌وَتَ‍‍صُ‍‍دّ‍ُ‍‌ونَ عَ‍‌‍نْ سَب‍‍ِ‍ي‍‍لِ ‌اللَّ‍‍هِ مَ‍‌‍نْ ‌آمَنَ بِ‍‍هِ ‌وَتَ‍‍بْ‍‍‍‍غُ‍‍ونَهَا‌ عِوَجا‌ ًۚ ‌وَ‌ا‌ذْكُرُ‌و‌ا‌ ‌إِ‌ذْ‌ كُ‍‌‍ن‍‍تُمْ قَ‍‍لِيلا‌‌ ً‌ فَكَثَّ‍رَكُمْ ۖ ‌وَ‌ان‍‍ظُ‍‍رُ‌و‌ا‌ كَ‍‍يْ‍‍فَ ك‍‍َ‍انَ عَاقِ‍‍بَةُ ‌الْمُفْسِدِينَ
Wa 'In Kāna Ţā'ifatun Minkum 'Āmanū Bial-Ladhī 'Ursiltu Bihi Wa Ţā'ifatun Lam Yu'uminū Fāşbirū Ĥattá Yaĥkuma Allāhu Baynanā ۚ Wa Huwa Khayru Al-Ĥākimīna 007-087. "İçinizden bir grup, kendisiyle gِnderildiğim şeye inanmışken diğer bir grup inanmadığına gِre, artık Allah, aramızda hüküm verenlerin en hayırlısıdır." وَ‌إِ‌نْ ك‍‍َ‍انَ طَ‍‍ائِفَةٌ‌ مِ‍‌‍نْ‍‍كُمْ ‌آمَنُو‌ا‌ بِ‍الَّذِي ‌أُ‌رْسِلْتُ بِ‍‍هِ ‌وَ‍طَ‍‍ائِفَة ٌ‌ لَمْ يُؤْمِنُو‌ا‌ فَاصْ‍‍بِرُ‌و‌ا‌ حَتَّى‌ يَحْكُمَ ‌اللَّ‍‍هُ بَيْنَنَا‌ ۚ ‌وَهُوَ‌ خَ‍‍يْ‍‍رُ‌ ‌الْحَاكِمِينَ
Qāla Al-Mala'u Al-Ladhīna Astakbarū Min Qawmihi Lanukhrijannaka Yā Shu`aybu Wa Al-Ladhīna 'Āmanū Ma`aka Min Qaryatinā 'Aw Lata`ūdunna Fī Millatinā ۚ Qāla 'Awalaw Kunnā Kārihīna 007-088. Kavminin ِnde gelenlerinden büyüklük taslayanlar (müstekbirler) dediler ki: "Ey Şuayb, seni ve seninle birlikte iman edenleri ya ülkemizden sürüp-çıkaracağız veya mutlaka bizim dinimize geri dِneceksiniz." (Şuayb:) "Biz istemesek de mi?" dedi. قَ‍‍الَ ‌الْمَلَأُ‌ ‌الَّذ‍ِ‍ي‍‍نَ ‌اسْتَكْبَرُ‌و‌ا‌ مِ‍‌‍نْ قَ‍‍وْمِ‍‍هِ لَنُ‍‍خْ‍‍رِجَ‍‍نَّ‍‍كَ يَا‌ شُعَ‍‍يْ‍‍بُ ‌وَ‌الَّذ‍ِ‍ي‍‍نَ ‌آمَنُو‌ا‌ مَعَكَ مِ‍‌‍نْ قَ‍‍رْيَتِنَ‍‍ا‌ ‌أَ‌وْ‌ لَتَعُو‌دُنَّ فِي مِلَّتِنَا‌ ۚ قَ‍‍الَ ‌أَ‌وَلَوْ‌ كُ‍‍نَّ‍‍ا‌ كَا‌رِهِينَ
Qadi Aftaraynā `Alá Allāhi Kadhibāan 'In `Udnā Fī Millatikum Ba`da 'Idh Najjānā Al-Lahu Minhā ۚ Wa Mā Yakūnu Lanā 'An Na`ūda Fīhā 'Illā 'An Yashā'a Allāhu Rabbunā ۚ Wasi`a Rabbunā Kulla Shay'in `Ilmāan ۚ `Alá Allāhi Tawakkalnā ۚ Rabbanā Aftaĥ Baynanā Wa Bayna Qawminā Bil-Ĥaqqi Wa 'Anta Khayru Al-Fātiĥīna 007-089. "Allah bizi ondan kurtardıktan sonra, bizim tekrar sizin dininize dِnmemiz Allah'a karşı yalan yere iftira düzmemiz olur. Rabbimiz olan Allah'ın dilemesi dışında, ona geri dِnmemiz bizim için olacak iş değildir. Rabbimiz, ilim bakımından herşeyi kuşatmıştır. Biz Allah'a tevekkül ettik. 'Rabbimiz, bizimle kavmimiz arasında 'Sen hak ile hüküm ver,' Sen 'hüküm verenlerin' en hayırlısısın." قَ‍‍دِ‌ ‌افْتَ‍رَيْنَا‌ عَلَى‌ ‌اللَّ‍‍هِ كَذِبا‌‌ ً‌ ‌إِ‌نْ عُ‍‍دْنَا‌ فِي مِلَّتِكُمْ بَعْدَ‌ ‌إِ‌ذْ‌ نَجَّانَا‌ ‌اللَّهُ مِ‍‌‍نْ‍‍هَا‌ ۚ ‌وَمَا‌ يَك‍‍ُ‍ونُ لَنَ‍‍ا‌ ‌أَ‌نْ نَع‍‍ُ‍و‌دَ‌ فِيهَ‍‍ا‌ ‌إِلاَّ‌ ‌أَ‌نْ يَش‍‍َ‍ا‌ءَ‌ ‌اللَّ‍‍هُ ‌‍رَبُّنَا‌ ۚ ‌وَسِعَ ‌‍رَبُّنَا‌ كُلَّ شَ‍‍يْءٍ‌ عِلْماً‌ ۚ عَلَى‌ ‌اللَّ‍‍هِ تَوَكَّلْنَا‌ ۚ ‌‍رَبَّنَا‌ ‌افْتَحْ بَيْنَنَا‌ ‌وَبَ‍‍يْ‍‍نَ قَ‍‍وْمِنَا‌ بِ‍الْحَ‍‍قِّ ‌وَ‌أَ‌نْ‍‍تَ خَ‍‍يْ‍‍رُ‌ ‌الْفَاتِحِينَ
Wa Qāla Al-Mala'u Al-Ladhīna Kafarū Min Qawmihi La'ini Attaba`tum Shu`aybāan 'Innakum 'Idhāan Lakhāsirūna 007-090. Kavminin ِnde gelenlerinden inkar edenler, dediler ki: "Andolsun, Şuayb'a uyacak olursanız, kuşkusuz kayba uğrayanlardan olursunuz." وَ‍قَ‍‍الَ ‌الْمَلَأُ‌ ‌الَّذ‍ِ‍ي‍‍نَ كَفَرُ‌و‌ا‌ مِ‍‌‍نْ قَ‍‍وْمِ‍‍هِ لَئِنِ ‌اتَّبَعْتُمْ شُعَيْبا‌‌ ً‌ ‌إِنَّ‍‍كُمْ ‌إِ‌ذ‌ا‌ ً‌ لَ‍‍خَ‍‍اسِرُ‌ونَ
Fa'akhadhat/humu Ar-Rajfatu Fa'aşbaĥū Fī Dārihimthimīna 007-091. Bunun üzerine onları dayanılmaz bir sarsıntı tuttu da, kendi yurtlarında diz üstü çِkmüş olarak sabahladılar. فَأَ‍خَ‍‍ذَتْهُمُ ‌ال‍رَّجْ‍‍فَةُ فَأَ‍صْ‍‍بَحُو‌ا‌ فِي ‌دَ‌ا‌رِهِمْ جَاثِمِينَ
Al-Ladhīna Kadhdhabū Shu`aybāan Ka'an Lam Yaghnaw Fīhā ۚ Al-Ladhīna Kadhdhabū Shu`aybāan Kānū Humu Al-Khāsirīna 007-092. Şuayb'ı yalanlayanlar, sanki orada 'hiç refah içinde yaşamamışlar' gibi oldular: Şuayb'ı yalanlayanlar, asıl büyük hüsrana uğradılar. الَّذ‍ِ‍ي‍‍نَ كَذَّبُو‌ا‌ شُعَيْبا‌‌ ً‌ كَأَ‌نْ لَمْ يَ‍‍غْ‍‍نَوْ‌ا‌ فِيهَا‌ ۚ ‌الَّذ‍ِ‍ي‍‍نَ كَذَّبُو‌ا‌ شُعَيْبا‌‌ ً‌ كَانُو‌ا‌ هُمُ ‌الْ‍‍خَ‍‍اسِ‍‍رِينَ
Fatawallá `Anhum Wa Qāla Yā Qawmi Laqad 'Ablaghtukum Risālāti Rabbī Wa Naşaĥtu Lakum ۖ Fakayfa 'Āsá `Alá Qawmin Kāfirīna 007-093. O da onlardan yüz çevirdi ve (şِyle) dedi: "Ey kavmim andolsun, size Rabbimin risaletini tebliğ ettim ve size ِğüt verdim. Şimdi ben, inkara sapan bir topluluğa nasıl üzülebilirim?" فَتَوَلَّى‌ عَ‍‌‍نْ‍‍هُمْ ‌وَ‍قَ‍‍الَ يَا‌ قَ‍‍وْمِ لَ‍‍قَ‍‍دْ‌ ‌أَبْ‍‍لَ‍‍غْ‍‍تُكُمْ ‌رِسَالاَتِ ‌‍رَبِّي ‌وَنَ‍‍صَ‍‍حْتُ لَكُمْ ۖ فَكَ‍‍يْ‍‍فَ ‌آسَى‌ عَلَى‌ قَ‍‍وْم‌‍ٍ‌ كَافِ‍‍رِينَ
Wa Mā 'Arsalnā Fī Qaryatin Min Nabīyin 'Illā 'Akhadhnā 'Ahlahā Bil-Ba'sā'i Wa Ađ-Đarrā'i La`allahum Yađđarra`ūna 007-094. Biz hangi memlekete bir peygamber gِnderdiysek onun halkı yalvarıp-yakarsınlar diye, mutlaka onları dayanılmaz bir zorluk (yoksulluk) ve sıkıntıyla yakalayıvermişiz. وَمَ‍‍ا‌ ‌أَ‌رْسَلْنَا‌ فِي قَ‍‍رْيَةٍ‌ مِ‍‌‍نْ نَبِيّ‌‍ٍ‌ ‌إِلاَّ‌ ‌أَ‍خَ‍‍ذْنَ‍‍ا‌ ‌أَهْلَهَا‌ بِ‍الْبَأْس‍‍َ‍ا‌ءِ‌ ‌وَ‌ال‍‍ضَّ‍‍رّ‍َ‍‌ا‌ءِ‌ لَعَلَّهُمْ يَ‍‍ضَّ‍رَّعُونَ
Thumma Baddalnā Makāna As-Sayyi'ati Al-Ĥasanata Ĥattá `Afaw Wa Qālū Qad Massa 'Ābā'anā Ađ-Đarrā'u Wa As-Sarrā'u Fa'akhadhnāhum Baghtatan Wa Hum Lā Yash`urūna 007-095. Sonra kِtülüğün yerini iyilikle değiştirdik, ِyle ki onlar, çoğaldılar ve: "Atalarımıza da (bazen) şiddetli sıkıntılar (bazen de) refah ve genişlikler dokunmuştu" dediler. Bunun üzerine, Biz de onları kendileri hiç şuurunda değilken apansız kıskıvrak yakalayıverdik. ثُ‍‍مَّ بَدَّلْنَا‌ مَك‍‍َ‍انَ ‌ال‍‍سَّيِّئَةِ ‌الْحَسَنَةَ حَتَّى‌ عَفَو‌ا‌ ‌وَ‍قَ‍‍الُو‌اقَ‍‍دْ‌ مَسَّ ‌آب‍‍َ‍ا‌ءَنَا‌ ‌ال‍‍ضَّ‍‍رّ‍َ‍‌ا‌ءُ‌ ‌وَ‌ال‍‍سَّرّ‍َ‍‌ا‌ءُ‌ فَأَ‍خَ‍‍ذْنَاهُمْ بَ‍‍غْ‍‍تَة ً‌ ‌وَهُمْ لاَ‌ يَشْعُرُ‌ونَ
Wa Law 'Anna 'Ahla Al-Qurá 'Āmanū Wa Attaqaw Lafataĥnā `Alayhim Barakātin Mina As-Samā'i Wa Al-'Arđi Wa Lakin Kadhdhabū Fa'akhadhnāhum Bimā Kānū Yaksibūna 007-096. Eğer o ülkeler halkı inansalardı ve korkup-sakınsalardı, gerçekten üzerlerine hem gِkten, hem yerden (sayısız) bolluklar (bereketler) açardık; ancak onlar yalanladılar, Biz de onları kazanageldikleri nedeniyle yakalayıverdik. وَلَوْ‌ ‌أَنَّ ‌أَهْلَ ‌الْ‍‍قُ‍رَ‌ى‌ ‌آمَنُو‌ا‌ ‌وَ‌اتَّ‍‍قَ‍‍وْ‌ا‌ لَفَتَحْنَا‌ عَلَيْهِمْ بَ‍رَك‍‍َ‍اتٍ‌ مِنَ ‌ال‍‍سَّم‍‍َ‍ا‌ءِ‌ ‌وَ‌الأَ‌رْ‍ضِ ‌وَلَكِ‍‌‍نْ كَذَّبُو‌ا‌ فَأَ‍خَ‍‍ذْنَاهُمْ بِمَا‌ كَانُو‌ا‌ يَكْسِبُونَ
'Afa'amina 'Ahlu Al-Qurá 'An Ya'tiyahum Ba'sunā Bayātāan Wa Hum Nā'imūna 007-097. O ülkeler halkı, geceleri uyurken, onlara zorlu azabımızın gelmeyeceğinden güvende miydiler? أَفَأَمِنَ ‌أَهْلُ ‌الْ‍‍قُ‍رَ‌ى‌ ‌أَ‌نْ يَأْتِيَهُمْ بَأْسُنَا‌ بَيَاتا‌ ً‌ ‌وَهُمْ ن‍‍َ‍ائِمُونَ
'Awa 'Amina 'Ahlu Al-Qurá 'An Ya'tiyahum Ba'sunā Đuĥan Wa Hum Yal`abūna 007-098. Ya da o ülkeler halkı, kuşluk vakti eğlenceye dalmışken, onlara zorlu-azabımızın gelmeyeceğinden güvende miydiler? أَ‌وَ‌ ‌أَمِنَ ‌أَهْلُ ‌الْ‍‍قُ‍رَ‌ى‌ ‌أَ‌نْ يَأْتِيَهُمْ بَأْسُنَا‌ ضُ‍‍حى‌ ً‌ ‌وَهُمْ يَلْعَبُونَ
'Afa'aminū Makra Allāhi ۚ Falā Ya'manu Makra Allāhi 'Illā Al-Qawmu Al-Khāsirūna 007-099. (Veya) Onlar, Allah'ın tuzağından güvende mi idiler? Allah'ın bir tuzak kurmasından, hüsrana uğrayan bir topluluktan başkası (akılsızca) güvende olmaz. أَفَأَمِنُو‌ا‌ مَكْ‍رَ‌اللَّ‍‍هِ ۚ فَلاَ‌ يَأْمَنُ مَكْ‍رَ‌اللَّ‍‍هِ ‌إِلاَّ‌ ‌الْ‍‍قَ‍‍وْمُ ‌الْ‍‍خَ‍‍اسِرُ‌ونَ
'Awalam Yahdi Lilladhīna Yarithūna Al-'Arđa Min Ba`di 'Ahlihā 'An Law Nashā'u 'Aşabnāhum Bidhunūbihim ۚ Wa Naţba`u `Alá Qulūbihim Fahum Lā Yasma`ūna 007-100. (Bütün bunlar,) Sakinlerinden sonra yeryüzüne mirasçı olanları doğruya erdirme(ye veya ortaya çıkarmaya yetmez) mi? Eğer Biz dilemiş olsaydık onlara günahları nedeniyle bir musibet isabet ettirirdik; ve kalplerine damgalar vururduk da onlar bِylelikle işitmeyenler olurlardı. أَ‌وَلَمْ يَهْدِ‌ لِلَّذ‍ِ‍ي‍‍نَ يَ‍‍رِث‍‍ُ‍ونَ ‌الأَ‌رْ‍ضَ مِ‍‌‍نْ بَعْدِ‌ ‌أَهْلِهَ‍‍ا‌ ‌أَ‌نْ لَوْ‌ نَش‍‍َ‍ا‌ءُ‌ ‌أَ‍صَ‍‍بْ‍‍نَاهُمْ بِذُنُوبِهِمْ ۚ ‌وَنَ‍‍طْ‍‍بَعُ عَلَى‌ قُ‍‍لُوبِهِمْ فَهُمْ لاَ‌ يَسْمَعُونَ
Tilka Al-Qurá Naquşşu `Alayka Min 'Anbā'ihā ۚ Wa Laqad Jā'at/hum Rusuluhum Bil-Bayyināti Famā Kānū Liyu'uminū Bimā Kadhdhabū Min Qablu ۚ Kadhālika Yaţba`u Allāhu `Alá Qulūbi Al-Kāfirīna 007-101. İşte bu ülkeler, sana onların 'haberlerinden aktarmalar yapıyoruz.' Gerçekten, onlara elçileri apaçık belgelerle gelmişlerdi. Ama daha ِnceden yalanlamaları nedeniyle iman eder olmadılar. İşte Allah, inkar edenlerin kalplerini bِyle damgalar. تِلْكَ ‌الْ‍‍قُ‍رَ‌ى‌ نَ‍‍قُ‍‍صُّ عَلَ‍‍يْ‍‍كَ مِ‍‌‍نْ ‌أَ‌نْ‍‍ب‍‍َ‍ائِهَا‌ ۚ ‌وَلَ‍‍قَ‍‍دْ‌ ج‍‍َ‍ا‌ءَتْهُمْ ‌رُسُلُهُمْ بِ‍الْبَيِّن‍‍َ‍اتِ فَمَا‌ كَانُو‌ا‌ لِيُؤْمِنُو‌ا‌ بِمَا‌ كَذَّبُو‌ا‌ مِ‍‌‍نْ قَ‍‍بْ‍‍لُ ۚ كَذَلِكَ يَ‍‍طْ‍‍بَعُ ‌اللَّ‍‍هُ عَلَى‌ قُ‍‍ل‍‍ُ‍وبِ ‌الْكَافِ‍‍رِينَ
Wa Mā Wajadnā Li'ktharihim Min `Ahdin ۖ Wa 'In Wajadnā 'Aktharahum Lafāsiqīna 007-102. Onların çoğunda 'verdikleri sِze bağlılık' gِrmedik, ama onların çoğunu fasıklar (yoldan çıkanlar) olarak gِrdük. وَمَا‌ ‌وَجَ‍‍دْنَا‌ لِأكْثَ‍‍رِهِمْ مِ‍‌‍نْ عَهْد‌ٍۖ ‌وَ‌إِ‌نْ ‌وَجَ‍‍دْنَ‍‍ا‌ ‌أَكْثَ‍رَهُمْ لَفَاسِ‍‍قِ‍‍ينَ
Thumma Ba`athnā Min Ba`dihim Mūsá Bi'āyātinā 'Ilá Fir`awna Wa Mala'ihi Fažalamū Bihā ۖnžur Kayfa Kāna `Āqibatu Al-Mufsidīna 007-103. Sonra bunların (peygamberlerin) ardından Musa'yı ayetlerimizle Firavun'a ve ِnde gelen çevresine gِnderdik; onlar ona (ayetlerimize) haksızlık ettiler. İşte bozgunculuk çıkaranların nasıl bir sona uğradıklarına bir bak. ثُ‍‍مَّ بَعَثْنَا‌ مِ‍‌‍نْ بَعْدِهِمْ مُوسَى‌ بِآيَاتِنَ‍‍ا‌ ‌إِلَى‌ فِ‍‍رْعَ‍‍وْنَ ‌وَمَلَئِ‍‍هِ فَ‍‍ظَ‍‍لَمُو‌ا‌ بِهَا‌ ۖ فَا‌ن‍‍ظُ‍‍رْ‌ كَ‍‍يْ‍‍فَ ك‍‍َ‍انَ عَاقِ‍‍بَةُ ‌الْمُفْسِدِينَ
Wa Qāla Mūsá Yā Fir`awnu 'Innī Rasūlun Min Rabbi Al-`Ālamīna 007-104. Musa dedi ki: "Ey Firavun, gerçekten, ben alemlerin Rabbinden (gِnderilme) bir elçiyim." وَ‍قَ‍‍الَ مُوسَى‌ يَا‌ فِ‍‍رْعَ‍‍وْنُ ‌إِنِّ‍‍ي ‌‍رَس‍‍ُ‍ولٌ‌ مِ‍‌‍نْ ‌‍رَبِّ ‌الْعَالَمِينَ
Ĥaqīqun `Alá 'An Lā 'Aqūla `Alá Allāhi 'Illā Al-Ĥaqqa ۚ Qad Ji'tukum Bibayyinatin Min Rabbikum Fa'arsil Ma`ī Banī 'Isrā'īla 007-105. "Benim üzerimdeki yükümlülük, Allah'a karşı ancak gerçeği sِylemektir. Rabbinizden size apaçık bir belge ile geldim. Artık İsrailoğulları'nı benimle gِnder." حَ‍قِ‍‍ي‍‍قٌ عَلَ‍‍ى‌ ‌أَ‌نْ لاَ‌ ‌أَ‍قُ‍‍ولَ عَلَى‌ ‌اللَّ‍‍هِ ‌إِلاَّ‌ ‌الْحَ‍‍قَّ ۚ قَ‍‍دْ‌ جِئْتُكُمْ بِبَيِّنَةٍ‌ مِ‍‌‍نْ ‌‍رَبِّكُمْ فَأَ‌رْسِلْ مَعِي بَنِ‍‍ي ‌إِسْر‍َ‍‌ائ‍‍ِ‍‍يلَ
Qāla 'In Kunta Ji'ta Bi'āyatin Fa'ti Bihā 'In Kunta Mina Aş-Şādiqīna 007-106. (Firavun) Dedi ki: "Eğer gerçekten bir ayet getirmişsen ve doğru sِzlülerden isen, bu durumda onu getir (bakalım)." قَ‍‍الَ ‌إِ‌نْ كُ‍‌‍ن‍‍تَ جِئْتَ بِآيَة‌‍ٍ‌ فَأْتِ بِهَ‍‍ا‌ ‌إِ‌نْ كُ‍‌‍ن‍‍تَ مِنَ ‌ال‍‍صَّ‍‍ا‌دِقِ‍‍ينَ
Fa'alqá `Aşāhu Fa'idhā Hiya Thu`bānun Mubīnun 007-107. Bِylelikle (Musa) asasını fırlatınca, anında apaçık bir ejderha oluverdi. فَأَلْ‍‍قَ‍‍ى‌ عَ‍‍صَ‍‍اهُ فَإِ‌ذَ‌ا‌ هِيَ ثُعْب‍‍َ‍انٌ‌ مُبِينٌ
Wa Naza`a Yadahu Fa'idhā Hiya Bayđā'u Lilnnāžirīna 007-108. (Bir de) Elini sıyırdı, o da anında bakanlara bembeyaz (gِrünüverdi). وَنَزَعَ يَدَهُ فَإِ‌ذَ‌ا‌ هِيَ بَيْ‍‍ضَ‍‍ا‌ءُ‌ لِل‍‍نَّ‍‍اظِ‍‍رِينَ
Qāla Al-Mala'u Min Qawmi Fir`awna 'Inna Hādhā Lasāĥirun `Alīmun 007-109. Firavun kavminin ِnde gelenleri dediler ki: "Bu gerçekten bilgin bir büyücüdür"; قَ‍‍الَ ‌الْمَلَأُ‌ مِ‍‌‍نْ قَ‍‍وْمِ فِ‍‍رْعَ‍‍وْنَ ‌إِنَّ هَذَ‌ا‌ لَسَاحِرٌ‌ عَلِيمٌ
Yurīdu 'An Yukhrijakum Min 'Arđikum ۖ Famādhā Ta'murūna 007-110. "Sizi topraklarınızdan sürüp-çıkarmak istiyor. Bu durumda ne buyuruyorsunuz?" يُ‍‍ر‍ِ‍ي‍‍دُ‌ ‌أَ‌نْ يُ‍‍خْ‍‍رِجَكُمْ مِ‍‌‍نْ ‌أَ‌رْ‍ضِ‍‍كُمْ ۖ فَمَا‌ذَ‌ا‌ تَأْمُرُ‌ونَ
Qālū 'Arjihi Wa 'Akhāhu Wa 'Arsil Fī Al-Madā'ini Ĥāshirīna 007-111. Dediler ki: "Onu ve kardeşini şimdilik bekletiver (vereceğin cezayı ertele), şehirlere de toplayıcılar yolla"; قَ‍‍الُ‍‍و‌ا‌ ‌أَ‌رْجِ‍‍هِ ‌وَ‌أَ‍خَ‍‍اهُ ‌وَ‌أَ‌رْسِلْ فِي ‌الْمَد‍َ‍‌ائِنِ حَاشِ‍‍رِينَ
Ya'tūka Bikulli Sāĥirin `Alīmin 007-112. "Bütün bilgin büyücüleri sana getirsinler." يَأْت‍‍ُ‍وكَ بِكُلِّ سَاحِ‍‍ر‍ٍ‍‌ عَلِيمٍ
Wa Jā'a As-Saĥaratu Fir`awna Qālū 'Inna Lanā La'ajan 'In Kunnā Naĥnu Al-Ghālibīna 007-113. Sihirbazlar Firavun'a gelip dediler ki: "Eğer biz galip olursak, herhalde bize bir karşılık (armağan) var, değil mi?" وَج‍‍َ‍ا‌ءَ‌ ‌ال‍‍سَّحَ‍رَةُ فِ‍‍رْعَ‍‍وْنَ قَ‍‍الُ‍‍و‌ا‌ ‌إِنَّ لَنَا‌ لَأَجْ‍‍ر‌ا‌‌ ً‌ ‌إِ‌نْ كُ‍‍نَّ‍‍ا‌ نَحْنُ ‌الْ‍‍غَ‍‍الِبِينَ
Qāla Na`am Wa 'Innakum Lamina Al-Muqarrabīna 007-114. "Evet" dedi. "(O zaman) Siz en yakın(larım) kılınanlardan olacaksınız." قَ‍‍الَ نَعَمْ ‌وَ‌إِنَّ‍‍كُمْ لَمِنَ ‌الْمُ‍‍قَ‍رَّبِينَ
Qālū Yā Mūsá 'Immā 'An Tulqiya Wa 'Immā 'An Nakūna Naĥnu Al-Mulqīna 007-115. Dediler ki: "Ey Musa (ilkin) sen mi atmak istersin, yoksa biz mi atalım?" قَ‍‍الُو‌ا‌ يَا‌ مُوسَ‍‍ى‌ ‌إِمَّ‍‍ا‌ ‌أَ‌نْ تُلْ‍‍قِ‍‍يَ ‌وَ‌إِمَّ‍‍ا‌ ‌أَ‌نْ نَك‍‍ُ‍ونَ نَحْنُ ‌الْمُلْ‍‍قِ‍‍ينَ
Qāla 'Alqū ۖ Falammā 'Alqaw Saĥarū 'A`yuna An-Nāsi Wa Astarhabūhum Wa Jā'ū Bisiĥrin `Ažīmin 007-116. (Musa:) "Siz atın" dedi. (Asalarını) atıverince, insanların gِzlerini büyüleyiverdiler, onları dehşete düşürdüler ve (ortaya) büyük bir sihir getirmiş oldular. قَ‍‍الَ ‌أَلْ‍‍قُ‍‍و‌اۖ فَلَ‍‍مَّ‍‍ا‌ ‌أَلْ‍‍قَ‍‍وْ‌ا‌ سَحَرُ‌و‌ا‌ ‌أَعْيُنَ ‌ال‍‍نّ‍‍َ‍اسِ ‌وَ‌اسْتَرْهَبُوهُمْ ‌وَج‍‍َ‍ا‌ء‍ُ‍‌و‌ا‌ بِسِحْرٍ‌ عَ‍‍ظِ‍‍يمٍ
Wa 'Awĥaynā 'Ilá Mūsá 'An 'Alqi `Aşāka ۖ Fa'idhā Hiya Talqafu Mā Ya'fikūna 007-117. Biz de Musa'ya: "Asanı fırlatıver" diye vahyettik. (O da fırlatıverince) bir de baktılar ki, o bütün uydurduklarını derleyip-toparlayıp yutuyor. وَ‌أَ‌وْحَيْنَ‍‍ا‌ ‌إِلَى‌ مُوسَ‍‍ى‌ ‌أَ‌نْ ‌أَلْ‍‍قِ عَ‍‍صَ‍‍اكَ ۖ فَإِ‌ذَ‌ا‌ هِيَ تَلْ‍‍قَ‍‍فُ مَا‌ يَأْفِكُونَ
Fawaqa`a Al-Ĥaqqu Wa Baţala Mā Kānū Ya`malūna 007-118. Bِylece hak yerini buldu, onların bütün yapmakta oldukları geçersiz kaldı. فَوَ‍قَ‍‍عَ ‌الْحَ‍‍قُّ ‌وَبَ‍‍طَ‍‍لَ مَا‌ كَانُو‌ا‌ يَعْمَلُونَ
Faghulibū Hunālika Wa Anqalabū Şāghirīna 007-119. Orada yenilmiş oldular ve küçük düşmüşler olarak tersyüz çevrildiler. فَ‍‍غُ‍‍لِبُو‌ا‌ هُنَالِكَ ‌وَ‌ان‍‍قَ‍‍لَبُو‌اصَ‍‍اغِ‍‍رِينَ
Wa 'Ulqiya As-Saĥaratu Sājidīna 007-120. Ve sihirbazlar secdeye kapandılar. وَ‌أُلْ‍‍قِ‍‍يَ ‌ال‍‍سَّحَ‍رَةُ سَاجِدِينَ
Qālū 'Āmannā Birabbi Al-`Ālamīna 007-121. "Alemlerin Rabbine iman ettik" dediler. قَ‍‍الُ‍‍و‌ا‌ ‌آمَ‍‍نَّ‍‍ا‌ بِ‍رَبِّ ‌الْعَالَمِينَ
Rabbi Mūsá Wa Hārūna 007-122. "Musa'nın ve Harun'un Rabbine…" رَبِّ مُوسَى‌ ‌وَهَا‌رُ‌ونَ
Qāla Fir`awnu 'Āmantum Bihi Qabla 'An 'Ādhana Lakum ۖ 'Inna Hādhā Lamakrun Makartumūhu Fī Al-Madīnati Litukhrijū Minhā 'Ahlahā ۖ Fasawfa Ta`lamūna 007-123. Firavun: "Ben size izin vermeden ِnce O'na iman ettiniz, ِyle mi? Mutlaka bu, halkı buradan sürüp-çıkarmak amacıyla şehirde planladığınız bir tuzaktır. ضyleyse siz (buna karşılık ne yapacağımı) bileceksiniz." قَ‍‍الَ فِ‍‍رْعَ‍‍وْنُ ‌آمَ‍‌‍ن‍‍تُمْ بِ‍‍هِ قَ‍‍بْ‍‍لَ ‌أَ‌نْ ‌آ‌ذَنَ لَكُمْ ۖ ‌إِنَّ هَذَ‌ا‌ لَمَكْر‌ٌ‌ مَكَرْتُم‍‍ُ‍وهُ فِي ‌الْمَدِينَةِ لِتُ‍‍خْ‍‍رِجُو‌ا‌ مِ‍‌‍نْ‍‍هَ‍‍ا‌ ‌أَهْلَهَا‌ ۖ فَسَ‍‍وْفَ تَعْلَمُونَ
La'uqaţţi`anna 'Aydiyakum Wa 'Arjulakum Min Khilāfin Thumma La'uşallibannakum 'Ajma`īna 007-124. "Muhakkak ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve hepinizi idam edeceğim." لَأُ‍قَ‍‍طِّ‍‍عَ‍‍نَّ ‌أَيْدِيَكُمْ ‌وَ‌أَ‌رْجُلَكُمْ مِ‍‌‍نْ خِ‍‍لاَف‌‍ٍ‌ ثُ‍‍مَّ لَأُ‍صَ‍‍لِّبَ‍‍نَّ‍‍كُمْ ‌أَجْ‍‍مَعِينَ
Qālū 'Innā 'Ilá Rabbinā Munqalibūna 007-125. (Onlar da:) "Biz de şüphesiz Rabbimiz'e dِneceğiz" dediler. قَ‍‍الُ‍‍و‌ا‌ ‌إِنَّ‍‍ا‌ ‌إِلَى‌ ‌‍رَبِّنَا‌ مُ‍‌‍ن‍‍قَ‍‍لِبُونَ
Wa Mā Tanqimu Minnā 'Illā 'An 'Āmannā Bi'āyāti Rabbinā Lammā Jā'atnā ۚ Rabbanā 'Afrigh `Alaynā Şaban Wa Tawaffanā Muslimīna 007-126. "Oysa sen, yalnızca, bize geldiğinde Rabbimiz'in ayetlerine inanmamızdan başka bir nedenle bizden intikam almıyorsun. Rabbimiz, üstümüze sabır yağdır ve bizi Müslüman olarak ِldür." وَمَا‌ تَ‍‌‍ن‍‍قِ‍‍مُ مِ‍‍نَّ‍‍ا‌ ‌إِلاَّ‌ ‌أَ‌نْ ‌آمَ‍‍نَّ‍‍ا‌ بِآي‍‍َ‍اتِ ‌‍رَبِّنَا‌ لَ‍‍مَّ‍‍ا‌ ج‍‍َ‍ا‌ءَتْنَا‌ ۚ ‌‍رَبَّنَ‍‍ا‌ ‌أَفْ‍‍رِ‍‍غْ عَلَيْنَا‌ صَ‍‍بْ‍‍ر‌ا‌ ً‌ ‌وَتَوَفَّنَا‌ مُسْلِمِينَ
Wa Qāla Al-Mala'u Min Qawmi Fir`awna 'Atadharu Mūsá Wa Qawmahu Liyufsidū Fī Al-'Arđi Wa Yadharaka Wa 'Ālihataka ۚ Qāla Sanuqattilu 'Abnā'ahum Wa Nastaĥyī Nisā'ahum Wa 'Innā Fawqahum Qāhirūna 007-127. Firavun kavminin ِnde gelenleri, dediler ki: "Musa ve kavmini bu toprakta (Mısır'da) bozgunculuk çıkarmaları, seni ve ilahlarını terk etmeleri için mi (serbest) bırakacaksın?" (Firavun) Dedi ki: "Erkek çocuklarını ِldüreceğiz ve kadınlarını sağ bırakacağız. Hiç şüphesiz biz, onlara karşı kahir bir üstünlüğe sahibiz." وَ‍قَ‍‍الَ ‌الْمَلَأُ‌ مِ‍‌‍نْ قَ‍‍وْمِ فِ‍‍رْعَ‍‍وْنَ ‌أَتَذَ‌رُ‌ مُوسَى‌ ‌وَ‍قَ‍‍وْمَ‍‍هُ لِيُفْسِدُ‌و‌ا‌ فِي ‌الأَ‌رْ‍ضِ ‌وَيَذَ‌‍رَكَ ‌وَ‌آلِهَتَكَ ۚ قَ‍‍الَ سَنُ‍‍قَ‍‍تِّلُ ‌أَبْ‍‍ن‍‍َ‍ا‌ءَهُمْ ‌وَنَسْتَحْيِي نِس‍‍َ‍ا‌ءَهُمْ ‌وَ‌إِنَّ‍‍ا‌ فَوْ‍قَ‍‍هُمْ قَ‍‍اهِرُ‌ونَ
Qāla Mūsá Liqawmihi Asta`īnū Billāhi Wa Aşbirū ۖ 'Inna Al-'Arđa Lillāh Yūrithuhā Man Yashā'u Min `Ibādihi Wa ۖ Al-`Āqibatu Lilmuttaqīna 007-128. Musa kavmine: "Allah'tan yardım dileyin ve sabredin. Gerçek şu ki, arz Allah'ındır; ona kullarından dilediğini mirasçı kılar. En güzel sonuç muttakiler içindir" dedi. قَ‍‍الَ مُوسَى‌ لِ‍‍قَ‍‍وْمِهِ ‌اسْتَعِينُو‌ا‌ بِ‍اللَّ‍‍هِ ‌وَ‌اصْ‍‍بِرُ‌و‌اۖ ‌إِنَّ ‌الأَ‌رْ‍ضَ لِلَّهِ يُو‌رِثُهَا‌ مَ‍‌‍نْ يَش‍‍َ‍ا‌ءُ‌ مِ‍‌‍نْ عِبَا‌دِهِ ۖ ‌وَ‌الْعَاقِ‍‍بَةُ لِلْمُتَّ‍‍قِ‍‍ينَ
Qālūdhīnā Min Qabli 'An Ta'tiyanā Wa Min Ba`di Mā Ji'tanā ۚ Qāla `Asá Rabbukum 'An Yuhlika `Adūwakum Wa Yastakhlifakum Al-'Arđi Fayanžura Kayfa Ta`malūna 007-129. Dediler ki: "Sen bize gelmeden ِnce de, geldikten sonra da eziyete uğratıldık." (Musa:) "Umulur ki, Rabbiniz düşmanınızı helak edecek ve sizleri yeryüzünde halifeler (egemenler) kılacak, bِylece nasıl davranacağınızı gِzleyecek" dedi. قَ‍‍الُ‍‍و‌ا‌ ‌أ‍ُ‍‌و‌ذِينَا‌ مِ‍‌‍نْ قَ‍‍بْ‍‍لِ ‌أَ‌نْ تَأْتِيَنَا‌ ‌وَمِ‍‌‍نْ بَعْدِ‌ مَا‌ جِئْتَنَا‌ ۚ قَ‍‍الَ عَسَى‌ ‌‍رَبُّكُمْ ‌أَ‌نْ يُهْلِكَ عَدُ‌وَّكُمْ ‌وَيَسْتَ‍‍خْ‍‍لِفَكُمْ فِي ‌الأَ‌رْ‍ضِ فَيَ‍‌‍ن‍‍ظُ‍رَ‌ كَ‍‍يْ‍‍فَ تَعْمَلُونَ
Wa Laqad 'Akhadhnā 'Āla Fir`awna Bis-Sinīna Wa Naqşin Mina Ath-Thamarāti La`allahum Yadhdhakkarūna 007-130. Andolsun, Biz de Firavun aile (çevre)sini belki ِğüt alıp düşünürler diye yıllar yılı kuraklığa ve ürün kıtlığına uğrattık. وَلَ‍قَ‍‍دْ‌ ‌أَ‍خَ‍‍ذْنَ‍‍ا‌ ‌آلَ فِ‍‍رْعَ‍‍وْنَ بِ‍ال‍‍سِّن‍‍ِ‍ي‍‍نَ ‌وَنَ‍‍قْ‍‍‍‍صٍ‌ مِنَ ‌ال‍‍ثَّمَ‍رَ‍‌اتِ لَعَلَّهُمْ يَذَّكَّرُ‌ونَ
Fa'idhā Jā'at/humu Al-Ĥasanatu Qālū Lanā Hadhihi ۖ Wa 'In Tuşibhum Sayyi'atun Yaţţayyarū Bimūsá Wa Man Ma`ahu~ ۗ 'Alā 'Innamā Ţā'iruhum `Inda Allāhi Wa Lakinna 'Aktharahum Lā Ya`lamūna 007-131. Onlara bir iyilik geldiği zaman "Bu bizim için" dediler; onlara bir kِtülük isabet ettiğinde (bunu da) Musa ve beraberindekilerin bir uğursuzluğu olarak yorumlarlardı. Haberiniz olsun, Allah Katında asıl uğursuz olanlar kendileridir; ama onların çoğu bilmezler. فَإِ‌ذَ‌ا‌ ج‍‍َ‍ا‌ءَتْهُمُ ‌الْحَسَنَةُ قَ‍‍الُو‌ا‌ لَنَا‌ هَذِهِ ۖ ‌وَ‌إِ‌نْ تُ‍‍صِ‍‍بْ‍‍هُمْ سَيِّئَةٌ‌ يَ‍‍طَّ‍‍يَّرُ‌و‌ا‌ بِمُوسَى‌ ‌وَمَ‍‌‍نْ مَعَهُ~ُ ۗ ‌أَلاَ‌ ‌إِنَّ‍‍مَا‌ طَ‍‍ائِرُهُمْ عِ‍‌‍نْ‍‍دَ‌ ‌اللَّ‍‍هِ ‌وَلَكِ‍‍نَّ ‌أَكْثَ‍رَهُمْ لاَ‌ يَعْلَمُونَ
Wa Qālū Mahmā Ta'tinā Bihi Min 'Āyatin Litasĥaranā Bihā Famā Naĥnu Laka Bimu'uminīna 007-132. Onlar: "Bizi büyülemek için mucize (ayet) olarak her ne getirirsen getir, yine de biz sana inanacak değiliz" dediler. وَ‍قَ‍‍الُو‌ا‌ مَهْمَا‌ تَأْتِنَا‌ بِ‍‍هِ مِ‍‌‍نْ ‌آيَة‍ٍ‌ لِتَسْحَ‍رَنَا‌ بِهَا‌ فَمَا‌ نَحْنُ لَكَ بِمُؤْمِنِينَ
Fa'arsalnā `Alayhimu Aţ-Ţūfāna Wa Al-Jarāda Wa Al-Qummala Wa Ađ-Đafādi`a Wa Ad-Dama 'Āyātin Mufaşşalātin Fāstakbarū Wa Kānū Qawmāan Mujrimīna 007-133. Bunun üzerine, ayrı ayrı mucizeler (ayetler) olarak üzerlerine tufan, çekirge, buğday güvesi, kurbağa ve kan musallat kıldık. Yine büyüklük tasladılar ve suçlu-günahkar bir kavim oldular. فَأَ‌رْسَلْنَا‌ عَلَيْهِمُ ‌ال‍‍طُّ‍‍وف‍‍َ‍انَ ‌وَ‌الْجَ‍رَ‍‌ا‌دَ‌ ‌وَ‌الْ‍‍قُ‍‍مَّ‍‍لَ ‌وَ‌ال‍‍ضَّ‍‍فَا‌دِعَ ‌وَ‌ال‍‍دَّمَ ‌آي‍‍َ‍اتٍ‌ مُفَ‍‍صَّ‍‍لاَت‌‍ٍ‌ فَاسْتَكْبَرُ‌و‌ا‌ ‌وَكَانُو‌اقَ‍‍وْما‌ ً‌ مُ‍‍جْ‍‍رِمِينَ
Wa Lammā Waqa`a `Alayhimu Ar-Rijzu Qālū Yā Mūsá Ad`u Lanā Rabbaka Bimā `Ahida `Indaka ۖ La'in Kashafta `Annā Ar-Rijza Lanu'uminanna Laka Wa Lanursilanna Ma`aka Banī 'Isrā'īla 007-134. Başlarına iğrenç bir azap çِkünce, dediler ki: "Ey Musa, Rabbine -sana verdiği ahid adına- bizim için dua et. Eğer bu iğrenç azabı üzerimizden çekip-giderirsen, andolsun sana iman edeceğiz ve İsrailoğulları’nı seninle gِndereceğiz. وَلَ‍‍مَّ‍‍ا‌ ‌وَ‍قَ‍‍عَ عَلَيْهِمُ ‌ال‍‍رِّجْ‍‍زُ‌ قَ‍‍الُو‌ا‌ يَا‌ مُوسَى‌ ‌ا‌دْعُ لَنَا‌ ‌‍رَبَّكَ بِمَا‌ عَهِدَ‌ عِ‍‌‍نْ‍‍دَكَ ۖ لَئِ‍‌‍نْ كَشَفْتَ عَ‍‍نَّ‍‍ا‌ ‌ال‍‍رِّجْ‍‍زَ‌ لَنُؤْمِنَ‍‍نَّ لَكَ ‌وَلَنُرْسِلَ‍‍نَّ مَعَكَ بَنِ‍‍ي ‌إِسْر‍َ‍‌ائ‍‍ِ‍‍يلَ
Falammā Kashafnā `Anhumu Ar-Rijza 'Ilá 'Ajalin Hum Bālighūhu 'Idhā Hum Yankuthūna 007-135. Ne zaman ki, onların erişebilecekleri bir süreye kadar, o iğrenç azabı çekip-giderdik, onlar yine andlarını bozdular. فَلَ‍‍مَّ‍‍ا‌ كَشَفْنَا‌ عَ‍‌‍نْ‍‍هُمُ ‌ال‍‍رِّجْ‍‍زَ‌ ‌إِلَ‍‍ى‌ ‌أَجَلٍ هُمْ بَالِ‍‍غُ‍‍وهُ ‌إِ‌ذَ‌ا‌ هُمْ يَ‍‌‍ن‍‍كُثُونَ
ntaqamnā Minhum Fa'aghraqnāhum Al-Yammi Bi'annahum Kadhdhabū Bi'āyātinā Wa Kānū `Anhā Ghāfilīna 007-136. Biz de onlardan intikam aldık ve ayetlerimizi yalanlamaları ve onlardan habersizmişler (gibi) olmaları nedeniyle onları suda boğduk. فَا‌ن‍‍تَ‍‍قَ‍‍مْنَا‌ مِ‍‌‍نْ‍‍هُمْ فَأَ‍‍غْ‍رَ‍قْ‍‍نَاهُمْ فِي ‌الْيَ‍‍مِّ بِأَنَّ‍‍هُمْ كَذَّبُو‌ا‌ بِآيَاتِنَا‌ ‌وَكَانُو‌ا‌ عَ‍‌‍نْ‍‍هَا‌ غَ‍‍افِلِينَ
Wa 'Awrath Al-Qawma Al-Ladhīna Kānū Yustađ`afūna Mashāriqa Al-'Arđi Wa Maghāribahā Allatī Bāraknā Fīhā ۖ Wa Tammat Kalimatu Rabbika Al-Ĥusná `Alá Banī 'Isrā'īla Bimā Şabarū ۖ Wa Dammarnā Mā Kāna Yaşna`u Fir`awnu Wa Qawmuhu Wa Mā Kānū Ya`rishūna 007-137. Kendisine bereketler kıldığımız yerin doğusuna da, batısına da o hor kılınıp-zayıf bırakılanları (müstaz'afları) mirasçılar kıldık. Rabbinin İsrailoğulları’na olan o güzel sِzü (vaadi), sabretmeleri dolayısıyla tamamlandı (yerine geldi). Firavun ve kavminin yapmakta oldukları ve yükselttiklerini (kِşklerini, saraylarını) da yerle bir ettik. وَ‌أَ‌وْ‌‍رَثْنَا‌ ‌الْ‍‍قَ‍‍وْمَ ‌الَّذ‍ِ‍ي‍‍نَ كَانُو‌ا‌ يُسْتَ‍‍ضْ‍‍عَف‍‍ُ‍ونَ مَشَا‌رِ‍‍قَ ‌الأَ‌رْ‍ضِ ‌وَمَ‍‍غَ‍‍ا‌رِبَهَا‌ ‌الَّتِي بَا‌‍رَكْنَا‌ فِيهَا‌ ۖ ‌وَتَ‍‍مَّ‍‍تْ كَلِمَةُ ‌‍رَبِّكَ ‌الْحُسْنَى‌ عَلَى‌ بَنِ‍‍ي ‌إِسْر‍َ‍‌ائ‍‍ِ‍ي‍‍لَ بِمَا‌ صَ‍‍بَرُ‌و‌اۖ ‌وَ‌دَمَّ‍‍رْنَا‌ مَا‌ ك‍‍َ‍انَ يَ‍‍صْ‍‍نَعُ فِ‍‍رْعَ‍‍وْنُ ‌وَ‍قَ‍‍وْمُ‍‍هُ ‌وَمَا‌ كَانُو‌ا‌ يَعْ‍‍رِشُونَ
Wa Jāwaznā Bibanī 'Isrā'īla Al-Baĥra Fa'ataw `Alá Qawmin Ya`kufūna `Alá 'Aşnāmin Lahum ۚ Qālū Yā Mūsá Aj`al Lanā 'Ilahāan Kamā Lahum 'Ālihatun ۚ Qāla 'Innakum Qawmun Tajhalūna 007-138. İsrailoğulları’nı denizden geçirdik. Putları ِnünde bel büküp eğilmekte olan bir topluluğa rastladılar. Musa'ya dediler ki: "Ey Musa, onların ilahları (var; onlarınki) gibi, sen de bize bir ilah yap." O: "Siz gerçekten cahillik etmekte olan bir kavimsiniz" dedi. وَجَا‌وَ‌زْنَا‌ بِبَنِ‍‍ي ‌إِسْر‍َ‍‌ائ‍‍ِ‍ي‍‍لَ ‌الْبَحْ‍رَ‌ فَأَتَوْ‌ا‌ عَلَى‌ قَ‍‍وْمٍ‌ يَعْكُف‍‍ُ‍ونَ عَلَ‍‍ى‌ ‌أَ‍صْ‍‍ن‍‍َ‍ام‍ٍ‌ لَهُمْ ۚ قَ‍‍الُو‌ا‌ يَامُوسَى‌ ‌اجْ‍‍عَ‍‍ل لَنَ‍‍ا‌ ‌إِلَها‌‌ ً‌ كَمَا‌ لَهُمْ ‌آلِهَة‌‍ٌقَ‍‍الَ ۚ ‌إِنَّ‍‍كُمْ قَ‍‍وْم‌‍ٌ‌ تَ‍‍جْ‍‍هَلُونَ
'Inna Hā'uulā' Mutabbarun Mā Hum Fīhi Wa Bāţilun Mā Kānū Ya`malūna 007-139. Onların içinde bulundukları şey (din) mahvolucudur ve yapmakta oldukları şeyler (ibadetler) de geçersizdir. إِنَّ ه‍‍َ‍ا‌ؤُلاَ‌ء‌ مُتَبَّر‌ٌ‌ مَا‌ هُمْ ف‍‍ِ‍ي‍‍هِ ‌وَبَاطِ‍‍لٌ‌ مَا‌ كَانُو‌ا‌ يَعْمَلُونَ
Qāla 'Aghayra Allāhi 'Abghīkum 'Ilahāan Wa Huwa Fađđalakum `Alá Al-`Ālamīna 007-140. "O sizi alemlere üstün kılmışken, ben size Allah'tan başka bir İlah mı arayacağım?" قَ‍‍الَ ‌أَ‍‍غَ‍‍يْ‍رَ‌اللَّ‍‍هِ ‌أَبْ‍‍‍‍غِ‍‍يكُمْ ‌إِلَها‌ ً‌ ‌وَهُوَ‌ فَ‍‍ضَّ‍‍لَكُمْ عَلَى‌ ‌الْعَالَمِينَ
Wa 'Idh 'Anjaynākum Min 'Āli Fir`awna Yasūmūnakum Sū'a Al-`Adhābi ۖ Yuqattilūna 'Abnā'akum Wa Yastaĥyūna Nisā'akum ۚ Wa Fī Dhālikum Balā'un Min Rabbikum `Ažīmun 007-141. "Hani size dayanılmaz işkenceler yapan, kadınlarınızı sağ bırakıp erkek çocuklarınızı ِldüren Firavun ailesinden sizi kurtarmıştık. Bunda Rabbinizden sizin için büyük bir imtihan vardı." وَ‌إِ‌ذْ‌ ‌أَ‌ن‍‍جَيْنَاكُمْ مِ‍‌‍نْ ‌آلِ فِ‍‍رْعَ‍‍وْنَ يَسُومُونَكُمْ س‍‍ُ‍و‌ءَ‌ ‌الْعَذ‍َ‍‌ابِ ۖ يُ‍‍قَ‍‍تِّل‍‍ُ‍ونَ ‌أَبْ‍‍ن‍‍َ‍ا‌ءَكُمْ ‌وَيَسْتَحْي‍‍ُ‍ونَ نِس‍‍َ‍ا‌ءَكُمْ ۚ ‌وَفِي ‌ذَلِكُمْ بَلاَ‌ء‌ٌ‌ مِ‍‌‍نْ ‌‍رَبِّكُمْ عَ‍‍ظِ‍‍يمٌ
Wa Wā`adnā Mūsá Thalāthīna Laylatan Wa 'Atmamnāhā Bi`ashrin Fatamma Mīqātu Rabbihi~ 'Arba`īna Laylatan ۚ Wa Qāla Mūsá Li'khīhi Hārūna Akhlufnī Fī Qawmī Wa 'Aşliĥ Wa Lā Tattabi` Sabīla Al-Mufsidīna 007-142. Musa ile otuz gece için sِzleştik ve ona bir on daha ekledik. Bِylece Rabbinin belirlediği süre, kırk geceye tamamlandı. Musa, kardeşi Harun'a "Kavmimde benim yerime geç, ıslah et ve bozguncuların yolunu tutma" dedi. وَ‌وَ‌اعَ‍‍دْنَا‌ مُوسَى‌ ثَلاَث‍‍ِ‍ي‍‍نَ لَيْلَة ً‌ ‌وَ‌أَتْمَمْنَاهَا‌ بِعَشْر‌‌ٍ‌ فَتَ‍‍مَّ مِي‍‍قَ‍‍اتُ ‌‍رَبِّهِ ‌أَ‌رْبَع‍‍ِ‍ي‍‍نَ لَيْلَة ًۚ ‌وَ‍قَ‍‍الَ مُوسَى‌ لِأخِ‍‍ي‍‍هِ هَا‌ر‍ُ‍‌ونَ ‌اخْ‍‍لُفْنِي فِي قَ‍‍وْمِي ‌وَ‌أَ‍صْ‍‍لِحْ ‌وَلاَ‌ تَتَّبِعْ سَب‍‍ِ‍ي‍‍لَ ‌الْمُفْسِدِينَ
Wa Lammā Jā'a Mūsá Limīqātinā Wa Kallamahu Rabbuhu Qāla Rabbi 'Arinī 'Anžur 'Ilayka ۚ Qāla Lan Tanī Wa Lakini Anžur 'Ilá Al-Jabali Fa'ini Astaqarra Makānahu Fasawfa Taۚ Falammā Tajallá Rabbuhu Liljabali Ja`alahu Dakkāan Wa Kharra Mūsá Şa`iqāan ۚ Falammā 'Afāqa Qāla Subĥānaka Tubtu 'Ilayka Wa 'Anā 'Awwalu Al-Mu'uminīna 007-143. Musa tayin edilen sürede gelince ve Rabbi onunla konuşunca: "Rabbim, bana gِster, Seni gِreyim" dedi. (Allah:) "Beni asla gِremezsin, ama şu dağa bak; eğer o yerinde karar kılabilirse, sen de Beni gِreceksin." Rabbi dağa tecelli edince, onu paramparça etti. Musa bayılarak yere düştü. Kendine geldiğinde: "Sen ne Yücesin (Rabbim). Sana tevbe ettim ve ben iman edenlerin ilkiyim" dedi. وَلَ‍‍مَّ‍‍ا‌ ج‍‍َ‍ا‌ءَ‌ مُوسَى‌ لِمِي‍‍قَ‍‍اتِنَا‌ ‌وَكَلَّمَ‍‍هُ ‌‍رَبُّ‍‍هُ قَ‍‍الَ ‌‍رَبِّ ‌أَ‌رِنِ‍‍ي ‌أَ‌ن‍‍ظُ‍‍رْ‌ ‌إِلَ‍‍يْ‍‍كَ ۚ قَ‍‍الَ لَ‍‌‍نْ تَ‍رَ‌انِي ‌وَلَكِنِ ‌ان‍‍ظُ‍‍رْ‌ ‌إِلَى‌ ‌الْجَبَلِ فَإِنِ ‌اسْتَ‍‍قَ‍رَّ‌ مَكَانَ‍‍هُ فَسَ‍‍وْفَ تَ‍رَ‌انِي ۚ فَلَ‍‍مَّ‍‍ا‌ تَجَلَّى‌ ‌‍رَبُّ‍‍هُ لِلْجَبَلِ جَعَلَ‍‍هُ ‌دَكّا‌ ً‌ ‌وَ‍خَ‍رَّ‌ مُوسَى‌ صَ‍‍عِ‍‍ق‍‍ا‌‌ ًۚ فَلَ‍‍مَّ‍‍ا‌ ‌أَف‍‍َ‍اقَ قَ‍‍الَ سُ‍‍بْ‍‍حَانَكَ تُ‍‍بْ‍‍تُ ‌إِلَ‍‍يْ‍‍كَ ‌وَ‌أَنَ‍‍ا‌ ‌أَ‌وَّلُ ‌الْمُؤْمِنِينَ
Qāla Yā Mūsá 'Innī Aşţafaytuka `Alá An-Nāsi Birisālātī Wa Bikalāmī Fakhudh Mā 'Ātaytuka Wa Kun Mina Ash-Shākirīna 007-144. (Allah:) "Ey Musa" dedi. "Sana verdiğim risaletimle ve seninle konuşmamla seni insanlar üzerinde seçkin kıldım. Sana verdiklerimi al ve şükredenlerden ol." قَ‍‍الَ يَامُوسَ‍‍ى‌ ‌إِنِّ‍‍ي ‌اصْ‍‍طَ‍‍فَيْتُكَ عَلَى‌ ‌ال‍‍نّ‍‍َ‍اسِ بِ‍‍رِسَالاَتِي ‌وَبِكَلاَمِي فَ‍‍خُ‍‍ذْ‌ مَ‍‍ا‌ ‌آتَيْتُكَ ‌وَكُ‍‌‍نْ مِنَ ‌ال‍‍شَّاكِ‍‍رِينَ
Wa Katabnā Lahu Fī Al-'Alwāĥi Min Kulli Shay'in Maw`ižatan Wa Tafşīlāan Likulli Shay'in Fakhudh/hā Biqūwatin Wa 'Mur Qawmaka Ya'khudhū Bi'aĥsanihā ۚ Sa'urīkum Dāra Al-Fāsiqīna 007-145. Biz ona Levhalarda herşeyden bir ِğüt ve herşeyin yeterli bir açıklamasını yazdık. (Ve:) "Şimdi bunlara sıkıca sarıl ve kavmine de emret ki en güzeliyle sarılsınlar. Size fasıkların yurdunu pek yakında gِstereceğim" (dedik). وَكَتَ‍‍بْ‍‍نَا‌ لَ‍‍هُ فِي ‌الأَلْو‍َ‍‌احِ مِ‍‌‍نْ كُلِّ شَ‍‍يْء‌ٍ‌ مَوْعِ‍‍ظَ‍‍ة ً‌ ‌وَتَفْ‍‍صِ‍‍يلا‌ ً‌ لِكُلِّ شَ‍‍يْء‌‌ٍ‌ فَ‍‍خُ‍‍ذْهَا‌ بِ‍‍قُ‍‍وَّةٍ‌ ‌وَ‌أْمُرْ‌ قَ‍‍وْمَكَ يَأْ‍خُ‍‍ذُ‌و‌ا‌ بِأَحْسَنِهَا‌ ۚ سَأُ‌رِيكُمْ ‌د‍َ‍‌ا‌‍رَ‌الْفَاسِ‍‍قِ‍‍ينَ
Sa'aşrifu `An 'Āyātiya Al-Ladhīna Yatakabbarūna Fī Al-'Arđi Bighayri Al-Ĥaqqi Wa 'In Yaraw Kulla 'Āyatin Lā Yu'uminū Bihā Wa 'In Yaraw Sabīla Ar-Rushdi Lā Yattakhidhūhu Sabīlāan Wa 'In Yaraw Sabīla Al-Ghayyi Yattakhidhūhu Sabīlāan ۚ Dhālika Bi'annahum Kadhdhabū Bi'āyātinā Wa Kānū `Anhā Ghāfilīna 007-146. Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslayanları ayetlerimden engelleyeceğim. Onlar her ayeti gِrseler bile ona inanmazlar; dosdoğru yolu (rüşd yolunu) da gِrseler, yol olarak benimsemezler, azgınlık yolunu, gِrdüklerinde ise onu yol olarak benimserler. Bu, onların ayetlerimizi yalanlamaları ve onlardan gafil olmaları dolayısıyladır. سَأَ‍صْ‍‍رِفُ عَ‍‌‍نْ ‌آيَاتِيَ ‌الَّذ‍ِ‍ي‍‍نَ يَتَكَبَّر‍ُ‍‌ونَ فِي ‌الأَ‌رْ‍ضِ بِ‍‍غَ‍‍يْ‍‍ر‍ِ‍‌ ‌الْحَ‍‍قِّ ‌وَ‌إِ‌نْ يَ‍رَ‌وْ‌ا‌ كُلَّ ‌آيَة‍ٍ‌ لاَ‌ يُؤْمِنُو‌ا‌ بِهَا‌ ‌وَ‌إِ‌نْ يَ‍رَ‌وْ‌ا‌ سَب‍‍ِ‍ي‍‍لَ ‌ال‍‍رُّشْدِ‌ لاَ‌ يَتَّ‍‍خِ‍‍ذ‍ُ‍‌وهُ سَبِيلا‌ ً‌ ‌وَ‌إِ‌نْ يَ‍رَ‌وْ‌ا‌ سَب‍‍ِ‍ي‍‍لَ ‌ال‍‍غَ‍‍يِّ يَتَّ‍‍خِ‍‍ذ‍ُ‍‌وهُ سَبِيلا‌‌ ًۚ ‌ذَلِكَ بِأَنَّ‍‍هُمْ كَذَّبُو‌ا‌ بِآيَاتِنَا‌ ‌وَكَانُو‌ا‌ عَ‍‌‍نْ‍‍هَا‌ غَ‍‍افِلِينَ
Wa Al-Ladhīna Kadhdhabū Bi'āyātinā Wa Liqā'i Al-'Ākhirati Ĥabiţat 'A`māluhum ۚ Hal Yujzawna 'Illā Mā Kānū Ya`malūna 007-147. Ayetlerimizi ve ahirete kavuşmayı yalanlayanlar, onların amelleri boşa çıkmıştır. Onlar yaptıklarından başkasıyla mı cezalandırılacaklardı? وَ‌الَّذ‍ِ‍ي‍‍نَ كَذَّبُو‌ا‌ بِآيَاتِنَا‌ ‌وَلِ‍‍قَ‍‍ا‌ءِ‌ ‌الآ‍‍خِ‍رَةِ حَبِ‍‍طَ‍‍تْ ‌أَعْمَالُهُمْ ۚ هَلْ يُ‍‍جْ‍‍زَ‌وْنَ ‌إِلاَّ‌ مَا‌ كَانُو‌ا‌ يَعْمَلُونَ
Wa Attakhadha Qawmu Mūsá Min Ba`dihi Min Ĥulīyihim `Ijlāan Jasadāan Lahu Khuwārun ۚ 'Alam Yaraw 'Annahu Lā Yukallimuhum Wa Lā Yahdīhim Sabīlāan ۘ Attakhadhūhu Wa Kānū Žālimīna 007-148. (Tura gitmesinin) Ardından Musa'nın kavmi süs eşyalarından bِğürmesi olan bir buzağı heykelini (tapılacak ilah) edindiler. Onun kendileriyle konuşmadığını ve onları bir yola da yِneltip-iletmediğini (hidayete erdirmediğini) gِrmediler mi? Onu (tanrı) edindiler de, zulmedenler oldular. وَ‌اتَّ‍‍خَ‍‍ذَ‌ قَ‍‍وْمُ مُوسَى‌ مِ‍‌‍نْ بَعْدِهِ مِ‍‌‍نْ حُلِيِّهِمْ عِ‍‍جْ‍‍لا‌‌ ً‌ جَسَد‌ا‌ ً‌ لَ‍‍هُ خُ‍‍و‍َ‍‌ا‌رٌ‌ ۚ ‌أَلَمْ يَ‍رَ‌وْ‌ا‌ ‌أَنَّ‍‍هُ لاَ‌ يُكَلِّمُهُمْ ‌وَلاَ‌ يَهْدِيهِمْ سَبِيلا‌‌ ًۘ ‌اتَّ‍‍خَ‍‍ذ‍ُ‍‌وهُ ‌وَكَانُو‌اظَ‍‍الِمِينَ
Wa Lammā Suqiţa Fī 'Aydīhim Wa Ra'aw 'Annahum Qad Đallū Qālū La'in Lam YarĥamRabbunā Wa Yaghfir Lanā Lanakūnanna Mina Al-Khāsirīna 007-149. Ne zaman ki (yaptıklarından dolayı pişmanlık duyup, başları) elleri arasına düşürüldü ve kendilerinin gerçekten şaşırıp-saptıklarını gِrünce: "Eğer Rabbimiz bize merhamet etmez ve bizi bağışlamazsa kesin olarak hüsrana uğrayanlardan olacağız" dediler. وَلَ‍‍مَّ‍‍ا‌ سُ‍‍قِ‍‍طَ فِ‍‍ي ‌أَيْدِيهِمْ ‌وَ‌‍رَ‌أَ‌وْ‌ا‌ ‌أَنَّ‍‍هُمْ قَ‍‍دْ‌ ضَ‍‍لُّو‌اقَ‍‍الُو‌ا‌ لَئِ‍‌‍نْ لَمْ يَرْحَمْنَا‌ ‌‍رَبُّنَا‌ ‌وَيَ‍‍غْ‍‍فِ‍‍رْ‌ لَنَا‌ لَنَكُونَ‍‍نَّ مِنَ ‌الْ‍‍خَ‍‍اسِ‍‍رِينَ
Wa Lammā Raja`a Mūsá 'Ilá Qawmihi Ghađbāna 'Asifāan Qāla Bi'samā Khalaftumūnī Min Ba`dī ۖ 'A`ajiltum 'Amra Rabbikum ۖ Wa 'Alqá Al-'Alwāĥa Wa 'Akhadha Bira'si 'Akhīhi Yajurruhu~ 'Ilayhi ۚ Qāla Abna 'Umma 'Inna Al-Qawma Astađ`afūnī Wa Kādū Yaqtulūnanī Falā Tushmit Biya Al-'A`dā'a Wa Lā Taj`alnī Ma`a Al-Qawmi Až-Žālimīna 007-150. Musa kavmine oldukça kızgın, üzgün olarak dِndüğünde onlara: "Beni arkamdan, ne kِtü temsil ettiniz? Rabbinizin emrini çabuklaştırdınız, ِyle mi?" dedi. Levhaları bıraktı ve kardeşini başından tutup kendisine doğru çekiyordu (ki Harun ona:) "Annem oğlu, bu topluluk beni zayıflattı (hırpalayıp güçsüzleştirdi) ve neredeyse beni ِldürmeye giriştiler. Bari sen düşmanları sevindirecek bir şey yapma ve beni bu zalimler topluluğuyla birlikte kılma (sayma)" dedi. وَلَ‍‍مَّ‍‍ا‌ ‌‍رَجَعَ مُوسَ‍‍ى‌ ‌إِلَى‌ قَ‍‍وْمِ‍‍هِ غَ‍‍ضْ‍‍ب‍‍َ‍انَ ‌أَسِفا‌‌ ًقَ‍‍الَ بِئْسَمَا‌ خَ‍‍لَفْتُمُونِي مِ‍‌‍نْ بَعْدِي ۖ ‌أَعَجِلْتُمْ ‌أَمْ‍رَ‌ ‌‍رَبِّكُمْ ۖ ‌وَ‌أَلْ‍‍قَ‍‍ى‌ ‌الأَلْو‍َ‍‌احَ ‌وَ‌أَ‍خَ‍‍ذَ‌ بِ‍رَ‌أْسِ ‌أَ‍خِ‍‍ي‍‍هِ يَجُرُّهُ~ُ ‌إِلَ‍‍يْ‍‍هِ ۚ قَ‍‍الَ ‌ابْ‍‍نَ ‌أُمّ‍َ ‌إِنَّ ‌الْ‍‍قَ‍‍وْمَ ‌اسْتَ‍‍ضْ‍‍عَفُونِي ‌وَكَا‌دُ‌و‌ا‌ يَ‍‍قْ‍‍تُلُونَنِي فَلاَ‌ تُشْمِتْ بِيَ ‌الأَعْد‍َ‍‌ا‌ءَ‌ ‌وَلاَ‌ تَ‍‍جْ‍‍عَلْنِي مَعَ ‌الْ‍‍قَ‍‍وْمِ ‌ال‍‍ظَّ‍‍الِمِينَ
Qāla Rabbi Aghfir Lī Wa Li'akhī Wa 'Adkhilnā Fī Raĥmatika ۖ Wa 'Anta 'Arĥamu Ar-ĥimīna 007-151. (Musa yalvarıp) Dedi ki: "Rabbim, beni ve kardeşimi bağışla, bizi rahmetine kat. Sen merhamet edenlerin en merhametli olanısın." قَ‍‍الَ ‌‍رَبِّ ‌اغْ‍‍فِ‍‍رْ‌ لِي ‌وَلِأَ‍خِ‍‍ي ‌وَ‌أَ‌دْ‍‍خِ‍‍لْنَا‌ فِي ‌‍رَحْمَتِكَ ۖ ‌وَ‌أَ‌نْ‍‍تَ ‌أَ‌رْحَمُ ‌ال‍رَّ‌احِمِينَ
'Inna Al-Ladhīna Attakhadhū Al-`Ijla Sayanāluhum Ghađabun Min Rabbihim Wa Dhillatun Al-Ĥayāati Ad-Dunۚ Wa Kadhalika Naj Al-Muftarīna 007-152. Şüphesiz, buzağıyı (tanrı) edinenlere Rablerinden bir gazab ve dünya hayatında bir zillet yetişecektir. İşte Biz, 'yalan düzüp-uyduranları' bِyle cezalandırırız. إِنَّ ‌الَّذ‍ِ‍ي‍‍نَ ‌اتَّ‍‍خَ‍‍ذُ‌و‌ا‌الْعِ‍‍جْ‍‍لَ سَيَنَالُهُمْ غَ‍‍ضَ‍‍بٌ‌ مِ‍‌‍نْ ‌‍رَبِّهِمْ ‌وَ‌ذِلَّة‌‍ٌ‌ فِي ‌الْحَي‍‍َ‍اةِ ‌ال‍‍دُّ‌نْ‍‍يَا‌ ۚ ‌وَكَذَلِكَ نَ‍‍جْ‍‍زِي ‌الْمُفْتَ‍‍رِينَ
Wa Al-Ladhīna `Amilū As-Sayyi'āti Thumma Tābū Min Ba`dihā Wa 'Āmanū 'Inna Rabbaka Min Ba`dihā Laghafūrun Raĥīmun 007-153. Kِtülük işleyip bunun ardından tevbe edenler ve iman edenler; hiç şüphesiz Rabbin, bundan (tevbeden) sonra elbette bağışlayandır, esirgeyendir. وَ‌الَّذ‍ِ‍ي‍‍نَ عَمِلُو‌ا‌ال‍‍سَّيِّئ‍‍َ‍اتِ ثُ‍‍مَّ تَابُو‌ا‌ مِ‍‌‍نْ بَعْدِهَا‌ ‌وَ‌آمَنُ‍‍و‌ا‌ ‌إِنَّ ‌‍رَبَّكَ مِ‍‌‍نْ بَعْدِهَا‌ لَ‍‍غَ‍‍ف‍‍ُ‍و‌ر‌ٌ‌ ‌‍رَحِيمٌ
Wa Lammā Sakata `An Mūsá Al-Ghađabu 'Akhadha Al-'Alwāĥa ۖ Wa Fī Nuskhatihā Hudan Wa Raĥmatun Lilladhīna Hum Lirabbihim Yarhabūna 007-154. Musa kabaran ِfkesi (gazabı) yatışınca Levhaları aldı. (Onlardan bir) Nüshasında "Rablerinden korkanlar için bir hidayet ve bir rahmet vardır" (yazılıydı). وَلَ‍‍مَّ‍‍ا‌ سَكَتَ عَ‍‌‍نْ مُوسَى‌ ‌الْ‍‍غَ‍‍ضَ‍‍بُ ‌أَ‍خَ‍‍ذَ‌ ‌الأَلْو‍َ‍‌احَ ۖ ‌وَفِي نُسْ‍‍خَ‍‍تِهَا‌ هُ‍‍د‌ى‌ ً‌ ‌وَ‌‍رَحْمَة ٌ‌ لِلَّذ‍ِ‍ي‍‍نَ هُمْ لِ‍رَبِّهِمْ يَرْهَبُونَ
Wa Akhtāra Mūsá Qawmahu Sab`īna Rajulāan Limīqātinā ۖ Falammā 'Akhadhat/humu Ar-Rajfatu Qāla Rabbi Law Shi'ta 'Ahlaktahum Min Qablu Wa 'Īyāya ۖ 'Atuhlikunā Bimā Fa`ala As-Sufahā'u Minnā ۖ 'In Hiya 'Illā Fitnatuka Tuđillu Bihā Man Tashā'u Wa Tahdī Man Tashā'u ۖ 'Anta Walīyunā Fāghfir Lanā Wa Arĥamۖ Wa 'Anta Khayru Al-Ghāfirīna 007-155. Musa, belirlediğimiz buluşma zamanı için kavminden yetmiş adam seçip-ayırdı. Bunları da 'dayanılmaz bir sarsıntı' tutuverince, dedi ki: "Rabbim, eğer dileseydin, onları ve beni daha ِnceden helak ederdin. (Şimdi) İçimizdeki beyinsizlerin yaptıklarından dolayı bizi helak edecek misin? O da Senin denemenden başkası değildir. Onunla Sen dilediğini saptırır, dilediğini hidayete erdirirsin. Bizim Velimiz Sensin. ضyleyse bizi bağışla, bizi esirge; Sen bağışlayanların en hayırlısısın." وَ‌اخْ‍‍ت‍‍َ‍ا‌‍رَ‌ مُوسَى‌ قَ‍‍وْمَ‍‍هُ سَ‍‍بْ‍‍ع‍‍ِ‍ي‍‍نَ ‌‍رَجُلا‌ ً‌ لِمِي‍‍قَ‍‍اتِنَا‌ ۖ فَلَ‍‍مَّ‍‍ا‌ ‌أَ‍خَ‍‍ذَتْهُمُ ‌ال‍رَّجْ‍‍فَةُ قَ‍‍الَ ‌‍رَبِّ لَوْ‌ شِئْتَ ‌أَهْلَكْتَهُمْ مِ‍‌‍نْ قَ‍‍بْ‍‍لُ ‌وَ‌إِيّ‍‍َ‍ايَ ۖ ‌أَتُهْلِكُنَا‌ بِمَا‌ فَعَلَ ‌ال‍‍سُّفَه‍‍َ‍ا‌ءُ‌ مِ‍‍نَّ‍‍اۖ ‌إِ‌نْ هِيَ ‌إِلاَّ‌ فِتْنَتُكَ تُ‍‍ضِ‍‍لُّ بِهَا‌ مَ‍‌‍نْ تَش‍‍َ‍ا‌ءُ‌ ‌وَتَهْدِي مَ‍‌‍نْ تَش‍‍َ‍ا‌ءُ‌ ۖ ‌أَ‌نْ‍‍تَ ‌وَلِيُّنَا‌ فَاغْ‍‍فِ‍‍رْ‌ لَنَا‌ ‌وَ‌ا‌رْحَمْنَا‌ ۖ ‌وَ‌أَ‌نْ‍‍تَ خَ‍‍يْ‍‍رُ‌ ‌الْ‍‍غَ‍‍افِ‍‍رِينَ
Wa Aktub Lanā Fī Hadhihi Ad-Dunyā Ĥasanatan Wa Fī Al-'Ākhirati 'Innā Hudnā 'Ilayka ۚ Qāla `Adhābī 'Uşību Bihi Man 'Ashā'u ۖ Wa Raĥmatī Wasi`at Kulla Shay'in ۚ Fasa'aktubuhā Lilladhīna Yattaqūna Wa Yu'utūna Az-Zakāata Wa Al-Ladhīna Hum Bi'āyātinā Yu'uminūna 007-156. Bize bu dünyada da, ahirette de iyilik yaz, şüphesiz ki biz Sana yِneldik. Dedi ki: "Azabımı dilediğime isabet ettiririm, rahmetim ise herşeyi kuşatmıştır; onu korkup-sakınanlara, zekatı verenlere ve Bizim ayetlerimize iman edenlere yazacağım." وَ‌اكْتُ‍‍بْ لَنَا‌ فِي هَذِهِ ‌ال‍‍دُّ‌نْ‍‍يَا‌ حَسَنَة ً‌ ‌وَفِي ‌الآ‍‍خِ‍رَةِ ‌إِنَّ‍‍ا‌ هُ‍‍دْنَ‍‍ا‌ ‌إِلَ‍‍يْ‍‍كَ ۚ قَ‍‍الَ عَذَ‌ابِ‍‍ي ‌أُ‍صِ‍‍ي‍‍بُ بِ‍‍هِ مَ‍‌‍نْ ‌أَش‍‍َ‍ا‌ءُ‌ ۖ ‌وَ‌‍رَحْمَتِي ‌وَسِعَتْ كُلَّ شَ‍‍يْء‌‌ٍۚ فَسَأَكْتُبُهَا‌ لِلَّذ‍ِ‍ي‍‍نَ يَتَّ‍‍قُ‍‍ونَ ‌وَيُؤْت‍‍ُ‍ونَ ‌ال‍‍زَّك‍‍َ‍اةَ ‌وَ‌الَّذ‍ِ‍ي‍‍نَ هُمْ بِآيَاتِنَا‌ يُؤْمِنُونَ
Al-Ladhīna Yattabi`ūna Ar-Rasūla An-Nabīya Al-'Ummīya Al-Ladhī Yajidūnahu Maktūbāan `Indahum At-Tawati Wa Al-'Injīli Ya'muruhum Bil-Ma`rūfi Wa Yanhāhum `Ani Al-Munkari Wa Yuĥillu Lahumu Aţ-Ţayyibāti Wa Yuĥarrimu `Alayhimu Al-Khabā'itha Wa Yađa`u `Anhum 'Işrahum Wa Al-'Aghlāla Allatī Kānat `Alayhim ۚ Fa-Al-Ladhīna 'Āmanū Bihi Wa `Azzarūhu Wa Naşarūhu Wa Attaba`ū An-Nūra Al-Ladhī 'Unzila Ma`ahu~ ۙ 'Ūlā'ika Humu Al-Mufliĥūna 007-157. Onlar ki, yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de (geleceği) yazılı bulacakları ümmi haber getirici (Nebi) olan elçiye (Resul) uyarlar; o, onlara marufu (iyiliği) emrediyor, münkeri (kِtülüğü) yasaklıyor, temiz şeyleri helal, murdar şeyleri haram kılıyor ve onların ağır yüklerini, üzerlerindeki zincirleri indiriyor. Ona inananlar, destek olup savunanlar, yardım edenler ve onunla birlikte indirilen nuru izleyenler; işte kurtuluşa erenler bunlardır. الَّذ‍ِ‍ي‍‍نَ يَتَّبِع‍‍ُ‍ونَ ‌ال‍رَّس‍‍ُ‍ولَ ‌ال‍‍نَّ‍‍بِيَّ ‌الأُمِّ‍‍يَّ ‌الَّذِي يَجِدُ‌ونَ‍‍هُ مَكْتُوباً‌ عِ‍‌‍نْ‍‍دَهُمْ فِي ‌ال‍‍تَّوْ‌رَ‍‌اةِ ‌وَ‌الإِ‌ن‍‍ج‍‍ِ‍ي‍‍لِ يَأْمُرُهُمْ بِ‍الْمَعْر‍ُ‍‌وفِ ‌وَيَ‍‌‍نْ‍‍هَاهُمْ عَنِ ‌الْمُ‍‌‍ن‍‍كَ‍‍ر‍ِ‍‌ ‌وَيُحِلُّ لَهُمُ ‌ال‍‍طَّ‍‍يِّب‍‍َ‍اتِ ‌وَيُحَرِّمُ عَلَيْهِمُ ‌الْ‍‍خَ‍‍ب‍‍َ‍ائِثَ ‌وَيَ‍‍ضَ‍‍عُ عَ‍‌‍نْ‍‍هُمْ ‌إِصْ‍رَهُمْ ‌وَ‌الأَ‍‍غْ‍‍لاَلَ ‌الَّتِي كَانَتْ عَلَيْهِمْ ۚ فَالَّذ‍ِ‍ي‍‍نَ ‌آمَنُو‌ا‌ بِ‍‍هِ ‌وَعَزَّ‌ر‍ُ‍‌وهُ ‌وَنَ‍‍صَ‍‍ر‍ُ‍‌وهُ ‌وَ‌اتَّبَعُو‌ا‌ال‍‍نّ‍‍ُ‍و‌‍رَ‌الَّذِي ‌أُ‌ن‍‍زِلَ مَعَهُ~ُ ۙ ‌أ‍ُ‍‌وْل‍‍َ‍ائِكَ هُمُ ‌الْمُفْلِحُونَ
Qul Yā 'Ayyuhā An-Nāsu 'Innī Rasūlu Allāhi 'Ilaykum Jamī`āan Al-Ladhī Lahu Mulku As-Samāwāti Wa Al-'Arđi ۖ Lā 'Ilāha 'Illā Huwa Yuĥyī Wa Yumītu ۖ Fa'āminū Billāhi Wa Rasūlihi An-Nabīyi Al-'Ummīyi Al-Ladhī Yu'uminu Billāhi Wa Kalimātihi Wa Attabi`ūhu La`allakum Tahtadūna 007-158. De ki: "Ey insanlar, ben Allah'ın sizin hepinize gِnderdiği bir elçisi (peygamberi)yim. Ki gِklerin ve yerin mülkü yalnız O'nundur. O'ndan başka İlah yoktur, O diriltir ve ِldürür. ضyleyse Allah'a ve ümmi peygamber olan elçisine iman edin. O da Allah'a ve O'nun sِzlerine inanmaktadır. Ona iman edin ki hidayete ermiş olursunuz. قُ‍‍لْ ي‍‍َ‍ا‌أَيُّهَا‌ ‌ال‍‍نّ‍‍َ‍اسُ ‌إِنِّ‍‍ي ‌‍رَس‍‍ُ‍ولُ ‌اللَّ‍‍هِ ‌إِلَيْكُمْ جَمِيعا‌‌ ً‌الَّذِي لَ‍‍هُ مُلْكُ ‌ال‍‍سَّمَا‌و‍َ‍‌اتِ ‌وَ‌الأَ‌رْ‍ضِ لاَ‌ ۖ ‌إِلَهَ ‌إِلاَّ‌ هُوَ‌ يُحْيِي ‌وَيُم‍‍ِ‍ي‍‍تُ فَآمِنُو‌اۖ بِ‍اللَّ‍‍هِ ‌وَ‌‍رَسُولِهِ ‌ال‍‍نَّ‍‍بِيِّ ‌الأُمِّ‍‍يِّ ‌الَّذِي يُؤْمِنُ بِ‍اللَّ‍‍هِ ‌وَكَلِمَاتِ‍‍هِ ‌وَ‌اتَّبِع‍‍ُ‍وهُ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُ‌ونَ
Wa Min Qawmi Mūsá 'Ummatun Yahdūna Bil-Ĥaqqi Wa Bihi Ya`dilūna 007-159. Musa'nın kavminden hakka ileten ve onunla adalet yapan bir topluluk vardır. وَمِ‍‌‍نْ قَ‍‍وْمِ مُوسَ‍‍ى‌ ‌أُمَّ‍‍ةٌ‌ يَهْد‍ُ‍‌ونَ بِ‍الْحَ‍‍قِّ ‌وَبِ‍‍هِ يَعْدِلُونَ
Wa Qaţţa`nāhumu Athnatay `Ashrata 'Asbāţāan 'Umamāan ۚ Wa 'Awĥaynā 'Ilá Mūsá 'Idh Astasqāhu Qawmuhu~ 'Ani Ađrib Bi`aşāka Al-Ĥajara ۖnbajasat Minhu Athnatā `Ashrata `Aynāan ۖ Qad `Alima Kullu 'Unāsin Mashrabahum ۚ Wa Žallalnā `Alayhimu Al-Ghamāma Wa 'Anzalnā `Alayhimu Al-Manna Wa As-Salwá ۖ Kulū Min Ţayyibāti Mā Razaqnākum ۚ Wa Mā Žalamūnā Wa Lakin Kānū 'Anfusahum Yažlimūna 007-160. Biz onları (İsrailoğulları’nı) ayrı ayrı oymaklar olarak on iki topluluk (ümmet) olarak ayırdık. Kavmi kendisinden su istediğinde Musa'ya: "Asan'la taşa vur" diye vahyettik. Ondan on iki pınar sızıp-fışkırdı; bِylece her bir insan- topluluğu su içeceği yeri ِğrenmiş oldu. ـzerlerine bulutla gِlge çektik ve onlara kudret helvası ile bıldırcın indirdik. (Sonra da şِyle dedik:) "Size rızık olarak verdiklerimizin temiz olanlarından yiyin." Onlar Bize zulmetmedi, ancak kendi nefislerine zulmediyorlardı. وَ‍قَ‍طَّ‍‍عْنَاهُمُ ‌اثْنَتَيْ عَشْ‍رَةَ ‌أَسْبَاط‍‍اً‌ ‌أُمَما‌ ًۚ ‌وَ‌أَ‌وْحَيْنَ‍‍ا‌ ‌إِلَى‌ مُوسَ‍‍ى‌ ‌إِ‌ذْ‌ ‌اسْتَسْ‍‍قَ‍‍اهُ قَ‍‍وْمُهُ~ُ ‌أَنِ ‌اضْ‍‍رِب بِعَ‍‍صَ‍‍اكَ ‌الْحَجَ‍رَۖ فَا‌نْ‍‍بَجَسَتْ مِ‍‌‍نْ‍‍هُ ‌اثْنَتَا‌ عَشْ‍رَةَ عَيْنا‌‌ ًۖ قَ‍‍دْ‌ عَلِمَ كُلُّ ‌أُن‍‍َ‍اسٍ‌ مَشْ‍رَبَهُمْ ۚ ‌وَ‍ظَ‍‍لَّلْنَا‌ عَلَيْهِمُ ‌الْ‍‍غَ‍‍م‍‍َ‍امَ ‌وَ‌أَ‌ن‍‍زَلْنَا‌ عَلَيْهِمُ ‌الْمَ‍‍نَّ ‌وَ‌ال‍‍سَّلْوَ‌ى‌ ۖ كُلُو‌ا‌ مِ‍‌‍نْ طَ‍‍يِّب‍‍َ‍اتِ مَا‌ ‌‍رَ‌زَ‍قْ‍‍نَاكُمْ ۚ ‌وَمَا‌ ظَ‍‍لَمُونَا‌ ‌وَلَكِ‍‌‍نْ كَانُ‍‍و‌ا‌ ‌أَ‌ن‍‍فُسَهُمْ يَ‍‍ظْ‍‍لِمُونَ
Wa 'Idh Qīla Lahumu Askunū Hadhihi Al-Qaryata Wa Kulū Minhā Ĥaythu Shi'tum Wa Qūlū Ĥiţţatun Wa Adkhulū Al-Bāba Sujjadāan Naghfir Lakum Khaţī'ātikum ۚ Sanazīdu Al-Muĥsinīna 007-161. Onlara: "Bu şehirde oturun, ondan istediğiniz yerden yeyin, 'dileğimiz bağışlanmadır' deyin ve kapısından secde ederek girin, (Biz de) hatalarınızı bağışlayalım. İyilik yapanların (armağanlarını) artıracağız" denildiğinde, وَ‌إِ‌ذْ‌ قِ‍‍ي‍‍لَ لَهُمُ ‌اسْكُنُو‌ا‌ هَذِهِ ‌الْ‍‍قَ‍‍رْيَةَ ‌وَكُلُو‌ا‌ مِ‍‌‍نْ‍‍هَا‌ حَ‍‍يْ‍‍ثُ شِئْتُمْ ‌وَ‍قُ‍‍ولُو‌ا‌ حِ‍‍طَّ‍‍ةٌ‌ ‌وَ‌ا‌دْ‍‍خُ‍‍لُو‌ا‌الْب‍‍َ‍ابَ سُجَّد‌ا‌ ً‌ نَ‍‍غْ‍‍فِ‍‍رْ‌ لَكُمْ خَ‍‍ط‍‍ِ‍ي‍‍ئ‍‍َ‍‍اتِكُمْ ۚ سَنَز‍ِ‍ي‍‍دُ‌ ‌الْمُحْسِنِينَ
Fabaddala Al-Ladhīna Žalamū Minhum Qawlāan Ghayra Al-Ladhī Qīla Lahum Fa'arsalnā `Alayhim Rijzāan Mina As-Samā'i Bimā Kānū Yažlimūna 007-162. Onlardan zulmedenler, sِzü kendilerine sِylenenden başka bir şeyle değiştirdiler. Biz de bunun üzerine zulmetmeleri dolayısıyla gِkten 'iğrenç bir azap' indirdik. فَبَدَّلَ ‌الَّذ‍ِ‍ي‍‍نَ ظَ‍‍لَمُو‌ا‌ مِ‍‌‍نْ‍‍هُمْ قَ‍‍وْلاً‌ غَ‍‍يْ‍رَ‌الَّذِي قِ‍‍ي‍‍لَ لَهُمْ فَأَ‌رْسَلْنَا‌ عَلَيْهِمْ ‌رِجْ‍‍ز‌ا‌ ً‌ مِنَ ‌ال‍‍سَّم‍‍َ‍ا‌ءِ‌ بِمَا‌ كَانُو‌ا‌ يَ‍‍ظْ‍‍لِمُونَ
Wa As'alhum `Ani Al-Qaryati Allatī Kānat Ĥāđirata Al-Baĥri 'Idh Ya`dūna Fī As-Sabti 'Idh Ta'tīhim Ĥītānuhum Yawma Sabtihim Shurra`āan Wa Yawma Lā Yasbitūna ۙ Lā Ta'tīhim ۚ Kadhālika Nablūhum Bimā Kānū Yafsuqūna 007-163. Bir de onlara deniz kıyısındaki şehri(n uğradığı sonucu) sor. Hani onlar cumartesi (yasağını çiğneyerek) haddi aşmışlardı. 'Cumartesi günü iş yapma yasağına uyduklarında', balıkları onlara açıktan akın akın geliyor, 'cumartesi günü iş yapma yasağına uymadıklarında' ise, gelmiyorlardı. İşte Biz, fıska sapmaları dolayısıyla onları bِyle imtihan ediyorduk. وَ‌اسْأَلْهُمْ عَنِ ‌الْ‍‍قَ‍‍رْيَةِ ‌الَّتِي كَانَتْ حَاضِ‍رَةَ ‌الْبَحْ‍‍ر‍ِ‍‌ ‌إِ‌ذْ‌ يَعْد‍ُ‍‌ونَ فِي ‌ال‍‍سَّ‍‍بْ‍‍تِ ‌إِ‌ذْ‌ تَأْتِيهِمْ حِيتَانُهُمْ يَ‍‍وْمَ سَ‍‍بْ‍‍تِهِمْ شُ‍رَّعا‌ ً‌ ‌وَيَ‍‍وْمَ لاَ‌ يَسْبِت‍‍ُ‍ونَ ۙ لاَ‌ تَأْتِيهِمْ ۚ كَذَلِكَ نَ‍‍بْ‍‍لُوهُمْ بِمَا‌ كَانُو‌ا‌ يَفْسُ‍‍قُ‍‍ونَ
Wa 'Idh Qālat 'Ummatun Minhum Lima Ta`ižūna Qawmāan ۙ Al-Lahu Muhlikuhum 'Aw Mu`adhdhibuhum `Adhābāan Shadīdāan ۖ Qālū Ma`dhiratan 'Ilá Rabbikum Wa La`allahum Yattaqūna 007-164. Onlardan bir topluluk: "Allah'ın kendilerini helak etmek veya şiddetli bir azaba uğratmak istediği bir kavme ne diye ِğüt veriyorsunuz?" dediğinde "Rabbinize karşı bir ِzür için ve bir ihtimal sakınabilirler diye" dediler. وَ‌إِ‌ذْ‌ قَ‍‍الَتْ ‌أُمَّ‍‍ةٌ‌ مِ‍‌‍نْ‍‍هُمْ لِمَ تَعِ‍‍ظُ‍‍ونَ قَ‍‍وْما‌‌ ًۙ ‌اللَّهُ مُهْلِكُهُمْ ‌أَ‌وْ‌ مُعَذِّبُهُمْ عَذَ‌ابا‌‌ ً‌ شَدِيد‌ا‌‌ ًۖ قَ‍‍الُو‌ا‌ مَعْذِ‌‍رَة‌ ً‌ ‌إِلَى‌ ‌‍رَبِّكُمْ ‌وَلَعَلَّهُمْ يَتَّ‍‍قُ‍‍ونَ
Falammā Nasū Mā Dhukkirū Bihi~ 'Anjaynā Al-Ladhīna Yanhawna `Ani As-Sū'i Wa 'Akhadh Al-Ladhīna Žalamū Bi`adhābin Ba'īsin Bimā Kānū Yafsuqūna 007-165. Kendilerine hatırlatılanı unuttuklarında ise, Biz de kِtülükten sakındıranları kurtardık. Zulmedenleri yaptıkları fısk dolayısıyla pek zorlu bir azap ile yakaladık. فَلَ‍‍مَّ‍‍ا‌ نَسُو‌ا‌ مَا‌ ‌ذُكِّرُ‌و‌ا‌ بِهِ ‌أَ‌نْ‍‍جَيْنَا‌ ‌الَّذ‍ِ‍ي‍‍نَ يَ‍‌‍نْ‍‍هَ‍‍وْنَ عَنِ ‌ال‍‍سّ‍‍ُ‍و‌ءِ‌ ‌وَ‌أَ‍خَ‍‍ذْنَا‌ ‌الَّذ‍ِ‍ي‍‍نَ ظَ‍‍لَمُو‌ا‌ بِعَذ‍َ‍‌اب ٍ‌ بَئ‍‍ِ‍ي‍‍س ٍ‌ بِمَا‌ كَانُو‌ا‌ يَفْسُ‍‍قُ‍‍ونَ
Falammā `Ataw `An Mā Nuhū `Anhu Qulnā Lahum Kūnū Qiradatan Khāsi'īna 007-166. Onlar, kendisinden sakındırıldıkları 'şeyi yapmada ısrar edip başkaldırınca' onlara: "Aşağılık maymunlar olunuz" dedik. فَلَ‍‍مَّ‍‍ا‌ عَتَوْ‌ا‌ عَ‍‌‍نْ مَا‌ نُهُو‌ا‌ عَ‍‌‍نْ‍‍هُ قُ‍‍لْنَا‌ لَهُمْ كُونُو‌اقِ‍رَ‌دَةً خَ‍‍اسِئ‍‍ِ‍‍ينَ
Wa 'Idh Ta'adhdhana Rabbuka Layab`athanna `Alayhim 'Ilá Yawmi Al-Qiyāmati Man Yasūmuhum Sū'a Al-`Adhābi ۗ 'Inna Rabbaka Lasarī`u Al-`Iqābi ۖ Wa 'Innahu Laghafūrun Raĥīmun 007-167. İşte o zaman Rabbin, onlara en kِtü azabı yapacak kimse(leri) kıyamet gününe kadar üzerlerine mutlaka gِndereceğini bildirdi. Şüphesiz, Rabbin (ceza ile) sonuçlandırması pek çabuk olandır ve gerçekten O, bağışlayandır, esirgeyendir. وَ‌إِ‌ذْ‌ تَأَ‌ذَّنَ ‌‍رَبُّكَ لَيَ‍‍بْ‍‍عَثَ‍‍نَّ عَلَيْهِمْ ‌إِلَى‌ يَ‍‍وْمِ ‌الْ‍‍قِ‍‍يَامَةِ مَ‍‌‍نْ يَسُومُهُمْ س‍‍ُ‍و‌ءَ‌ ‌الْعَذ‍َ‍‌ابِ ۗ ‌إِنَّ ‌‍رَبَّكَ لَسَ‍‍ر‍ِ‍ي‍‍عُ ‌الْعِ‍‍قَ‍‍ابِ ۖ ‌وَ‌إِنَّ‍‍هُ لَ‍‍غَ‍‍ف‍‍ُ‍و‌ر‌ٌ‌ ‌‍رَحِيمٌ
Wa Qaţţa`nāhum Al-'Arđi 'Umamāan ۖ Minhumu Aş-Şāliĥūna Wa Minhum Dūna Dhālika ۖ Wa Balawnāhum Bil-Ĥasanāti Wa As-Sayyi'āti La`allahum Yarji`ūna 007-168. Onları yeryüzünde ayrı ayrı topluluklar olarak paramparça dağıttık. Kimileri salih (davranışlarda) bulunuyor, kimileri de bunların dışında olan aşağılıklardır. Onları iyiliklerle ve kِtülüklerle imtihan ettik, ki dِnsünler. وَ‍قَ‍طَّ‍‍عْنَاهُمْ فِي ‌الأَ‌رْ‍ضِ ‌أُمَما‌ ًۖ مِ‍‌‍نْ‍‍هُمُ ‌ال‍‍صَّ‍‍الِح‍‍ُ‍ونَ ‌وَمِ‍‌‍نْ‍‍هُمْ ‌د‍ُ‍‌ونَ ‌ذَلِكَ ۖ ‌وَبَلَوْنَاهُمْ بِ‍الْحَسَن‍‍َ‍اتِ ‌وَ‌ال‍‍سَّيِّئ‍‍َ‍اتِ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ
Fakhalafa Min Ba`dihim Khalfun Wa Rithū Al-Kitāba Ya'khudhūna `Arađa Hādhā Al-'Adná Wa Yaqūlūna Sayughfaru Lanā Wa 'In Ya'tihim `Arađun Mithluhu Ya'khudhūhu ۚ 'Alam Yu'ukhadh `Alayhimthāqu Al-Kitābi 'An Lā Yaqūlū `Alá Allāhi 'Illā Al-Ĥaqqa Wa Darasū Mā Fīhi Wa ۗ Ad-Dāru Al-'Ākhiratu Khayrun Lilladhīna Yattaqūna ۗ 'Afalā Ta`qilūna 007-169. Onların ardından yerlerine kitaba mirasçı olan birtakım 'kِtü kimseler' geçti. (Bunlar) Şu değersiz olan (dünya)ın geçici-yararını alıyor ve: "Yakında bağışlanacağız" diyorlar. Bunun benzeri bir yarar gelince onu da alıyorlar. Kendilerinden Allah'a karşı hakkı sِylemekten başka bir şeyi sِylemeyeceklerine ilişkin kitap sِzü alınmamış mıydı? Oysa içinde olanı okudular. (Allah'tan) Korkanlar için ahiret yurdu daha hayırlıdır. Hala akıl erdirmeyecek misiniz? فَ‍خَ‍‍لَفَ مِ‍‌‍نْ بَعْدِهِمْ خَ‍‍لْفٌ‌ ‌وَ‌رِثُو‌ا‌الْكِت‍‍َ‍ابَ يَأْ‍خُ‍‍ذ‍ُ‍‌ونَ عَ‍رَضَ هَذَ‌ا‌ ‌الأَ‌دْنَى‌ ‌وَيَ‍‍قُ‍‍ول‍‍ُ‍ونَ سَيُ‍‍غْ‍‍فَرُ‌ لَنَا‌ ‌وَ‌إِ‌نْ يَأْتِهِمْ عَ‍رَضٌ‌ مِثْلُ‍‍هُ يَأْ‍خُ‍‍ذ‍ُ‍‌وهُ ۚ ‌أَلَمْ يُؤْ‍‍خَ‍‍ذْ‌ عَلَيْهِمْ مِيث‍‍َ‍اقُ ‌الْكِت‍‍َ‍ابِ ‌أَ‌نْ لاَ‌ يَ‍‍قُ‍‍ولُو‌ا‌ عَلَى‌ ‌اللَّ‍‍هِ ‌إِلاَّ‌ ‌الْحَ‍‍قَّ ‌وَ‌دَ‌‍رَسُو‌ا‌ مَا‌ ف‍‍ِ‍ي‍‍هِ ۗ ‌وَ‌ال‍‍دّ‍َ‍‌ا‌رُ‌ ‌الآ‍‍خِ‍رَةُ خَ‍‍يْ‍‍ر‌ٌ‌ لِلَّذ‍ِ‍ي‍‍نَ يَتَّ‍‍قُ‍‍ونَ ۗ ‌أَفَلاَ‌ تَعْ‍‍قِ‍‍لُونَ
Wa Al-Ladhīna Yumassikūna Bil-Kitābi Wa 'Aqāmū Aş-Şalāata 'Innā Lā Nuđī`u 'Ajra Al-Muşliĥīna 007-170. Kitaba sımsıkı sarılanlar ve namazı dosdoğru kılanlar, şüphesiz Biz salih olanların ecrini kaybetmeyiz. وَ‌الَّذ‍ِ‍ي‍‍نَ يُمَسِّك‍‍ُ‍ونَ بِ‍الْكِت‍‍َ‍ابِ ‌وَ‌أَ‍قَ‍‍امُو‌ا‌ال‍‍صَّ‍‍لاَةَ ‌إِنَّ‍‍ا‌ لاَ‌ نُ‍‍ضِ‍‍ي‍‍عُ ‌أَجْ‍‍‍رَ‌الْمُ‍‍صْ‍‍لِحِينَ
Wa 'Idh Nataq Al-Jabala Fawqahum Ka'annahu Žullatun Wa Žannū 'Annahuqi`un Bihim Khudhū Mā 'Ātaynākum Biqūwatin Wa Adhkurū Mā Fīhi La`allakum Tattaqūna 007-171. Bir zamanlar dağı, sanki bir gِlgelikmiş gibi üstlerine geçirmiştik. Onlar ise neredeyse tepelerine düşecek sanmışlardı. (Onlara demiştik ki:) "Size verdiklerimize sımsıkı sarılın ve onda olanı düşünün, ki sakınasınız." وَ‌إِ‌ذْ‌ نَتَ‍‍قْ‍‍نَا‌ ‌الْجَبَلَ فَوْ‍قَ‍‍هُمْ كَأَنَّ‍‍هُ ظُ‍‍لَّةٌ‌ ‌وَ‍ظَ‍‍نُّ‍‍و‌ا‌ ‌أَنَّ‍‍هُ ‌وَ‌اقِ‍‍ع‌‍ٌ‌ بِهِمْ خُ‍‍ذُ‌و‌ا‌ مَ‍‍ا‌ ‌آتَيْنَاكُمْ بِ‍‍قُ‍‍وَّةٍ‌ ‌وَ‌ا‌ذْكُرُ‌و‌ا‌ مَا‌ ف‍‍ِ‍ي‍‍هِ لَعَلَّكُمْ تَتَّ‍‍قُ‍‍ونَ
Wa 'Idh 'Akhadha Rabbuka Min Banī 'Ādama Min Žuhūrihim Dhurrīyatahum Wa 'Ash/hadahum `Alá 'Anfusihim 'Alastu Birabbikum ۖ Qālū Balá ۛ Shahidnā ۛ 'An Taqūlū Yawma Al-Qiyāmati 'Innā Kunnā `An Hādhā Ghāfilīna 007-172. Hani Rabbin, Ademoğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şahidler kılmıştı: "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" (demişti de) Onlar: "Evet (Rabbimiz'sin), şahid olduk" demişlerdi. (Bu,) Kıyamet günü: "Biz bundan habersizdik" dememeniz içindir. وَ‌إِ‌ذْ‌ ‌أَ‍خَ‍‍ذَ‌ ‌‍رَبُّكَ مِ‍‌‍نْ بَنِ‍‍ي ‌آ‌دَمَ مِ‍‌‍نْ ظُ‍‍هُو‌رِهِمْ ‌ذُ‌رِّيَّتَهُمْ ‌وَ‌أَشْهَدَهُمْ عَلَ‍‍ى‌ ‌أَ‌ن‍‍فُسِهِمْ ‌أَلَسْتُ بِ‍رَبِّكُمْ ۖ قَ‍‍الُو‌ا‌ بَلَى‌ ۛ شَهِ‍‍دْنَ‍‍اۛ ‌أَ‌نْ تَ‍‍قُ‍‍ولُو‌ا‌ يَ‍‍وْمَ ‌الْ‍‍قِ‍‍يَامَةِ ‌إِنَّ‍‍ا‌ كُ‍‍نَّ‍‍ا‌ عَ‍‌‍نْ هَذَ‌ا‌ غَ‍‍افِلِينَ
'Aw Taqūlū 'Innamā 'Ashraka 'Ābā'uunā Min Qablu Wa Kunnā Dhurrīyatan Min Ba`dihim ۖ 'Afatuhlikunā Bimā Fa`ala Al-Mubţilūna 007-173. Ya da: "Bizden ِnce ancak atalarımız şirk koşmuştu, biz ise onlardan sonra gelme bir kuşağız; işleri batıl olanların yaptıklarından dolayı bizi helak mı edeceksin?" dememeniz için. أَ‌وْ‌ تَ‍‍قُ‍‍ولُ‍‍و‌ا‌ ‌إِنَّ‍‍مَ‍‍ا‌ ‌أَشْ‍رَكَ ‌آب‍‍َ‍ا‌ؤُنَا‌ مِ‍‌‍نْ قَ‍‍بْ‍‍لُ ‌وَكُ‍‍نَّ‍‍ا‌ ‌ذُ‌رِّيَّة ً‌ مِ‍‌‍نْ بَعْدِهِمْ ۖ ‌أَفَتُهْلِكُنَا‌ بِمَا‌ فَعَلَ ‌الْمُ‍‍بْ‍‍‍‍طِ‍‍لُونَ
Wa Kadhalika Nufaşşilu Al-'Āyāti Wa La`allahum Yarji`ūna 007-174. İşte Biz ayetleri bِyle birer birer açıklarız, umulur ki dِnerler. وَكَذَلِكَ نُفَ‍‍صِّ‍‍لُ ‌الآي‍‍َ‍اتِ ‌وَلَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ
Wa Atlu `Alayhim Naba'a Al-Ladhī 'Ātaynāhu 'Āyātinā Fānsalakha Minhā Fa'atba`ahu Ash-Shayţānu Fakāna Mina Al-Ghāwīna 007-175. Onlara kendisine ayetlerimizi verdiğimiz kişinin haberini anlat. O, bundan sıyrılıp-uzaklaşmış, şeytan onu peşine takmıştı. O da sonunda azgınlardan olmuştu. وَ‌اتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَأَ‌ ‌الَّذِي ‌آتَيْن‍‍َ‍اهُ ‌آيَاتِنَا‌ فَا‌ن‍‍سَلَ‍‍خَ مِ‍‌‍نْ‍‍هَا‌ فَأَتْبَعَهُ ‌ال‍‍شَّيْ‍‍طَ‍‍انُ فَك‍‍َ‍انَ مِنَ ‌الْ‍‍غَ‍‍ا‌وِينَ
Wa Law Shi'nā Larafa`nāhu Bihā Wa Lakinnahu~ 'Akhlada 'Ilá Al-'Arđi Wa Attaba`a Hawāhu ۚ Famathaluhu Kamathali Al-Kalbi 'In Taĥmil `Alayhi Yalhath 'Aw Tatruk/hu Yalhath ۚ Dhālika Mathalu Al-Qawmi Al-Ladhīna Kadhdhabū Bi'āyātinā ۚqşuşi Al-Qaşaşa La`allahum Yatafakkarūna 007-176. Eğer Biz dileseydik, onu bununla yükseltirdik. Ama o yere meyletti (veya yere saplandı), hevasına uydu. Onun durumu, üstüne varsan dilini sarkıtıp soluyan, kendi başına bıraksan dilini sarkıtıp soluyan kِpeğin durumu gibidir. İşte ayetlerimizi yalanlayan topluluğun durumu bِyledir. Artık gerçek haberi onlara aktar. Ki düşünsünler. وَلَوْ‌ شِئْنَا‌ لَ‍رَفَعْن‍‍َ‍اهُ بِهَا‌ ‌وَلَكِ‍‍نَّ‍‍هُ~ُ ‌أَ‍خْ‍‍لَدَ‌ ‌إِلَى‌ ‌الأَ‌رْ‍ضِ ‌وَ‌اتَّبَعَ هَو‍َ‍‌اهُ ۚ فَمَثَلُ‍‍هُ كَمَثَلِ ‌الْكَلْبِ ‌إِ‌نْ تَحْمِلْ عَلَ‍‍يْ‍‍هِ يَلْهَثْ ‌أَ‌وْ‌ تَتْرُكْهُ يَلْهَثْ ۚ ‌ذَلِكَ مَثَلُ ‌الْ‍‍قَ‍‍وْمِ ‌الَّذ‍ِ‍ي‍‍نَ كَذَّبُو‌ا‌ بِآيَاتِنَا‌ ۚ فَا‍قْ‍‍‍‍صُ‍‍صِ ‌الْ‍‍قَ‍‍صَ‍‍صَ لَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُ‌ونَ
Sā'a Mathalāan Al-Qawmu Al-Ladhīna Kadhdhabū Bi'āyātinā Wa 'Anfusahum Kānū Yažlimūna 007-177. Ayetlerimizi yalanlayanlar ve yalnızca kendi nefislerine zulmedenlerin ِrneği ne kِtüdür. س‍‍َ‍ا‌ءَ‌ مَثَلا‌‌ ً‌الْ‍‍قَ‍‍وْمُ ‌الَّذ‍ِ‍ي‍‍نَ كَذَّبُو‌ا‌ بِآيَاتِنَا‌ ‌وَ‌أَ‌ن‍‍فُسَهُمْ كَانُو‌ا‌ يَ‍‍ظْ‍‍لِمُونَ
Man Yahdi Allāhu Fahuwa Al-Muhtadī ۖ Wa Man Yuđlil Fa'ūlā'ika Humu Al-Khāsirūna 007-178. Allah kime hidayet verirse o artık hidayeti bulmuştur; kimi şaşırtıp-saptırırsa artık onlar da hüsrana uğrayanlardır. مَ‍‌‍نْ يَهْدِ‌ ‌اللَّ‍‍هُ فَهُوَ‌ ‌الْمُهْتَدِي ۖ ‌وَمَ‍‌‍نْ يُ‍‍ضْ‍‍لِلْ فَأ‍ُ‍‌وْل‍‍َ‍ائِكَ هُمُ ‌الْ‍‍خَ‍‍اسِرُ‌ونَ
Wa Laqad Dhara'nā Lijahannama Kathīrāan Mina Al-Jinni Wa Al-'Insi ۖ Lahum Qulūbun Lā Yafqahūna Bihā Wa Lahum 'A`yunun Lā Yubşirūna Bihā Wa Lahumdhānun Lā Yasma`ūna Bihā ۚ 'Ūlā'ika Kāl'an`āmi Bal Hum 'Ađallu ۚ 'Ūlā'ika Humu Al-Ghāfilūna 007-179. Andolsun, cehennem için cinlerden ve insanlardan çok sayıda kişi yarattık (hazırladık). Kalpleri vardır bununla kavrayıp-anlamazlar, gِzleri vardır bununla gِrmezler, kulakları vardır bununla işitmezler. Bunlar hayvanlar gibidir, hatta daha aşağılıktırlar. İşte bunlar gafil olanlardır. وَلَ‍قَ‍‍دْ‌ ‌ذَ‌‍رَ‌أْنَا‌ لِجَهَ‍‍نَّ‍‍مَ كَثِي‍‍ر‌ا‌ ً‌ مِنَ ‌الْجِ‍‍نِّ ‌وَ‌الإِ‌ن‍‍سِ ۖ لَهُمْ قُ‍‍ل‍‍ُ‍وب ٌ‌ لاَ‌ يَفْ‍‍قَ‍‍ه‍‍ُ‍ونَ بِهَا‌ ‌وَلَهُمْ ‌أَعْيُن ٌ‌ لاَ‌ يُ‍‍بْ‍‍‍‍صِ‍‍ر‍ُ‍‌ونَ بِهَا‌ ‌وَلَهُمْ ‌آ‌ذ‍َ‍‌ان ٌ‌ لاَ‌ يَسْمَع‍‍ُ‍ونَ بِهَ‍‍اۚ ‌أ‍ُ‍‌وْل‍‍َ‍ائِكَ كَالأَنع‍‍َ‍امِ بَلْ هُمْ ‌أَ‍ضَ‍‍لُّ ۚ ‌أ‍ُ‍‌وْل‍‍َ‍ائِكَ هُمُ ‌الْ‍‍غَ‍‍افِلُونَ
Wa Lillāh Al-'Asmā'u Al-Ĥusná Fād`ūhu Bihā ۖ Wa Dharū Al-Ladhīna Yulĥidūna Fī 'Asmā'ihi ۚ Sayujzawna Mā Kānū Ya`malūna 007-180. İsimlerin en güzeli Allah'ındır. ضyleyse O'na bunlarla dua edin. O'nun isimlerinde 'aykırılığa (ve inkara) sapanları' bırakın. Yapmakta oldukları dolayısıyla yakında cezalandırılacaklardır. وَلِلَّهِ ‌الأَسْم‍‍َ‍ا‌ءُ‌ ‌الْحُسْنَى‌ فَا‌دْع‍‍ُ‍وهُ بِهَا‌ ۖ ‌وَ‌ذَ‌رُ‌و‌ا‌الَّذ‍ِ‍ي‍‍نَ يُلْحِد‍ُ‍‌ونَ فِ‍‍ي ‌أَسْم‍‍َ‍ائِ‍‍هِ ۚ سَيُ‍‍جْ‍‍زَ‌وْنَ مَا‌ كَانُو‌ا‌ يَعْمَلُونَ
Wa Mimman Khalaqnā 'Ummatun Yahdūna Bil-Ĥaqqi Wa Bihi Ya`dilūna 007-181. Yarattıklarımızdan, hakka yِneltip-ileten ve onunla adaleti kılan (uygulayan) bir ümmet vardır. وَمِ‍‍مَّ‍‍‌‍نْ خَ‍‍لَ‍‍قْ‍‍نَ‍‍ا‌ ‌أُمَّ‍‍ةٌ‌ يَهْد‍ُ‍‌ونَ بِ‍الْحَ‍‍قِّ ‌وَبِ‍‍هِ يَعْدِلُونَ
Wa Al-Ladhīna Kadhdhabū Bi'āyātinā Sanastadrijuhum Min Ĥaythu Lā Ya`lamūna 007-182. Ayetlerimizi yalanlayanları ise, onları bilmeyecekleri bir yِnden derece derece (günahları yükletip azaba) yaklaştıracağız. وَ‌الَّذ‍ِ‍ي‍‍نَ كَذَّبُو‌ا‌ بِآيَاتِنَا‌ سَنَسْتَ‍‍دْ‌رِجُهُمْ مِ‍‌‍نْ حَ‍‍يْ‍‍ثُ لاَ‌ يَعْلَمُونَ
Wa 'Umlī Lahum ۚ 'Inna Kaydī Matīnun 007-183. Onlara bir süre tanıyorum. Hiç şüphesiz Benim düzenim (cezalandırmam) sapasağlamdır. وَ‌أُمْلِي لَهُمْ ۚ ‌إِنَّ كَيْدِي مَتِينٌ
'Awalam Yatafakkarū ۗ Mā Bişāĥibihim Min Jinnatin ۚ 'In Huwa 'Illā Nadhīrun Mubīnun 007-184. Sahiplerinde (ya da arkadaşları olan peygamberde) delilikten hiçbir şey olmadığını düşünmüyorlar mı? O, apaçık bir uyarıcıdan başkası değildir. أَ‌وَلَمْ يَتَفَكَّرُ‌و‌اۗ مَا‌ بِ‍‍صَ‍‍احِبِهِمْ مِ‍‌‍نْ جِ‍‍نَّ‍‍ة‌‍ٍۚ ‌إِ‌نْ هُوَ‌ ‌إِلاَّ‌ نَذ‍ِ‍ي‍‍ر‌ٌ‌ مُبِينٌ
'Awalam Yanžurū Fī Malakūti As-Samāwāti Wa Al-'Arđi Wa Mā Khalaqa Allāhu Min Shay'in Wa 'An `Asá 'An Yakūna Qadi Aqtaraba 'Ajaluhum ۖ Fabi'ayyi Ĥadīthin Ba`dahu Yu'uminūna 007-185. Onlar, gِklerin ve yerin 'bağımlı olduğu egemenliğe ve sünnete’ (melekût) Allah'ın yarattığı şeylere ve ihtimal (verip) ecellerinin pek yaklaştığına bakmıyorlar mı? Bundan sonra onlar artık hangi sِze inanacaklar? أَ‌وَلَمْ يَ‍‌‍ن‍‍ظُ‍‍رُ‌و‌ا‌ فِي مَلَك‍‍ُ‍وتِ ‌ال‍‍سَّمَا‌و‍َ‍‌اتِ ‌وَ‌الأَ‌رْ‍ضِ ‌وَمَا‌ خَ‍‍لَ‍‍قَ ‌اللَّ‍‍هُ مِ‍‌‍نْ شَ‍‍يْء‌ٍ‌ ‌وَ‌أَ‌نْ عَسَ‍‍ى‌ ‌أَ‌نْ يَك‍‍ُ‍ونَ قَ‍‍دِ‌ ‌ا‍قْ‍‍تَ‍رَبَ ‌أَجَلُهُمْ ۖ فَبِأَيِّ حَد‍ِ‍ي‍‍ث ٍ‌ بَعْدَهُ يُؤْمِنُونَ
Man Yuđlili Allāhu Falā Hādiya Lahu ۚ Wa YadharuhumŢughyānihim Ya`mahūna 007-186. Allah'ın saptırdığı kimseye artık hidayet verecek yoktur. Ve onları tuğyanları içinde şaşkınca dolaşır bir durumda bırakıverir. مَ‍‌‍نْ يُ‍‍ضْ‍‍لِلِ ‌اللَّ‍‍هُ فَلاَ‌ هَا‌دِيَ لَ‍‍هُ ۚ ‌وَيَذَ‌رُهُمْ فِي طُ‍‍غْ‍‍يَانِهِمْ يَعْمَهُونَ
Yas'alūnaka `Ani As-Sā`ati 'Ayyāna Mursāhā ۖ Qul 'Innamā `Ilmuhā `Inda Rabbī ۖ Lā Yujallīhā Liwaqtihā 'Illā Huwa ۚ Thaqulat Fī As-Samāwāti Wa Al-'Arđi ۚ Lā Ta'tīkum 'Illā Baghtatan ۗ Yas'alūnaka Ka'annaka Ĥafīyun `Anhā ۖ Qul 'Innamā `Ilmuhā `Inda Allāhi Wa Lakinna 'Akthara An-Nāsi Lā Ya`lamūna 007-187. Saatin (kıyametin) ne zaman demir atacağını (gerçekleşeceğini) sorarlar. De ki: "Onun ilmi yalnızca Rabbimin Katındadır. Onun süresini O'ndan başkası açıklayamaz. O, gِklerde ve yerde ağırlaştı. O, size apansız bir gelişten başkası değildir." Sanki sen, ondan tümüyle haberdarmışsın gibi sana sorarlar. De ki: "Onun ilmi yalnızca Allah'ın Katındadır. Ancak insanların çoğu bilmezler." يَسْأَلُونَكَ عَنِ ‌ال‍‍سَّاعَةِ ‌أَيّ‍‍َ‍انَ مُرْسَاهَا‌ ۖ قُ‍‍لْ ‌إِنَّ‍‍مَا‌ عِلْمُهَا‌ عِ‍‌‍نْ‍‍دَ‌ ‌‍رَبِّي ۖ لاَ‌ يُجَلِّيهَا‌ لِوَ‍قْ‍‍تِهَ‍‍ا‌ ‌إِلاَّ‌ هُوَ‌ ۚ ثَ‍‍قُ‍‍لَتْ فِي ‌ال‍‍سَّمَا‌و‍َ‍‌اتِ ‌وَ‌الأَ‌رْ‍ضِ ۚ لاَ‌ تَأْتِيكُمْ ‌إِلاَّ‌ بَ‍‍غْ‍‍تَة ًۗ يَسْأَلُونَكَ كَأَنَّ‍‍كَ حَفِيٌّ عَ‍‌‍نْ‍‍هَا‌ ۖ قُ‍‍لْ ‌إِنَّ‍‍مَا‌ عِلْمُهَا‌ عِ‍‌‍نْ‍‍دَ‌ ‌اللَّ‍‍هِ ‌وَلَكِ‍‍نَّ ‌أَكْثَ‍رَ‌ال‍‍نّ‍‍َ‍اسِ لاَ‌ يَعْلَمُونَ
Qul Lā 'Amliku Linafsī Naf`āan Wa Lā Đaran 'Illā Mā Shā'a Allāhu ۚ Wa Law Kuntu 'A`lamu Al-Ghayba Lāstakthartu Mina Al-Khayri Wa Mā Massaniya As-Sū'u ۚ 'In 'Anā 'Illā Nadhīrun Wa Bashīrun Liqawmin Yu'uminūna 007-188. De ki: "Allah'ın dilemesi dışında kendim için yarardan ve zarardan (hiçbir şeye) malik değilim. Eğer gaybı bilebilseydim muhakkak hayırdan yaptıklarımı arttırırdım ve bana bir kِtülük dokunmazdı. Ben, iman eden bir topluluk için, bir uyarıcı ve bir müjde vericiden başkası değilim." قُ‍‍لْ لاَ‌ ‌أَمْلِكُ لِنَفْسِي نَفْعا‌ ً‌ ‌وَلاَ‌ ضَ‍‍رّ‌ا‌‌ ً‌ ‌إِلاَّ‌ مَا‌ ش‍‍َ‍ا‌ءَ‌ ‌اللَّ‍‍هُ ۚ ‌وَلَوْ‌ كُ‍‌‍ن‍‍تُ ‌أَعْلَمُ ‌الْ‍‍غَ‍‍يْ‍‍بَ لاَسْتَكْثَرْتُ مِنَ ‌الْ‍‍خَ‍‍يْ‍‍ر‍ِ‍‌ ‌وَمَا‌ مَسَّنِيَ ‌ال‍‍سّ‍‍ُ‍و‌ءُ‌ ۚ ‌إِ‌نْ ‌أَنَ‍‍ا‌ ‌إِلاَّ‌ نَذ‍ِ‍ي‍‍ر‌ٌ‌ ‌وَبَش‍‍ِ‍ي‍‍ر‌ٌ‌ لِ‍‍قَ‍‍وْمٍ‌ يُؤْمِنُونَ
Huwa Al-Ladhī Khalaqakum Min Nafsin Wāĥidatin Wa Ja`ala Minhā Zawjahā Liyaskuna 'Ilayhā ۖ Falammā Taghashshāhā Ĥamalat Ĥamlāan Khafīfāan Famarrat Bihi ۖ Falammā 'Athqalat Da`awā Al-Laha Rabbahumā La'in 'Ātaytanā Şāliĥāan Lanakūnanna Mina Ash-Shākirīna 007-189. O, sizi tek bir nefisten yarattı ve kendisiyle durulup-yatışması için ondan eşini var etti. Onu (eşini) ِrtüp-bürüyünce, o da bir yük yüklendi de bununla (bir süre) gezindi. Nitekim ağırlaşınca, ikisi Rableri olan Allah'a dua ettiler: "Eğer bize salih (bir çocuk) verirsen, andolsun şükredenlerden olacağız." هُوَ‌ ‌الَّذِي خَ‍‍لَ‍‍قَ‍‍كُمْ مِ‍‌‍نْ نَفْسٍ‌ ‌وَ‌احِدَةٍ‌ ‌وَجَعَلَ مِ‍‌‍نْ‍‍هَا‌ ‌زَ‌وْجَهَا‌ لِيَسْكُنَ ‌إِلَيْهَا‌ ۖ فَلَ‍‍مَّ‍‍ا‌ تَ‍‍غَ‍‍شَّاهَا‌ حَمَلَتْ حَمْلاً‌ خَ‍‍فِيفا‌‌ ً‌ فَمَ‍رَّتْ بِ‍‍هِ ۖ فَلَ‍‍مَّ‍‍ا‌ ‌أَثْ‍‍قَ‍‍لَتْ ‌دَعَوَ‌ا‌ ‌اللَّ‍‍هَ ‌‍رَبَّهُمَا‌ لَئِ‍‌‍نْ ‌آتَيْتَنَا‌ صَ‍‍الِحا‌ ً‌ لَنَكُونَ‍‍نَّ مِنَ ‌ال‍‍شَّاكِ‍‍رِينَ
Falammā 'Ātāhumā Şāliĥāan Ja`alā Lahu Shurakā'a Fīmā 'Ātāhumā ۚ Fata`ālá Allāhu `Ammā Yushrikūna 007-190. Ama O, onlara (Adem'in çocukları erkek ve kadınlara) salih (bir çocuk) verince, kendilerine verdiği şey konusunda O’na ortaklar kılmaya başladılar. Allah, onların şirk koştuklarından Yücedir. فَلَ‍‍مَّ‍‍ا‌ ‌آتَاهُمَا‌ صَ‍‍الِحا‌‌ ً‌ جَعَلاَ‌ لَ‍‍هُ شُ‍رَك‍‍َ‍ا‌ءَ‌ فِيمَ‍‍ا‌ ‌آتَاهُمَا‌ ۚ فَتَعَالَى‌ ‌اللَّ‍‍هُ عَ‍‍مَّ‍‍ا‌ يُشْ‍‍رِكُونَ
'Ayushrikūna Mā Lā Yakhluqu Shay'āan Wa Hum Yukhlaqūna 007-191. Kendileri yaratılıp dururken, hiçbir şeyi yaratamayan şeyleri mi ortak koşuyorlar? أَيُشْ‍‍رِك‍‍ُ‍ونَ مَا‌ لاَ‌ يَ‍‍خْ‍‍لُ‍‍قُ شَ‍‍يْ‍‍ئا‌ ً‌ ‌وَهُمْ يُ‍‍خْ‍‍لَ‍‍قُ‍‍ونَ
Wa Lā Yastaţī`ūna Lahum Naşan Wa Lā 'Anfusahum Yanşurūna 007-192. Oysa (bu şirk koştukları güçler ve nesneler) ne onlara bir yardıma güç yetirebilir, ne kendi nefislerine yardım etmeğe. وَلاَ‌ يَسْتَ‍‍طِ‍‍يع‍‍ُ‍ونَ لَهُمْ نَ‍‍صْ‍‍ر‌ا‌ ً‌ ‌وَلاَ‌ ‌أَ‌ن‍‍فُسَهُمْ يَ‍‌‍ن‍‍صُ‍‍رُ‌ونَ
Wa 'In Tad`ūhum 'Ilá Al-Hudá Lā Yattabi`ūkum ۚ Sawā'un `Alaykum 'Ada`awtumūhum 'Am 'Antum Şāmitūna 007-193. Onları hidayete çağırırsanız size uymazlar. Onları çağırırsanız da, suskun dursanız da size karşı (tutumları) birdir. وَ‌إِ‌نْ تَ‍‍دْعُوهُمْ ‌إِلَى‌ ‌الْهُدَ‌ى‌ لاَ‌ يَتَّبِعُوكُمْ ۚ سَو‍َ‍‌ا‌ءٌ‌ عَلَيْكُمْ ‌أَ‌دَعَوْتُمُوهُمْ ‌أَمْ ‌أَ‌نْ‍‍تُمْ صَ‍‍امِتُونَ
'Inna Al-Ladhīna Tad`ūna Min Dūni Allāhi `Ibādun 'Amthālukum ۖd`ūhum Falyastajībū Lakum 'In Kuntum Şādiqīna 007-194. Allah'tan başka taptıklarınız sizler gibi kullardır. Eğer doğru iseniz, hemen onları çağırın da size icabet etsinler. إِنَّ ‌الَّذ‍ِ‍ي‍‍نَ تَ‍‍دْع‍‍ُ‍ونَ مِ‍‌‍نْ ‌د‍ُ‍‌ونِ ‌اللَّ‍‍هِ عِب‍‍َ‍ا‌دٌ‌ ‌أَمْثَالُكُمْ ۖ فَا‌دْعُوهُمْ فَلْيَسْتَجِيبُو‌ا‌ لَكُمْ ‌إِ‌نْ كُ‍‌‍ن‍‍تُمْ صَ‍‍ا‌دِقِ‍‍ينَ
'Alahum 'Arjulun Yamshūna Bihā ۖ 'Am Lahum 'Aydin Yabţishūna Bihā ۖ 'Am Lahum 'A`yunun Yubşirūna Bihā ۖ 'Am Lahumdhānun Yasma`ūna Bihā ۗ Quli AdShurakā'akum Thumma Kīdūni Falā Tunžirūni 007-195. Onların yürüyecek ayakları var mı? Ya da tutacakları elleri mi var? Veya gِrecek gِzleri mi var? Yoksa işitecek kulakları mı var? De ki: "Ortak koştuklarınızı çağırın, sonra bir düzen (tuzak) kurun da bana gِz bile açtırmayın." أَلَهُمْ ‌أَ‌رْجُلٌ‌ يَمْش‍‍ُ‍ونَ بِهَ‍‍اۖ ‌أَمْ لَهُمْ ‌أَيْ‍‍د‌ٍ‌ يَ‍‍بْ‍‍‍‍طِ‍‍ش‍‍ُ‍ونَ بِهَ‍‍اۖ ‌أَمْ لَهُمْ ‌أَعْيُنٌ‌ يُ‍‍بْ‍‍‍‍صِ‍‍ر‍ُ‍‌ونَ بِهَ‍‍اۖ ‌أَمْ لَهُمْ ‌آ‌ذ‍َ‍‌انٌ‌ يَسْمَع‍‍ُ‍ونَ بِهَا‌ ۗ قُ‍‍لِ ‌ا‌دْعُو‌ا‌ شُ‍رَك‍‍َ‍ا‌ءَكُمْ ثُ‍‍مَّ كِيد‍ُ‍‌ونِ فَلاَ‌ تُ‍‌‍ن‍‍ظِ‍‍رُ‌ونِ
'Inna Walīyiya Allāhu Al-Ladhī Nazzala Al-Kitāba ۖ Wa Huwa Yatawallá Aş-Şāliĥīna 007-196. Hiç şüphesiz, benim velim kitabı indiren Allah'tır ve O salihlerin koruyuculuğunu (veliliğini) yapıyor. إِنَّ ‌وَلِيِّيَ ‌اللَّ‍‍هُ ‌الَّذِي نَزَّلَ ‌الْكِت‍‍َ‍ابَ ۖ ‌وَهُوَ‌ يَتَوَلَّى‌ ‌ال‍‍صَّ‍‍الِحِينَ
Wa Al-Ladhīna Tad`ūna Min Dūnihi Lā Yastaţī`ūna Naşrakum Wa Lā 'Anfusahum Yanşurūna 007-197. O'ndan başka taptıklarınız ise size yardıma güç yetiremezler, kendilerine de. وَ‌الَّذ‍ِ‍ي‍‍نَ تَ‍‍دْع‍‍ُ‍ونَ مِ‍‌‍نْ ‌دُ‌ونِ‍‍هِ لاَ‌ يَسْتَ‍‍طِ‍‍يع‍‍ُ‍ونَ نَ‍‍صْ‍رَكُمْ ‌وَلاَ‌ ‌أَ‌ن‍‍فُسَهُمْ يَ‍‌‍ن‍‍صُ‍‍رُ‌ونَ
Wa 'In Tad`ūhum 'Ilá Al-Hudá Lā Yasma`ū ۖ Wa Tahum Yanžurūna 'Ilayka Wa Hum Lā Yubşirūna 007-198. Eğer onları doğru yola çağırırsanız işitmezler. Onları sana bakar (gibi) gِrürsün, oysa onlar gِrmezler bile. وَ‌إِ‌نْ تَ‍‍دْعُوهُمْ ‌إِلَى‌ ‌الْهُدَ‌ى‌ لاَ‌ يَسْمَعُو‌اۖ ‌وَتَ‍رَ‌اهُمْ يَ‍‌‍ن‍‍ظُ‍‍ر‍ُ‍‌ونَ ‌إِلَ‍‍يْ‍‍كَ ‌وَهُمْ لاَ‌ يُ‍‍بْ‍‍‍‍صِ‍‍رُ‌ونَ
Khudhi Al-`Afwa Wa 'Mur Bil-`Urfi Wa 'A`riđ `Ani Al-Jāhilīna 007-199. Sen af (veya kolaylık) yolunu benimse, (İslam'a) uygun olanı (ِrfü) emret ve cahillerden yüz çevir. خُ‍‍ذِ‌ ‌الْعَفْوَ‌ ‌وَ‌أْمُرْ‌ بِ‍الْعُرْفِ ‌وَ‌أَعْ‍‍رِ‍‍ضْ عَنِ ‌الْجَاهِلِينَ
Wa 'Immā Yanzaghannaka Mina Ash-Shayţāni Nazghun Fāsta`idh Billāhi~ ۚ 'Innahu Samī`un `Alīmun 007-200. Eğer sana şeytandan yana bir kışkırtma (vesvese veya iğva) gelirse, hemen Allah'a sığın. اünkü O, işitendir, bilendir. وَ‌إِمَّ‍‍ا‌ يَ‍‌‍ن‍‍زَ‍‍غَ‍‍نَّ‍‍كَ مِنَ ‌ال‍‍شَّيْ‍‍طَ‍‍انِ نَزْ‍غ‌‍ٌ‌ فَاسْتَعِذْ‌ بِ‍اللَّ‍‍هِ ۚ ‌إِنَّ‍‍هُ سَم‍‍ِ‍ي‍‍عٌ عَلِيمٌ
'Inna Al-Ladhīna Attaqaw 'Idhā Massahum Ţā'ifun Mina Ash-Shayţāni Tadhakkarū Fa'idhā Hum Mubşirūna 007-201. (Allah'tan) Sakınanlara şeytandan bir vesvese eriştiğinde (ِnce) iyice düşünürler (Allah'ı zikredip-anarlar), sonra hemen bakarsın ki gِrüp bilmişlerdir. إِنَّ ‌الَّذ‍ِ‍ي‍‍نَ ‌اتَّ‍‍قَ‍‍وْ‌ا‌ ‌إِ‌ذَ‌ا‌ مَسَّهُمْ طَ‍‍ائِفٌ‌ مِنَ ‌ال‍‍شَّيْ‍‍طَ‍‍انِ تَذَكَّرُ‌و‌ا‌ فَإِ‌ذَ‌ا‌ هُمْ مُ‍‍بْ‍‍‍‍صِ‍‍رُ‌ونَ
Wa 'Ikhwānuhum Yamuddūnahum Al-Ghayyi Thumma Lā Yuqşirūna 007-202. (Şeytan'ın) Kardeşleri ise, onları sapıklığa sürüklerler, sonra peşlerini bırakmazlar. وَ‌إِخْ‍‍وَ‌انُهُمْ يَمُدُّ‌ونَهُمْ فِي ‌ال‍‍غَ‍‍يِّ ثُ‍‍مَّ لاَ‌ يُ‍‍قْ‍‍‍‍صِ‍‍رُ‌ونَ
Wa 'Idhā Lam Ta'tihim Bi'āyatin Qālū Lawlā Ajtabaytahā ۚ Qul 'Innamā 'Attabi`u Mā Yūĥá 'Ilayya Min Rabbī ۚdhā Başā'iru Min Rabbikum Wa Hudan Wa Raĥmatun Liqawmin Yu'uminūna 007-203. Onlara bir ayet getirmediğin zaman: "Sen onu (inmeyen ayeti) derleyip-toplasana" derler. De ki: "Ben, yalnızca bana Rabbimden vahyolunana uyarım. Bu, Rabbinizden olan basiretlerdir; iman edecek bir topluluk için bir hidayet ve bir rahmettir." وَ‌إِ‌ذَ‌ا‌ لَمْ تَأْتِهِمْ بِآيَة‌‍ٍقَ‍‍الُو‌ا‌ لَوْلاَ‌ ‌اجْ‍‍تَبَيْتَهَا‌ ۚ قُ‍‍لْ ‌إِنَّ‍‍مَ‍‍ا‌ ‌أَتَّبِعُ مَا‌ يُوحَ‍‍ى‌ ‌إِلَيَّ مِ‍‌‍نْ ‌‍رَبِّي ۚ هَذَ‌ا‌ بَ‍‍صَ‍‍ائِ‍‍ر‍ُ‍‌ مِ‍‌‍نْ ‌‍رَبِّكُمْ ‌وَهُ‍‍د‌ى‌ ً‌ ‌وَ‌‍رَحْمَة ٌ‌ لِ‍‍قَ‍‍وْمٍ‌ يُؤْمِنُونَ
Wa 'Idhā Quri'a Al-Qur'ānu Fāstami`ū Lahu Wa 'Anşitū La`allakum Turĥamūna 007-204. Kuran okunduğu zaman, hemen onu dinleyin ve susun. Umulur ki esirgenmiş olursunuz. وَ‌إِ‌ذَ‌ا‌ قُ‍‍رِئَ ‌الْ‍‍قُ‍‍رْ‌آنُ فَاسْتَمِعُو‌ا‌ لَ‍‍هُ ‌وَ‌أَ‌ن‍‍صِ‍‍تُو‌ا‌ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ
Wa Adhkur Rabbaka Fī Nafsika Tađarru`āan Wa Khīfatan Wa Dūna Al-Jahri Mina Al-Qawli Bil-Ghudūwi Wa Al-'Āşāli Wa Lā Takun Mina Al-Ghāfilīna 007-205. Rabbini, sabah akşam, yüksek olmayan bir sesle, kendi kendine, ürpertiyle, yalvara yalvara ve için için zikret. Gaflete kapılanlardan olma. وَ‌ا‌ذْكُرْ‌ ‌‍رَبَّكَ فِي نَفْسِكَ تَ‍‍ضَ‍‍رُّعا‌ ً‌ ‌وَ‍خِ‍‍يفَة ً‌ ‌وَ‌د‍ُ‍‌ونَ ‌الْجَهْ‍‍ر‍ِ‍‌ مِنَ ‌الْ‍‍قَ‍‍وْلِ بِ‍الْ‍‍غُ‍‍دُ‌وِّ‌ ‌وَ‌الآ‍‍صَ‍‍الِ ‌وَلاَ‌ تَكُ‍‌‍نْ مِنَ ‌الْ‍‍غَ‍‍افِلِينَ
'Inna Al-Ladhīna `Inda Rabbika Lā Yastakbirūna `An `Ibādatihi Wa Yusabbiĥūnahu Wa Lahu Yasjudūna 007-206. Şüphesiz Rabbinin Katında olanlar, O'na ibadet etmekten büyüklenmezler; O'nu tesbih ederler ve yalnız O'na secde ederler. إِنَّ ‌الَّذ‍ِ‍ي‍‍نَ عِ‍‌‍نْ‍‍دَ‌ ‌‍رَبِّكَ لاَ‌ يَسْتَكْبِر‍ُ‍‌ونَ عَ‍‌‍نْ عِبَا‌دَتِ‍‍هِ ‌وَيُسَبِّحُونَ‍‍هُ ‌وَلَ‍‍هُ يَسْجُدُ‌ونَ
Toggle thick letters. Most people make the mistake of thickening thin letters in the words that have other (highlighted) thick letter Toggle to highlight thick letters خصضغطقظ رَ
Next Sūrah